• Sonuç bulunamadı

İnsanlar binlerce yıl doğru davranışları yanlışla ayırt etme yollarını araştırmıştır. Bireylerin etik kararlar vermeleri ve karşılaştıkları durumlarda yapacakları doğru şeyi belirlemelerine yardımcı olmak amacıyla sistemler geliştirilmiştir (Harris, 2011).

Etik, ahlâk konusunda, geçmiş, şu an ya da geleceğe ilişkin karar ve eylemlerin dikkatli ve sistematik bir biçimde değerlendirilmesi ve çözümlenmesi etkinliğidir. Ahlâk insanların karar verme süreci ve eylemlerinin değersel boyutudur. Ahlâkın dili haklar, yükümlülükler ve erdemler gibi isimler ve iyi ve kötü, doğru ve yanlış, adil ve adil olmayan gibi sıfatlar içerir. Bu tanımlamalara göre etik birincil olarak bilmekle ilgiliyken, ahlâk yapmakla ilgilidir. Aradaki yakın ilişki, etiğin, insanların belli bir yönde karar vermesi ya da eylemesi için akla yatkın bir ölçüt sağlamaya çalışmasıyla kurulur (WMA, 2015).

Etik alanın haritasına baktığımızda; olgular, kurallar ve haklar (etik kodlar), normatif etik, metaetik ve pratik etik düzeylerinden oluştuğu görülmektedir. Analiz her bir olgunun somut düzeyinde başlamaktadır. Bir olgu üzerinde anlaşmaya varılamaz ise ikinci düzeye yani kurallar ve haklar (etik kodlar) seviyesine gidilmektedir (Veatch, 2010; Beauchamp ve Childress, 2001). Örneğin sağlık hizmetlerinde hastanın özerkliği konusunda ki bir tartışmada; hastanın özerkliğine günümüzde de birçok doktorun ettiği hipokrat yemini çerçevesinde ya da HHY bağlamında çözüm getirilebilir.

Tartışma çeşitli kurallar ve hak talepleri ile çözülemiyorsa temel davranış ve karakter normlarının tartışıldığı normatif etik düzeyine gidilmektedir. Normatif etik; etik ilkeler (eylem kuramı), içsel açıdan iyi olana (değer kuramı) ve iyi karaktere (erdem kuramı) ilişkin olan sorular ile ilgilenmektedir. Fakat kişiler tartışmaya ilkeler, erdemler ya da içsel değeri olan unsurlar ile açıklık getiremezlerse ahlâki incelemenin bir sonraki düzeyi olan metaetik seviyesine ilerlemeleri gerekmektedir. Metaetik hangi eylemlerin ahlâki açıdan doğru olup olmadığını inceleyen sorular ile ilgilenmez, soruların yanıtlarının nerede aranacağını ve ne zaman doğru yanıta ulaştığımızı nasıl bilebileceğimizi sorgulayan temel nitelikteki ahlâk konuları ile ilgilenmektedir (Veatch, 2010). Pratik (uygulamalı) etik, etik normları ve teorilerini meslekler, kuruluşlar ve kamu politikası gibi spesifik sorunlar ve alanlara uygulamaktadır (Reamer, 2018). Etik bakışı, kişisel bir bakış açısının ötesine geçip tarafsız bir izleyici görüş noktasına gitmemizi gerektirmektedir. Etik olarak bakmak, içe dönük ilgilerimizi aşıp mümkün olan en nesnel bakış açısıyla kendimizi özdeşleştirme yoludur (Singer, 2015).

Normatif etik kuramları genellikle deontolojik ve teolojik kurumlar olarak iki ana başlık altında toplanmıştır. Deontolojik teoriler belirli eylemlerin, sonuçlarını dikkate almaksızın kurallar, haklar ve ilkeleri kutsal ve dokunulmaz kabul etmektedir. Bu yüzden belirli eylemlerin daima doğal olarak doğru ya da yanlış, iyi ya da kötü olduğunu iddia etmektedir. Örneğin en ünlü deontologlardan biri olan Kant doğru söylemenin kişilerin doğal hakkı olduğunu tartışmaktadır. Teolojik kuramların bakış açısına göre ise olası sonuçları tartmadan etik seçimler yapmanın, yetersiz olduğu düşünülmektedir, herhangi bir eylemin doğruluğu ve haklılığı, o eylemin sonuçlarının iyiliğine göre belirlenmektedir (Reamer, 2018). Tıp etiğinde

hastanın özerkliğinden bağımsız, onun yararını düşünen Hipokratçı yaklaşım buna örnek verilebilir. Teolojik bir yaklaşım benimseyen Hipokrat etiğinde hastanın özerkliğine karşın paternalist davranılarak; görece olarak zarar verecek doğrudan vazgeçilebilmektedir.

Ahlâk her toplumda değişebilecek gelenek, alışkanlık, töre, örf-adet, tabu, yaşam biçimleri gibi tutum ve davranışlardır. Ahlâk görecelidir ve toplumdan topluma değişebildiği gibi aynı toplum içinde gruplara göre farklılıkta gösterebilir (Aydın, 2006). Eski çağlardan beri felsefeciler ve ahlâkçılar etiğin evrensel bir bakış açısı olduğunu belirtmişlerdir. Bu başkalarının çıkarlarına kendi çıkarına verdiğin önemi vermekle mümkün olabilir. Koşullar durumları değiştirir ancak etik “ben” ve “sen”in ötesinden, evrensel yasaya gider, evrenselleştirilebilir yargıya, tarafsız seyircinin ya da ideal gözlemcinin görüş açısına gitmektedir. Birey kendi tercihleri yerine, artık onun kararından etkilenen bütün herkesin tercihlerini de dikkate almak zorundadır. Böylece birey tüm tercihleri tartıp etkileneceklerin tercihlerini en üst seviyeye çıkarma eğilimine doğru yönelmektedir. Etik, etkilenen herkes için her şeyi hesaba katınca en iyi sonuçları olan hareket tarzına doğru gitmektedir (Singer, 2015).

Sağlık hizmeti sunumundaki etik anlayışta da bu tercih dengesinin sağlanması gerekmektedir. Günümüzde bunu yapan ölçüt aydınlatılmış onam öğretisidir. Hizmet sunumundan doğrudan etkilenen hasta, doktorun tercihleri ile karşı karşıyadır ve yalnızca kendi tercihini gösterecek kadar da bilgiye sahip değildir. Bu noktada hastaya gerekli bilgiyi sağlama görevi doktora düşmektedir. Sonraki aşamada ise doktorun mesleğini en iyi şekilde icra etme çabasında hasta yararını güden tercihleri ile hastanın kendi yararına yaptığı tercihler hesaba katılarak sonuca varılmalıdır.

Tıpta yasal sorumluluklarla ilgili en eski tarihsel belge Hammurabi Yasalarıdır. M.Ö. 1800’de eski Mezopotamya’da Kral Hammurabi tarafından yürürlüğe sokulan bu yasada tıpla ilgili maddeler bulunmaktadır. Cezalandırma yöntemi ise kısasa kısastır. Eski Mısırda ise hekim tıp bilgilerini içeren bir kitaba uygun davranmak zorundaydı. Bu yazılı kurallara uyma sonucunda hasta ölüyor ya da iyileşmiyorsa sorumlu tutulmamaktaydı. Eski Yunan’da ise hekimin sorumluluğu Hipokrat ile başlamıştır. Burada da söz konusu tıp kurallarına uymak ya da uymamaktır (Aydın, 2004).