• Sonuç bulunamadı

V. CERH VE TA’DÎL İLMİNİ ORTAYA ÇIKARAN TEMEL FAKTÖRLER

1.2. HAYATI VE İLMİ KİŞİLİĞİ

1.2.2.4. Eserleri

1.2.2.4.1. Takdimetü’l-Ma’rife li Kitâbi’l-Cerh ve’t-Ta’dîl

İbn Ebî Hâtim’in bu eseri, isminden de anlaşıldığı gibi el-Cerh ve’t-Ta’dîl

adlı kitabının bir girişi konumundadır. Ancak bu eser İbn Ebî Hâtim’in el-Cerh ve’t-

414 İbn Âsâkir, Târîhu Dımeşk, XXXV, 357-358; Ebû’l-Hasan b. Ebe Ya’lâ Muhammed b. Muhammed, Tabakâtu’l-Hanâbile (thk. Muhammed Hâmıd), Dâru’l-Ma’rife tsz., II, 53; Zehebî,

Tezkiratu’l-Huffâz, III, 34.

82

Ta’dîl adlı eseriyle beraber neşredildiği için sanki aynı esermiş gibi görülmektedir.416

İbn Ebî Hâtim, giriş mahiyetinde olan bu eserinde şu konulara değinmektedir.

a) Hz. Peygamber (s.a.s)’in konumu: İbn Ebî Hâtim burada Hz. Peygamber

(s.a.s.)’in bütün insanlara gönderildiği ve kendisine her şeyi açıklayan bir kitap gönderdiğini vurgulamaktadır. Aynı şeklide Hz. Peygamber’in temel görevlerinden birisinin insanlara Kur’ân’ı açıklamak olduğunu söylemektedir. Bu görüşünü de şu ayetlerle temellendirmektedir: “…. İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için

sana kitabı indirdik. Umulur ki tefekkür ederler.”417

“Sana kitabı, ancak ayrılığa düştükleri şeyleri onlara açıklaman için ve iman eden bir topluma doğru yolu gösterici ve rahmet olarak indirdik”418

Bu bağlamda İbn Ebî Hâtim’e göre Hz. Peygamber (s.a.s.), Kur’an’ın yegane açıklayıcısıdır. Buna göre insanın muhatap olduğu dinin hükümleri, farzı, vacibi, mendubu ve adapları Hz. Peygamber tarafından açıklanmıştır. Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.s.), Kur’an’ın mühkem ve müteşabihi, ammı, hassı, nasih ve mensuhunu açıklamış ve insanları hem uyarmış hem de müjdelemiştir. İbn Ebî Hâtim, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) şâriliğine de vurgu yapmıştır. Ona göre Hz. Peygamber (s.a.s.) bazı şeyleri farz, sünnet, helal ve haram kılabilmektedir. Ona göre Hz. Peygamber (s.a.s.) yirmi üç yıllık nübüvvet hayatında hem sözleri hem de uygulamasıyla bunları gerçekleştirmiştir.

İbn Ebî Hâtim, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in konumundan söz ederken Peygamberlik vasfı ile beşer olarak yaptığı eylem veya söylediği sözler arasında herhangi bir ayırım yapmamaktadır.419

Dolayısıyla onun ifadelerinde Hz. Peygamber (s.a.s.)’in örneklik teşkil eden ve etmeyen söz ve fiillerin ayırımını yapmak mümkün değildir. Hâlbuki İbn Ebî Hâtim’in çağdaşı olan İbn Hibbân(ö. 354/965), hadisleri hüküm ve ortaya koyduğu bağlamında beş kısma ayırmaktadır. Bu her beş kısmı da hüküm ve bağlayıcılık açısından altı nev’e (bölüm) ayırmaktadır. İbn Hibbân yapmış olduğu bu taksimle, emirleri yüz on, nehiyleri yüz on, haberleri seksen, mubahları

416

Boz, İbn Ebî Hâtim ve İlelü’l-Hadis Adlı Eseri, s. 62. 417 Nahl/44.

418 Nahl/64. 419

Hz. Peygamber’in beşer vasfı ile ilgili bkz: Bağcı, Beşer olarak Hz. Peygamber, Ankara Okulu,Ankara 2010.

83

elli, fiilleri elli olmak üzere toplam dört yüz hadis çeşidibelirtmektedir.420

Dolayısıyla İbn Hibbân’ın bu taksimi de gösteriyor ki sünnet anlatılırken veya yorumlanırken, bağlayıcı olan ve olmayan türleri bulunduğu gerçeği göz önünde bulundurulmalıdır.421

Bu bağlamda İbn Ebî Hâtim’in sünnetle ilgili yapmış olduğu bu genelleme yaklaşımının açıklayıcı ve tatmin edici olmadığını düşünmekteyiz.

b) Sünneti ve İmamlarını bilmek: İbn Ebî Hâtim bu başlık adı altında

Kur’an’ı Kerim’in manasının ancak sahih hadislerle açıklanabileceğini söylemektedir. Sahih hadisler de her zaman ve mekânda bulunabilen hadis münekkidleri aracılığıyla ortaya çıkarılacaktır. İbn Ebî Hâtim bu meyanda İbn Mubârek’ten (ö. 181/797) bir rivayet naklederek iddiasını pekiştirmektedir.422

İbn Ebî Hatim’e göre âlimler bu münekkidler üzerinde ittifak etmişlerdir. Genel olarak aralarında ihtilaf bulunan Kûfe ve Hicâz âlimleri de bu münekkidler konusunda fikir birliğine varmışlardır. İbn Ebî Hatim örnek olarak da Sufyan es- Sevrî (ö. 161/778) ve Mâlik b. Enes’i (ö. 179/795) göstermekte ve Ebû Hanîfe’nin, Sufyan es-Sevrî ve Mâlik b. Enes’in imamlığını kabul ettiğini ifade etmektedir. Delil olarak da Sufyân es-Sevrî’nin Ebû Hanîfe’ye hiç soru sormadığını, Ebû Hânîfe’nin ise ona soru sorduğunu gösteren rivayeti getirmektedir. Mâlik b. Enes ile ilgili de Ebû Hanîfe’nin, İbrahim b. Tahmân aracılığıyla Mâlik b. Enes’in rivayet ettiği hadisleri yazdığına dair bir nakil getirmektedir. Ayrıca Ebû Hanîfe’nin öğrencisi olan İmam Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî’nin de (ö. 189/805) Mâlik b. Enes’in imamlığını kabul ettiğini söylemektedir. Bununla ilgili de İmam Şâfiî ile Muhammed b. Hasan arasında geçen bir diyalogu aktarmakta ve söz konusu diyalogda Muhammed b. Hasan’ın, Mâlik b. Enes’in, Ebû Hanîfe’den daha bilgili olduğunu itiraf ettiğini dile getirmektedir.423

İbn Ebî Hâtim’in bu yaklaşımı birçok açıdan tenkide açık olduğunu düşünmekteyiz.

420 Bkz. Muhammed b. Hibbân el-Bustî, Sahîhu İbn Hibbân (thk. Şuayb el-Arnavût), Muessesetu’r- Risâle, Beyrut 1993, 105-150.

421

Kırbaşoğlu, İslam Düşüncesinde Sünnet, Ankara Okulu, Ankara 2015, s. 73; İbn Hibbân’ın yaptığı bu taksimin anlamı ve ehemmiyeti için bkz. Mehmet Görmez, Sünnet ve Hadisin

Anlaşıması ve Yorumlanmasında Metodoloji Sorunu, Otto, Ankara 2014, s. 103-107

422

İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta‘dîl, I, 52. 423 İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta‘dîl, I, 53.

84

Birincisi: Üzerinde ittifak edilen hadis münekkidlerinden söz ederken on

sekiz âlimden söz etmekte ve onların hayatlarını detaylı bir şeklide zikretmektedir. Ancak üzerinde ittifak edilen münekkidlerden, örnek olarak sadece Sufyân es-Sevrî ve Mâlik b. Enes’i zikretmektedir. Ayrıca Kûfe ehli veya ehl-i re’yden de sadece Ebû Hanîfe ve Muhammed b. Hasan’nın, Sufyân es-Sevrî ve İmam Mâlik’i imam kabul ettiklerinden söz etmektedir.

İkincisi: İbn Ebî Hâtim’in delil olarak getirdiği rivayetlerden hareketle, ehl-i

re’yin tamamının, kendisinin söz ettiği on sekiz münekkit üzerinde ittifak ettiğini söylemek zordur.Zira Ebû Hanîfe’nin Sufyân’a bazı meseleleri sorması, onun da Ebû Hanîfe’ye soru sormaması; Mâlik b. Enes’in, Ebû Hanîfe’den daha çok Kur’an, sünnet ve sahâbe kavlinin bilmesi ve bunun, Muhammed b. Hasan tarafından itiraf edilmesinin, böyle bir sonuca yol açmadığını düşünmekteyiz.

Üçüncüsü: İbn Ebî Hâtim, hadis münekkidleri olarak kabul ettiği âlimlerin

üstünlüğünü ortaya koymak için Ebû Hanîfe ve Muhammed b. Hasan’dan delil getirmektedir. Ancak el-Cerh ve’t-Ta’dîl adlı eserinde Ebû Hanîfe424 ve Muhammed b. Hasan’nın425

biyografisini verirken onları tenkit eden birçok rivayet nakletmektedir. Aynı şekilde Ebû Hanîfe kadar olmasa da Muhammed b. Hasan’ı da tenkit etmektedir. İbn Ebî Hâtim olayı o kadar abartmış ki, bazı râvileri sadûk olarak nitelemekte, ancak Ebû Hanîfe’nin öğrencisi olduğu için onlardan rivayetin terk edildiğini söylemektedir.426

Bu bağlamda İbn Ebî Hâtim’in, bu kadar eleştirdiği âlimlerin bazı sözlerini delil olarak kullanmasının bir çelişki olduğunu belirtmek isteriz. İbn Ebî Hâtim’in, Ebû Hanîfe’yi hadis konusunda yetersiz gördüğü için münekkit olarak kabul etmediği söylenebilir.

c) Râvi ayırımını yapmak: İbn Ebî Hâtim’e göre Allah ve Rasûlünden bize

gelen din, râviler aracılığıyla gelmiştir. Bundan dolayı onların durumunu ortaya koyup, adalet, zabt, sika, sebt ve hıfz sahibi olan ile gaflet, hıfzı kötü, yalancı ve hadis uyduranı birbirinden ayırt etmek zorunlu ve elzemdir. Bu bağlamda bir veya birkaç râviye adalet hükmü verildiğinde, artık onlar emin, dinini bilen, hadisleri

424 İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta‘dîl, VIII, 513. 425

İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta‘dîl, VII, 305. 426 İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta‘dîl, II, 262.

85

hıfzeden, ezberledikleri haberleri gaflet ve vehimlerden uzak tutan kişiler olarak kabul edilmektedir. Böylece âdil olan bu râviler, adalet sahibi olan bir münekkit tarafından cerh edilen, hıfzı kötü olan, gaflet içinde ezberlediklerini karıştıran râvilerden ayırt edilmelidir. Aynı zamanda bu dinin delilleri, bu âdil râviler aracılığıyla bilinmekte; yeryüzünde Allah’ın kitabı ve Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sünneti için bu râviler emin olarak kabul edilmektedir. İşte adalet ehli ve rivayetlerine itimat edilenlerin bunlar olduğuna hükmedilmektedir. Ayrıca İbn Ebî Hâtim’e göre yapılacak bu işlemin neticesinde yalancı olanın rivayeti terk edilecek, i’tibar için, âdâb, mevâiz ve terğîb-terhîb konularında hadisi yazılabilecek râviler de belirlenecektir.427

d) Râvî tabakâları: İbn Ebî Hâtim, yukarıdaki açıklamaların bağlamında

râvilerin tabaka ve derecelerinin ortaya konulmasının gerekli olduğunu söylemektedir. Zira râvilerin dereceleri belirlendikten sonra hadisi hüccet olabilecek ve olamayacak râvilerin ayrımı daha kolay olacaktır. Bu bağlamda İbn Ebî Hâtim’e göre râviler beş mertebeye ayrılmaktadır:

a) Hadisleri tahlil edebilen, hafız, sebt, mutkin ve takva sahibi. Bunun

rivayetinde ihtilaf edilmez, cerh ve ta‘ dîl ile ilgili değerlendirmesine itimat edilir ve rivayet ettiği hadis ile delil getirilebilir.

b) Haddi zatında âdil, naklinde sebt ve sadûk, dininde takva sahibi ve rivayet

ettiğini hıfz eden kişi. Bunun hadisiyle delil getirilebilir ve kendisine güvenilebilir.

c) Sadûk ve takva sahibi olup bazen vehim428 eden kişi. Hadis münekkidleri böyle bir râviyi kabul etmiş ve hadisini delil olarak kabul etmiştir.

d) Sadûk ve takva sahibi olup çoğu zaman vehim ve hata yapan kişi. Böyle

bir râvinin hadisi ancak terğib, terhib, zühd ve âdab ile ilgili olursa itibar edilir. Helal ve haramda ise hadisi kabul edilmez.

e) Sıdk ve emanet sahibi olmayıp güvenilir râviler arasına girmeye çalışan

kişi. Hadis münekkidleri böyle râvilerin yalanını ortaya çıkarmışlardır ki, böyle

427 İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta‘dîl, 54.

428 Vehim: Râvinin hadisi hep zanla, bazen böyle bazen şöyle olarak tereddütlü rivayet etmesidir. Bu durum râvinin zabtının eksikliğini gösterir ve bu yönden cerh edilmektedir. Bkz. Aydınlı, Hadis

86 birisinin rivayeti hiçbir şekilde kabul edilmez.429

İbn Ebî Hâtim’in yaptığı bu taksimin, etbâu’t-tâbiîn nesli için geçerli olduğu anlaşılmaktadır. Zira ona göre bu tabaka sistemi etbâu’t-tâbiîn nesliyle başlanmaktadır.430

f) Sahabe devri:İbn Ebî Hâtim râvilerin bu tabakalarından söz ettikten sonra

sahâbenin durumu ve konumunu ele almaktadır. Ona göre, sahâbîler, vahye tanıklık etmeleri, tefsir ve te’vili bilmeleri, Allah (c.c.)’ın onları Peygamber (s.a.s.)’in ashabı için seçmesi gibi vasıflardan ötürü şüphe, galat431

ve yalandan uzak tutulmuştur. Ayrıca sahâbe Allah tarafından ümmetin âdilleri olarak isimlendirilmiştir. Cenabı Allah bir ayette şöyle buyurmuştur: “İnsanlara tanıklık edesiniz diye sizi vasat bir

ümmet kıldık.”432

Hz. Peygamber (s.a.s.) ayette geçen اطسو kelimesini لادع (adalet) olarak tefsir etmiştir. Dolayısıyla sahabe, ümmetin âdilleri, hidayetin öncüleri, Kitap ve Sünnetin nakilleri ve dinin hücceti olmuştur. Hz. Peygamber (s.a.s.), birçok rivayette hadis rivayetine teşvik etmiştir. Bu bağlamda Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadisinde şöyle demiştir: “Sizden hazır olanlar, gaib olanlara ulaştırsın.” Başka bir sözünde ise “Benden, bir ayet de olsa tebliğ edin” demektedir.

Hz. Peygamber (s.a.s.), hadis rivayetini sahabeye emrettiği gibi, onlara dua da etmiştir. Nitekim kendisinden şöyle bir rivayet nakledilmiştir: “Allah, benim sözümü

işitip başkasına tebliğ edinceye kadar hıfz eden ve onu belleyenin yüzünü ağartsın.”

Sahabenin, çeşitli şehir ve bölgelere dağıldığı gibi; vailik ve kadılık gibi farklı görevlerde de yer aldığı bilinmektedir. Farklı bölge ve görevlerde yer alan sahabe, Hz. Peygamber’den (s.a.s.) ezberledikleri hadisleri yaymış, kendilerine sorulan sorulara Allah’ın kitabı ve Hz. Peygamber’in kendi döneminde verdiği cevaplardan

429 İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta‘dîl, I, 56. 430

İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta‘dîl, I, 55-56.

431 İbn Ebî Hâtim burada طلغ kelimesini kullanmıştır. Ancak sahabe de olsa bir beşerin hata yapması gayet doğal ve normaldir. Dolayısıyla sahabilerden de unutkanlık ve hatanın vuku bulması mümkün ve muhtemeldir. Bkz. Suyûtî, Tedrîbu’r-Râvî (muhakkik notu), s. 3.

87

hareketle cevap ve fetva vermiştir. İyi niyetlerini koruyarak ve mükâfatını Allah’tan bekleyerek insanlara farz, sünnet, helal ve haram olan şeyleri öğretmişlerdir.433

Yukarıdaki ifadelerden de anlaşıldığı gibi İbn Ebî Hâtim, bütün sahâbileri âdil ve zabt sahibi olarak kabul etmiştir. Bu sebeple sahâbe nesli cerh ve ta’dîlde tenkit dışı bırakılmıştır. İbn Ebî Hâtim’in sahâbe tabakası ile ilgili görüşü ve görüşünün değerlendirilmesi gelecek bölümlerde ele alacağımız için burada bununla yetineceğiz.434

f) Tâbiûn devri: İbn Ebî Hâtim, tâbiûn’u şöyle nitelemektedir: “Tâbiûn,

sahabeden sonra gelen ve Allah’ın, kendileri aracılığıyla dinini ikame etmek için seçmiş olduğu seçkin bir nesildir. Ayrıca onlar kendilerini; İslam dininin farzlarını ve sınırlarını, Allah’ın emir ve nehiylerini ve Hz. Peygamber (s.a.s.)’in sünnetlerini korumaya adayanlardır. Allah’ın inayetiyle onlar, konumlarına zaaf veya noksanlık getirecek olumsuzluklardan uzak kalan şahsiyetlerdir. Bizim, onların arasında herhangi bir ayırım yapmamızın bir anlamı yoktur. Zira her birisi, ilim ve sünnetleri kavramada imam ve öncüdür. Ancak gerek ilimde gerekse kavrama ve ezberde onlar gibi olmadığı halde kendilerini onlardan saymaya kalkışanlara gelince, onların durumu ve vasıfları el-Cerh ve’t-Ta’dîl kitabında ele alınacaktır. Dolayısıyla tâbiûn, sahabenin neşrettiği ahkâm, sünnet ve rivayetleri ezberleyip iyi belleyen kişilerdir. Cenab-ı Allah onların bu özelliğine vurgu yaparak şöyle demektedir: ‘İyilikte onlara (kendilerinden önceki sahabe nesline) uyanlara gelince, Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuştur.’435

Katâde; “Ayette kastedilenler, Tâbiûn’dur” demiştir.”436

İbn Ebî Ebî Hâtim’in de işaret ettiği gibi437

âlimlerin çoğunluğu tabiûn adının, Kur’an’da geçen ناسحإب مهوعبتا نيذلا و ayetindeki ifadeden kaynaklandığını söylemektedir. Fakat ayetin bağlamı, burada ilk Müslümanlardan sonra İslam’ı kabul

433 İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta‘dîl, I, 55. 434

İbn Ebe Hârim’in sahâbeye bakışı ve kendisine yöneltilebilecek tenkitler konusunu “Sahabe Tabakası” başlığı altında işleceyeğiz.

435 Tevbe, 9/100. 436

İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta‘dîl, I, 56.

88 eden sahâbîlere işaret edildiğini göstermektedir.438

Ayrıca bu lafzın tâbiûn neslinde olduğu gibi kıyamete kadar tüm Müslümanları kapsadığı da söylenmektedir.439

Bu bağlamda Katâde’nin, ayette geçen ناسحإب مهوعبتا نيذلاو ifadesi sadece tâbiûn nesline delalet etmektedir görüşü İbn Ebî Hâtim’in eserinde yer almaktadır.440

Diğer âlimler ise, ya daha sonra Müslüman olan sahâbe veya sonradan Müslüman olan sahâbeyle beraber kıyamete kadar ilk Müslüman olanların yolunu takip edenlere delalet ettiğini söylemektedirler.441

Tâbiûn dönemi ile ilgili olarak dikkat çekilen bir başka husus da, İbn Ebî Hâtim’in, râvilerin mertebelerini tâbiîlerden sonra başlatıp tâbiûn dönemini de tenkit dışı tutma girişimidir.442

Ancak İbn Ebî Hâtim her ne kadar Takdime adlı eserinde tâbûn nesli için genel bir görüş ortaya koyup onları tenkit dışı tutmuşsu da, el-Cerh

ve’t-Ta’dîl eserinde Amr Ubeyd443

ve Ebû Hanîfe444 gibi bazı tâbiîleri eleştirmiştir. Hâlbuki hadis münekkidleri, sadece sahabeyi tenkit dışı bırakmaktadır. Ayrıca İbn Ebî Hâtim’e göre tâbiûn nesli bu üstün vasıflarda müşterek olduğu için aralarında herhangi bir ayırımın yapılmasına gerek yoktur. Zira her birisi, ilim ve sünnetleri kavramada imam ve öncüdür.445Ancak daha sonra değineceğimiz gibi446

tâbiûn neslinin tamamını aynı seviyede değerlendirmek imkânsız görünmektedir. Zira her birisinin yetiştiği çevre ve ilmi yetkinliği farklıdır. Ayrıca sahâbenin tespit yollarından birisi de tâbiûn olan birisinin şehadetiyle olması gerekliliğinden söz

438

Ebû’l-Kâsım Mahmûd b. Ömer ez-Zamehşeri, el-Keşşâf an Hakâiki’t-Tenzîl (thk. Abdurrazzâk el-Mehdî), Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut tsz., II, 290.

439 Ebû İshâk Ahmed b. Muhammed b. Muhammed b. İbrahim es-Sa’lebî, el-Keşf ve’l-Beyân (thk. Ebû Muhammed b. Âşûr), Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî 2002, V, 83; Şihâbuddîn Mahmûd b. Abdillah el-Âlûsî, Ruhu’l-Meânî, Dâru’l-Fikr, Beyrut 1998, VII, 11.

440 İbn Ebî Hâtim, Tefsîru’l-Kur’ani-Azîm, VI, 1869.

441 Bkz: Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Câmiu’l-Beyân (thk. Ahmed Muhammed Şâkir), Muessetu’r- Risâle, Beyrut 2000, XXIII, 373; Ebû Muhammed el-Huseyn b. Mes’ûd el-Beğavî, Meâlimu’t-

Tenzîl, Dâru Taybe, Riyâd 1997, IV, 88; Ebû Hafs Ömer b. Ali ed-Dımeşkî, el-Lubâb fî Ulumi’l- Kitab, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1998, X, 187; Ebû Hayyân Muhammed b. Yûsuf el-

Endulusî, el-Bahru’l-Muhît, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 2001, V, 96; Muhammed et-Tâhir b. Âşûr, et-Tahrîr ve’t-Tenvîr, Dâru Sahnûn, Tûnus 1997, XI, 18.

442

İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta‘dîl, I, 56. 443 İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta‘dîl, VI, 319. 444 İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta‘dîl, VIII, 513. 445

İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta‘dîl, I, 56.

89

edilmektedir. İşte burada bütün tâbiûn değil de, tezkiyeye ehil olan birisinin olmasının gerekliliği âlimler tarafından dile getirilmektedir.447

Tarihin bu gerçekliğine rağmen İbn Ebî Hâtim’in, bütün tâbiûn neslini bir tutması ve aralarında herhangi bir ayırımın yapılmasının doğru olmadığını söylemesinin, tenkide açık ve objektif bir yaklaşım olmadığı söylenebilir. Gerek siyasi gerekse düşünsel anlamda İslam dünyasını derin bir şeklide etkileyip tesiri günümüze kadar devam eden birçok gelişme, tâbiûn döneminde meydana gelmiştir. Ayrıca İbn Ebî Hâtim’den önce yaşayan İbn Sa’d’ın, cerh ve ta‘ dîl lafızlarını sahâbeden sonra başlattığı görülmektedir.448

İbn Ebî Hâtim’in çağdaşı olan İbn Hibbân ise, ricâl hakkında değerlendirme yapan kişiler arasında sahâbe ve tâbiûna da yer vermiştir.449

Aynı şekilde tâbiûn döneminde yaşayan bazı kişilerin, hadis münekkidleri tarafından cerhin en ağır lafzı olan kezzâb ifadesiyle de tenkit edildiği nakledilmektedir.450Ayrıca gerek İbn Ebî Hâtim’den önce gerekse ondan sonra gelen ulemanın, tâbiûn neslini kendi içerisinde bir taksime tabi tuttukları görülmektedir.451

Tâbiûn neslinin eşit olmadığını gösteren başka bir kanıt, bu neslin içerisinde bazı âlimlerinin temayüz etmesidir. Mesela Medine’de yedi fakihin ön plana çıkması ve İslam literatüründe Medine’nin yedi fukahası kavramının oluşması bunun apaçık kanıtıdır. Dolayısıyla İbn Ebî Hâtim’in, tâbiûn neslinin tamamını bir kabul edip tenkit dışı tutması ilmî ölçütlerle açıklanması zor olan bir yaklaşım ve düşünce biçimidir.

g) Etbâu’t-tâbiîn devri: İbn Ebî Hâtim, burada etbâu’t-tâbiîn neslini, Hz.

Peygamber’in (s.a.s.) sünnetini hıfz ve nakleden, şehirlerde âlim olarak bilinen, helal,

447 Yusuf Benli, İslam Medeniyetinin Kurucu Nesli Sahâbe (Tartışmalı İlim Toplantılar Dizisi), Ensar, İstanbul 2013, s. 421.

448 Zehrânî, İlmu’r-Ricâl, s. 64. 449 İbn Hibbân, el-Mecrûhîn, s. 38. 450

Ukaylî, ed-Duafâ, IV, 178; İbn Hacer, Lisânu’l-Mîzân, VI, 76.

90

haramı, emir, nehiy ve farzları bilen âlimler olarak tanıtmaktadır. Daha sonra yukarıdaki râvilerin mertebelerini tekrar etmektedir.452

İbn Ebî Hâtim’in, râvileri beş tabakaya ayırdıktan sonra Hicaz’da Mâlik b. Enes ve Sufyân b. Üyeyne; Irak’ta Sufyân es-Sevrî, Şu’be b. el-Haccâc ve Hammâd b. Zeyd; Şam’da ise Evzâî’nin ilk tabakadaki hadis münekkidleri arasında yer aldıklarını ve Allah’ın (c.c), onları İslam dininde önder kıldığını ifade etmektedir.453

İbn Ebî Hâtim bu temel meselelere değindikten sonra, başta Cerh ve Ta’dîl olmak üzere İslamî ilimlerde otorite kabul edilen âlimleri tanıtarak eserine son vermektedir. Bu âlimler şunlardır:

Birinci tabaka: Hicaz’da Mâlik b. Enes (ö. 179/795)454 ve Sufyân b. Uyeyne (ö. 198/813)455, Irak’ta Sufyân es-Sevrî (ö. 161/778)456, Şu‘be b. Haccâc (ö.

160/776)457 ve Hammad b. Zeyd (ö. 179/795),458Şam’da ise Abdurrahman b. Amr el- Evzâî (ö. 158/775)459

.

İkinci tabaka: Kûfe’de Veki‘ b. Cerrâh (ö. 197/812)460

ve Yahyâ b. Saîd el- Kattân (ö. 198/813),461

Basra’da Abdurrahman b. Mehdî (ö. 198/813),462 Horâsân’da Abdullah b. Mubârek (ö. 181/797),463

Şam’da ise Ebû İshâk İbrahim b. Muhammed el-Fezârî (ö. 186/802),464 Ebû Mushir Abdu’l-A’lâ ed-Dımeşkî (ö. 218/833)465.

Üçüncü tabaka: Bağdat’ta Ahmed b. Muhammed b. Hanbel (ö. 241/855)466

ve Yahyâ b. Maîn (ö. 233/848),467

Basra’da Ali b. Abdullah el-Medînî (ö.

452 İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta‘dîl, I, 56. 453

İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta‘dîl, I, 57. 454 İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta‘dîl, I, 57. 455 İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta‘dîl, I, 70. 456 İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta‘dîl, I, 86. 457 İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta‘dîl, I, 131. 458

İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta‘dîl, I, 166. 459 İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta‘dîl, I, 171. 460 İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta‘dîl, I, 195. 461 İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta‘dîl, I, 205. 462

İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta‘dîl, I, 218. 463 İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta‘dîl, I, 225. 464 İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta‘dîl, I, 238. 465

İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-Ta‘dîl, I, 242.

Benzer Belgeler