• Sonuç bulunamadı

Evvel Zaman İçinde Adlı Kitapta Yer Alan Korku Unsurları

III. BÖLÜM

4. BULGULAR

4.1.2.1. Evvel Zaman İçinde Adlı Kitapta Yer Alan Korku Unsurları

‘‘Evvel Zaman İçinde’’ adlı masal kitabında yer alan korku unsurları belirlenerek tablo 4.33’te gösterilmiştir.

Tablo 4.33 “Evvel Zaman İçinde” Adlı Kitapta Yer Alan Korku Unsurlarına İlişkin Kelimelerin Kullanım

Sıklığı

Korku içeren ifadeler f %

Gerçeküstü varlık 8 44,44

Esrarengiz olaylar 5 27,77

Aşırı sihir ögeleri 3 16,66

Ani sert hareket 2 11,11

Toplam 18 100

Tablo 4.33. incelendiğinde ‘‘Evvel Zaman İçinde’’ adlı kitapta sıklık düzeyi en yüksek olan korku ögesinin ‘‘gerçeküstü varlık’’ olduğunu görmekteyiz. Bu korku unsuru %44,44’lük değerle ilk sırada tespit edilmiştir. “Esrarengiz olaylar”a ilişkin korku unsuru, %27,77’lik değerle 2. sırada belirlenmiştir. “Ani-sert hareket” ifadesi ise %11,11’lik değerle bir defa tespit edilmiştir. Evvel Zaman İçinde adlı kitap değerlendirildiğinde toplamda 18 korku unsuruna rastlanıldığı görülmektedir. Tespit edilen bulgular, aşağıdaki bölümlerde gösterilmiştir.

4.1.2.1.1. Gerçeküstü Varlıklarla İlgili Bulgular

‘‘Sırmalı Pabuç’’ adlı masalda aşağıda yer alan ifadeler, korku ögesi olarak belirtilmiştir:

“İyi saatte olsunlar, onunla bir kör şeytanın elini, dilini bağlayacaklar…” (s. 11) ‘‘İncili Yorgan’’ adlı masalda aşağıda yer alan ifadeler, korku ögesi olarak belirtilmiştir:

“… Ama Mıstık, devin gözünü pek beğenmemiş. Kâğıdı alıp da bir arpa boyu yol gidince, açıp okumuş ki, ne okusun, kendi ayağıyla ölüme gidiyor. ‘Kara hatun, bir kuzu gönderiyorum sana, bir insan kuzusu! Vakit saat deme; sakın çiğ çiğ yeme, şişe tak, dönder; kızartıp gönder!’ diye yazıyormuş…” (s. 38)

154

içeriz, ya da kendi ayağıyla gelecek kurbanlık kuzulardan birinin …’ diye kem küm etmiş.” (s. 42)

“Dev, Mıstık’ı görünce dişlerini bilemeğe başlamış: ‘Bir sıçrarsın çekirge, iki sıçrarsın çekirge, üçüncüde avcumun içine düşersin çekirge; gayrı lamı cimi yok, avuç avuç kanını içeceğim senin!’ demiş.” (s. 50)

“… Büyük mağaranın kapısını ardına kadar açmışlar ama, üstündeki başındaki cinler bizi de çarpmasın diye yanına, yöresine yaklaşmamışlar.” (s. 51)

‘‘Üç Turunçlar’’ adlı masalda aşağıda yer alan ifadeler, korku ögesi olarak belirtilmiştir:

“… Dev karısı homur homurdanmış: ‘İnsanoğlu demiş; ben de senin kanını, iliğini sömürürdüm… Sabaha çıkacağını Allah bilir…’” (s. 65)

‘‘Altın Perçemli Çocukla Sırma Saçlı Kız’’ adlı masalda aşağıda yer alan ifadeler, korku ögesi olarak belirtilmiştir:

“… daha kırkları dolmadan beşiklerinin başını boş bırakmışlar; üstelik, ne baş uçlarına bir bıçak, ne de kapı ağzına bir tas su koymuşlar; cinlerin cirit oynadığı bir evde başlarına bir iş gelmez olur mu! Çocuklarını cin değiştirmiş. Bunlar insan evladı değil Aytaş mı Oytaş mı dedikleri cin yavrusu…” (s.156)

“… ‘A cinler Ecinniler! Alın bebenizi, verin bebemizi… Alırsanız alın, verirseniz verin; duyduk duymadık demeyin yaktım bir ateş, yanacak Aytaş, kül olacak dağ taş!’ Bir söylemiş, iki söylemiş, derken cinler, yavrularının yanıp kül olacağından korkmuş; elsiz, ayaksız gelip almışlar Aytaşları, vermişler sırma saçlıları…” (s. 158)

4.1.2.1.2. Ani Sert Hareketlerle İlgili Bulgular

‘‘Sırmalı Pabuç’’ adlı masalda aşağıda yer alan ifadeler, korku ögesi olarak belirtilmiştir:

“… Kızcağız böyle iki tarafları bir yaylım ateşine tutulunca, neye uğradığını bilememiş, kanı iliği kuruyup, olduğu yerde donup kalmış. Neredeyse gözleri kararıp düşecekmiş ya, bacılığı olacak, başına bir yumruk indirip de aynayı eline verince ayılmış…” (s. 14)

155 belirtilmiştir:

“… Üvey anaları olacak, uğrun uğrun gelip de kapıyı, bacayı dinlemesin mi! Kuzgun misali üstlerine yürüyerek: ‘Bre baş belaları demiş, yine baş başa verdiniz de, ne çorap örüyorsunuz başıma?...’ Önce nasıl büyülemişse büyülemiş onları… Sabah sabah üç şehzadenin üçü de birer kuş olup kanatlanmasın mı! Kara yazılı bacıları neye uğradığını şaşırmış.” (s. 94)

4.1.2.1.3. Esrarengiz Olaylarla İlgili Bulgular

‘‘Sırmalı Pabuç’’ adlı masalda aşağıda yer alan ifadeler, korku ögesi olarak belirtilmiştir:

“… Bir rüzgâr dağdan dağa esip gelmiş; yününü yumağını alıp gitmiş. Öksüz kız neye uğradığını bilememiş! Öyle ya analığı ne yel tanır, ne sel tanır; alim Allah bir süyümüne kurban eder onu; ya böyle bir yumak olursa ne kıyametler koparır, var kıyas et gayrı!” (s. 10)

‘‘Üç Turunçlar’’ adlı masalda aşağıda yer alan ifadeler, korku ögesi olarak belirtilmiştir:

“… Gireceği kapıdan girer, çıkacağı bahçeye çıkar bir de yedi başlı devi görmez mi; yatmış uyuyormuş dev. Tez elden kendine gelir… Üç taş alıp yerden, birini atar, atar ya eli mi acele etmiş ne olmuşsa… dizlerine kadar taş kesilir şehzade… Nefes nefese bir taş daha atar, yine vuracağını vuramaz, bu defa da göbeğine kadar taş kesilir…” (s. 70)

“…Gördün mü başıma gelenleri! Bu servi, servi değil; servi olup boy veren yine o Turunç Güzeli!... Böylesi günde insan boynunu büker durur mu? O beni ateşe yakmadan, ben onun her parçasını bir ocakta yaktırayım da görsün gününü! deyip… Ne kara sürerse sürer; servinin de ölüm fermanı takılır boynuna!” (s. 80)

‘‘Altın Perçemli Çocukla Sırma Saçlı Kız’’ adlı masalda aşağıda yer alan ifadeler, korku ögesi olarak belirtilmiştir:

“… Cinlerin cirit oynadığı bir evde başlarına bir iş gelmez olur mu! Günün birinde bakmışlar ki, ne baksınlar; çocuklar o çocuklar ama ne güllerin açıldığı var, ne incilerin saçıldığı… çocuklarını cin değiştirmiş…” (s. 156)

156 belirtilmiştir:

“Akşamüstü kardeşleri gelip de onu öyle ağızsız dilsiz örgü örer görünce buna bir mana veremediler üvey anneleri yaptı sandılar…” (s. 97)

4.1.2.1.4. Aşırı Sihir Ögeleriyle İlgili Bulgular

‘‘Sedef Bacı’’ adlı masalda aşağıda yer alan ifadeler, korku ögesi olarak belirtilmiştir:

“Meğer kara vezir kızının sade on parmağı on kara değil, büyücülük de geliyormuş elinden… Önce nasıl büyülemişse büyülemiş onları… Sabah sabah üç şehzadenin üçü de birer kuş olup kanatlanmasın mı!” (s. 94)

“… Sihir bu ya! Meğer üvey anaları bunları öyle bir kuşa benzetmiş, öyle bir kuşa benzetmiş ki, gün batıp da sular karardı mı ete, kemiğe bürünüyor; insan olup görünüyorlarmış. Gün doğup da ortalık ağardı mı tüye, teleğe geliyor; kanatlanıp uçuyorlarmış!...” (s. 95)

“… ‘O üvey ana olacak kara cadının eli her yere uzanır; dili her yana döner. Sakın ola bu kızın yüzündeki yüz karası silinirse dilinde dil yarası çıksın, diye, üstüne büyü yapmış olmasın?’ deyip, arı gibi her çiçeğe konmuşlar… Ama bacıları ne örgüsünü bırakmış ne de bir kelam çıkmış dilinden…” (s. 97)