• Sonuç bulunamadı

169 A Saim Kılavuz, a.g.e., s 107.

Belgede Şeyh Hâlid Divanı (sayfa 87-93)

Her ne kadar meydana gelen olaylar (kazâ), görünürde bir nedene bağlanabilirse de, aslında bu durum kalemle yazı yazmaya benzer. Ka- lemi yazma işinde kullanacak bir katip olmadığında, kalem tek başına hiçbir şey ifade etmez. Bu işteki asıl özne, kalemi kullanan (kaderi yazan) katiptir. Kişinin başına gelen ve kendisini çaresiz konuma düşüren her şey alnına yazılan kaderi sebebiyledir. Hudâ’nın takdirinden kaçış yok- tur.

Kalemle yazılır cümle meârif gerçi zâhirde

Yazan kâtip kalem lâ şey gözün aç bak hakîkatte (133/12) Hâlid´i taktı kemend-i zülfüne bend eyledi

Çaresizdir böyle yazmış anlıma Mevlâ kader (84/5) Ben ezel bâğında bir bülbül idim

Bak bana ne etti takdîr-i Hudâ (108/3)

Bu ifadeleriyle Şeyh Hâlid, Allah’tan gelen her türlü dert ve belâyı, dosttan gelen değerli bir ikram olarak görmekte ve gerçek anlamda kul- luğun da ancak Hakk’ın kazâsına rıza ile olacağına inanmaktadır.

Verip derd ü elem etse sana ikrâm belâ ile

Kazâ-ı Hakk´a râzî ol kul ol var sen hakîkatte (133/10) 12. Kelime-i Şehâdet

Müslüman olmanın ilk temel şartı olan kelime-i şehâdet, Allah’tan başka İlah olmadığını ve Hz. Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğu- nu dil ile söylemek, kalb ile tasdik etmektir. Kelime-i şehâdetin biri red diğeri kabul olmak üzere iki yönü bulunmaktadır. Lâ sözü ile Allah’tan başka İlah ve ilahlar reddedilirken, İllâ sözü ile de İlah olarak sadece Al- lah’ın var olduğu kabul edilir170.

Şeyh Hâlid, üç ayrı şiirinde kelime-i şehadeti kullanır. Bunlardan ilkinde “lâ ilâhe illallâh” kelime-i tevhidi nakarat olarak kullanılmıştır.

170 Lâ ve illâ ile ilgili olarak Abdülbaki Gölpınarlı, Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasöz-

Çaresizlerin çaresi, her türlü derdin çaresidir kelime-i tevhîd. Yüz dört kitabın anlamı olan bu kelime, kulun dilinde vird olmalıdır. Bu kelimeyi vird eden bir zâkir bu zikrinden dolayı gönlünden şeytanı uzaklaştıra- caktır. Şevk ile kelime-i tevhidi söyleyen insanlar kendilerini açık ve gizli her türlü şirkten kendilerini kurtaracaklardır. Kişiyi Müslüman eden bu kelime aynı zamanda onu kurtarıcı bir kelimedir de. Kim bu kelimeyi vird edinirse Mevlâ’sı kendisinden razı olacaktır (157/1-7).

Şeyh Hâlid diğer iki şiirinde de yine kelime-i tevhidi nakarat ola- rak kullanmaktadır.

Ne tâkat yârime gidem Ne varım var fedâ edem Vâdi’-i hayrette kaldım Esirge yâ Rasûlallâh Hak cellellâh Sübhânellâh Lâ ilâhe illallâh Allâh Allâh Allâh Allâh Lâ ilâhe illallâh (4/1)

Yâ Rahîm ü Rahmânım lutf eyle yâ Subhânım Ayırma beni senden ben muhtâc-ı ihsânım Yâ Hû yâ hû yâ men hû leyse’l-hâdî illâ hû Dünyâ fânî bâkî hû lâ ilâhe illâ hû (106/1)

13. Namaz

İslâm’ın beş temel şartından ikincisi olan namaz, Allah’ın mü’minlerden belirli vakitlerde yerine getirmelerini istediği bedenle ya- pılan ibadetlerden biridir. Bir şiirde namazın Arapça karşılığı olan salât kelimesi geçmektedir. Şeyh Hâlid’e göre sadece oruç ve namaz ibadeti ile kişi maksuduna ulaşamayacaktır. Bunlarla birlikte kulun aşk ateşiyle ya- nıp kül olması gerekmektedir.

Savm u salât ile iş tamâm olmaz Yanıp aşk oduna kül olmayınca (130/6)

Müslümanların, namaz kılarken yöneldikleri yer olan kıble, bir şi- irde dervişin yönelmesi gereken dergah olarak ifade edilir.

Her işinde âgâh olur Dâ’im zikri Allâh olur

Kıblegâhı dergâh olur

Eğer dervîş ise dervîş (6/2)

14. Oruç

İslâm’ın temel şartlarından üçüncüsü oruç tutmaktır. Bedenle yapı- lan ibadetlerdendir. Yılda bir kez kameri aylardan Ramazan ayı boyunca sabah namazı vaktinden bir süre önceden başlayıp akşam namazı vaktine kadar yeme ve içme gibi fiillerden uzak durmaktır. Ramazan ayı, müslümanlar nazarında çok değerli ve mübârek bir aydır. Kur’ân-ı Ke- rim bu ayda nâzil olmaya başlamış171, müslümanlara da bu ayda, oruç

tutmaları farz kılınmıştır172. Bin aydan daha hayırlı bir gece olan Kadir

Gecesi de yine bu aydadır. Ramazan ayının sonunda, Şevval ayının ilk günü Ramazan Bayramı olarak kutlanır.

Divan edebiyatı şairlerince oruç ve bayram çok yönlü işlenmiştir. Ayrıca, din ve devlet büyüklerini övgü maksadıyla Ramazan ayında ya- zılan kasidelerin nesib bölümünde de Ramazan, oruç, yevm-i şek, hilalin görülmesi gibi konular biraz da mizahi bir tarzda işlenmiştir. Bu tür ka- sidelere Ramâzâniyye adı verilmektedir. Ayrıca, Halk edebiyatında da Ramazannâme adı verilen manzum bir tür bulunmaktadır. Edebiyatı- mızda İslam’ın temel şartlarından her biri hakkında yazılmış çok sayıda manzum ve mensur eserler bulunmaktadır173. Şeyh Hâlid sadece bir şii-

rinde orucun Arapça karşılığı olan “savm” kelimesini namazla birlikte kullanmıştır (Bkz. Namaz).

Savm u salât ile iş tamâm olmaz

Yanıp aşk oduna kül olmayınca (130/6)

171 Bakara, 2/ 185.

172 Bakara, 2/ 183.

173 Ramazan ve ramazaniyyeler için Filiz Kılıç-Muhsin Macit, Türk edebiyatında Ramazan Şiirleri,

Ankara 1995; Amil Çelebioğlu, Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları, İstanbul 1998, s.317-334, 691, 703-707; Mustafa Kutlu-Mustafa Uzun, “Ramazan ve Ramazâniye”, Türk Dili ve Edebiyatı An- siklopedisi, İstanbul 1990, VII, 275-277, Sedit Yüksel, “Eski Edebiyatımızda Ramazan”, Türkoloji Dergisi, Ankara 1997, Sayı: VIII, s. 35-39; Mehmet Kaplan, “Ramazan Edebiyatı”, Milli Kültür, Ankara Temmuz 1977, Sayı: 7, s. 38-39; Süheyl Ünver, “Ramazan Medeniyeti”, Tohum, İstan- bul 1967, Sayı: 30, s. 3-4.

15. Hac

İslam’ın temel şartlarından, zenginler için farz kılınan hem mal hem de beden ile yapılan bir ibadettir. Bu ibadet, dinî açıdan zengin ka- bul edilen Müslümanlarca kamerî aylardan Zilhicce’de ihramlı olarak Mekke’de bulunan ve “Allah’ın evi” diye de isimlendirilen Kâbe’yi tavaf etme ve Arafat isimli dağda bir süre durma şeklinde yapılır. Mutasavvıf şairler insanın gönlünü Allah’ın evi, Kabe olarak görürler ve bu yönüyle de şiirlerinde çokça işlerler.

Şeyh Hâlid, Hac’la ilgili olarak Kâbe, Minâ, Zemzem, Beytullah, Tavaf ve İhram kavramlarını kullanmıştır. Bu kelimelerin yer aldığı be- yitleri incelediğimizde söz konusu kavramların gerçek anlamlarından zi- yade mecazî anlamlarla kullanıldığını görmekteyiz. Şair bu kelimelere ta- savvufî anlamlar yüklemiştir. Örneğin “kabe” kelimesi yalın hâlde hiç kullanılmamış, yer aldığı tüm mısralarda “kabe-i dil, kabe-i vasl, kabe-i visâl, kabe-i imâm” v.b. gibi terkipler hâlinde kullanılmıştır.

Zikr-i Hakk´a kâim ol eyle kazâ’-ı ekberi

Kabe-i dil feth olup sâhib-reşâd etsin seni (31/4) Kabe-i visâle gitmek müşküldür

Sâlike selâmet yol olmayınca (130/2) Giderler kabe-i vasla verirler varlığın dosta Yununca eşkibârıyla olur hem şânları âlî (34/5) El çekip sivâdan gözlerin yumar

Kabe-i vasl olur dâim merâmı (140/2)

Tîg-ı aşkla varlığın kat eyleyip cânâna ver

Kabe-i vasl-ı cinânı etmek istersen tavâf (76/6)

Etmedi Kabe-i imâmın tavâf

Önünde delîli dâl olmayınca (130/4)

Sadece bir gazelde kabe anlamında “beytullah” kelimesi yalın hâl- de kullanılmıştır. Fakat bu kelimeye de yine mecazî olarak “gönül” an- lamı yüklenmiştir.

Terk edip gayr u sivâyı durma sen de âşık ol Âşıkın gönlünde mahfî bir de Beytullâh´ı var (39/6)

Yunus’un “Gönül Çalab’ın tahtı / Çalab gönüle baktı” mısralarıyla ifade ettiği gibi, mutasavvıflar tarafından insan vücudunda Allah’ın evi olarak kabul edilen gönül, Şeyh Hâlid tarafından da kabe olarak kulla- nılmıştır.

Gelip beyt-i dili tavâf ederler Visâl-i yâr ile edip bayramı (140/6)

Takdîre karşu tamadan hâsılın mahrûm iken Eyleme beyt-i dili zer-i tamala infisâd (152/2)

Tüm şüphelerden uzaklaşan ve şüphe ile ilgili kendisinde her ne varsa tamamını üzerinden soyup atarak itaat ihramını giyen sûfî, hacıla- rın Arafat’a çıkıp, vakfe yapmaları gibi irfan dağına çıkarak bir süre ora- da durur ve böylece daha yüksek bir mertebeye erişir.

Tecerrüd eyleyip şekden giyerler tâat ihrâmın Çıkıp ol dağ-ı irfâna tevekkufla olur âlî (34/5) Tecerrüd eyleyip libâs-ı şekden

Zevk eder giydikce tâat ihrâmı (140/3)

Kabe gibi yine hac ibadetiyle ilgili olan “minâ” ve “ihram” da me- cazî anlamlarıyla ifade edilmiştir. Aşk ve muhabbet minâsında, şeytan taşlayan hacılara gibi nefislerini taşlayan âşıklar, hemen bunun akabinde de ibadetini tamamlayan hacılar gibi kurbanlarını keserler. Bu kurban da kendi canlarıdır.

Minâ-yı aşk u muhabbette vururlar seng-i red nefse

O demde cânların uşşâk ederler dosta kurbânı (34/6) Erişen sâlikân minâ-yı aşka

11. Diğer Dinî Kavramlar

Farz, vacip, sünnet: Allah’ın emir ve yasaklarından sorumlu kim-

seye mükellef denilmektedir. Akıllı ve büluğ çağına gelmiş bir Müslü- man yapmak ve sakınmak zorunda olduğu bazı fiiller vardır ki bunlara ef âl-i mükellifîn denilir. Şeyh Hâlid bu fiillerden farz, vacip ve sünneti bir şiirinde kullanır. Farz, Allah’ın kullarından kesin olarak yapmalarını istediği şeydir. Vacip, yapılması şeran kesin bir delil ile sabit olmamakla birlikte kuvvetli bir delille sabit olan şeylerdir. Hadis ise, Hz. Peygam- ber’in söz, fiil ve takrirlerinden meydana gelir. Divan’da sadece bir beyit- te farz, vacip ve sünnet bir arada kullanılmıştır.

Ferâiz vacibât sünnet cevşenin Giyip eyle kardaş nefs ile cihâd (73/4)

İbadet: İslâm; kelime-i şehâdet, namaz, oruç, hac ve zekat olmak

üzere beş temel esas üzerine kurulmuştur174. Genel olarak bu beş kavram

ibadetler içerisinde mütalaa edilir. Bu bahsedilenlerden başka, yapılması emredilen işler de ibadet cümlesindendir.

Şeyh Hâlid, ibadet kavramını bir çok şiirinde dinî ve tasavvufî an- lamlarıyla kullanmıştır. Şaire göre binlerce kişi birinin etrafında toplanıp o kişiye kul köle olsalar bile, o şahsın yapması gereken şey sürekli olarak Allah için çalışıp ibadet yapmasıdır. Kişi, heva ve hevesi terk edip, Al- lah’a itaat etmeli ve eğer Allah’tan yardım bekliyorsa gece gündüz ibadet yapmalıdır. İbadet için gerekli olan şey de temizliktir. Yapılan her ibadet Allah’ın kuluna olan bir ihsanıdır. Bu ihsan nedeniyle kula düşen görev Allah’a şükretmektir.

Kul olup başına cem olsa etrâfdan hezâr ahbâb Çalış Allâh için dâim tezellülle ibâdette (133/9) Hevâyı terk edip eyle itâat

İster isen kardaş Hak´dan inâyet Rûz u şeb Hak için eyle ibâdet İbâdet etmeğe ister taharet (17/2)

Belgede Şeyh Hâlid Divanı (sayfa 87-93)