• Sonuç bulunamadı

195 Ethem Cebecioğlu, a.g.e., s 177.

Belgede Şeyh Hâlid Divanı (sayfa 105-109)

lı rağbet ve talebi üzerine maşuğun kemalleri izhar etmesi ve Allah’ın lutuf ve rahmet sebebi olan vasıflarıdır196. Allah’ın lütfuna kinaye olarak

kullanılır.

Ululuk, büyüklük ve azamet anlamlarına gelen Celal, Allah’ın kahr sıfatıdır. Allah’ın kahr ile tecellîsidir. Bu terim bir insan için kulla- nıldığında bir tür öfke anlamını taşır197. Maşuğun âşığa asla muhtaç ol-

madığını göstermesi için ululuğunu izhar etmesi, âşığın gururunu kıra- rak kendisi karşısında ne kadar çaresiz olduğunu ona ispatlamasıdır198.

Allah’ın gazabına kinaye olarak kullanılır.

Şeyh Hâlid, bu iki sıfattan Cemal sıfatını daha çok kullanmaktadır. Ezel bezminde birlikte olduğu ezelî ve ebedî sevgiliden ayrılmak duru- munda kalan âşık, ölmeden önce daha dünyada iken yeniden o güzelliği görmek istemektedir. Aşık bu zevke ulaşmak için, mumun etrafında dö- nen pervane gibidir ya da olmak zorundadır. Âşık, mumun ateşinde yanmayı kendine bir zevk bilen pervane gibidir. Yanmak onun için dert değil, safa ve şifadır. Kendi benliğinden kurtularak sevgiliye kavuşmak ancak pervane gibi yanmakla mümkün olacaktır.

Âh bu hecrinle geçip ömrüm tamâm oldum harâb Lutf edip göster cemâlin kaldırıp yüzden nikâb (13/1) Nâm u şânın Hâlid´in yağmaya ver al benliğin Gösterip vech-i cemâlin şâd kıl kable’t-turâb (13/7) Şem-i cemâline oldum pervane

Ateş-i aşkınla yanmaga geldim Akl u fikrim verip olup mestâne Bu mihnet sarâya dîvâne geldim (15/1) Şem-i cemâline cânâ

Yandıkca dil bulsun safâ Aşkın ateşine yâ Rab

Yandır beni subh u mesâ(93/3)

196 Süleyman Uludağ, a.g.e., s.116. 197 Ethem Cebecioğlu, a.g.e., s. 173. 198 Süleyman Uludağ, a.g.e, s.115.

Nîm nigâh ile bütün yağmâya verdin gönlümü Yandı dil oldu cemâl-i şeminin pervanesi (127/3) Cemâl-i şemine karşı o dem pervane oldum ben

Tutuştum nâr-ı aşk ile yanıp cismim kadem ser-pâ (148/3) Zikredelim döne döne aşk oduna yana yana

Şem-i cemâl-i cânâna yanmak bize olsun şâfî (112/2)

Bu kâinât Allah’ın zâtının güzelliğini yansıtan bir aynadır ve için- de bulunan her şey O’nun zât ve sıfatlarını ispat etmektedir. O’nun cemâ- li çeşitli şekillerde tecellî etmektedir. Bu da O’nun yüce kudretinin bir de- lilidir.

Olup bu kâinât mir’ât cemâl-i zatına yâ Rab Kamu eşyâ olup isbât sıfât u zâtına yâ Rab (38/1) Onu seyrân edip hayrân olur âşık olan diller Eder izhâr kamu eşyâ cemâl-i zâtına yâ Rab (38/6) Nümâyân nice cünbüşler cemâlin cilvesinden âh

Olup ihyâ bu hâk isbât eder hem kudretin yâ Rab (38/2)

Âşığın istediği, O mutlak güzelliği sürekli olarak seyretmektir. Bu- nun için devamlı duâ hâlindedir. İsteğine kavuşmak için canını bile he- men vermeye hazırdır. Bu isteğinden hiçbir zaman da vazgeçmeyecek, duası kabul olup, istediği gerçekleştiğinde kendisini bu güzellikten en- gellemeye yönelik mâsivâ kabilinden karşısına çıkabilecek her ne kadar engel varsa onlara da aldırmayacaktır.

Yâ Rabbenâ kıl müstecâb Kaldır cemâlinden nikâb Al benliğim koyma bende Ref olunsun cümle hicâb (61/1)

Temâşâ-yı cemâlinden âşıkların etmez ferâg

Cân ise matlûb visâle cân senindir ey şehâ Vuslat-ı seyr-i cemâle vade-i ferdâ nedir (75/6)

Bahar geldiğinde, gülistan seyrine çıkan âşıklar, tabiatta ortaya çı- kan bu güzelliklerin aslında Allah’ın cemal sıfatını zuhuru olduğunu bilmekte ve tabiatı bu gözle seyretmektedirler. Allah cemalinden perdeyi kaldırmış olmasına rağmen, âşığın gafleti kendisine perde olur ve bu gü- zelliğin farkına varamaz.

Bahar oldu yine seyr-i gülistân oldu uşşâka

Bi-hamdillâh cemâlin seyri âsân oldu uşşâka (144/1) Visâlin arz eder cânân nikâb almış cemâlinden Bu gaflet vuslat-ı yâra hicâb oldu hakîkatte (94/2)

Celal sıfatını şiirilerinde çok az kullanan Şeyh Hâlid, bu sıfatı ce- mal sıfatının önündeki bir perde olarak görmektedir. Bir şiirinde yakarış amacıyla celal sıfatını kullanmaktadır.

Cemâl-i zâtına perde celâli

Görünür dilde dâim Allâh Allâh (171/6) İzz ü celâlin´çin benim efendim

Dolaştırma kûh u sahrâda bizi (172/1)

e. Derviş, Sûfî: Muhtaç, yoksul ve dilenci anlamına gelen Farsça

bir kelimedir. Tasavvufî anlamda bir tarîkata ve şeyhe bağlı olan mürid; sûfiyâne bir hayat yaşayan, dünyadan yüz çeviren, kendini Allah’a veren kişi demektir. Önceleri Arapça fakr ve fakir kelimelerinin yerine kulla- nılmaktayken, daha sonra geniş bir muhteva kazanmıştır. Kapı eşiği an- lamına da gelmektedir. Dervişin kapı eşiği gibi başkalarından gelen eza- lara tahammüllü olması gerekir. Bu nedenle dervişler herkesin ayak ba- sıp geçtiği kapı eşiğine basmaz, saygı göstermek için onu öpüp, üzerine basmadan atlayıp içeri girerler. Hz. Peygamber için de “derviş-i sultân-ı dil” “padişah gönüllü fakir” ifadesi kullanılır199.

Şeyh Hâlid, bir şiirinde tamamen hakiki dervişin özelliklerinden bahseder. Şaire göre derviş, sürekli inleyen, uyku uyumayan ve müte- madiyen Allah’ı arzulayan kimsedir. O, her işinde uyanık, daima Allah’ı zikreden ve dergahı mekân tutan bir özelliğe sahiptir. Allah’a âşık olan derviş, mâsivâ kabilinden her şeyi terk edip, mal-mülk ve şöhrete aldan- madan, gece gündüz ağlayıp inleyerek yüce Sevgiliye kavuşmak için ça- reler arar (6/1-6).

Seyr ü sülûk yoluna girip, kendi nefsinde fanî, Allah ile bakî olan neticede nefsin alışkanlıklarından kurtularak, hakîkatler hakîkatine ula- şarak Hakk’a vasıl olan kişiye sûfî adı verilir. Edebiyatımızda asıl anla- mının dışında, eşyanın hakîkatine erememiş, şekilci dindarlar için yobaz anlamında kullanılan bir kelimedir. Şair de bu anlamıyla kullanmaktadır.

Gel gidelim meyhâneye içelim biz mey-i sâfî

Yanalım gel nâr-ı aşka ne derse koy desin sûfî (112/1)

f. Fenâ-Bekâ: Fenâfi’llâh, Allah’ta fani olmak anlamına gelen bir

terkiptir. Kulun zat ve sıfatının, Allah’ın zat ve sıfatında fani olmasıdır. Kişinin dünyaya olan ilgisini tamamen yok ederek, bütün her şeyiyle Al- lah’a yönelmesidir. Bu yönelişte istiğrak hâli meydana gelir. Sûfî bu ma- kama ulaşmak için tıpkı bir ölünün bütün varlığını bırakarak dünyadan ayrılması gibi her şeyi terk eder. Bu durum bir hadiste geçen “ölmeden evvel ölmek”tir (Bkz. Hadisler). Ölen bir kişi nasıl Allah’a dönmüş ise, bu makama ulaşan kişi de Allah’a vasıl olmuş, O’na dönmüştür200.

Şaire göre fenâ makamına ulaşmanın yolu aşktan geçmektedir. Âşık, sevgilisinden ayrı kalması nedeniyle yüreği yaralı bir hâldedir. Bu yarasının çaresi, kendisini sevgilisinin varlığında yok etmesidir. Âşık, mâşukunu sürekli gönlünde tutacak ve dilinde zikir hâlinde bulundura- caktır. Mâşuku uğruna her şeyini terk edecek ve kendisini aşkın pîrinin hizmetine verecektir. Mâşuk, kendisine yapılan bu hizmetin ve kendisini aşk ateşiyle yakmasının karşılığında âşığına hayat verecek ve onu fenâ makamına ulaştıracaktır.

Aklımı yağmâya verdi büsbütün nidâ-yı aşk Varımı ifnâya verdi âh kim sevdâ-yı aşk (69/1)

Belgede Şeyh Hâlid Divanı (sayfa 105-109)