• Sonuç bulunamadı

Etiğin Gerekliliği ve Önemi

BÖLÜM 1: BİR FELSEFE DİSİPLİNİ OLARAK ETİK

1.4. Etiğin Gerekliliği ve Önemi

Etiğin gerekliliği, iki açıdan ele alınabilir. İnsan -modern bir toplum içerisinde yaşasın ya da yaşamasın- ve insanın diğer insanlarla yaşadığı ilişkiler ve bu ilişkiler sonucu ortaya çıkan davranışları, yalnızca o topluma özgü hukuk kurallarıyla ya da farklı toplumsal normlarla düzenlenemez. Çünkü toplumsal uzlaşmayı sağlamak için hukuk kurallarının o toplumdaki her türlü grupta uygulanabilirliğinin kabul edilmiş olması gerekir. Oysa hukuk kuralları, yaptırım gücü ne kadar büyük olursa olsun toplumun her katmanında insanın belirli normlara göre davranış göstermesini sağlayamaz.

Örneğin hukuki normlara göre suç sayılmasına ve bu suçun ceza biçiminde belli bir yaptırımı olmasına rağmen, kişinin yakalanmayacağını hesaplayarak ya da yakalanacağını hesaba katarak hırsızlık yapması, kişinin hukuki normlara göre aynı şartlarda cinayet işlemesi ya da bir sürücünün kamera ile izlenme olasılığına rağmen kırmızı ışıkta geçmesi, toplum bireyleri tarafından hukuk normlarının gösterdiği davranış kalıplarına her zaman uyulmadığı gösterir. İnsan öldürmek, başka bir deyişle cinayet işlemek hukuki normlar çerçevesinde suç sayılmak ile beraber aynı şekilde büyük dinler tarafından da suç sayılmasına rağmen, hukuki ve dini normların yetersiz kaldığı ve cinayetlerin işlenmesinde öncelikli norm olarak işlevsiz kaldığı açık bir biçimde görülebilir.

Örneklemeler, hukuk normlarının ve dini normların yeterli gelmediğini, toplumsal uzlaşı için daha farklı şartların da yerine getirilerek ve eksik kalan alanların doldurulması sağlanarak bütünsel normlar yapısına ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir.

Ahlak normları; bu yapıyı güçlendiren, boşlukları dolduran, insanların kendi aralarındaki ilişkilerde yol gösterici rol üstlenen kültürel normlardır. Yukarıdaki örneklerde eylemlerin ahlaki normlarla da engellenemeyeceği toplumsal olaylar örgüsü içerisinde kanıtlanmıştır. Ancak burada “etik” devreye girer. Etik bir yandan mevcut ahlaki davranışları mercek altına alarak inceler, değerlendirir ve eleştirir. Eleştiriler sonucunda ahlak normlarının toplumda daha uzlaştırıcı bir rol üstlenmesi sağlanabilir.

Aynı durum aslında hukuk normları için de geçerlidir. “Suç” ve “ceza” üzerine kurulu hukuk düzenleri, her ne kadar cezanın caydırıcı özelliğini vurgulasalar da toplumsal olaylar örgüsü içerisinde cezanın her zaman caydırıcı olmadığı görülür. Bu yüzden modern hukuk normları, işlenen bir suça karşılık verilen cezanın, yani yaptırımın infazı süresince işlenen suçun tekrarlanmaması için ceza alan insanın farklı yöntemlerle bilinçlendirilmesini savunurlar.

İkinci olarak toplumsal uzlaşının sağlanabilmesi için insanın o toplumda var olan kurumlarla yaşadığı ilişkilerin öncelikle hukuk normları ile belirlenmesi ve düzenlenmesi gerekir. Örneğin kişi ile devlet arasında devlet-vatandaş ilişkisi vardır. Vergi dairesi ile kişi arasında vergi dairesi-vergi mükellefi ilişkisi bulunur. Ancak deneyimler, bu türden ilişkilerin ve bu ilişkiler sonucu ortaya çıkan davranışların o topluma özgü hukuk kurallarıyla ya da daha farklı toplumsal normlarla düzenlemediğini göstermektedir. Örneğin vergi vermemek ya da daha az vergi vermek için toplumu oluşturan insanlardan bazıları mevcut hukuk normlarına rağmen, elindeki olanakları kullanarak bireysel çıkarlarına yönelik davranışlarda bulunabilir.

Kişinin kurumlarla olan ilişkileri sonucu ortaya çıkan davranışları, kişi ile kurum arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk normlarıyla ya da farklı toplumsal normlarla düzenlenemez. Kişinin herhangi bir kurumla olan ilişkisi sonucu sergilediği, örneğin bireysel çıkarlarına yönelik davranışlar, ahlaki normlarla da ideal durumlarda düşünüldüğü gibi engellenemez. Etik burada da devreye girer. Yalnızca tek bir davranışa özgü değil, genel olarak bireysel çıkarların korunmasında aşırıya kaçılmasının toplumsal uzlaşıya verdiği zararların bu davranışa iten sebeplerini ortaya çıkaran, davranışı inceleyen, eleştiren ve sonuçta mevcut ahlak normlarının yeniden düzenlenmesini sağlayan etik disiplini, böylece ahlak normlarının toplumda daha uzlaştırıcı bir rol üstlenmesini sağlayabilir.

Özellikle modern toplumlarda insan, kendisini bir ilişkiler karmaşası içinde bulur. Hızla oluşan, gelişen ve sonuçlanan bu ilişkileri insan, çağın şartları nedeniyle yeterli zaman bulamadığından ve tecrübe edinemediğinden değerlendirmekte güçlük çeker. Sonuçta davranışlarında tutarsızlıklar meydana gelir. İnsan hatalarından kaçınmaya çalıştıkça ve çok katmanlı bu modern toplumda kendisini bulmaya çalıştıkça iç huzursuzluğu artar. Bu aşamada insan, doğru davranış kalıplarını oluşturabilmesi için bir yol göstericiye ihtiyaç

duyar. Çünkü var olan hukuki ve dinsel nitelikteki toplumsal normlar, insanın içinde yaşadığı toplumun hızı yüzünden kişinin iç huzurunu, dolayısıyla mutluluğunu sağlamaya yetmez.

Etik disiplini, insanın ilişkilerinde önemli bir yer tuttuğundan ve mevcut ahlak normlarını çağın şartlarını göz önüne alarak inceleyip eleştirdikten sonra düzenleme önerileri getirdiğinden, insan ve toplumsal uzlaşı için yol gösterici rolünü üstlenir. Yol gösterici ve dizginleyici niteliğe sahip olması, etik disiplininin ortaya koyduğu önemli özelliklerinden biridir.

Etik, üstlendiği yol göstericilik görevini toplum bireylerine ulaşabilmek için farklı araçlar kullanarak yerine getirebilir. Burada önemli olan aracın kendisi değil, mevcut ahlak normları ile ilgili inceleme, eleştirme, değerlendirme sonuçlarının insanlara ulaştırılmasıdır.

Feldman’a göre ahlak felsefesi üzerine yazılan kitaplar, çoğu zaman okurlarını ahlaken üstün hale getirmeyi amaçlar. Ahlak felsefesi incelemeleri, insanlara ahlak ilkelerinin gerçekte ne olduğunu keşfetmelerinde yardımcı olabilir. Dolayısıyla ahlak felsefesi incelemeleri, ayrıca mevcut ahlak kuramlarının daha iyi anlaşılmasına yardımcı olur. Ahlak felsefesi, ahlak ilkelerinin daha iyi anlaşılmasını sağlar. Çünkü insan, böylelikle hiç düşünmeden kabul ettiği toplumda egemen ahlak ilkeleri ile ahlak felsefesinin ön gördüğü ilkeleri karşılaştırma imkânı bulur ve davranışlarını buna göre düzenler. Yazar yine de ahlak felsefesinin yönlendirici değil, öncelikle yol gösterici ve bilgilendirici olduğunu belirtir ve ahlak felsefesinden toplumda egemen bazı ahlak ilkelerinin yanlış olduğunu göstermekten başka bir görevi olmadığını savunur (Feldman, 2012: 26-31). Feldman, eserinin son bölümünde ahlak felsefesi ile ilgilenen insanın bilgilenmesi sonucu ahlak kuramlarına daha eleştirel bir gözle bakmayı öğrendiğini, böylelikle egemen ahlak normlarının yönlendirdiği gibi davranışlarda bulunmaktan kendini sakındığını vurgular (Feldman, 2012: 365).

Poole, etiğin görevlerinden birinin de eleştiri süreçlerine katılmak ve norm değişimlerini yönlendirmek olduğunu savunur (Poole, 1993: 13). Her normda olduğu gibi ahlak normları da eleştirilebilir, tartışma konusu yapılabilir. Normlarda ve ilkelerde toplumsal ihtiyaçlara göre yapılması istenen değişiklikler, ancak bu şekilde normların açıkça

inceleme ve tartışma konusu olmasıyla mümkündür. Ahlak üzerine yapılacak bu tartışmaların etik temelinde olması gerekir. Ahlaki davranışlara ya da normlara getirilecek eleştiriler, ancak etik teorileri bağlamında gerekçelendirilebilir.

Nuttall, insanın hangi davranış türünü seçeceğine karar vermekte ve farklı davranışlar arasından bir seçim yapmakta, toplumu oluşturan kişilerin tümünü etkileyen örneğin savaş gibi durumlarda zorlandığını belirtir. Öte yandan da doğru olanın yapılması gerektiğini de bilir (Nuttall, 1997: 199). Ahlak normları gündelik yaşamda ortaya çıkan önemli toplumsal sorunların çözülmesinde devreye girerek önemli bir araç olarak kullanılabilir. Çünkü insan ahlaki davranışlara özellikle yaşamın zor dönemlerinde gereksinim duyar. Önemli olan, insanın yaşamın zor dönemlerinde de öncelikle toplumsal uzlaşıyı dikkate alarak doğru davranış biçimlerini seçmesidir.

İnsan; değer, norm ve yasaları içeren bütünsel bir yapı oluşturan bir kültür toplumunun içinde yaşamını sürdürür. Sürdürdüğü yaşamda kendisi ve bağlı bulunduğu toplumu için en iyiyi gerçekleştirme ve ona ulaşma çabası içindedir (Bkz. Özlem, 2004: 31).

Bu bağlamda insandaki diğer bir çabayı da Cevizci vurgular. Cevizci’ye göre ahlaklılığı meydana getiren şey, insandaki değer taşıma, değer isteme ve gerçekleştirme çabasıdır, bu da insanı ahlak varlığı haline getirir (Cevizci, 2002: 3).

Etiğin önemli özelliklerinden biri de, var olan ahlak normlarını ve ahlaki davranışları olduğu gibi kabul etmek yerine, tartışma konusu yaparak gerekli durumlarda bu norm ve davranışları değiştirmek suretiyle toplumu olumlu manada yönlendirmektir. İnsan böylelikle etik yardımıyla davranışlarına eleştirel bir gözle bakmayı öğrendiği için Özlem’in bahsettiği gibi “en iyiye ulaşma çabasını” ve Cevizci’nin bahsettiği gibi “değer taşıma”, “değer isteme” ve “gerçekleştirme çabalarını” toplumsal uzlaşıyı yaralamadan sürdürme olanağı bulur. Bu yüzden de etiğe her toplumda ve her zaman ihtiyaç duyulur. Ahlak olgusuna hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyulan günümüzde etik bu noktada, günün önemli toplumsal sorunlarını değerlendirme hakkındaki konum belirlemede önemli bir araç haline gelir.