• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM

3.3. Dünya İlkesi

Antropik ilkenin ortaya çıkmasına neden olan bilimsel gelişmeler neticesinde insanoğlunun ortaya çıkabilmesi ve yaşamını sürdürebilmesinin hassas ayarlara bağlı olduğunu artık kesin olarak bilmekteyiz. Antropik ilkenin teistik ve ateisttik olmak üzere iki yorumu vardır. Teistik yoruma gitmek istemeyen düşünür ve bilim adamlarının bazıları, bizim evrendeki varlığımıza uygun olarak oluşan şartlara şaşırmamamız gerektiğini çünkü bunlar gerçekleşmeseydi bizim bunları gözlemleyemeyeceğimizi ileri sürdüler. Bu yorumlara göre biz tesadüfen ortaya çıkmışız ve gözlemci etkimiz nedeniyle sanki evren bizim için yaratılmış gibi gözükmektedir. Son derece kritik gibi görünen hassas ayarlar da sayısız olasılıklarla tesadüfen meydana gelmiştir.270

Ateist yorumun doğru olduğunu kabul etsek bile bu durum Taslaman’a göre yalnızca insana yönelik olmazsa olmaz şartları etkileyecektir. İnsan yaşamı için zorunlu olan şartlar olmazsa olmazdır. Örneğin suyun ve karbonun varlığı bizim

269 A.g.e., ss. 192-193.

yaşamımız için olmazsa olmaz şartlardandır. Buna karşılık çevremizde göreceğimiz birçok canlı-cansız varlıkların tamamı olmadan da biz var olabilirdik. Dolayısıyla insan dışındaki diğer varlıklar da tasarım delili için bizlere gerekçe sunmaktadır.271

Taslaman bu duruma örnek olarak arının varlığını verir. Arı olmasa da insanlar yaşayabilirdi, dolayısıyla arının varlığı insanın gözlemci olarak seçici özelliğiyle açıklanamaz.272 Tabi burada arının insan yaşamı için tamamen gereksiz olduğunu söyleyemeyiz ama arının boşluğunu dolduracak diğer araçlara da sahibiz. Bitkilerin tozlaşması için arılara ihtiyaç olsa da bu boşluğu rüzgâr yardımıyla pekâlâ doldurabiliriz. Ayrıca sırf arının biyolojik özelliklerinin oluşabilmesi için gerekli olan şartlar bile bize tasarım deliline götürecek özellikler göstermektedir.

Antropik ilkeye yapılan itirazları değerlendiren Taslaman, Dünya İlkesi adını verdiği daha geniş bir ilkeyi savunmaktadır. Bu ilke yalnızca insanlar için olmazsa olmaz şartları değil insanın varlığı için olmazsa olur diyebileceğimiz varlık alanını da kapsamaktadır. Buna örnek olarak Taslaman, arının varlığı için gerekli proteinler ve arının genlerinde en ideal şekil ve açılarla peteği inşa etmesi için gerekli kodları verir.273 Bilim bütün gelişmişliğine rağmen bir arının kodlarını bile tam olarak çözüp onun yaptığı işi yapacak bir alternatif geliştirememişken, nasıl olur da bütün canlılar tesadüf eseri meydana gelebilir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi tek bir canlı varlık incelemesi bile bizi tasarım fikrine gitmeye zorlamaktadır.

Uzay hakkında bugüne kadar yapılan bilimsel çalışmalar bize göstermiştir ki evrende dünya dışında yaşam formunun geliştiği bir gezegen bulunmamaktadır. Bu durum bize bütün evrenin yalnızca dünyadaki yaşamı sürdürmek için tasarlandığını göstermektedir. Örneğin insanlar gibi yaşam formlarının oluşabilmesi için gerekli olan karbon elementi yıldızların içinden çıkar. Bunun için de yıldızların süpernova olarak patlaması gereklidir.274 Tanrı, bütün evreni dünyadaki canlılığı sağlamak için yaratarak sanatını sergilemiştir. Dünyaya baktığımız zaman canlı varlıklar o kadar çeşitlidir ki birçoğunun insan yaşamı için olmazsa olmaz olmadıkları gözükmektedir.

271 A.g.e., s. 226. 272 A.g.e., s. 226. 273 A.g.e., s. 227.

Evrendeki bu çok sayıda canlı varlıktan hareket eden Taslaman’a göre de dünya, Tanrı’nın canlılar yaratmak suretiyle sanatını, gücünü sergileme alanıdır. Gözlemci sıfatıyla insanın rolü de budur.275 İnsan yaşadığı dünyayı gözlemleyip bu gözlemler neticesinde bilgiye ulaşabilen tek canlıdır. Dolayısıyla diğer canlı varlıklardan farklı olarak Tanrı’nın varlığına bilgi temelli ulaşma ihtimali de sadece insana mahsustur. Bu da insanın Tanrı katında ne kadar değerli olduğunu bize göstermektedir.

Antropik İlke’den daha geniş olan Dünya İlke’sine göre insanın varlığı için olmazsa olmaz olmayan diğer varlıkların açıklanması da izaha muhtaç durumdadır. Dahası insanın ve insanın dışındaki bütün varlık alanının mükemmel bir tarzda yaratılmış olması başlı başına bir izah istemektedir. Bu kadar mükemmelliği tesadüflerle ya da kör doğa yasalarının kendileriyle açıklamak imkansızdır. Eninde sonunda insani izahların tamamı bizi Tanrı’ya götürmek zorundadır.

Tanrı evreni içinde çok sayıda canlı varlıkların yaşamlarını sürdürebileceği şekilde yaratmıştır. Bu yaratmayı yaparken de doğa yasalarını evrenle birlikte yaratmıştır. Yani Tanrı önceden var olan doğa yasalarına uymuş değil bizatihi doğa yasalarını da yaratmıştır. Bu doğa yasalarının keşfi insanları hayrete düşürmektedir. Dahası hayrete düşebilecek tek canlı varlığın insan olarak yaratılmış olması da Tanrı’nın insana vermiş olduğu özel önemi bize göstermektedir. Tanrı mutlak gücü, mutlak bilgisi ve sonsuz iyiliği ile bu Dünyayı evren içinde özel bir yer olarak tasarlamıştır. İnsanı da bu Dünya’yı anlayabilecek özel yeteneklerle donatarak bu tasarımın içine yerleştirmiştir. Bütün bunlar Tanrı’nın cömertliğini de bize göstermektedir.

İslâmi anlayışta da Tanrı, yarattığı her şeyi inanan inanmayan ayrımı gözetmeksizin rızıklandırandır. Rahman ve rahim olan Tanrı, yarattıklarını rahmetiyle kuşatmıştır ve onları her an koruyup kollamaktadır.276 Şayet Tanrı kötü olsaydı evrende yaşayan varlıkların rızıklandırılması ve korunması bu kadar kolay olmazdı. Dolayısıyla Tanrı, bu evreni içinde kendisini tanımasını dilediği insanların

275 A.g.e., s. 227. 276 Baykan, a.g.e., s. 75.

yaşayabilmesi için birbirinden güzel, birbirinden mükemmel varlıkları da içine alacak şekilde tasarlayarak yaratmıştır.