• Sonuç bulunamadı

Esmâ-i Hüsnâ karşısında takınmamız gereken edep nasıl

B- Risale-i Nur’dan Esmâ Damlaları

7- Esmâ-i Hüsnâ karşısında takınmamız gereken edep nasıl

“Allah” ism-i şerifinin dışındaki isimler, kullar için de kullanılabilir. Ancak ismin önüne (kulu) mânâsına gelen

“abdü” kelimesini eklemek lazımdır. Mesela, Kadîr yerine Abdulkadîr ismi verilmelidir. Mânâ: Kadir olan Allah’ın kulu olur. Aynı şekilde Kerim yerine, Abdulkerim, Samed yerine Abdusssamed, Gaffar yerine, Abdulğaffar isimleri verilirse, hem mânâ vâkıaya uyar, hem de kullanımda sı-kıntı ortadan kalkar. Esmâ-i Hüsnâ’dan bazı isimler kullar için doğrudan kullanıldığında mânâsını kula göre

düşünü-rüz. Mesela, Allah Teâlâ Kur’ân-ı Hakim’de kendisini “el-Mü’min” olarak vafıslandırmış, Peygamberine tabi olan-lara da “Mü’min” ismini vermiştir. Lafızlar aynıdır, fakat mânâlar farklıdır.

Esmâ-i Hüsnâ’dan bir isim zikredilince, peşinden (Celle

celâlühû ve celle şânuhû) yani; azameti ve şanı yüce olsun mâ-nâsındaki hürmet ve saygı ifadesi eklenmelidir. Allah ism-i şerifinden sonra “Tealâ” demek yeterlidir. Celle celâlühû ifadesi de söylenebilir.

Esmâ-i Hüsnâ’yı çerçeve yaptırıp duvara asmakla ye-tinmemeliyiz. Bizden istenen, onu ezberleyerek veya yazılı metinden okuyarak Yüce Rabb’imizi zikretmektir. Ehlinin tavsiyesi ile, Esmâ-i Hüsnâ zikredilerek maddi manevi bir çok hastalıklar tedavi edilebilir. Bunun için ihlas, edeb ve helal lokma şarttır.

Esmâ-i Hüsnâ’yı günlük vird olarak okumak isteyenler bunu kendi tercihleriyle değil, ehli olan bir alimin tavsiye ettiği usulde yapmaları daha uygundur. Bir ilaç, zamanın-da ve usûlünde alınmaz ise, çoğu defa hastanın hastalığını artırır.

SONUÇ

Kur’ân’da Allah’ın Zat’ına nispet edilen ve sık sık tekrar-lanan isimlere büyük önem atfedilmiştir. Cenab-ı Hak her zaman için anılmasını istediği bu isimlerin kutsal ve yüce olduğunu bildirir. Adını anmayı men edenleri zalim kabul eder. İsimlerin önemi Rabb’i niteliyor olmalarından kay-naklanmaktadır. İsimler insan idrakine sığmayan yaratıcı ile duyu ve akıl dünyasında yaşayan insan arasında bir bağ durumundadır.

Bir varlığa inanmak, onu açıklama ve tanımlama ihti-yacı hissettirir. Hakkında hiçbir bilginin bulunmadığı bir varlığa inanmak mümkün değildir. Çünkü inanma ifade etmeyi, ifade de bazı vasıflar taşıyan kelimeleri kullanmayı zorunlu hale getirir. Kısaca beşer idrakine sığmayan aşkın yaratıcı ile duyu ve akıl dünyasında yaşayan insan arasın-daki bağlantıyı sağlayacak olan bir bağın bulunması kaçı-nılmaz bir sonuçtur. İsimler uluhiyyet alanı ile irtibatı sağla-mada yardımcı olurlar.

Duyularla idrak edilemediği için sadece isim ve sıfatları vasıtasıyla tanıma imkânına sahip olduğumuz Yaratıcı ile ilgili olarak esmâ-i hüsna bilgisi, Allah-alem ilişkisine ışık tutması bakımından ayrı bir önem taşır.

Esmâ-i hüsna ifadesinin kullanıldığı âyetlerde Allah’ın birliği vurgulanmakta, bu isimler yoluyla Allah’a tazim ve tesbihte bulunmak ve O’nu methetmek gerektiği belirtil-mekte, yine bu isimler yoluyla Allah’a dua edilmesi isten-mekte ve O’nun isimleri konusunda ilhada düşenler kınan-maktadır.

Kur’ân’da Allah için geçen “Ben ve biz” ifadelerinden, O’nun “Zat’ının birliği”, “sıfatlarının ise çokluğu” gerçeğini anlamak mümkündür.

Esmâ-i hüsna, beşerî idrake sığmayan uluhiyet alemi ile insan arasında yakınlaşmayı sağlayıcı bir bağ olarak telakki olunabilir. Çünkü insan Allah’ı olduğu gibi anamaz. An-cak, Allah’ın adını ve diğer isimlerini, bütün meşru fillerine konu edebilir. İşte bundan dolayı insan, Allah ile irtibatını esmâ-i hüsna ile sağlar. Yine, bu sebeple Allah’ı tesbih ve tenzih etmek, O’na dua ve niyazda bulunmak için esmâ-i hüsna vazgeçilmez bir unsurdur. Zira Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bildirir ki; O’nun adı anılmadan başlanan iş-lerin sonu gelmez.

İnsan, Allah’ın sıfatlarını bildiren isimlere muhtaçtır;

Kul, çeşitli durumlarda, vaziyetine en münasip olan bir is-miyle Rabb’ine niyazda bulunmak ister. Bu isimlerin ol-maması halinde insanın O’nunla irtibatı çok eksik kalır, belki de imkansızlaşırdı. Esmâ-i hüsna, uluhiyet

karşısın-da, kulun dilsizliğini bir dereceye kadar gideren ifadeler, insan ruhunun açmazlarını açan manevi anahtarlar olarak nitelenebilir. Bunları anmanın, manalarını iyice kavraya-rak muhafaza ve zikretmenin -ki hadiste bu durum “ihsa”

kelimesi ile ifade edilmektedir-, imanı beslemek, ilahî zuru hissettirmek, Allah’a olan sevgiyi artırmak, O’nun hu-zurunda huşu’ duymak, dünya musibetlerini küçümsemek, dünya nimetlerini kaybetmenin sonucunda duyulan üzün-tüleri azaltmak gibi önemli faydaları vardır. Bütün bunların sonunda Esmâ-i hüsna’yı gerçek anlamda saymanın kar-şılığının cennet olacağının hadis-i şerifte bildirilmiş olması da manidardır. Öte yandan Peygamber Efendimiz’in çeşitli durumlarda okunmasını tavsiye buyurdukları dua ve zikir-lerin esmâ-i hüsna ile dolu oluşu da, bu isimzikir-lerin insan açısından öneminin başka bir yönünün ifadesi olarak de-ğerlendirilebilir.

Mesela, çok güç şartlar içinde bulunup ilahî rahmete pek muhtaç durumda olan mü’min, Rabb’ine niyaz esnasında bu halini ifade edip özetleyecek bir tabir aradığında, “Ra-hîm”, “Gaffâr” ve “Vedud” gibi ilahî isimleri hemen yanın-da buluverir. Şayet kul, günahlarının altınyanın-da ezilir, Cenab-ı Hakk’ın yasaklarını çiğnediğini hissedip, O’na yaklaşacak bir vesile ararsa, O’nun “Gaffar” ve “Settar” isimlerini kar-şısında bulur.

İnsan, kâinatta veya kendi ruhunda tecelli etmekte olan ilahî kudret ve azametin temaşası sonucunda dalgalanan ruhunu sükûnete kavuşturma imkanını ancak “Allahu Ek-ber” demekle elde eder.

Görülüyor ki insan, Cenab-ı Hakk’ın âyet ve hadislerde