• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: ENTELEKTÜEL LİDERLİK VE ENTELEKTÜEL LİDERLİK

2.1. Entelektüel Kimdir?

2.1.1. Entelektüel ile Aydın Arasındaki Fark

Entelektüellik kavramı aydınlanma döneminden öncede kullanılmıştır. Ancak bu dönemde daha çok zihinsel aktivitelerden hoşlanan, her şeyden az çok haberi olan, dünyaya bakış açısını genişletmeye çalışan insan olarak tanımlanmıştır. Aydınlanma çağı ile birlikte kavram yeni bir anlama bürünerek; insanlığı daha iyi bir noktaya götürebilmek için düşünce üreten ve gerektiğinde eylemde bulunan kişi olarak tanımlanmıştır. Aydınlanma dönemi entelektüellerinin eylemleri akılcılık ve bilimsellikten oldukça etkilenmiştir. Bu entelektüellerin yanı sıra dünyanın anlaşılması için aklın yeterli olamayacağını ileri süren entelektüelle de olmuştur. Toplumumuzda entelektüel kelimesinin yerine kullanılan aydın kelimesi aslında münevver kelimesi ile eş anlamlıdır. Entelektüel kelimesinin yerine kullanılan aydın kelimesi aslında entelektüelden farklı bir anlam taşımaktadır. Kelime aslında parlatılmış, aydınlatılmış manalarına gelen Arapçadan dilimize tercüme edilmiş münevver kelimesi ile eş anlamlıdır (Develioğlu, 2003: 727). Aydınlanma döneminin etkisi ile münevver kelimesinin yerine kullanılan aydın kelimesi özellikle Osmanlı tarafından ortaya çıkarılan ve batıda ki gelişmeleri ve yenilikleri ülkeye uyarlamaları ve ülkenin batı ile entegrasyonunu sağlamak oluşturulan zümreye verilen isim olmuştur. Asıl amaçları toplumu geri kalmışlıktan kurtarmak ve batının reformist yapısına uydurmak olan bu kimseler cumhuriyetin kurulmasına ön ayak olmuş ve yeni cumhuriyetin şekillenmesinde de etkili olmuşlardır (Develioğlu, 2003: 727). İktidar eli ile oluşturulan ve iktidarın isteklerini yerine getirmek için hizmet eden bu kesim modernlik ve yenilik adına toplumu değiştirme unsuru olarak iktidar tarafından kullanılmıştır.

Aydınlanma çağı ile birlikte kavramsal olarak bir değişim geçiren Entelektüellik ile Aydın kavramı da sürekli olarak karıştırılmaktadır. Aydın kavramı çoğu kez entelektüel kavramının yerine kullanılsa da aslında aydın geniş düşünme yeteneğine sahip mantıksal düşüne bilen, bir alanda uzmanlaşmış ancak tavır insanı olmaktan çok, enformasyon teknisyeni olan kişidir. Gramsci’ye göre bu kişiler kendi başlarına

bir sınıf oluşturamayan resmi ideolojinin sözcüleridirler. Bu insanlar iktidarların toplum üzerindeki iktidarlarını güçlenmesine ve sürdürülmesinde iktidarlara yardım ederler. İktidarın yeni gelişmelere uyum sağlayamayıp yıprandığı zamanlarda, iktidar için bunları sindirerek iktidarın kullanabileceği birer araç haline getirmek aydınların görevidir. Gramsci aydınları her besini özümsenebilir yapma işlevi gören ‘’mide suyu’’na benzetir. Bizde de olduğu gibi aydınlar sürekli olarak halkı sindirmeye çalışırlar (Tutar, 2013: 135-136). Aydınlar içerisinde bulundukları dönemin insanlarıdır. Onlar sadece bulundukları zamana seslenir ve bu zamanın sorunlarına çözüm bulmaya çalışırlar. Onlar için mevcut sorunlar önemlidir ve bu sorunlara odaklanırlar. Bu bakış açılarından dolayı aydınların düşünce tarzları kalıcı olmaz. Zamanla ortaya attıkları fikirler yetersiz kalır ve işlevsizleşir.

Toplumumuzda entelektüelin gördüğü işlevi görmeye çalışan aydınlar aslında bu görevi tam olarak yerine getirememektedirler. Bu kavrama yüklenen yanlış anlamlar aslında toplumsal hafızamızda yer edinerek düşünce dünyamızda ciddi kopuşlara sebep olmuştur. Mütercimlerin ve yazarların yaptıkları bu hata işlevsel olarak bir birinden farklı olan bu kavramları bir olarak görmemize sebep olmuştur (Şeriati, 2004: 12). Aslında etimolojik olarak da incelendiğinde aydın, aydınlanan yani eylemlerinin kaynağını başka bir yerden alan anlamına gelmektedir. Entelektüel ise, fikir işçisidir. O fikirlerini kendi zihin dünyasında gerçekleşen çeşitli etkileşimler sonucunda kendisi oluşturur. Aydın sadece var olan ışığı yansıtırken, entelektüel ışık üretmekte ve bu ışığı yaymaktadır. Ülkemizde ki aydınların batıdan edindikleri modern yöntem ve bilgileri toplumumuza aktarmaları ve bu sürece bizi entegre etmeye çalışmaları buna örnek olarak verilebilir.

Türkçede aydın kavramı yerel, kerameti kendinden menkul, bilmiş insanları tanımlamak için kullanılan bir sıfattır. Bir sezgiden düşünceden beslenerek ortaya yeni bir şey çıkarmak yerine belirli bir çerçeve içerisinde konuşan kişilerdir. Aydın bir yerlere yaslanamadan ayakta duramaz. Kendi özerkliği olmadığında sürekli olarak gelişimine destek verebilecek dayanaklar arar. Aydınlar statükoyu desteklemek ve onun devamlılığının gerçekleşmesi için gösterdiği çaba ile bürokrat-memur gibidir (Meriç, 2012: 15). Yaratıcı düşünebilme yeteneğinden mahrum aydın aslında daha önceden ortaya çıkmış fikirlerin sadece bir tekrarıdır. Arı gibi topladığı

her şeyi birleştirip harikulade balı yapamayan aydın tıpkı bir karınca gibi sadece toplar ve bu topladıkları ile içerisinde bulunduğu sosyal yapısının takdirini kazanmaya çalışır. O sadece karınca gibi mevcudun devamına odaklanmıştır.

Kendi çıkarları için adalet ve akıl gibi paha biçilemez değerleri kendi menfaatleri ve güç elde edebilmek için ihanet eden kişileri aydın olarak nitelendiren Benda’ya göre: aydınlar zengin sofralarında kırıntılardan nasiplenmek için, krala soytarılık ederek mevki edindikleri için ihanet içerisindedirler (Benda, 2006: 28). Bu insanlar sadece bilgi ve adalete değil insanlığın aydınlık günlerine de ihanet etmektedirler. Bu insanlara kuşku ile yaklaşmak artık bir adet halini almıştır.

Kısacası aydınlar tıpkı yaz aylarında ulu çınarların etrafına sarılıp hızlıca gelişip serpilen sarmaşıklara benzerler. Tutundukları ağaçlara fayda sağladıkları gibi kendileri de varlıklarını bu ağaçlara borçludurlar. Kendilerini ayakta tutan bu ağaçların yok olmasının kendilerinin de yok olması anlamına geldiğini bildiklerinden ellerinden geldiğince bu ağaçların varlığını devam etmeleri için gerekli olan şeyleri onlara sağlarlar. Bu muttalisi yaklaşım onların hayatlarını bir süreliğine kolaylaştırabilir, fakat bu onların baki kalacakları anlamına gelmez. Tıpkı hızlı büyüyüp serpildikleri gibi hızlıca yok olmaya da mahkumdurlar. Entelektüeller ise, onların aksine kendi varlık kaynaklarını ve güçlerini bağımsız ve aklın ışığını rehber edinmiş fikirlerinden alırlar. Aydınlar gibi sadece kendi dönemlerinin insanları olmayan bu insanlar bulundukları çağın ötesine seslerini duyurabilirler. Bu insanlar çoğu zaman bulundukları çağlarda anlaşılmazlar. Onlar sorunların temeline indiklerinden geçici değil kalıcı çözümler peşindedirler. Onların korktukları şey zamanlarının iktidar sahipleri değil bilginin yaratım sürecinin kısırlaşmasıdır. Hiçbir zincire bağlılığı kalmayan bu insanlar özgür düşüncenin, adaletin ve erdemin gerekliliklerini çağlar ötesine taşıyabilirler.