• Sonuç bulunamadı

3. TÜRKİYE’DE SEKTÖRLERE YÖNELİK YATIRIM TEŞVİKLERİNİN

3.2. Türkiye’de 2000 Yılı Sonrası Sektörel Yatırım Teşvik Araçları

3.2.1. Vergisel Teşvikler

3.2.1.6. Vergi Ertelemeleri

Vergi ertelemesi yoluyla sağlanan teşvikler gelişmekte olan ülkelerin başvurduğu bir teşvik türüdür. Özellikle enflasyon oranı yüksek olan ülkelerde yatırımcılara büyük destek sağlamaktadır. Çünkü bu yolla sağlanan teşviklerde enflasyonist etki, ertelenerek ileriki yıllarda tahsil edilecek vergiye herhangi bir faiz eklenmediği için yatırımcıların daha az bir vergi ödemesini sağlar (Acinöroğlu, 2009, 154).

Türk teşvik sisteminde daha önceki yıllarda KDV ertelemesi, finansman fonu gibi vergi ertelemeleri sağlanmışsa da bu uygulamalar zaman içerisinde kaldırılmıştır. 2000 yılı sonrası uygulamada yer bulan vergi ertelemesi teşviki, VUK. 328. ve 329. maddelerinde belirtilen sabit sermaye yenileme fonu olmuştur.

Bilindiği gibi VUK‘nun 328. maddesi gereği satılan bir amortismana tabi iktisadi kıymetten (ATİK) elde edilen kar, işin mahiyeti zorunlu kıldığından işletme idarecilerince iktisadi kıymetin yenilenmesine karar verilir ve teşebbüse geçilirse, yenilemeden doğan giderleri karşılamak üzere, pasifte geçici bir hesapta en fazla 3 yıl süreyle tutulabilir. VUK‘nun 329. maddesine gereğince de, kanun maddesinde belirtilen nedenlerle kayba veya hasara uğrayan ATİK için alınan sigorta tazminatının fazlası, işin mahiyeti zorunlu kıldığından işletme idarecilerince ATİK’in yenilenmesine karar verilir ve teşebbüse geçilirse, yenilemeden doğan giderleri karşılamak üzere, pasifte geçici bir hesapta en fazla 3 yıl süreyle tutulabilir.

Bu şekilde sağlanan vergi ertelemesi ile işletmelerin faaliyetleri için gerekli olan amortismana tabi yeni kıymetler satın alabilmeleri, satış gelirini veya sigorta tazminatı gelirini, dönem içinde vergi matrahı ile ilişkilendirmeyerek, ertelenen vergiden sağlanacak tasarrufu yatırıma aktarabilmeleri amaçlanmaktadır (Gencel, 2007, 189).

3.2.1.7. Diğer Vergi Avantajları

Türk vergi sistemi, işletmelerin kuruluş maliyetlerini azaltmak ve/veya vergilenebilir gelirlerinin hesaplanması sırasında, sermaye değerinde yaşanan

kayıpları işletme lehine hafifletmek üzere bir takım vergi kolaylıkları sağlamaktadır. Bu tür vergi destekleri, yatırım kararı aşamasındaki işletmelerin teşvikinde rol üstlenmektedir.

3.2.1.7.1. Hızlandırılmış Amortisman

Sektörlere yönelik sağlanan vergisel yatırım desteklerinden birisi de hızlandırılmış amortisman teşvikidir. Yatırımlarda kullanılan makine ve bina gibi uzun ömürlü ve değerleri yüksek iktisadi kıymetlerin satın alındığı dönemlerde bütünü ile maliyetlere aktarılması üretim maliyetlerinde dengesizliğe yol açmaktadır. Bu nedenle anılan kıymetler, parçalar halinde, kullanıma veya faydalanma senelerine bölüştürülürler (Gülerman, 2004, 25).

Hızlandırılmış amortisman yöntemi ile işletmelerde aşınma ve yıpranmaya tabi bu şekildeki varlıkların, iktisadi ömürleri süresince uğrayacakları değer kayıplarının indirilmesi söz konusudur. Böylelikle işletmelerin yatırım harcamaları neticesinde edindikleri iktisadi kıymetlerin giderleştirilmesiyle, yaptıkları kâr olduğundan daha az hesaplanır. Dolayısıyla ödemeleri gereken vergi oranında devlet eliyle indirime gidilmiş olur.

Amortisman ayırma süresinin kısaltılması, vergi yükünün fiili değerini azaltır. Yüksek enflasyon döneminde amortismanların yüksek oranlarda ayrılması ile karşılıkların reel değerleri artar (Musgrave, 2004, 168-169). Bu nedenle yatırımcı için maliyetlerin bir kısmının amortismanla gider olarak yazılması imkânı, yatırım kararının alınmasında önem arz etmektedir. Bu özelliklerinden dolayı hızlandırılmış amortisman desteği uluslararası çapta pek çok vergi sisteminde kullanılmaktadır. Örneğin; ABD’de işletme odaklı teşvik tedbirlerinin uygulanması tercih edilmekte ve hızlandırılmış amortisman teşvikleri federal hükümetlerce otomatik olarak uygulanmaktadır. Bu durum, hızlandırılmış amortisman yöntemiyle yatırımları ülkeye çekme beklentisinin bir göstergesidir (Akdeve ve Karagöl, 2013, 333).

Türk vergi sisteminde ise amortisman konusu, VUK.’un 313-321 maddelerinde düzenlenmiştir. Amortismana tabi olacak iktisadi kıymetlerin her yıl ne kadarının gider yazılacağı konusu amortisman usulüne göre belirlenir.

Her yıl ayrılacak amortisman miktarının hesaplanmasına ilişkin VUK’ta dört yöntem bulunmaktadır. Bunlar; normal amortisman (VUK. md. 315), azalan bakiyeler usulü (VUK. mük. md. 315) madenlerde amortisman (VUK. md. 316) ve fevkalade amortismandır (VUK. md. 317). Yatırım kararı alma sürecindeki işletme, kendisine finansal açıdan en fazla fayda sağlayacak amortisman yöntemine öncelik vermelidir. Genel olarak yatırımcılar normal amortisman ve azalan bakiyeler usulü tercih etmektedir (Gencel, 2007, 156).

3.2.1.7.2. Yeniden Değerleme

Yeniden değerleme, işletmelerde kayıtlı bulunan sabit kıymetler üzerindeki enflasyonist etkilerin giderilmesidir. Daha açık bir ifade ile yeniden değerleme, sabit kıymetlerin gerçek değerine yükseltilmesi işlemidir. Yeniden değerleme vergisel teşvikinde, işletmeler amortismana tabi tutulacak iktisadi kıymetlerin önceki değerleri değil, yeniden değerlenme tespit edilen değerleri esas alınmakta ve ortaya çıkan değer artışı vergilemeye tabi olmadan sermayeye eklenmektedir (Gencel, 2007, 158).

Yeniden değerleme bir endeksleme uygulamasıdır. Sadece amortismana tabi varlıklara uygulanır. Bu yöntemle mükelleflere, amortismana tabi kıymetlerinde enflasyon sonucu meydana gelen değer artışı için amortisman hakkı verilmekte ve bunu finansal tablolarda gösterme imkânı sağlanmaktadır (Ulusan, 2002, 114).

Yeniden değerleme mevzuu, VUK.’un 5024 sayılı Kanunla değişik, mükerrer 298. Maddesinde düzenlenmiştir. Enflasyon düzeltmesi ve yeniden değerleme oranı başlıklı bu maddeye göre: “Malî tablolarda yer alan parasal olmayan kıymetler enflasyon düzeltmesine tâbi tutulur.” Bu hükmün uygulanışı, mali tablolarda gösterilen kıymetlerin TL. cinsinden değerlerinin, mali tablonun ait olduğu dönemdeki değerlerine yükseltilmesi şeklinde yapılmaktadır. Düzeltme işlemi, düzeltme katsayıları ile iktisadi kıymetlerin enflasyon düzeltmesine tabi tutarlarının çarpılmasıyla gerçekleştirilir. 2000 yılı sonrası yeniden değerleme oranları, Çizelge 13’te gösterilmiştir.

Çizelge 13. 2000 Yılı Sonrası Yeniden Değerleme Oranları

Yıllar İlgili Mevzuat Oranlar (%)

2000 VUK. Genel Tebliğ No: 288 56,00

2001 VUK. Genel Tebliğ No: 301 53,20

2002 VUK. Genel Tebliğ No: 310 59,00

2003 VUK. Genel Tebliğ No: 325 28,50

2004 VUK. Genel Tebliğ No: 341 11,20

2005 VUK. Genel Tebliğ No: 353 9,80

2006 VUK. Genel Tebliğ No: 363 7,80

2007 VUK. Genel Tebliğ No: 377 7,20

2008 VUK. Genel Tebliğ No: 388 12,00

2009 VUK. Genel Tebliğ No: 392 2,20

2010 VUK. Genel Tebliğ No: 401 7,70

2011 VUK. Genel Tebliğ No: 410 10,26

2012 VUK. Genel Tebliğ No: 419 7,80

2013 VUK. Genel Tebliğ No: 430 3,93

2014 VUK. Genel Tebliğ No: 441 10,11

Kaynak: Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğlerinden alınan bilgilerle tarafımızdan hazırlanmıştır.

Çizelge 13.’te Maliye Bakanlığı tarafından belirlenen yeniden değerleme oranları incelendiğinde, 2000 yılı sonrası oranlarda önemli bir azalma görülmektedir. 2000 yılında % 56,00 olan yeniden değerleme oranı, 2014 yılında % 10,11’e inmiştir. Başka bir ifade ile on beş yıllık bir süreç içerisinde yaşanan ekonomik gelişmeler doğrultusunda yeniden değerleme oranı yaklaşık 6 kat gerilemiştir.

3.2.1.7.3. Zarar İndirimi

Türk vergi sisteminde yatırım faaliyetlerinin artırılmasına yönelik olarak, işletmelere faaliyetleri sebebiyle meydana gelen zararlarını belli koşullar altında ileri yıllardaki kurum kazançlarından düşme olanağı sağlanmıştır (Ufuk, 2007, 42).

Zarar indirimi, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunun "Zarar Mahsubu" başlıklı 9. maddesinde hükme bağlanmıştır. Buna göre her bir yıla ait tutarlar ayrı ayrı gösterilmek koşuluyla zarar indirimi yapılmaktadır. Kanunda, geçmiş yıl zararlarının indirim süresi 5 yıl olarak belirlenmiştir. Bu nedenle işletmelerin son 5 yılda kurumlar vergisi beyannamelerini yasal süresi içinde vermiş olmaları gereklidir.

Ayrıca devir ve bölünme hali söz konusu ise, zarar mahsubunun yapılabilmesi için, kurumun işletme faaliyetinin devralınma veya bölünmenin gerçekleştiği hesap döneminden başlayarak asgari beş yıl boyunca sürdürülmesi gerekmektedir.

Kurumlar vergisi mükelleflerinden yurt dışında faaliyette bulunanların, yurt dışında gerçekleştirdikleri faaliyetleri nedeniyle gerçekleşen zararlarını Türkiye‘de beyan ettikleri kazançlardan indirebilmeleri için, faaliyetin gerçekleştiği ülkenin vergi mevzuatı çerçevesinde beyanda bulunulan vergi matrahlarının zararda dâhil olmak üzere, her yıl o ülkenin vergi kanunlarına göre denetim yetkisine sahip kuruluşlarca raporlanması, bu raporun da asıl ve tercümesi yapılmış bir suretinin Türkiye'de ilgili vergi dairesine ibraz edilmesi gerekmektedir.