• Sonuç bulunamadı

Erhan Çamurcu

Belgede EKİM - KASIM 2021 SAYI 4 (sayfa 25-29)

- Çoktan eve dönmüş olmalıydı, başına bir şey gelmiş olmasından korkuyorum!

- Dur, hemen telaşa kapılma! Ben çıkar, bakarım şimdi!

Kadın bir türlü sakinleşmiyor. Ali, karısının bu evhamlı haline alışık olsa da oğlunun bu saate kadar eve dönmemiş olmasına bir anlam veremiyor. Karısına belli etmese de içini bir kurdun kemirmeye başladığını hissediyor. Çocuklar okuldan çıkalı üç dört saatten fazla oldu, hava da kararmak üzere. Biraz acele etse iyi olacak, aklına gelen bir iki yeri karanlık iyice bastırmadan kontrol etmesi gerek.

Biraz sonra Ali, oğlunu aramaya çıktığında havanın da iyice soğuduğunu fark ediyor. Hızlı adımlarla yürüyor, her köşe başında sokağı iyice kolaçan edip devam ediyor. Mehmet’in arkadaşlarıyla top oynadığı boş arsaya bakıyor, ara sıra ödev yapmak için uğradığı arkadaşı Hüseyin’in evine soruyor. İki yerde de bulamıyor Mehmet’i. Daha once böyle bir şeyle

karşı-laşmadığı için aklına da başka bir yer de gelmiyor.

Son olarak, pek ihtimal vermese de, abisinin evine uğruyor. Belki kuzenlerinin yanına gitmiştir diye düşünüyor.

Ali, abisiyle mecbur kalmadıkça görüşmüyor yıllardır.

Hoş, abisinin de canına minnet! Tek kolu olmayan, çelimsiz, işsiz güçsüz bir kardeş; üstelik bir de evli ve çocuklu! Zaten, kazancı kendisine zor yetiyor. Bir de Ali’nin ailesini dert edinemez ya! Ali, oğlunu kuzenlerinin yanında da bulamayınca çaresiz bir şekilde karakola gitmeye niyetlendiği an Mehmet’in öğretmeni Hasan Hoca’yla karşılaşıyor.

- Hayrola Ali, bu ne telaş böyle!

-Sormayın hocam! Ali’yi bulamıyorum. Eve dönmedi bu saate kadar.

- Baktın mı gidebileceği yerlere?

- Baktım hocam, baktım. Son çare karakola gidip polislere anlatacağım durumu. Belki onlar bulur.

- Ben de geleyim seninle! girdiklerinde Zeliha’nın Mehmet’in başını okşaya okşaya ağladığını görüyorlar. Polisler Ali’yi hemen tanıyor. Ali, olan biteni anlamaya çalışıyor ama aklı bir türlü almıyor.

- Zeliha, hayırdır! Senin ne işin var burada?

Mehmet, oğlum sen nerelerdesin bu saate kadar?

Kim getirdi seni buraya?

Mehmet’in ağlamaktan gözleri kan çanağına dönmüş, Zeliha oğlunu teskin etmeye çalışıyor. Ali’nin sorduğu soruya polis memuru cevap veriyor:

- Ali, hele bir dur; sakinleş. Bir şey olduğu yok.

Çocuk biraz üzülmüş, ağlamış. Arkadaşlar devriye gezerken çevre yolunun kenarında fark etmişler.

Babasının sen olduğunu söyleyince eve bırakalım demişler ama sen de onu aramaya çıkmışsın. Biz de seni burada bekleyelim dedik.

- Beni niye bekliyorsunuz ki?

-Ali bak, yanlış anlama ama çocuğun bu durumuyla ilgili hem senin hem annesinin ifadesini almamız lazım. anlatmadı. Birazdan pedogog gelecek. Onun eşliğinde tekrar konuşacağız.

- Neyi konuşacaksınız ki?

- Belli ki çocuk evden kaçmış Ali. Evde şiddet uyguluyor musunuz, çalışmaya zorluyor musunuz, istismar ediyor musunuz diye araştırmamız lazım!

- Sen ne diyorsun abi? Sen beni tanımıyor musun?

Ben nasıl yaparım bu dediklerini?

- Valla Ali, kanun böyle! Belki de alacak devlet bu çocuğu senin elinden. Zaten bakamıyorsun, hiç olmazsa devletin yurdunda rahat eder çocuk!

Ali’nin gözleri bir anda doldu, elleri kolları titremeye başlıyor.

- Valla Ali’ciğim, orasını çocuğu ağlatmadan önce düşünecektin! Bu saatten sonra devlet sana bırakmaz bu çocuğu.

Ali, yalvarmalarının şiddetini iyice artırıyor:

- Komiserim elini ayağını öpeyim, ben ağlatır mıyım hiç onu. Ne olduğunu vallahi de bilmiyorum billahi de bilmiyorum.

Hasan Hoca, konuşulanlara kulak kabartmış; neler olduğunu anlamak için yanlarına yaklaşıyor. Durumu fark eden komiser, Hasan Hoca’ya bir göz işareti yaparak onu rahatlatıyor. Hasan Hoca, Mehmet’in yanına tekrar dönüyor. Mehmet ve Zeliha konuşulanları duymasa da Ali’nin ağlamalarını duyabiliyor. Mehmet, öğretmenini de yanında görünce

Üç gün sonra bahçede tek başına otururken görüyor Mehmet’i Hasan Hoca. Yanına oturuyor, hiçbir şey söylemiyor. Sonraki teneffüs yine sessiz oturuyorlar, bir sonraki teneffüs de. Dördüncü teneffüste Mehmet konuşmaya başlıyor.

- O akşam korkmasaydım İstanbul’a kaçacaktım biliyor musunuz öğretmenim?

Hasan Hoca hiç beklemiyordu böyle bir giriş.

- Ne oldu o gün, anlatmak ister misin?

- Beşinci sınıftayken öğretmen, “Bir süper kahraman resmi çizin.” demişti. Ben babamın resmini çizmiştim.

Tek koluyla dünyayı taşıyabilen, uzaylıları bir yumrukla yok eden, yenilmez bir kahramandı benim babam.

Benim en büyük hayalim babam gibi olmaktı.

- Baban hâlâ çok akıllı, çok çalışkan bir adam. Ona haksızlık etmemelisin!

- O gün babamı bir adamdan para isterken gördüm.

Adamı babamla çarşıya çıktığımızda hep görüyordum. İyi bir adam. Babama hep selam verir, halini hatrını sorar.

Babam parayı alıp gidince adamın yanındaki başka bir adam küfretti babama “Bilmem ne yaptığımın dilencisi!”

diye. Adam arkadaşını uyardı ama o bir daha küfretti.

“Bırak şu şerefsizi!” dedi. “İşi gücü dilenmek! Milletin sırtından parazit gibi geçinmeye alışmış. Abisi bile illallah etmiş bundan.” Daha neler neler söyledi öğretmenim!

- Senin baban çok güzel bir adam Mehmet!

- Benim babam bir dilenci öğretmenim!

sakinleşiyor. Komiser; Zeliha’yla Mehmet’i yanına çağırıyor. Ana oğul, diğerlerinin yanına vardıklarında Ali’nin iki gözü iki çeşme ağladığını görüyorlar.

Komiser, yüksek sesle konuşuyor:

- Mehmet oğlum, sen polis abilerinle arabaya geç; biz annenle babanla bir şey konuşacağız.

Mehmet, uslu bir çocuk gibi söz dinliyor ve bir polis memurunun arkasından dışarıya çıkıyor.

Hasan Hoca da müsaade isteyerek ona eşlik ediyor.

Ali, komiserin söyleyeceklerini duymamak için kulaklarını kapatıyor; Zeliha, olanlara bir anlam vermeye çalışıyor. Ali’nin iyice korktuğunu anlayan komiser, bir kahkaha patlatıyor. Ali daha da

Komiser cebinden elli lira çıkarıp uzatıyor, - Al şunu da çocuğa bir hediye al yarın.

Ali, Zeliha’nın yanında komiserin verdiği parayı almaya utanıyor. Hem Ali’nin hem Zeliha’nın yüzleri kızarıyor. Komiser durumu anlıyor,

- Ulan geçen gün bizim bahçeyi temizlemiştin ya!

Onun parası be oğlum!

Zeliha’nın yüzü gülüyor, Ali, parayı usulca alıp cebine koyuyor.

- Sen hiç, bir okulun duvarlarını boyayan dilenci gördün mü Mehmet? Bahçenin otlarını biçen; odun kıran, tuğla taşıyan, çorap satan, ayakkabı boyayan dilenci gördün mü? Senin baban hem çok çalışkan hem de çok temiz yürekli bir adam Mehmet! Bir sokak köpeğine ekmek bölecek kadar yufka, bir kadını bir caninin elinden alacak kadar da cesur bir yüreği var senin babanın!

Öğretmenin söyledikleri Mehmet’in hoşuna gitse de içindeki kırgınlık sürüyor,

- Ama benim babam bir dilenci!

Hasan Hoca, Mehmet’in omzuna elini atıyor ve dostça okşuyor.

- Senin baban kimseden karşılıksız para almıyor Mehmet. Kaldı ki sen bir köpeğe bir kemik parçası versen, bir kuşa bir avuç yem atsan, bir çiçeği sulasan, bir arkadaşınla simidini bölüşsen bütün bunların hepsi dilenci mi olur? Biz sokaktaki bir köpeğe dilendiği için mi mama veririz? Kuşa dilendiği için mi yem atarız? Çiçeği dileniyor diye mi sularız? Arkadaşımıza dilenci diye mi simidimizin yarısını veririz? Biz Müslüman değil miyiz Mehmet?

Bizim dinimiz paylaşmayı, bölüşmeyi, vermeyi öğütlemiyor mu? Senin baban kendindeki zenginliği insanlarla paylaşıyor, insanlar da kendi zenginliklerini babanla. Sen babanla gurur duymaya devam et.

Mehmet’in gözlerinden sicim gibi yaşlar boşalıyor. Hasan Hoca, Mehmet’in başını göğsüne yaslayıp saçlarından öpüyor.

Belgede EKİM - KASIM 2021 SAYI 4 (sayfa 25-29)

Benzer Belgeler