• Sonuç bulunamadı

20. yüzyılın ikinci yarısının büyük bir kısmı için en tanınmış Amerikan estetik eğitim düşünürü Harry S. Broudy idi. Uzun kariyeri boyunca her zaman tutarlı bir biçimde estetik eğitimine hem felsefi hem de eğitimsel yazılarında büyük bir yer vermiştir ( 1961, 1964a, 1964b). “Enlightened Cherishing” (aydınlığa ümit beslemek veya anıların taze tutulması gibi anlamlara gelir) in ön sözünde, estetik eğitimi, daimi nitelikte ve sürekli bir erdem eğitimi türü olarak, yani bireylerin iyi bir hayata sahip olmaları için normlar ve standartlar geliştirme olarak tanımlanır. Böyle bir hayatın parçası, Broudy’ nin “Enlightened Cherishing” diye adlandırdığı ve bilgiyle haklılığı ispatlanan nesne ve eylemlere ilişkin bir sevgi türü olarak anlaşılan bir şeydir. Broudy, insan seçimlerinin ve kararlarının estetik yargı ya da kalıplarla yayılması gerektiğini düşündüğü için, insan deneyiminin daha karmaşık ve hassas, ince formlarının anlamını ifade eden sanat eserleri yoluyla öğrencilerin mutluluğu ve içe bakış kapasitelerinin artmasını amaçlayan bir estetik eğitim fikrine karşı, kavramaya yönelik sezgisel bir yaklaşım önermiştir. Kısacası, genel eğitim olarak estetik eğitim, öğrencilerin hem yaratıcı hem de değerlendirme becerilerini edinme ortamı sağlayacaktır. Ki Broudy bu yaratıcı ve değerlendirme becerilerine “ifade ve izlenim sanatları” demektedir. Broudy’e (1987) göre, estetik eğitimin asıl önemi, sanat eserlerinin yaratıcı olarak kavranmasının ya da algılanmasının sadece sanat eserlerinin deneyimlenmesi değil, diğer olguların algılanması ve yorumlanmasını harekete geçiren ve yöneten zengin bir depo oluşturduğu varsayımıyla daha da ileriye götürülmektedir. Broudy’ nin etkisinin büyüklüğü ve estetik eğitimle ilgilenen sayısız kurum ve programa verdiği felsefi rehberlik aşikârdır. “Estetik Eğitim Dergisi” ‘ nin özel bir sayısı (Vanderberg, 1992), onun, estetik eğitime yaptığı katkıların özetlerini kapsamaktadır (Smith, 2005, s.24).

Birkaç yerde, Maxine Greene (1978, 1981), insanların sanat eserlerinden almaya sıklıkla çalıştıkları fakat yeterli bilgi ve beceri sahibi olamadıklarından dolayı da gerçekleştiremedikleri bir hazzı tartışmaktadır. Greene (1981) estetik eğitimin amacının, basitçe sanat eserlerinin kendilerinde bulunan değerlerin çözülme

kapasitesi olarak tanımlandığı bir estetik okuryazarlık olduğunu kabul etmektedir. O, böyle değerlerin, sanat eserlerine ilişkin niteliklerin ve anlamların daha büyük algısal bir bilinç içinde, sıradan hayata, doğal olaylara ilişkin geniş bir hayal gücü, artan bir değerlendirme becerisine ve geniş bir kişisel özgürlük anlamına dayandığını kabul etmiştir. Estetik eğitim, modern hayatın zorlu teknolojik gereklerini de iyileştirebilir ve fertlerin klişeleşmiş düşünce ve hislerden kaçınmalarına yardımcı olabilir. Estetik okuryazarlık, sanat bilgisini ve gerekli yorumlama becerilerine sahip olmak anlamına geldiği için, genel bir estetik bir kavrayışı ve eleştirel bir zekâ, kavrayış yeteneği derecesini ki bunların her ikisini de gençlerin, sanat eserlerini daha etkili bir şekilde kullanmalarına olanak sağlamaktadır. Onu teşvik etmek gereklidir. Greene bu konuyu özellikle vurgulamaktadır.

Hepsinden önemlisi de öğretmenler bireysel deneyimin öznelliğine karşı duyarlı olmalıdırlar. Genel olarak söylemek gerekirse, estetik alanda yeterlik, beceri ve duyarlık edinmek, kişilerin hayatlarını daha canlı, daha yoğun ve daha tatmin edici geçirmelerine olanak tanımaktadır. Greene’ in düşüncesinin etkisi, sanat dalları eğitimiyle ilgili sayısız yazılarında ve onun Lincoln Gösteri Sanatları Merkezi’ nin estetik eğitim programları üzerinde görülebilir (Smith, 2005, s.25).

Smith’ in (1989b, 1991, 1992, 1995, 2005) estetik eğitime ilişkin yorumu açık bir sosyal bilim bakış açısına sahip olan diğerlerinden farklıdır. İyi gelişmiş bir sanat algısı, sadece sanatsal yaratma ve uygulama aşinalığı değil, estetik kavramlar, sanat tarihi ve eleştiri ilkeleriyle de içli dışlı olmayı ön koşul olarak gerektirdiği için, sanat eğitmenleri bu alanların her birinde genel bilgiye ulaşmak için çaba göstermelidirler. Smith bu görüşü desteklemektedir. Smith sanat eserlerinin canlı, dramatik ifade biçimleri, sanatsal yeteneklerin tarihteki yeri ve biçimlenmemiş malzeme üzerine insanın önemli bir biçim verme güdüsünün örneklendirilmesinden dolayı ayırıcı nitelik özelliği olan sanatsal ifadeler olduğunu düşünmektedir.

Sanat yapıtlarının özellikle bütünü teşkil eden parçaları ve ilham veren değerlerinden dolayı fiyatlandırıldığına yani bir değişim değerine sahip olduklarına inanmaktadır. Bununla onların, deneyimi estetik enerjiyle birleştirme ve bir dizi insani ve doğal olayları sinsilesine ilişkin bir kavrayış kazandırma kapasitesini anlatmaktdır. O, “Yansıtıcı kavrayış kapasitesi”nden estetik eğitimin genel amacını

anlamaktadır. Bu gençlerin, sanat dünyasını zekâ, duyarlık ve özerklik derecesiyle aşmalarını sağlayan bir düzenlemedir. Smith’ in estetik eğitim kuramına katkıları ve bu katkılara dair yazılarının bir bibliyografyası “Estetik Eğitim Dergisi” nin özel bir sayısında bulunabilir (Smith, 2005, s.26).

Bir eğitim felsefecisi ve şair olan David Swanger estetik eğitim kavramına, demokratik bir kültürde sanat, ideloji ve toplum ilişkilerinin incelenmesi yoluyla yaklaşmaktadır. Değişikliğe ve onu kullanma gereksinimine inatla direnen bir inançlar bütünü olarak anlaşılan ideoloji, Swanger’ in düşüncesinde yeni görüşler oluşturmuştur. Sanatın kendi doğasında bulunan köklü ve dengeyi bozan güç, etkili bir şekilde statüko üzerinde baskı kurulmasını olanaklı kılar, ki bunu tazeliğin ve yaratıcılığın verdiği etki ve güçle sanat yapmaktadır. Öğrencileri, uygulama yapan bir öğretmen ya da sanatçının denetiminde sanatsal etkinliklere katacak estetik eğitim, gençleri diğer yaşam alanlarında da estetik değerleri anlamalarını ve onların değerini takdir etmelerini teşvik edebilir. İkincil bir amaç olarak, Swanger, estetik eğitmin materyalstik tüketim zihinli toplumun daha tutucu bilince sahip bir yaşam biçimine doğru götürebileceğini ifade etmektedir. Bu yaşam biçimini Swanger “tutucu tüketim” şeklinde adlandırmaktadır (Swanger , 1990, s.233).

“Estetik ve Eğitim” de, Micheal J. Parsons ve H. Gene Blocker (1993), estetiğin, sanat eğitiminin amaçlarına ulaşmada nasıl katkı sağlayabileceğini açıklayarak, eğitsel ve felsefi ilgi alanlarını birleştirmişlerdir. Estetik, öğrencilerin estetik kavramların doğasını anlamasına yardım eder. Tıpkı öğrencilerin sanatın niteliği, anlamı ve değeri konusunda kendi görüşlerini geliştirmelerine olanak verecek birkaç bilmece-bulmaca gibi. Kısacası, temel bir sanat kuramıdır (Parsons ve Blocker, 1993, s.122-131)

Çok kültürlülük, modernizm ve postmodernizmle ilgili tartışmalarda yazarlar, daha ılımlı ve dengeli bir tutumu desteklediler. Onlar estetiği, hem ayrı bir kategori, hem de bir mükemmellik ölçütü olarak kabul etmekte ve duyusal hayatı anlamak için sanat disiplinlerinin önemini vurgulamaktadırlar. Yazarlar ayrıca, üzerinde Parsons’un (1987) geniş araştırmalar yaptığı estetik gelişim aşamalarını

öğretmenlerin göz önünde tutmaları gereğini de önemle vurgulamaktadırlar. “Estetiği ve Eğitimi” ortaya koyan bir felsefeci ile bir eğitim kuramcısı arasındaki işbirliği, Getty yayımcılığın cilt halindeki kitaplarının ayırt edici özelliğidir. Bu yayımlarda bu disiplinlerdeki bilim adamları ve sanat eğitimi uzmanlarının bir araya getirilmesiyle kuram ve uygulamanın birleşebileceği gösterilmek istenir (Smith, 2005, s.25).

Estetik eğitim konusunda Amerikan edebiyatını bilen bir İngiliz felsefecisi olan H: B: Redfern, estetik eğitimin, amaç olarak sanat dallarında estetik farklılık gözetme ve bir yargıya varma işleminin gerçekleşmesi olduğunu varsaymaktadır. Buna uygun olarak, estetik deneyim, his, hayal gücü, eleştirel değerlendirme kavramlarını ve estetik kavramlardan daha birkaçını açıklığa kavuşturma girişimlerini etkili bir biçimde temsil etmektedir. Redfern, estetik deneyimi algılamanın doğası ve algılanmasının kişinin tam katılımından dolayı, hem duyuşsal ham de bilişsel boyutları olan yaratıcı dikkatin özel bir türü olarak nitelendirmektedir. Algı ve yargılama becerilerinin geliştirilmesi gerçekte estetik eğitimi olanaklı kılan şeydir. O takdirde, herhangi bir estetik kuram için sorulması gereken temel pedogojik soru, olayları veya nesneleri estetik bir bakış açısından bakma yeteneklerinin öğrencilerde nasıl geliştirileceğidir. Pratik öğretim içerikleri önermekten ziyade, daha çok problemlere işaret etmekle ilgilenen Redfern, yine de kültürel mirasın büyük eserleriyle tanıştırmadan veya eleştirel standartlarda bir eğitim vermeden gençlerin eğitildikleri düşüncesini sorgulamaktadır (Redfern 1986, s.222).

Genellikle çağdaş Amerikan felsefecileri, estetik eğitime olan ilgilerini fazlaca belirtmemişlerdir. Bunun tanınmış gözümüze çarpan üç ismi, E. F Kaelin, Monroe C. Beardsley ve Marcia M. Eoton’ dur. Bu kuramcıların estetik eğitime ilişkin görüşleri aşağıda tartışılmaktadır.

9. ESTETİK EĞİTİMİNDE SON GELİŞMELER, SORUNLAR VE

Benzer Belgeler