• Sonuç bulunamadı

FAḪRUDDÎN-İ ‘İRÂḲÎ DÎVÂNI’NDA GEÇEN TASAVVUFÎ UNSURLAR

konunun etrafında şekillenen alt başlıklar olarak görülebilir. Bu iki ana tip maşûk ve âşıktır. Ana konu ise aşktır. Diğer bütün mazmunlar ise örneğin: tasavvuf aşkın yoludur. Sâkî, âşığın yoldaşı ve dostudur. Bâde, âşığın içindeki coşku kaynağıdır.

Fenâ, bekâ, kabz, bast ve bütün haller aşkın veya âşığın halleridir. Visâl ve firâkâşığın geçtiği aşamalardır. Âlem veya gönül maşûkun tecelli ettiği mekânlardır.

Yanak, dudak, zülüf, bûse maşûkun güzelliğini ifade eden mazmunlardır. Kısaca ifade etmek gerekirse, bazı dinî kavramlar, tarihî şahsiyetler veya toplumsal vakalarla ilgili beyitler hariç, diğer mazmunların büyük çoğunluğu aslında ya maşûktipiyle ya âşık tipiyle ya da aşk konusuyla bir şekilde bağlantılıdır.

Tasavvufî unsurların incelendiği bu bölümde Faḫruddîn-i ‘İrâḳîDîvânı’nda yer alan bu unsurlara değinmeden önce tasavvufun mahiyeti konusuna kısaca değinmek gerekmektedir. Tasavvufun ne olduğu ile ilgili olarak araştırmacılar, bilimsel çalışmalarda mutasavvıfların eserlerinde verilen malumatlara ve tasavvuf klasiklerinde nakledilen rivâyetlere binaen bazı tanımlar vermiştir. Bu tanımlar, farklı mutasavvıfların hal ile tecrübe ettiklerini bir araya toparlayıp yaşanan hallerden elde edileni bir bütün olarak sunma gayreti olduğu için değerli ama aynı zamanda eksiktir. Aynı yolu tecrübe eden binlerce sâlikin kendi zevklerine ve manevî makamlarına göre beyan ettiği yüzlerce tanımı bir araya toparlamak ve bu ayrı tanımları özet olarak birkaç cümle ile ifade etmeye kalkışmak kolay bir iş değildir. Fakat âriflerin hallerini ifade etmek maksadıyla kayda geçirdikleri sözleri zihinsel bir analiz ile birleştirip yeni tanımlar yapmaya çalışmak tasavvufun anlaşılmasına katkı sağlayacak bir çaba değildir. Çünkü her ârifin bazen tasavvuf yolunun farklı merhalelerinin tesiriyle dile getirdiği tariflerin her biri tasavvufun belirli yönlerinin anlaşılması için kendi konumunda ve kendi sınırları içerisinde anlamlı olduğu açıktır. Bu sebeple yeni tarifler üretmekten ziyade âriflerin sunduğu her bir tarifin kendi sınırları içerisinde derin irfanî tecrübelere dayandığını dikkate alarak bu meseleyi yaşayanların dilinden meseleyi olduğu gibi anlamaya çalışmak daha isabetli görünmektedir.

119

Tasavvufun ne olduğuna kelime anlamı üzerinden başlamak gerekirse eğer öncelikle tasavvuf kelimesinin kökeniyle ilgili ne eski ne de yeni kaynaklar arasında tam bir ittifak bulunmadığını söylemek gerekir. Tasavvuf klasikleri arasında bulunan

‘Abdulkerim Ḳuşeyrî’nin Risale’sinde tasavvuf kelimesinin genel kanaate göre “ṣûf”

yani yünden türetilmiş olma ihtimali yazar tarafından zayıf bir görüş olarak değerlendirilmiş ve kelimenin köken itibariyle de Arapça olmadığı ifade edilmiştir.170 Kelimenin kökeni konusunda belirsizlik olsa da tasavvufu peygamber sav.’in mescidine bağlı olan suffa’ya nispet edenler olmuş, tasavvufun “safâ”

kelimesinden veya “saff” kökünden türetildiği de ileri sürülmüştür. Ḳuşeyrî, “sûfî”

kelimesini bir lakap olarak değerlendirmiş ve bu lakabın âbit ve zâhit gibi manalarda kullanıldığına dikkat çekmiştir. Tasavvuf ilminin tanımı ile ilgili işaret edilen “Cibril Hadisi” tasavvufun mahiyetiyle ilgili ele alınması gereken en temel ve eski veri olarak karşımızdadır. ‘Abdullah b. Ömer'in, babası Hz. Ömer'den naklettiği bu hadis şöyledir:

“Bir gün Resulullah sav.'in yanında bulunduğumuz sırada aniden yanımıza, elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah bir kişi çıkageldi. Üzerinde yolculuk eseri görülmüyor, bizden de kendisini kimse tanımıyordu. Doğru peygamber sav.'in yanına oturdu ve dizlerini onun dizlerine dayadı. Ellerini de uylukları üzerine koydu. Ve:"Ya Muhammed! Bana İslâm'ın ne olduğunu söyle?" dedi. Resulullah sav.: "İslâm;

Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın Resulü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve gücün yeterse Beyt'i haccetmendir." buyurdu. O zat: "Doğru söyledin." dedi. Babam dedi ki: "Biz buna hayret ettik. Zirâ hem soruyor hem de tasdik ediyordu.""Bana imândan haber ver?" dedi. Rasûlullah sav.: Âllah'a, Allah'ın meleklerine kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe inanman, bir de kadere, hayrına şerrine inanmandır." buyurdu. O zât yine: "Doğru söyledin." dedi. Bu sefer:"Bana ihsândan haber ver?" dedi. Rasûlullah sav.: " Allah'a O'nu görüyormuşsun gibi ibâdet etmendir. Çünkü her ne kadar sen onu görmüyorsan da o seni muhakkak görür.” buyurdu.171

170Abdulkerim Kuşeyrî, Kuşeyrî Risalesi, (haz), Süleyman Uludağ, Dergâh, İstanbul, 2014, s. 367.

171Sahîh-i Muslim ve Tercemesi, (çev.) Mehmed Sofuoğlu, İrfan Yayımcılık, İstanbul, 1988, s. 57-59.

120

Hadis kaynaklarında geçen ve İslâm uleması tarafından sahih hadis olarak değerlendirilen Cibril Hadisi ile İslâm’ın şartları, imânın şartları ve ihsân ile tasavvufun mahiyeti hakkında bilgi verilmiştir. Bu hadiste geçen İslâm sorusunun cevabı fıkıh ilminin, imân sorusunun cevabı akait ilminin, ihsân sorusunun cevabı ise tasavvuf ilminin oluşum ve gelişimine öncülük etmiştir. Tasavvufu tarif edenilk âriflerden olan Muhammed b. Vâsi‘ (ö. 123/741) tasavvufu bazı manevî hasletlere sahip olmak olarak tarif etmiştir. Buna göre tasavvuf nefsi hor görmek, huşu, kanaatkârlık ve alçak gönüllüktür. Cüneyd-i Bağdâdî’ye göre ise tasavvuf: dünya nimetlerinde az ile yetinmek, kalbin Allah’a dayanması, taat ve ibâdete ağırlık vermek, şüpheye karşı yakîne yönelmektir.172Önemli tasavvuf klasiklerinden biri olan El-Luma‘ı telif eden Ebû Naṣr Serrâc-i Ṭûsî’ye göre mutasavvıflar inanç konusunda muhaddisler ve fakihlerle ihtilafa düşmeyen, din konusunda ruhsatlara sarılmayıp azameti tercih eden ve ibâdet, ahlak ve hallerde kendilerine has bazı incelikleri olan kimselerdir.173El-Luma‘da mutasavvıfların tasavvufa dair görüşleri de aktarılmıştır. Buna göre kimi mutasavvıflar tasavvufu güzel ahlak olarak, kimileri mahlûkat ile olan irtibatı kesip Allah’a bağlanma olarak, kimileri ise nefsin tümüyle Allah’a teslim edilmesi olarak tarif etmişlerdir.174Faḫruddîn-i ‘İrâḳî’nin tasavvufa dair görüşü ve tarifi sadece birkaç beyit üzerinden değil aslında ele aldığı bütün tasavvufî unsurlar üzerinden değerlendirildiğinde onun tasavvufu bir mürşit gözetiminde kişinin kendi varlığından kurtulması olarak tarif ettiği görülecektir.

‘İrâḳî’nin ele aldığı veya yaşadığı tasavvuf, sâliki tasavvufî terbiye metodu ile vahdete götüren ve bu süreçte onun her zerresine aşkı işleyen bir özelliğe sahiptir. Bu bölümde bulunan her bir başlıkta verilmiş olan beyitler ‘İrâḳî’nin tasavvuf tarifinin bir parçasını veya bir yönünü belirttiği için şâirin tasavvufa dair düşüncelerini bütünüyleanlayabilmek adına bütün başlıklardan istifade etmek gerekmektedir.

تسا سفن کی ناقشاع و قشع و هقوشعم تسا سفن کی ناهج هک وج یسفن مه ور

گ یسفنمه اب ینیشنب یسفن ر

( تسا سفن کی نآ ترمع تایح عومجم R 4311-12

)

Maşûk, aşk ve âşıkların hepsi bir nefestir. Git maşûku ara çünkü cihan bir nefestir.

172 Reşat Öngören, “Tasavvuf”, DİA, C. 40, İstanbul, 2011, s. 120.

173Ebû Nasr Serrâc Tûsî, el-Lüma‘, (çev.), H. Kâmil Yılmaz, Erkam Yayınları, İstanbul, 2012, s. 12.

174 age. s. 23-24.

121

Sevgili ile bir nefes oturabilirsen, ömrünün toplamı o bir nefestir.

تفاین صلاخ دوخ تسد زا هکنآو

Kendi (nefsinden) kurtulamayan aşk yolunda geride kalır.

Ey ‘İrâḳî! Varlığından kop! Yokluk senin için varlıktan iyidir.

قشع یقاس رگ

Eğer aşkın sâkîsi testideki tortudan sana tortu verirse iste ve sarhoş ol.

Sen işini ona bırak ve gönlünü ferah tut. Sana zehir de verse içki de verse iç.

Böylesi doğru olmaz. ‘İrâḳîSözle bu iş olmaz, sus!

3. 1. AŞK

Aşk kelimesinin kökeni hakkında bu kelimenin tarla sarmaşığı bitkisi manasına gelen Arapça ‘eşeḳe kökünden geldiğine dair genel bir kanaat bulunmaktadır.175 Birbirinden farklı 215 küsur türden oluşan tarla sarmaşığı familyasının bazı türleri bir ağacı bile kurutup sarartabilecek güçtedir. Sarmaşığın bitkileri amansız bir biçimde kuşatıp onları kurutarak sarartması ile aşkın kalpleri kuşatıp aşığı sarı renge büründürmesi arasında bir benzerlik bulunmaktadır.176Aşk, sevgi alaka, bir şeye veya bir kişiye gönülden bağlı olma veya sâlikin Hakk’a bağlanıp onun gayrısını görmemesidir.177Farsçada aşk kavramının ilahî aşk olarak işlenmesine öncülük eden ilk şâir Ebû Sa‘id-i Ebi’l-Ḫayr’dır (ö. 440/1048). Senâ’î ise kendisinden sonraki şâirleri bu konuda etkilemiş ilk büyük temsilcidir.178Faḫruddîn-i ‘İrâḳîDîvânı’nda ve genel olarak bütün eserlerinde ele

175 Faḫruddîn-i ‘İrâḳî’nin ‘Uşşâḳnâme’sinin üçüncü faslında aşkın sarmaşığa benzetildiği bir beyit bulunmaktadır: “Aşk yerleştiği her gönülde kök salıp hâkim oldu.”

176Ali Ekber Dihḫoda, Luġatnâme, s. 15900.

177Hasan Enverî, Ferheng-i Rûz-i Suḫen, s. 824.

178Adnan Karaismailoğlu, “Klasik Şiirdeki Aşk Söyleminin Dayanakları”, I. Uluslararası Klasik Türk Edebiyatı Sempozyumu, (12-13 Nisan 2007), İstanbul, s.270.

122

alınmış en temel unsurlardan biridir “aşk” unsuru. Özellikle Dîvân’ındaki şiirlerin büyük çoğunluğunda ya doğrudan veya dolaylı olarak konu aşkın etrafında şekillenir.

Faḫruddîn-i ‘İrâḳî’nin şiirlerinde bazen aşkın bir tanımı, bazen de ilgi çekici bir özelliği ele alınmış fakat eserinin temel konularından sayılan aşk bir yönüyle Dîvân’ın her bir beytine nüfuz etmiştir. ‘İrâḳî’nin Dîvân’ında “aşk” konusunu ele almadan önce onun Iṣṭılâḥât-ı Sûfiye’sinde bu kavramı nasıl tarif ettiğine bakmak gerekmektedir. Şâirin kaleme aldığı küçük hacimli bir tasavvufî ıstılahlar sözlüğü olan bu eserinde aşk için verilen tanım diğer sözlüklerle genel olarak aynı minvaldedir. Ona göre aşk, sevginin en üst boyutu hatta aşırıya ulaşmış halidir. Fakat bu sevginin bazı ilkeleri bulunmaktadır. Bu sevgi karşılıksız, herhangi bir menfaat temeline dayanmayan ve sebepsiz olan bir sevgidir.179Aşksız olmayı veya hakikî olan maşûktan gayrısına bağlanmayı bedbahtlık olarak tanımlayan ‘İrâḳî, maşûkun her iki âlemde âşığa yardım edeceğini maşûka âşık olmayanların ise her iki cihanda da çaresiz kalacağını dile getirmektedir. Aşağıda verilmiş rubâ‘ide ‘İrâḳî, aşkın tarifi ve sâlikin yaşadığı aşk sürecini bir bütün olarak oldukça kısa ve öz bir biçimde dile getirmiştir. Buna göre aşk, cesaret isteyen bir yol ve canını feda etmeyi göze alanların işidir. Aşk canını satıp buna karşılık belayı kendi ellerinle satın almaktır.

Aşkın sonu ise sâlikin bütün benliğinden arınıp maşûkun sevdasında yok olmasıdır.

ملاع ود رد هک یسک هراچیب دشاب رای شیرگد وت زج

( G 1849 )

Çaresiz odur ki her iki âlemde senden başkasını yâr edinir.

تسا نتخادنارس قشع مدق اوا تسا نتخاس لاب اب و تسا نتخاب ناج

تسا نیا لوا

؟تسیچ یناد شرخآ ( تسا نتخادرپب یدوخ ز ار دوخ

R 4271-72 )

Aşkın ilk adımı korkusuzca candan geçmektir. Canı vermektir ve belayı sabırla karşılamaktır.

(Aşkın) evveli budur, sonu nedir bilir misin? Kendi benliğinden kurtulmaktır.

Faḫruddîn-i ‘İrâḳî, aşkın insan gönlünde nasıl başladığıyla ilgili önemli bir bilgi vermektedir. Ona göre kişi gönlünü, asıl sahibi olmayanlardan arındırıp gönlü kirden kötülükten boşaltınca o zaman aşk dediğimiz durum bir yönüyle

179 Faḫruddîn-i ‘İrâḳî, Kullîyât (Mecmû‘a-i Âsâr-i Faḫruddîn-i ‘İrâḳî), (tsh.), NesrînMuḫteşem Ḫuzâ‘î, s. 554-555.

123

kendiliğinden başlamaktadır. Yani aşk gibi pak ve temiz bir duygunun yeşereceği zeminin de aşk gibi temiz ve arındırılmış olması gerekmektedir. Aşka elverişsiz kötülüklerle dolu bir gönülde aşkın filizlenmesi ve gelişmesi mümkün değildir. Fakat şartlar münasip bir hale gelince yani gönüldekikötü ârzû ve duygular tahliye edilince artık aşkın o gönle ilk adımlarını atması doğal bir süreç gibi ilerlemektedir. Bu bilgilerden sonra aşk yoluyla ilgili olarak Faḫruddîn-i ‘İrâḳî, sâlike zihnini bütün meşguliyetlerden arındırarak boşaltmasını ve böylece katıksız, berrak bir kalp ile korkmadan aşkın deryasına dalmasını tavsiye etmektedir.

رایغا زا یلاخ هناخ دنک نوچ دزاغآ دوخ اب قشع یهگ نآ

( T 2751 )

Ağyarı evden çıkartınca, o zaman aşk kendiliğinden başlar.

نک یلاخ غامد لغاوش زا نک یلابالا یادوس و زیخ

180

Zihnini karmaşadan temizle kalk ve cesurca sevdaya dal!

Aşk, yaşama ümididir. Âşığa yaşam ümidi veren, onu karşılaştığı zorluk ve sıkıntılar karşısında ayakta tutan maşûkun aşkıdır. Şâir, aşkı yaşama sebebi olarak değerlendirmektedir. ‘İrâḳî’ye göre sevgilinin yüzünün aşkı olmadan yaşamak mümkün değil onun aşkı ile yaşamayanlar gerçekte yaşamış sayılmazlar. Ve onun yüzünün aşkı ile tanıştıktan sonra o aşktan ayrılmak da imkânsızdır. Bu bağlamda şâir, aşk ile yaşamı birbirinden ayrılmaz bir bütün olarak değerlendirmiş ve aşksız bir yaşamın olamayacağını ifade etmiştir.

یگدنز یوب وت قشع زا میبای رگم ات

Senin aşkın ile yaşam ümidini bulmak için kendimi âşıkların arasına attım.

میدیردب هنایفوص ٔهقرخ میتسب رب هناقشاع رمک

( G 2051 )

Sûfi hırkasını yırttık. Aşk kemerini bağladık

یب هک میدید

Gördük ki yüzünün aşkı olmadan hayat yok. Onun yüzünün aşkı olmadan yaşayamam artık.

180 age. (‘Uşşâḳnâme), s. 378.

124

Aşk, âşığı manevî yolculukta en yüce olan mertebeye ulaştırır. Sâlik, aşk ile manevî dereceleri birer birer aşarak maşûka en yakın olan mertebeye kadar ulaşır.

Sıradan insanların ulaşamayacağı dereceler aşk ile sâlikin ayaklarının altına serilir.

منم

Aşk ile başım arşı geçti. Dokuz feleğin başı ayağımın altına geçti.

Aşk, tutkulu bir arayıştır. Sâlik, aşk ile maşûku bulmak ve ona varmak için çeşitli hengâmelerden geçeceği farklı duyguları tadacağı bir arayış sürecine girmektedir. Bu yönüyle değerlendirildiğinde aşk, âşığın şaşılacak derecede derin olan tutkusunun kaynağıdır.

داهن ام داهن رد یروش ،قشع

Aşk, tabiatımıza bir tutku yerleştirdi. Canımızı bir arbedenin avucuna bıraktı.

Dilimize bir sohbet serpti. İçimize bir arayış yerleştirdi.

Aşağıdaki beyitte fail, gazelin başından itibaren kendisinden bahsedilen aşktır. Aşk, sevdalıların gönlünü divane etmek onları baştan çıkarmak için güzel olan maşûkun yüzüne onun güzellik cazibesini arttıracak olan beni yerleştirmektedir. Bu yönüyle aşk, sevdalıları baştan çıkaran bir duygudur.

ناییادوس لد بوشآ رهب داهن ابیز خر رب هنتف لاخ

( G 630 )

Sevdalıların gönlünü baştan çıkarmak için fitne benini güzel yüze yerleştirdi.

Şâir, aşkın dipsiz ve sonsuz bir ıstırap deryası olduğunu dile getirmektedir.

Bu deryada boğulmamak için deryayı tanımak ve yüzmeyi bilmek gerekir. Deryayı bilmek için âşığın aşk yolunda rehbere ihtiyacı vardır. Aksi bir durumda kan içici aşk deryasından kurtulmak imkânsız olur. Aşağıda verilen tarife göre aşk, dipsiz bir

Şu sonsuz ve kan içici deryadan bilip tanımadan nasıl çıkabilirsin?

Aşk, sözlerle tarif edilecek bir duygu değildir. Aşk, zevk ile tadılacak ve yaşanarak tecrübe edilecek bir duygudur. Sözler onu izah etme konusunda yetersiz

125

kalmaktadır. Aşkın sözler ile ifadesinin imkânsızlığını onun ibareye sığmayacağını ifade eden ‘Aṭṭâr da ‘İrâḳî gibi aşkın ancak işaret edilerek açıklanabileceğini belirtmiştir. Tasavvufta ibare ve işaret dili tasavvufî meseleleri anlamada oldukça önemli bir yere sahiptir. İbare veya ibareler dili: ilmî meseleler ve giriş düzeyinde tasavvuf ilmini öğrenmekte kullanılan ayrıca avam ile iletişim kurmakta sâliklerin kullandığı genel dildir. İşaret dili ise örtülü, sembollerle örülmüş, kullanıcısı ve muhatabı bakımından özel, kullanıcının kendi tecrübelerini ifade eden ve bir yönüyle de sır sayılan dildir.181

‘İrâḳî:

تفگ ناوتن تسود قشع نخس وگتفگ هب درک ناوتن رای لصو بلط وج و تسج هب

( G 772 )

Sohbet ve sözlerle sevgilinin aşkı anlatılmaz. Aramak ve talep etmekle yâre kavuşulmaz.

‘Aṭṭâr:

تسین تراشا زج قشع نخس تسین تراعتسا دنب رد قشع

قشع دجنگن یمه ترابع رد زا قشع

تسین ترابع ملاع

182

Aşkın sözü işaretten başkası değildir. Aşk istiareye bağlı değildir.

Aşk ibareye sığmaz (çünkü) aşk ibare âleminden değildir.

İbare dili ve işaret diliyle ilgili olarak ‘İrâḳî’in Dîvân’ında bulunan bir rubâ‘i de konunun ehemmiyetine işaret etmekte ve hakikatin ancak kuşların diliyle ifade edileceğini ve bu dili de Süleymân’ın bildiğini ifade etmektedir.

تسناد ناهرب هک یسک نآ زا مدیسرپ تسناد ناج تقیقح وا هک تسیک ناک

ناج فصآ یا :تفگ و نابز داشگب یط قطنم نیا

( تسناد نامیلس و تسر R 4285-86

)

Delil bilen kişiden sordum: Hakikati bilen kimdir?

Ağzını açıp söyledi: Ey canın Âsaf’ı, bu kuşdilidir ve (onu) Süleymân bilir.

181 Ali ‘Asġar Mîrbâḳirîferd, Ma‘sume Muhammedî, “İbâret ve İşâret Der Zebân-i ‘İrfânî”, Dufaṣlnâme-i Pejûheşname-i İrfân, Şomâre 15, s.198.

182Ferîduddîn ‘Aṭṭâr-i Nîşâbûrî, Dîvân, s. 208.

126

Âşığın, heves ve ârzûlarına esir olamayacağını dile getiren şâiraşkın önemli bir yönüne dikkat çekmektedir. ‘İrâḳî’ye göre aşk duygusunun doğal bazı neticeleri bulunmaktadır. Ve dünya hayatının süsü olan mal, mülk, makam ve bunlarla bağlantılı olan itibarın aşkta bir karşılığı bulunmamaktadır. Ona göre aşk, geçici heveslerden farklı ve etkisi çok daha derin bir duygudur. Aşk bütün duygular arasında en yüce olan duygudur.

ماک دیوج هکنآ قشاع دوبن

Âşık, ârzûsunun peşinde koşan değildir. Aşkın itibarla ne işi olur?

Aşk, âşığın kalbini yakan kavurucu bir ateş gibidir. Aşkın acı verici yönünü

“yakma” fiiliyle veya onu ateşe benzetmek suretiyle anlatmaya çalışmak eski dönem şâirlerinin sıkça kullandıkları bir yöntemdir. ‘İrâḳî, ayrıca aşk ateşinin yani aşk ile birlikte hissedilen acıların kişiyi arındırmasına da değinmiştir. Ateşin ham altındaki kiri ve değersiz madenleri eritip altına değer katması gibi aşk ateşi de yakıcı yönüyle âşığın kalbini saflaştırarak onun değerini arttırır.

شقشع یادوس شتآ زور و بش

Aşkının sevda ateşi gece gündüz kalbimi yakar durur kime söyleyeyim?

کاپ دزوسب شاوت قشع شتآ هک ،یلد

Aşkının ateşinin yakarak temizlediği kalpte cehennem ateşinin korkusu olur mu?

Şevkten gönlümde öyle bir ateş alevlendi ki senden başka ne varsa hepsini yakıp temizledi.

Aşk taleptir ve âşık talip olandır. Yukarıda birçok özelliği zikredilen aşk duygusuyla talip olan âşık, maksuduna ulaşmayı talep etmektedir.

ناد وا همه ادیش قشاع لد دوصقم ناد وا همه ارذع و قماو لد بولطم

( G 1631 )

Divane âşığın gönlünün maksadı odur bil! Vâmıḳ ve ‘Azrâ’nın gönlünün talebi odur bil!

127

Aşk diriliştir, âşığı ebedi dirilişe götüren yoldur. Asıl maksuda âşık olanlar ölmezler, onların ölümü gerçekte ebedi dirilişin bir basamağıdır. Âşık gönlündeki dünyalıklardan fani olup maşûkun aşkıyla bekâya ulaşınca ebedi saadet ve dirilişe de erişmiş olur.

دیواج یتسیز یدرم وچ یناناج قاتشم رگا

؟یریم ناسچ ات منادن یراد رگد یقشع رگ و (

G 1648 )

Eğer canana müştaksan ölünce ebedi dirilirsin. Eğer başka bir aşkın varsa nasıl ölürsün bilemem.

Aşk, sırdır. Onu anlatarak ifşâ etmek mümkün değildir. Onu bilip anlayanlar ancak aşkı tadanlardır. Sırrın sâlik tarafından bilinip anlaşılması için gidilmesi gereken yol aşk yoludur. Çünkü gönle giren aşk ile âşık, binlerce sır perdesini aralayacak dereceye ulaşmaktadır.

‘İrâḳî:

شع رس ین ؟تفگ دناوت سک تق ین ؟تفس دناوت سک تفصو رد

( G 2084 )

Aşkının sırrını kimse söyleyemedi mi? Hayır! Vasfının incisini kimse delemedi mi?

Hayır!

‘Aṭṭâr:

لد ٔهدرپ ریز قشع یاهرذ زار ٔهدرپ رازه دیاشگرب

183

Aşkın bir zerresi gönül perdesinin altında bin sır perdesini açar.

Aşk vahdettir. Aşkın hikâyesini yazan, bu macerayı başlatan ve âşığı, çileli aşk yolunda kendisine ulaştıran maşûktur. Faḫruddîn-i ‘İrâḳî, Lema‘ât’te aşkın her şeyi kuşattığını ve kâinattın baştan sona aşktan ibaret olduğunu ve sâlikin müşahede ettiği bütün zuhurların bizatihi aşk olduğunu beyan etmektedir.184 ‘İrâḳî gibi âşık ve maşûkun aşkta bir olduğu beyan eden Senâ’î de aşkın iki yönünün bulunmadığını aşkta ikiliğin mümkün olmadığını dile getirerek aşk içindeki vahdete dikkat çekmiştir.

زاغآ قشع ثیدح یدرک وت نوچ

؟زاب نوگرگد دش هصق ارچ سپ

183 age. s. 393.

184Faḫruddîn-i ‘İrâḳî, Kullîyât (Mecmû‘a-i Âsâr-i Faḫruddîn-i ‘İrâḳî), (tsh.), NesrînMuḫteşem Ḫuzâ‘î, (Lema‘ât), s. 473.

128

Aşkın hikâyesini sen başlattın. Öyleyse hikâye neden değişti yine?

Ben aşkından perdeyi yırttım sen o perde içinde naz ile oturmuştun.

Senâ’î: dolu halinin son bulmadığını dile getirmektedir. Aşkın âşık üzerinde gerçekleştirdiği değişim ve tahribatın geri dönüşü bulunmamaktadır. Benzer noktalara değinen ‘Aṭṭâr ve Senâ’î de aşka dair önemli bilgiler vermektedir. ‘Aṭṭâr, aşkın harap ettiği gönlün bir daha tamir olamayacağını dile getirmiştir. Senâ’î ise aşk ile gönlündeki heva ve heveslerin kökünü kazıyarak gönlünü arındırdığını ve aşkın belasını ve acısını kendi elleriyle satın aldığını ifade etmektedir.

‘İrâḳî:

Aşktan geriye ciğer kanından başka bir şey görmedim. Biçare olan ben aşkına nereden düştüm!

Canımı her ne kadar sana feda etsem de derdinden kurtuluş yok. Ebediyete kadar aşkının nihâyeti yok

‘Aṭṭâr:

بارخ تشگ قشع ز لد ار هک ره تسین ترامع شزگره نآ زا دعب

186

Aşk ile gönlü harap olanın bundan sonra tamiri yok.

185Senâ’î-yi Ġaznevî, Dîvân, s. 823.

186Ferîduddîn ‘Aṭṭâr-i Nîşâbûrî, Dîvân, s. 208.

129 Senâ’î:

اهمغ ز میتسرب هراب رگد زاب ام اهمدق میداهن قشع ٔهیداب رد

اهسوه و اهاوه خیب لد ز میدنک اهملا و اهلاب هار دوخ هب میداد

187

Biz yine gamlardan kurtulduk. Aşk çölüne adım attık.

Gönüden heva ve hevesin kökünü kazıdık. Bela ve elemlerin yoluna koyulduk.

Aşk âşığı kendinden geçiren bir duygudur. Âşık, aşk ile kendinden geçerken aşkın ona verdiği eziyetleri unutup halinden memnun olur. Faḫruddîn-i ‘İrâḳî aşk ile kendinden geçtiğini fakat sevgilisinin sarhoş olmadığını onun ayık bir durumda bulunduğunu söyleyerek böyle bir sevgili ile aşk yaşamanın oldukça güzel olduğunu ifade etmiştir.

بیاغ هتشگ دوخ ز نم رضاح وا ،

رای اب قشع نیا

تسا شوخ هچ نینچ

؟ ( T 2745 )

Ben kendimden geçmişim o ise ayık. Böyle bir yâr ile aşk ne güzeldir.

‘İrâḳî’nin diğer bir beytindeki tarifine göre aşk efsanedir. Her iki âlemde de ondan bir nişanenin bulunmaması aşkın sır olması yönüne de işarettir.

تسین ماد اروک ،تسا غرمیس قشع تسین مان و ناشن وز ملاع ود رد

( G 2770 )

Aşk Simurg gibidir ona tuzak kurulmaz. Her iki âlemde onun adı ve nişanesi bulunmaz.

Faḫruddîn-i ‘İrâḳî’ye göre aşk, kaderdir. Âşık, aşkı bulmaz aslında maşûk aşığı seçer ve ona aşkı verir. Bu sebeple âşık, kendisine verilen aşka itiraz edemez ve aşktan kaçamaz. Çünkü aşk ona yazılmış kaçınılmaz bir süreç ve sonuçtur.

دوب ینامسآ یاضق وت اب یتسود نیا ارم ناوتن ؟ناوت ندرک رگد ار ینامسآ یاضق

( G 3344 )

Sana olan bu sevgim gökyüzünden gelen hükümdür. Göklerden gelen hükmü değiştirmek mümkün mü? Değil.

Aşk, âşığın sığınağı ve kurtuluşudur. Âşık, aşkın cefasından yine aşka sığınır.

Aşkın acısına merhem olan yine aşktır. Bu yönüyle aşk, âşık için kurtarıcıdır.

187Senâ’î-yi Ġaznevî, Dîvân, s. 801.

130

Cefanın elinden firar edeyim aşka sığınayım. Çünkü aşk, senin gamından bizi kurtarır.

Aşk, hakikate ulaşmada en kestirme yoldur. Maksada ulaşmak isteyenler için aşk yolu tatlı acısıyla kısa bir yoldur. Fakat aşk dışındaki yolların hepsi sâliki maksadından uzaklaştıran yollardır.

یهار

Aşk yolu hoş ve gayet kısa bir yoldur. Bunun dışındaki her yol uzak ve uzundur.

Faḫruddîn-i ‘İrâḳî’nin aşka ve âşıklığa dair çokça beyit kaleme aldığı

‘Uşşâḳnâme’sinde de aşkın bazı yönleri izah edilmiştir. Dîvân’ında ziyadesiyle âşıkâne gazeller kaleme almış olan şâirin ‘Uşşâḳnâme’sinde bulunan beyitlerden aşk

‘Uşşâḳnâme’sinde de aşkın bazı yönleri izah edilmiştir. Dîvân’ında ziyadesiyle âşıkâne gazeller kaleme almış olan şâirin ‘Uşşâḳnâme’sinde bulunan beyitlerden aşk