• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM

3.4. Entropi ve Ölüm

Ölüm bir kötülük mü yoksa insanların içindeki mutlak iyiliğe olan özlemin gerçekleşmesi için bir gereklilik mi? Ölüm olmasaydı yaşadığımız onca sıkıntı verici olaylara katlanabilir miydik? Çevremizde gördüğümüz her canlı varlık doğmakta, yaşamakta ve eninde sonunda ölmektedir. Acaba aynı şey cansız varlıklar için de geçerli midir? Acaba evrenimiz de bir sonla karşılaşacak mı? Bu sorulara vereceğimiz cevaplar bizim kötülük problemine yaklaşımımızı da belirleyecek nitelikte olacaktır.

Entropi, termodinamiğin ikinci yasası olarak karşımıza çıkar. Bu yasa yalıtılmış bir sistemin başlangıçtaki entropisinin zaman geçtikçe artacağını belirtir.277 Bu yasaya göre evrendeki düzensizlik tek yönlü bir biçimde artmaktadır.278 Basitçe bir örnek vermek gerekirse masadan düşüp fizik kanunlarına göre parçalanan bir yumurtayı biz asla eski haline getiremeyiz.279 O artık başlangıç koşullarındaki düzenden bir düzensizliğe doğru gitmiştir, yani entropisi artmıştır.

Big Bangdan bu yana entropi artmaktadır. Tersinden söylersek evrende şu an yaşıyorsak bunu Big Bang esnasındaki düşük entropili duruma borçluyuz. Evren bir başlangıçtan sona doğru gitmektedir. Taşkın Tuna’nın da ifade ettiği gibi evren yokuş aşağıya gitmektedir.280 Bu yokuş aşağıya gidişi aslında gündelik hayatımızın her safhasında gözlemlemekteyiz. Her zaman için düzen oluşturmak ve oluşturulan bu düzeni korumak, var olan düzeni bozmaktan daha çok emek istemiştir. Oluşturduğumuz her türlü düzenin bozulmaya meylettiğini açık bir şekilde görürüz. Yeni bir ev inşa ederiz, her türlü önlemi alırız fakat evin eskimesini engelleyemeyiz. Yıkılmaması için yani entropisinin artmaması için elimizden gelen her şeyi yapsak da gün gelir yıkılır. Tarihte gördüğümüz en haşmetli devletler dahi bu entropi yasasına uygun davranmaktadırlar. Yıkılmamak için istedikleri kadar dirensinler sonuçta

277 Penrose, a.g.e., s. 20.

278 Caner Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, 16. Baskı, İstanbul Yayınevi, İstanbul, 2017, s.

11.

279 Penrose, a.g.e., s. 21. 280 Tuna, a.g.e., s. 215.

hepsinin günü gelince yıkıldıklarını gözlemleriz. Kırılan bir camın tekrar eski haline dönemediğini, kırılan bir kalbin yeniden eski haline gelemediğini biliriz. Camı kırmak, kalbi kırmak çok kolaydır ama tamiri zordur. Bütün bu örnekler bize hayatın, termodinamiğin ikinci kanunu olan entropiye ne kadar da uygun gittiğini göstermektedir.

Evrende görmüş olduğumuz bütün canlı varlıklar entropilerini korudukları müddetçe hayatta kalabilirler. Korunan her entropi sistemin bir başka tarafındaki düzeni bozmaktadır. Örneğin insan yaşayabilmek için beslenmek zorundadır. Biz enerji elde etmek için besleniriz. Beslendiğimiz diğer varlıklar da kendi entropileri için beslenmek zorundadırlar ve zincirin her bir halkası evrendeki toplam entropiyi arttıracak şekilde davranır. Bu durum bize gösteriyor ki biz ne yaparsak yapalım entropiyi azaltamayız. İnsan dahil bütün varlıklar aslında evreni kendi yaşamları için sömürmektedir.281 Dolayısıyla entropi yasası kendi varlığını hayatın her anında hissettirmektedir.

Evrende görmüş olduğumuz birçok hassas ayarda olduğu gibi başlangıç koşullarındaki düşük entropili durum da bize tasarım delilini desteklemek için olanak vermektedir. Entropi yasasına göre evrendeki düzensizlik sürekli artmaktadır. Bunun mantıki sonucu, zamanda geriye gittikçe entropinin düşmesi ve evrenin başlangıcındaki entropinin en düşük seviyesine ulaşmasıdır. Bu durum bize evrendeki hassas ayarı gösterir.282 Bu hassas ayar da bizi tasarımlayıcı bir Tanrıya götürecektir. Bir şeyin tasarımlanması, sonunda bir finali de getirmektedir. O halde evrenin bir gün entropisi artacak ve evrendeki her türlü yaşam ortadan kalkacaktır. Evrendeki yaşamın ortadan kalkması demek evrenin ezeli ve ebedi olduğuna yönelik ateist materyalist yaklaşımların çürütülmesi demektir. Bu durumda Tanrı’nın varlığı net bir biçimde ortaya çıkacaktır.

Kutsal kitaplara imanı esas alan tek Tanrılı dinlerin yaklaşımları evrenin bir sonu olacağı noktasında birleşirler. Peki bilim bu hususta ne söylemektedir? Yapılan bilimsel çalışmalar neticesinde bilim insanları evrenin geleceği noktasında iki

281 Taslaman, 2017b, a.g.e., s. 15. 282 A.g.e., s. 35.

senaryoda birleşmektedirler. Bu iki senaryoyu Caner Taslaman şöyle formüle eder: “Ya evren sürekli genişleyecek ve sonunda bir ısı ölümü yaşanacaktır. Buna Büyük Donma denmektedir. Ya da çekim gücü bir noktada genişlemeye baskın çıkacak ve evren büzülmeye başlayıp sonunda bir tekillikte kaybolacaktır. Buna ise Büyük Çöküş denmektedir.”283 Bu iki senaryo bize kutsal dinlerin evrenin sonluluğu ile ilgili bildirdiklerinin doğru olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla ateist materyalist çizginin iddia ettiği gibi sonsuz bir evren ve evrendeki sonsuz yaşam düşüncesi en temelinden yıkılmaktadır. Bu durumda insanların yaşamının sona ermesi gibi evrenin yaşamının da sona ermesi söz konusu olmaktadır. Ölümsüzlüğü bir tutku haline getirmiş olan insanlık için bu durum biraz ferahlatıcı olabilir. Çünkü insanlar var olanla hiçbir zaman için yetinmemişler ve daha çoğunu alabilmek için zalimce kötülük yapmışlardır. Bu hayatta hem insanlar için ölümün olması hem de evrenin sonunun olması yeni bir başlangıç için insanlara ümit vermeye yetecektir. Görünür kötülüklerin ölümle son bulacağı, ilahi adaletin yerine geleceği bir ahiret yurdu inancı ancak sonlu bir evren tasavvuru ile mümkündür.

Günlük hayatta insanlar ölümden daima kaçarlar. Bu kaçışın nedeni insanların ruhunu kaplayan ölümsüzlük arzusudur. İnsanlar ölümsüz olmak için hep bir çaba içindedirler. Devasa yapılar bırakma isteği, öldükten sonra bile herkes tarafından anılma isteği, anıtlar dikme isteği hep bir ölümsüzleşme arzusunu ifade etmektedir.

Ölümsüzlüğü arayan insanoğlu için evrenin kendisinin sonlu olması hayal kırıcı bir etki bırakacaktır. Bu dünyada kalıcı eserler bırakma ümidiyle çırpınıp duran insan evrenin kendisinin sonluluğuyla şaşkına uğramaktadır. İşte entropi yasası bütün bu ölümsüzlük arzusuna vurulan büyük bir darbedir. Ateist-materyalist çizgi yıllar boyunca Tanrı’nın varlığından kaçınmak için maddenin ezeli ve ebediliğine sığınmışlardır. Dolayısıyla entropi yasası onlar için bir hayal kırıklığı demektir. Peki teistler için durum böyle midir? Cevabımız elbette ki hayır olacaktır. Ateist materyalist çizginin aksine teistler için entropinin evrenin sonunu getirmesi bir hayal kırıklığı

yaratmayacaktır. Çünkü evrenin sonlu olması teistlerin dini inançları ile birebir uyumlu olmaktadır.284

Evrenin sonunun olması demek zorunlu olarak bizi evrenin başlangıcının olması gerektiğine götürür. Şöyle ki entropi artışı sonucunda evren bir gün sona erecekse bunun anlamı, sonsuz bir zamanda evrenin sona ermesi gerekirdi. Evren sona doğru gidiyorsa evren sonsuz değildir. Çünkü biz şu anda var olan bir evrende yaşamaktayız. O halde geriye tek bir seçenek kalmaktadır: evren sonsuzdan beri var olamaz, o halde bir başlangıcı vardır.285 Evrenin başlangıcının olması fikri de bize, evreni yaratan bir Tanrı’ya götürecek zemini vermektedir.

Entropi kavramını varlıkların bilgi yüklü olmasıyla da ilintilendirebiliriz. Her sistemde az çok bilgi düzeyi vardır.286 Örneğin bir tohum içinde saklı olan bilgiler sayesinde olması gerektiği gibi filizlenir, ürün verir. İnsanlar sürekli bilgi peşinde koşarlar ve zihinlerini bilgiyle donatırlar. Günlük hayatta birçok şey öğreniriz ama aynı zamanda unuturuz da. Bilginin kalıcı olmasını sağlamak için onlarca tekrar yapmak durumundayızdır. Aksi durumda bilgileri çarçabuk unuturuz. Bilgileri unutuyor olmamız aslında entropi ile ilgilidir. Evrende geçerli olan entropi zihnimizde de aynen devam etmektedir. Sürekli bir biçimde unutma meydana gelmekte yani bilgi sistemimizin entropisi artmaktadır. Artan entropiyi azaltmak için ise sürekli enerji harcayarak bilgi seviyemizi korumaya çalışmaktayız. Bu çabamız ne olursa olsun bir gün entropiye boyun eğmek zorunda kalacağız.

Unutma fenomeni olmasaydı acaba hayatımız nasıl olurdu? Dış dünyaya, diğer insanlara ve kendimize bakışımız herhâlde bugünkünden daha iyi olmazdı. Dış dünyada karşılaştığımız birçok acı verici olaylara, kötü diye nitelendirdiğimiz birçok duruma karşı dayanaklı kalmamızı sağlayan etkenlerden biri de unutmanın olmasıdır. Entropideki artış bizi unutma ve ölüm gibi gerçeklerle yüz yüze bırakmaktadır. Kötülük meselesinin yakıcı etkisini bu iki kavram sanki azaltır gibi durmaktadır. Ölüm

284 Taslaman, 2017b, a.g.e., ss. 24-25. 285 A.g.e., s. 27.

olmasaydı bu dünyaya katlanamazdık, aynı şekilde unutma olmasaydı da hayatımız çekilmez bir hal alırdı.

Sonuç olarak bütün çabamıza rağmen entropik değerimizi düşük tutamayacağız ve öleceğiz. Evren de genişlemesine devam ettikçe entropisi artacak ve günün birinde her tarafta eşit enerji düzeyine ulaşacağız. Bu durumda hayat da bitecek. İnsanlar gibi evren de ölümü tadacaktır. İnsanların ve evrenin ölümlü olması demek, içinde yaşamış olduğumuz evrendeki görünür kötülüklerin de sona ermesi demek olacaktır. Dolayısıyla ölüm inanan insanlar için bir son olmayıp, Mevlâna’nın sıklıkla vurguladığı gibi evreni anlamamıza engel olan perdelerin kalkması ve nurlar dünyasına bir giriştir.