• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: ALMANYA’YA ĠġÇĠ GÖÇÜNÜN TARĠHĠ ARKA PLANI VE

1.1. Göç ve Göç Kuramları

1.1.5. Entegrasyon Modelleri

Entegrasyon: Etnik grupların birbirini tamamen eritmeyi hedeflemeden, birbirlerini

etkileme durumudur. Temelde uzlaĢma sağlar. Azınlık grupların farklılıkları hâkim kültürü olumsuz etkilemediği sürece saygı görür. Erkal‟a göre yurtdıĢındaki Türk iĢçisinin görevi fonksiyonel entegrasyona girmektedir. ĠĢçinin üretim mekanizması içerisinde belli bir fonksiyonu vardır ve o fonksiyonu yerine getirir. Bu sosyal ve kültürel entegrasyondan ayrıdır (Gezgin, 1994: 64).

Kitle iletiĢim araçları, tüketiciler üzerinde genel etkiler bırakmaktadır. Bu olgu uç noktada dinsel fundamentalizm veya radikal Türk milliyetçiliğinin yaygınlaĢmasının teĢvikidir. Daha esnek bir Ģekilde değerlendirildiğinde, Türk iletiĢim araçlarının kullanımı, kullanıcılarını Türkiye‟ye daha sıkı bağladığı ve Almanya‟ya yabancılaĢtırdığı söylenebilmektedir. Bu toplumsal anomi düzeyinde olmayacaksa bile daha zor entegrasyona neden olabilmektedir (Faist, 2003:105). Bu çerçevede göçmen ve göç edilen ülke arasındaki iliĢki entegrasyon, asimilasyon ve çokkültürlülük olarak tanımlanabilmektedir.

Asimilasyon: Herhangi bir topluma sonradan katılanların, o toplum yapısında

ekonomik, toplumsal ve kültürel düzeyde benzeĢme süreci olarak kabul edilir ve uzun süreli bir süreçtir. Hem Almanlar hem de Türkler tarafından uygun görülmemiĢtir, zaten uygulanması mümkün değildir. VatandaĢlık kavramı da asimilasyonun uygulanmasını önlemiĢtir. Zaten Almanya Türkleri misafir iĢçi olarak uzun yıllar kabul ettiğinden ve halen daha gideceklerini umut ettiklerinden dolayı bu politika uygulanmamıĢtır. Türkler gettolar oluĢturmuĢ ve Alman toplumundan uzak kalmıĢtır.

Gordon Park, asimilasyon süreci ile ilgili somut veriler ortaya koyarken bu grubun çoğunluğu oluĢturan topluma uyum sağlarken yedi aĢama yaĢandığını belirtmiĢtir.

- Kültürel asimilasyon: Göç eden grubun kültürel değerleri hâkim kültür karĢısında değiĢmektedir.

- Yapısal asimilasyon: Bu aĢamada hâkim toplumun yapısına geçiĢ gerçekleĢmektedir.

- Evlilik yoluyla asimilasyon: Farklı grup üyeleri arasında evlilik yoluyla asimilasyon gerçekleĢmektedir.

- ÖzdeĢleĢme yoluyla asimilasyon: Göçmenlerin hâkim grupla kendini özdeĢleĢtirmesi yoluyla asimilasyon sağlanır.

- DüĢüncelerin kabul edilmesi aracılığıyla asimilasyon: Hâkim, yerleĢik değerler benimsenir.

- DavranıĢın yok edilmesi yoluyla asimilasyon: Göç eden kiĢiler, yerleĢik grubun davranıĢlarını benimser.

- Toplumsal asimilasyon: Göçmen hâkim toplum tarafından asimile edilir (Alver, 2003:187).

Çok Kültürlülük: Tezcan‟a göre çokkültürlülük, farkı kültürlerin bir arada yaĢaması

olarak görülmelidir. Çokkültürlülük politikasına göre bir kültür, diğer kültürel değerlerle yargılanamaz. Bütün kültürler eĢittir (Tezcan, 2000: 14-16). Bir baĢka deyiĢle çokkültürlülük, bir toplumda farklı kültürel anlayıĢların ve kültürel çeĢitliliğin onaylanarak resmi politikalarda destek görmesidir (Seyyar, 2007:205).

Çok kültürlülüğü tanımlayabilmek için ilk olarak kültürün içeriğine değinmek gerekir. Kültür, insanoğlunun sahip olduğu düĢünme biçimine bağlı olarak geliĢtirdiği pratikleri içerir. Bireyin yaĢam tarzı ve ürettiği her Ģeydir. Bu noktada her toplumun ürettiği değer farklılık arz eder. Her toplumun sahip olduğu değerin bir diğeriyle kıyaslanmadan kabul edilmesi çokkültürlülüğün en önemli felsefi dayanağıdır. Çok kültürlülük, farklı etnik ve dini grupların birlikte yaĢamasını ifade eder. Çokkültürlülük ulusal birlik üstüdür. Çünkü farklılıklar birlik haline getirilip homojenleĢtirilmez ve çeĢitliliğe vurgu yapılır. Çokkültürlülüğü koruyan asıl dinamik sivil toplumdur. Sivil toplumu besleyen de yine çokkültürlülüktür (Bağlı-Özensel, 2005: 41). Rex‟e göre kültürel ayrılık ve eĢit haklar bir arada uygulandığı zaman çokkültürlü demokratik toplum projesi yerini bulur. Bir insanın taĢıdığı kültür bir baĢkası tarafından ileri veya geri, iyi veya kötü olarak değerlendirilemez. Çokkültürlü toplumun bir diğer ilkesi ise bireyin yeteneklerini ırkçı

baskılara uğramadan istediği Ģekilde kullanabilmesidir (TaĢ, 1999:130). Göçle birlikte farklılıklar artmıĢ ve bunun neticesinde farklı grupların birbirini eritme politikaları da hız kazanmıĢtır. Özellikle 1960‟lı yıllara kadar zorla asimilasyon politikası uygulanmaktayken daha sonraki yıllarda çokkültürcü hareket asimilasyon teorilerini zayıflatmıĢtır. Bu anlayıĢa göre bastırılmıĢ kültürel değerler iĢte verimliliği de düĢürmektedir (Yalçın, 2004:2-5).

Çok kültürlülük politikalarını diğer politikalardan ayırmak ve tam anlamıyla kavrayabilmek için Berry‟nin etnik/kültürel iliĢkiler üzerinde Ģekillenen açıklama modeline değinmek gerekmektedir. Berry‟ye göre çokkültürlülük politikalarının niteliğini ve diğer politikalar arasındaki yerini anlayabilmek için aĢağıdaki iki soruya verilen cevapları dikkate almak gerekmektedir (VatandaĢ, 2002: 18).

1. Ülkedeki etnik/kültürel farklılıklar korunmalı ve geliĢtirilmeli midir?

2. Ülkedeki farklı etnik/kültürel toplumlar arasındaki iliĢkiler korunmalı ve geliĢtirilmeli midir?

Bu sorulara dört farklı cevap verilebilir.

1. Etnik/kültürel farklılıklar korunmalı ve geliĢtirilmeli fakat etnik/kültürel topluluklar arasındaki iliĢkiler korunmamalı ve geliĢtirilmemeli deniliyorsa, yani birinci soruya evet ve ikinci soruya hayır deniliyorsa bu politika ayrımlaşma (segregation) olmaktadır.

2. Ne etnik/kültürel farklılıklar korunmalı ve geliĢtirilmeli, nede etnik/kültürel topluluklar arasındaki iliĢkiler korunmalı ve geliĢtirilmeli deniliyorsa, yani her iki soruya da hayır yanıtı verilmiĢse bu tanımlanan toplumsal politika etnik kıyım (ethnocide)dır.

3. Etnik/kültürel farklılıkların korunması ve geliĢtirilmesi onaylanmıyor fakat etnik/kültürel topluluklar arasındaki olumlu iliĢkiler onaylanıyorsa yani ilk soruya hayır ve ikinci soruya evet yanıtı verilmiĢse, tanımlanan politika

benzeştirme (assimilation)dir.

4. Hem etnik/kültürel farklılığın korunması ve geliĢtirilmesi onaylanıyor, hem de etnik/kültürel gruplar arasındaki olumlu iliĢkilerin korunması ve geliĢtirilmesi

onaylanıyorsa, yani her iki soruya da evet yanıtı verilmiĢse tanımlanan toplumsal politika çokkültürlülük (multiculturalism)dür.

Çokkültürlülük, kiĢinin kendi bireysel kimliğine olan güvene dayanır. Bu güven neticesinde bireylerin birbirlerini anlamalarının zemini oluĢur. Çokkültürlülüğün kabul edilmesi, farklılıkların etkili olarak fayda sağlayacağı inancına dayanır. Çokkültürlülük politikaları, farklılık temelinde büyüyen birlik idealine dayanır. Etnik/kültürel farklılıkları reddetme veya göremezden gelme gibi refleksleri kullanmaz. Çokkültürlülük, toplumsal gerçekliği tanımlayan bir olgu olmasının aksine, kültürel çoğulculuk ilkesi ile birlikte özgürlük ve hoĢgörü ilkeleri üzerine temellenen bir düĢünce modelidir (VatandaĢ, 2002: 19). Misafir iĢçi programlarının ilk yıllarında iĢçilerin sosyal ihtiyaçlarına yönelik yaptırımlar uygulanmıĢtır. Almanya‟da ayrımcılık karĢıtı yasalar çok az gündeme gelmiĢtir. Bu anlamda Kanada‟nın çokkültürlülük politikasını benimsediği söylenebilir. Almanya ise kademeli ayrımcı modeli temsil etmektedir. Ulusun hâkim tanımı doğum ve soy birliğine göre yapılmakta, baskın grup göçmenleri kabul etmekte isteksiz davranmakta ve dıĢlayıcı göçmen politikaları göçmen ülkesi olmamaya yönelik ifadelere dönüĢmektedir (Castles-Miller, 2008: 342-362). Çokkültürcü ideoloji, ilk etapta John Russon‟un ifade ettiği gibi masum görülebilir. Ona göre bu çokkültürcü anlayıĢ kendilik tasavvuru içerisinde ötekinin ötekileĢtirilmesi sürecini pekiĢtirmektedir. Russon‟a göre, ötekini öteki olarak değerlendirmek, ötekinin kültürünü olduğu gibi kabul etmek. Azınlık kültürlerini egzotik olarak algılayan bu anlayıĢ, diğer kültürlere yaklaĢırken hoĢgörülü olmayı vurgular. Russon‟a göre burada yatan asıl düĢünce, ötekini egzotikleĢtirerek dıĢlama düĢüncesinin bir ifadesidir. Bu anlayıĢın bir benzeri de Rosaldo tarafından dile getirilmiĢtir. Kültür ve iktidar arasındaki iliĢkiyi inceleyen Rosaldo, bu ikisi arasında negatif bir iliĢki olduğunu belirtir. Ona göre kiĢinin iktidarı arttıkça kültürle iliĢkisi azalır ve kültürle iliĢkisi arttıkça da iktidarı azalır. Bu anlamda Filipinler ve Meksika örneğini verir. Filipinler ve Meksika‟da tam yurttaĢlığa sahip olanlar kültürel kimlik kaygısı taĢımayan fakat iktidarı elinde bulunduranlardır. Bunun yanı sıra Papualı Siyahlar ve Hintliler ise kültürel kimlik söylemini kullanan fakat yurttaĢlık ve iktidardan yoksun olanlardır (Kaya-Kentel, 2005:143).

Göçmen politikalarına göre, kiĢi farklı bir ülkeye göç ettikten 3-5 yıl gibi kısa bir süre sonra ülkenin resmi dili, tarihi ve siyasi kurumlarını öğrenerek vatandaĢlık haklarına sahip olabilmektedir. Fakat misafir iĢçiler ve illegal göçmenler bunun dıĢında tutulmuĢtur. Antik Yunanda, Atina‟da kalıcı olarak yaĢayan fakat vatandaĢlığı reddedilmiĢ yerleĢimcilere “metics” denilmekteydi. Bu durum Almanyaya misafir iĢçi olarak gelen göçmenlere, çokkültürlülük politikaları altında adapte edilmiĢtir (Kymlicka, 2001:152,153). Kymlicka‟ya göre göçmenlere uygulanan çokkültürlü politikaların temelinde metic anlayıĢı yatmaktadır. Metics olarak bakılan göçmen gruplara uygulanan politikalar topluma entegre etmeye yönelik değil, aksine göçmenleri gönüllü veya zorunlu olarak ülkelerine dönmeye zorlamaya yöneliktir. Gerçek anlamda çokkültürlülük uygulamaları, göçmenleri toplumdan dıĢlamaya yönelik değildir. ĠĢ çizelgelerinin göçmenlerin dini günlerini gözeterek düzenlenmesi, çocukların ilk eğitim günlerinde kısmen ana dilde eğitim verilmesi gibi bütünleĢtirici özellikler taĢır. 80‟lerden önce Almanya‟nın bazı bölgelerindeki okullarda Türk çocuklarına Türkiye‟den öğretmenler getirilerek, Türk eğitim müfredatı içerisinde Türkçe eğitim verilmesinin amacı çokkültürlü politikalar kapsamında, Alman vatandaĢı olarak görülmeyen göçmen çocuklara ait oldukları yerin Türkiye olduğunun gösterilmek istenmesidir (Kymlicka, 2001:170).

Euro-Türklerin çoğunlukla çokkültürlü yapıdan yana oldukları gözlenmektedir. Yapılan araĢtırmaya göre Almanyalı Türklerin %65‟i bunu desteklemiĢtir. Bugün çokkültürlülük ifadesinin yerini kültürlerarasılık ifadesi almaya baĢlamıĢtır. Kültürlerarasılık, kültürleri ayrı alanlara hapsetmez ve kültürler arası etkileĢimi esas alır (Kaya-Kentel: 2005:149-150).