• Sonuç bulunamadı

EMANETİN GÖKLERE, YERE VE DAĞLARA TEKLİF EDİLMESİ

2. ARAŞTIRMANIN KAYNAKLARI VE YÖNTEMİ

1.11. EMANETİN GÖKLERE, YERE VE DAĞLARA TEKLİF EDİLMESİ

ا ﺎَﻨْﺿ َﺮَﻋ ﺎﱠﻧِا

ْﻨِﻣ َﻦْﻘَﻔْﺷَا َو ﺎَﮭَﻨْﻠِﻤْﺤَﯾ ْنَا َﻦْﯿَﺑَﺎَﻓ ِلﺎَﺒ ِﺠْﻟا َو ِض ْرَ ْﻻا َو ِتا َﻮ ٰﻤﱠﺴﻟا ﻰَﻠَﻋ َﺔَﻧﺎَﻣَ ْﻻ

ﺎَﮭ

ًﻻﻮُﮭَﺟ ﺎًﻣﻮُﻠَظ َنﺎَﻛ ُﮫﱠﻧِا ُنﺎَﺴْﻧِ ْﻻا ﺎَﮭَﻠَﻤَﺣ َو

“Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir.”138

Ayette “emanet”in göklere, yere ve dağlara teklif edildiği ancak bunların emaneti yüklenmedikleri ifade edilmekte, ancak buna karşı insanın bu emaneti yüklendiği anlatılmaktadır. Söz konusu ayette gökler, yer ve dağlar canlı varlık gibi addedilmiş görünmektedir. Söz konusu ayetle ilgili müfessirlerin görüşleri şunlardır:

136 Kurtubî, el- Câmiu li Ahkami’l-Kur’an, c.22, s.158. 137 Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c.9, s.391.

36

Taberî, müfessirlerin çoğuna göre emanetten kastın “Allah’ın kullarına emrettiği farzlardır” der. Yine Taberî, cünüplükten temizlenmeyi, iffetli kadının iffetini korumasını ve Allah’ın koyduğu cezaları “emanet” olarak görür. Ayrıca insanlar arasındaki her tür emanetin de bu kategoriye girdiğini belirtir.139

Zemahşerî, ayetin tefsirinde insanın yaratılışının teklife uygun ya da layık olduğunu göklerin, yerin ve dağların ise zaten her manada ilahi emre itaatkâr olduğunu belirttikten sonra emanetten kastın “itaat” olduğunu belirtir. İnsana teklif edilen “emanet” ilahi emir ve yasaklardır. Yer ve göklerin bu teklifi kabul etmemesinin ise mecaz olduğunu belirtir.140

Razî, ayetteki teklifin önceki ayetlerde anlatılan ahlakî bazı yükümlülükler olduğunu ifade eder. Bu teklife insan dışında hiçbir varlığın muhatap olamayacağını belirttikten sonra “emanet” kavramı üzerine değişik yorumlar yapar. Razî, bazı müfessirlerin “emanet”in kelime-i tevhid olduğunu söylediklerini ancak bunun akıldışı olduğunu belirtir. Zira cansız varlıklar lisan-ı halleriyle kelime-i tevhidi haykırırlar. Bazı müfessirlere göre emanet, teklif edilen ilahi öğretilerdir. Yine bazı müfessirler emanetin el ayak gibi uzuvlar olduğunu söyler. Razî, bu görüşleri aktardıktan sonra teklifin muhatap alınana yapılabileceğini, söz konusu diğer varlıkların ilahi hitaba mazhar olamayacağını söyler. Razî, bu açıklamadan sonra emanetten kastın “yükümlülükler” olduğunu kabul eder. 141

Beydâvî, bu ayetin tefsirinde eşyaya Allah’ın şuur verdiğini sonra onlara sorumluluklarını hatırlatıp bu sorumlulukları yerine getirenlerin cennete, getirmeyenlerin ise cehenneme gönderileceğini ifade eder. Eşyanın bu teklifi ağır bulup kabul etmediğini söyler. Ancak aynı teklifin insana sunulduğunu ve Âdem’in bu teklifi kabul ettiğini ifade eder. Beydâvî, bu emanetten kastın akıl veya mükellefiyet olduğunu söyler. Diğer varlıklarda bu özelliğin olmadığını belirten

139 Taberî, Cami’ul-Beyan, c.19, s.196-197 140Zemahşerî, Keşşâf, c.5, 102-103 141 Razî, Mefâtihu’l-Gayb, c.25, s.236-237

37

Beydâvî, insanda ise bu özelliğin olduğunu yalnız gazap ve şehvet kuvvelerinin ona galip gelmesinden dolayı zalim ve cahil olduğunu belirtir.142

Kurtubî, tefsirinde emanetin niteliği ile yukarıdaki müfessirlerin görüşlerini aktardıktan sonra müfessir Kaffal’dan (v.976) alıntı yaparak bu ayetin insana yüklenmiş sorumlulukları anlatan çarpıcı bir örnek olduğunu belirtir. Yeryüzü, gökler ve dağlar onca büyüklüklerine rağmen sorumluluk almaktan kaçınmış ancak bu ağır sorumluluğu insan yüklenmiştir. Bu ayet de bu durumu anlatan bir darb-ı meseldir.143

Semerkandî, ayetin tefsirinde emanetten kastı izah ederken İbn Abbas’tan bir rivayet nakleder. Rivayete göre göklere, yere ve dağlara yüklenen emanet “taş ”tır. Söz konusu varlıkların buna güç yetiremeyeceklerini ifade edip sorumluluktan kaçındıklarını Hz. Adem ’in ise taşı zorlansa da kaldırdığını bu sorumluluğu kabul ettiğini belirtir. Semerkandî, tefsirinde yine İbn Abbas’a dayandırdığı rivayetinde bu emanetten kastın ibadetler, mükellefiyetler olduğunu beyan ederek bir bakıma temsîle kapı aralar.144

İbn Acibe, emanetin zahir anlamının emirler nehiyler olduğunu, batın anlamının ise tevhid olduğunu ifade eder. Hasenî, “yere göğe sığmadım mümin kulumun kalbine sığdım” hadisini de bu ayetin tefsirinde kullanarak farklı bir yorum serdeder. Ayrıca zayıf da olsa bir görüş olarak emanetin insanlara yüklenmiş sorumluluğun büyüklüğü anlamında kullanılmış bir temsîl olduğunu belirtir.145

Ayetin tefsirinde işarî bir yorumu da Said Nursî’de görmekteyiz. Nursî, emanetten maksadın “ene” yani insandaki benlik olduğunu belirtir. “ene” nin Allah’ın isimlerinin gizli hazinesi olduğunu, Allah’ı tanımanın yolunun, “ene”den

142 Beydâvî, Envaru’t-Tenzil ve Esrâru’t-Te’vil, c.3.s.72 143İmam Kurtubî, el- Câmiu li Ahkami’l-Kur’an, c.17, s.249. 144 Ebu’l-Leys Semerkandî, Tefsiru’l-Kur’an, c.5. s.128. 145İbn Acibe, Bahru’l-Medîd, c.6, s.58-59.

38

geçtiğini ifade eden Nursî, bu yorumuyla İbn Acibe’nin batini yorumuna yaklaştığını hissettirir.146

Muhammed Ali es Sabuni, tefsirinde emanetin istiare-i temsilîyye olduğunu, bunun da emanetin ağırlığını gösteren parlak bir misal olduğunu belirtir.147

Seyyid Kutub, buradaki emanetten kastın özgür irade, kavrama yeteneği olduğunu söyler. Bu görüşe Esed de katılır.148

Said Şimşek’e göre bu ayette temsilî anlatım söz konusudur. Emanetten kastedilen şey vahiydir.149

Celal Yıldırım, buradaki anlatımın temsîl olduğunu belirtir. Yıldırım, evrendeki varlıkların hareketlerinin olduğunu ancak bu varlıkların şuursuz olduğunu söyler. Bu evrende şuurlu olan tek varlık insandır. Allah insana bu emaneti yüklemiştir.150

Mevdudî, tefsirinde emanetten kastın “hilafet görevi” olduğunu belirtir.151

Muhammed Bakır Sadr da emanetten kastın hilafet olduğunu belirterek, hilafetin de emanetin pratik ve verimli bir yüzü olduğunu ifade eder. Emanetin dağlara, yer ve göklere sunuş şeklinde arz edilmediğini zira bunun mümkün olmadığını söyler. Sadr’a (v.1980) göre bu emanet tabiatı, fıtratı, tarihi ve kevnî oluşumu itibariyle bir zemin arar. Bu zemin ise sadece insanda mevcuttur. 152

Müfessirlerden aktardığımız bu görüşleri şöyle değerlendirebiliriz. Klasik müfessirlerin çoğu emanete ibadetler ve sorumluluklar gözüyle bakarken, bazı müfessirler olayı aynen gerçekleşmiş kabul etmekte, bazı müfessirler de olayın

146 Said Nursî, İman Küfür Muvazeneleri, Envar Nşr. İstanbul, 2004, 4. Baskı, s.150.

147 Muhammed Ali Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, çev: Sadreddin Gümüş, Nedim Yılmaz, Ensar Neşriyat,

İstanbul, 2014, c.5, s. 102.

148 Seyyid Kutub, Fi Zilali’l-Kur’an, c.12, s.79-81, Muhammed Esed, Kur’an Mesajı, s.868. 149 Said Şimşek, Hayat Kaynağı Kur’an Tefsiri, Beyan yayınları, İstanbul, 2012, c.4, s.34. 150Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, c.9, s.4909.

151 Mevdudî, Tefhimu’l Kur’an, c.4, s.465.

39

temsîl yönüne dikkat çekmektedirler. Özellikle son dönem müfessirleri emanetten kastın akıl ve irade olduğuna vurgu yapmışlardır. Ayet, bağlamında değerlendirildiğinde emanetten kastın yükümlülükler olduğu düşüncesi ağır basmaktadır. Son dönem müfessirlerinin “emaneti” akıl ve irade diye yorumlaması da önemlidir. Ayetteki “emanet” kavramını “akıl” ve “irade” diye yorumladığımızda bu ayette temsîlî bir anlatım olduğu düşüncesi ağır basmaktadır.