• Sonuç bulunamadı

1.4. Uluslararası İlişkiler Teorilerinde Güvenlik Anlayışı

1.4.2. Eleştirel Kuramın Güvenliğe Yaklaşımı

Eleştirel Teori köken itibari ila, 1920’li yıllarda Weimar Almanya’sında kurulan Frankfurt Sosyal Araştırma Enstitüsü etrafında toplanan Theodor W. Adorno, Max

221 Çalık, 2013: 27.

222 Aladağ Görentaş, 2009: 63.

223 Machiavelli’nin ‘Prens’ kitabının beşinci bölümündeki ‘İşgalden Önce Kendi Yasalarıyla Ayakta Duran Hükümdarlılar ve Kentler Nasıl Yönetilmelidir?’ başlığı altındaki üç tavsiyesi: i- onları ortadan kaldırmak, ii- gidip orada yerleşip oturmak, iii- vergiye bağlamak ve içeride sana yöre insanının dostluğunu sağlayacak az sayıda kişiden oluşmuş bir hükümet kurarak kendi yasalarıyla yaşamalarına izin vermek. ( Machiavelli, 2018: 18.)

Horkheimer, Herbert Marcuse, Walter Benjamin ve Eric Fromm gibi düşünürlerin yaptıkları çalışmalara dayanır.224 1930’lu yıllarda ussal iletişim, çıkar, stratejik eylemler, kamusal alan225 kavramları üzerine yaptığı çalışmalarla Frankfurt Okulu’nun ikinci kuşağını oluşturanların öncüsü Jürgen Habermas’tır. Eleştirel Teori’nin ortaya çıkışı Avrupa kıtasında meydana gelse de, gelişimi ve kuram olarak ele alınmasını sağlayan çalışmalar ABD’de gerçekleşmiştir. Bunun nedeni Frankfurt Okulu’nun Yahudi asıllı ilk kuşak düşünürlerinin Alman baskılarına dayanamayarak, ABD’ye göç etmesidir.226 Bu kuram 1980’li yıllardaki uluslararası ilişkilerdeki paradigmalar (bir şeyin nasıl üretileceği konusundaki örnek, model) arası tartışmalar sırasında Robert Cox, Richard Ashley, Andrew Linklater, Mark Hoffman, Jim George, Stephen Gill gibi bilim insanlarının çalışmaları sayesinde disiplindeki yerini almıştır.227

Eleştirel Teori, geleneksel kuramlardan klasik realizm savunucularının uluslararası sistemin merkezine ulus-devletleri koyması ve güvenlik konularında ulus-devletlerin çıkar odaklı güç politikalarını –reelpolitik228- ön plana çıkarmaları229, yine neo-realizm savunucuların sistem içinde yapıyı belirleyici olarak alması, devletler sistemine statükocu yaklaşımı ve realizmin çeşitli yaklaşım türlerinin yeni dünya düzenini açıklamada yetersiz kalması, bu kuramın ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.230 Bu kuramın uluslararası sistem içerisindeki birçok adaletsizlik ve eşitsizliği görmezden gelmesi, Eleştirel Teori’nin insanların daha eşitlikçi ve özgür bir toplumsal yaşam sağlamak amacıyla ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

Eleştirel Teori, uluslararası arası ilişkiler disiplini içerisinde realizmle özdeşleşen güvenlik kavramının açıklamasının devlet güvenliği/ulusal güvenlik ile daraltılmasını, sadece bu kadar dar kapsamda açıklanmasını eleştirmektedir. Bireyin güvenliğini ulusal güvenlik, ulusal çıkar söylemleri ile devlet güvenliğine indirgenmiş olduğunu ve devlet güvenliği adına

224 Şen, 2017: 52.

225 Kamusal alan, Jürgen Habermas’a ait olan 1962 yılında yayımlanan ‘Kamusallığın Yapısal Dönüşümü’ isimli kitap ile gündeme gelen bir kavramdır. İlk gündeme geldiği dönemde birçok kesim tarafından tartışılan bir kavram olmuş ve birden fazla tanımı ve modelleri ortaya atılmıştır. O’na göre gerçekten ahlak ve adaletin olduğu bir demokrasi ortamında birey, herhangi bir siyasi otoritenin baskısı ya da korkusu olmadan tartışabilecektir. Yani, insanın özgürleşmesi için eşit ve özgür taraflar arasında kapsayıcı, zora dayanmayan açık bir iletişim kurulmalıdır. (Yükselbaba, 2008: 227; Odabaş, 2018: 2055.)

226 Birdişli, 2014: 231.

227 Karabulut, 2015: 80-81.

228 Reel-politik kavramı, devletlerin dış politikalarında ve yaptıkları diplomasilerde ideolojik ya da etik kaygıları değil, maddi unsurlu çıkarlarını savunması ve güç odaklı izledikleri politikalardır. Kavram ilk defa bu haliyle Alman siyasetçi ve yazar Ludwig von Rochau tarafından kullanılmıştır. Alman ulusal birliğinin kurulduğu yıllarda Otto von Bismarck’ın uyguladığı politikaları nitelendirmek için kullanılmıştır. (Sönmezoğlu, 2017: 481.)

229 Yılmaz, 2017: 108.

diğer güvenlik alanlarının göz önüne alınmadığını ileri sürmüşlerdir.231 Böylece devlet güvenliğinin sağlanması için güvenlik kavramının sürekli olarak askeri ve politik tarafları gündemde tutulmuş, birey ve toplum güvenliğini sağlayacak olan psikojik ve kültürel tarafları göz ardı edilmiştir.

Bu başlık altında Eleştirel Teori ile kesişen tarafları olması ve Eleştirel Teori kapsamında bulunması sebebiyle eleştirel güvenlik çalışmalarına yer vermek doğru olacaktır. Bunun dışında Eleştirel Teori’nin en önemli savunucularından biri olan Robert Cox’un güvenlik çalışmaları, “hegemonya” kavramı doğrultusunda geliştiği için bu çalışmada incelenmeyecektir. Eleştirel güvenlik çalışmaları, uluslararası ilişkiler alanında güvenlik kavramı ile ilgili eleştirel bilgi üretimi amaçlı yapılan olay merkezli çalışmalara verilen genel bir isimdir.232 Eleştirel güvenlik çalışmaları, bireyleri ve toplumları derinden etkileyen savaşlar, çatışmalar, siyasal istikrarsızlıklar, sosyal kırılmalar,… vd. gibi sosyo-politik gelişmeler sonrası çıkmıştır.233 Örneğin, ABD’nin Vietnam Savaşı sonrası toplumda savaşın doğru bir dış politika olup olmadığı ile ilgili tartışmaları sonucu Yapısal Şiddet Teorisi234 ve Feminist Güvenlik Yaklaşımı235 ortaya çıkmıştır. Yine Soğuk Savaş döneminde Küba Füze Bunalımından sonra ABD ve SSCB arasında silahsızlanma ve barış çalışmalarının neden olduğu yumuşama dönemi eleştirel güvenlik çalışmalarına büyük katkıda bulunmuştur. Benzer biçimde Hitler’in Almanya’da yarattığı baskıcı rejim Frankfurt Okulu’nun ortaya çıkmasına, Fransa’nın sömürgecilik faaliyetlerinden sonra sömürgelerinden Fransa’ya gelen göçmenlerin yarattığı sorunlar sonrası “Paris Ekolü” ortaya çıkmıştır.

Eleştirel güvenlik çalışmaları, ilk olarak Aberstwyth Üniversitesi çatısı altında Ken Booth’un önderliğinde toplanan akademisyenler sayesinde başlamıştır. Bu akademisyenlerin oluşturduğu çalışma grubu Aberstwyh/Galler/Welsh Ekolü olarak bilinir.236 1997 yılında Keith Krause ve Micheal Williams’ın derlemesini yaptığı Critical Security Studies kitabında

231 Sandıklı ve Emeklier, 2012: 29.

232 Karabulut, 2015: 81.

233 Birdişli, 2014: 236.

234 Yapısal şiddet, insanların potansiyel kabiliyetleri ile gerçek hayatta/mevcut imkânları arasındaki farka neden olan ve bu farkı artıran durumdur. Düşük gelir, yetersiz eğitim ve sağlık imkânları, yaşamları olumsuz etkilemekte ve doğal olarak yapısal şiddete yol açmaktadır. Örneğin, eğer bir insan 18. yüzyılda verem nedeniyle hayatını kaybettiyse, o zamanın tıbbi imkânları göz önünde bulundurularak bunun kaçınılmaz olabileceğini kabul edilebilmektedir, o kişi yapısal şiddetin kurbanı sayılmaz; ancak bir kişi günümüzde tüm tıbbi imkânlarına rağmen, hâlâ verem nedeniyle hayatını kaybediyorsa yapısal şiddetten bahsedilebilmektedir. (Rrapaj, 2014: 97; detaylı olarak bkz. Galtung, 2004:26-29.)

235 Feminizm güvenlik çalışmaları için detaylı olarak bkz. Aydın Koyuncu, 2013: 99-100.

236

https://www.academia.edu/35729014/Ele%C5%9Ftirel_G%C3%BCvenlik_%C3%87al%C4%B1%C5%9Fmalar %C4%B1n%C4%B1n_K%C3%B6keni_ve_Teorik_Yakla%C5%9F%C4%B1mlar%C4%B1 (erişim tarihi: 05.03.2019)

devlet ve güvenlik kavramlarını sorgulamışlardır.237 Böylece güvenlik bağlamında Eleştirel Teori’nin geleneğine bağlanmışlardır. Bu yaklaşım devlet ve güvenlik kavramlarını ve aralarındaki ilişkiyi verili almak –yani sınırların belli olduğu, iç ve dışın kesin çizgilerle ayrıldığı, kimin dost kimin düşman olduğunu açıkça tanımlamak- yerine bunları sorgulamış, eleştirmiş, sorulara ve beklentilere farklı cevaplar vermiştir.238

Eleştirel güvenlik çalışmaları savunucuları, realistlerin savaşlar anarşik uluslararası sistemin doğal bir özelliğidir söylemine karşı çıkmaktadır. Eleştirel güvenlik savunucularına göre, bu durumu böyle kabul etmenin güvensizliğin bir parçası olarak kabul etmektedirler. Soğuk Savaş sonrası değişen sistemdeki savaş olgusuna bakıldığında devletler arası geleneksel savaşların yapıldığını değil, Yugoslavya’nın parçalanması, Somali, Ruanda, Suriye, Libya, Suriye gibi ülkelerde oluşan devlet içi savaşlar görülmektedir. Bu tür devlet otoritesinin çöktüğü zayıf devletlerde bırakın vatandaşlarını korumayı, onların güvensizliklerinin temel sebebi halini alırlar. Zaten Ken Booth’un, “Dünya’da insanların çoğunun temel güvensizlik kaynağı dışarıdaki “düşman” değil, kendi devletidir”239 ifadesini kullanmıştır.

Eleştirel güvenlik çalışmalarına göre, insanların karşı karşıya kaldıkları güvensizlikleri, güvenlik kavramı dışında bırakmak ve bu durumu önemsememek, onların güvenlik gereksinimlerinin ihmal edilmesi demektir. Ken Booth’a göre bu güvensizlik durumuna karşı en önemli çözüm yolu olarak özgürleşmeyi görmüştür. Özgürleşme, birey ve toplumların normal şartlarda yapabileceklerini yapamamasını engelleyen sosyal, fiziki, ekonomik, siyasi ve diğer kısıtlamalardan kurtarmak olarak ifade edilir.240 Bu kavram yaklaşımın güvenlik çalışmalarında en yoğun biçimden kullanılan ve en temel kavramıdır. Ken Booth kavramın güvenlik açısından önemini şu sözleriyle belirtmiştir: “Güvenlik ve özgürleşme aynı paranın iki tarafıdır. Güç veya düzen değil, özgürleşme gerçek güvenliği sağlar.”241

Özgürleşme kavramına karşı eleştiriler de vardır. En temel eleştiri, etnik ve milli çeşitliliğin fazla olduğu ve ayrımcılığın gitgide arttığı günümüzde, bu kavramın bağımsızlık yanlısı ayrılıkçı talepleri arttırdığı ve böylece kaos ve çatışmalara zemin hazırladığı yönündedir. Bu eleştiriye karşılık yaklaşımın savunucuları, birçok etnik anlaşmazlığa bu yolla çözüm bulunacağını belirtirler ve Kuzey İrlanda örneğini verirler. 1998 yılında yapılan

237 Yavuz, 2009: 140. 238 Kolasi ve Yaramış, 2014: 200. 239 Kolasi ve Yaramış, 2014: 202. 240 Yavuz, 2009: 143. 241 Yalvaç, 2014: 152.

Belfast Anlaşması242 ile Kuzey İrlanda sorununda önemli bir ilerleme kaydedildiğini belirtirler. Bu sorununun şu zamana kadar çözülememiş olmasının sebebi, realist bir bakış açısı olan tarafların çıkarlarından vazgeçmemesi ve kimliklerini karşı taraftan üstte ve değişilmez olarak görmeleridir. Bu durum, özgürleştirici politikalar ışığında kimliklerin, hedeflerin ve beklentilerin dönüşümü sayesinde çözüme kavuşacaktır. Özgürleşmeyi savunanlar, sorunun çözüm sürecini başlatan Belfast Anlaşması’nın çatışmayı besleyen şartların ortadan yok edilmesi ile çözüm yolunda büyük bir mesafe alındığını öne sürerler.243 Böylece, özgürleşme kavramının ütopik bir ideal olarak sadece kuramsal çerçevede kalmadığı, farklı tarihi ve sosyal uzlaşmazlıkların çözümüne yönelik çeşitli yöntemler takip ederek güvenliğin sağlanabileceği gösterilmiştir.

Sonuç olarak, güvenlik çalışmaları bağlamında ele aldığımızda Eleştirel Güvenlik Çalışmaları ile Eleştirel Teori’nin yakın düşünceye sahip ve yakın ekollerden çıkmış savunucular sayesinde yaratılmış olması nedeniyle kesişen yönleri oldukça fazladır. Bu nedenle güvenlik yaklaşımları arasında uçurum yoktur. Bu doğrultuda, Eleştirel Teori’nin de genel olarak güvenlik anlayışı ile ilgili tespiti şu şekildedir: i- Güvenlik, aktörlerin yaptıklarına, beklentilerine ve aktörler arası etkileşime bağlı olarak algıda şekillenen bir olgudur (sübjektiftir) ve realizmin yaptığı gibi devleti merkeze alan uluslararası sistemdeki diğer aktörleri göz ardı eden tekil bir güvenlik anlayışı söz konusu değildir, ii- realizmin güvenlik anlayışı gibi sadece ulus-devlet güvenliğinin üstüne çalışmalar yapılmış; bu nedenle birey ve toplum güvenliği göz ardı edilmiştir, iii- güvenlik kavramı da, uluslararası ilişkilerdeki diğer kavramlar gibi güç-bilgi ilişkisi bağlamında ele alınmıştır, iv- uluslararası güvenlik meselelerine ilişkin politikalarda büyük güçler/hegemon aktörler belirleyici role sahiptir, v- uluslararası güvenliğin sağlanması için ahlaki olarak evrenselliğin ve dünyadaki her taraftan görüşün egemen olması gerekmektedir.244