• Sonuç bulunamadı

Her konuda olduğu gibi, eleştirici düşünme gücünün gelişmesi ve sergilenmesinde de bireysel farklılıklar vardır. Bu açıdan bakınca, eleştirel düşünmeye etki eden etmenleri iki ana grupta toplamak mümkündür. Birinci grubu doğuştan getirilen, kalıtımsal özelliklerin sınırlandırdığı zihinsel etmenler, diğerini ise tamamen değilse bile büyük çoğunluğuyla öğrenme ile ilgili, öğrenilebilen, öğretilebilen etmenler grubu oluşturmaktadır. Bu iki etmen grubunu birbirinden kesin sınırlarla ayırmak mümkün olmamakla birlikte, tartışmaları bir düzen içinde yürütebilmek için böyle bir yapay ayrım gerekli olmaktadır (Kazancı,1989: 46).

Zihinsel etmenlerin başında gelen zeka, eleştirici düşünme gücünün gelişmesinde rol oynayan en önemli etmenlerden birisidir. Diğer şartlar eşit tutulduğu takdirde -ki hiçbir zaman eşit tutulmamaktadır- zeka seviyesi yükseldikçe düşünme yeteneği de artmaktadır. Tümevarımcı ve tümdengelimci akıl yürütme yeteneği ile, soyut sembolleri kullanmada kolaylık ve rahatlık zeka ve düşünmeyle yakından ilgili olan en önemli iki etmendir. Kuşkusuz zeka, problem çözme ve eleştirici düşünmede tek etmen değildir ( Kazancı,1989: 47).

Bireyde kalıtım yoluyla getirilen zihinsel, ruhsal ve duygusal faktörler öğrenmeyi etkilediği gibi eleştirel düşünmeye de etki eden faktörler olmaktadır. (Aybek, 2006: 31)

Zihinsel bakımdan esneklik, düşünmeyi olumlu yönde etkileyen etmenlerin en önemlilerinden biridir. Zihinsel esnekliğin eksikliği ya da yokluğu, eleştirel düşünme bakımından bireyler için olumsuz bir etmendir. Ayrıca, ön yargılar, değerler ve belli grup ya da fikirlerle özdeşleşmek, genel olarak eleştirel düşünmenin niteliğini olumsuz yönde etkiler. Bir diğer husus da deneyimlerdir. Deneyimlerin niteliği öteki alanlarda olduğu gibi, düşünme alanında da önemli rol oynamaktadır. Bu konuda yürütülen araştırmaların sonuçlarına göre, olumsuz ya da başarısız deneyimler daha sonraki problem çözme ya da düşünme girişimlerinde olumsuz rol oynamakta, zihinsel etkinliği olumsuz yönde etkilemekte ve fonksiyonel durağanlığa neden olmaktadır. (Kazancı, 1989: 49-50)

Eleştirel düşünceyi hayatımıza geçirmenin zorluğu uzmanlar tarafından psikolojik nedenlere dayandırılmakta ve çevresel faktörlerin buna sebep olduğu ileri sürülmektedir. Öğrencilerin içinde bulundukları ortam, beyinlerinin bu özel yeteneği geliştirmesine el vermemektedir. (Dantec, 2007: 1)

E. Özdemir’e (2005: 20) göre, okuduğumuz her türlü yazıyı (değişik iletişim konumu içinde de olsa) anlamaya çalışırız. Bu yolla anlama, sezme, kestirme gücümüzü işletiriz. Ayrıca yazıda söylenenlerin öne sürülen sav ya da düşüncelerin geçerliğini, geçmezliğini düşünürüz. Yazarla aynı doğrultuda düşünüp düşünmediğimize bakarız. Bütün bunlar, bizde eleştirel bir tutum oluşturur. Bu yönden okuma, eleştirel düşünceyi diri tutan, onu besleyen bir tür kaynak gibidir.

Kazancı’ya göre (1989: 48), akademik beceri ve okuma becerisi, düşünme gücünün, özellikle eleştirel düşünme gücünün gelişmesinde tek başlarına yeterli olamamaktadır. Eğer bu beceriler, transfere yönelik olarak uygulamaya konulur ve deneyimler artırılırsa eleştirici düşünme gücünde gelişmeler görülür.

Zaman içerisinde kazanmış olduğu entellektüel özellikler de kişinin eleştirel düşünme eğilimi ve beceri düzeyini etkileyen unsurlardır. Paul ve Elder (2008: 14- 15), temel entelektüel özellikleri; entelektüel tevazu, entelektüel yüreklilik, entelektüel empati, entelektüel özerklik, entelektüel dürüstlük, entelektüel güçlü duruş, kanıta güven, tarafsızlık/adalet olarak şematize ettikten sonra bu özellikleri karşıt durumlarıyla beraber şöyle değerlendirmektedir:

a- Entelektüel Tevazuya Karşı Entelektüel Kibir

Bu, kişiyi çoğu zaman yanıltabilecek, bencilliğin ortaya çıktığı koşullara gösterilen doğal eğilime ek olarak, kişinin sahip olduğu bilgilerin sınırlı olduğunu bilmesidir. Ayrıca kişinin önyargıya eğilimli olduğunun ve bakış açılarındaki sınırlılığın da farkında olmasıdır. Entelektüel tevazu, aslında, kişinin bildiğinden daha fazlasını bildiğini iddia etmemesi gerektiğini bilmesidir. Bu, basitçe her tarafa çekilebilir ya da her şeye boyun eğmek demek değildir. Kişinin inançlarıyla ilgili mantıksal temellere yönelik içgörüsünün varlığı ya da yokluğu ile birleşmiş bir entelektüel bilgiçliğin, kendini beğenmişliğin ya da kibrin olmayışı demektir.

b- Entelektüel Yürekliliğe Karşı Entelektüel Korkaklık

Güçlü ve olumsuz duygularımız ve bu duyguların sonucu olarak ciddi bir şekilde eğilmediğimiz görüş, inanç veya bakış açılarımızla yüzleşmek ve bu duyguları doğru bir şekilde ortaya koyma ihtiyacının bilincinde olmak demektir. Bu cesaret, tehlikeli ya da absürd olduğu düşünülen fikirlerin, bazen bir bütün olarak ya da kısmen rasyonel bir şekilde açıklanabileceğini bilmekle ve vardığımız sonuçların, inançların bazen hatalı ve bizi yanlış yöne götürebileceğini anlamayla ilişkilidir. Kendimiz için neyin ne olduğunu belirlerken, öğrendiğimiz her şeyi edilgen ve eleştirel olmayan bir şekilde kabullenmemeliyiz. Kaçınılmaz bir şekilde absürd ya da tehlikeli görülen bazı düşüncelerdeki bazı doğruları ve içinde bulunduğumuz sosyal grupta güçlü bir şekilde kabul gören bazı görüşlerin çarpıklığını ve yanlışlığını araştırmaya başlayacağınız yerde entelektüel cesaret devreye girer. Böyle durumlarda kendi düşünme biçimimize karşı dürüst olmalıyız. Normlara uymayanların cezaları şiddetli olabilir.

c- Entelektüel Empatiye Karşı Entelektüel Darkafalılık

Kişinin kendini düşünsel olarak diğerlerinin yerine koyması gerektiğini bilmesidir ki bu, uzun süreli düşünce ve inançlarımızla ilgili otomatik algılarımızı belirlerken gösterdiğimiz benmerkezci eğilimlerin farkında olmayı gerektirir. Bu özellik, diğerlerinin dünya görüşlerini ve düşünce biçimlerini doğru bir şekilde yeniden kurabilme ve bizden farklı varsayımları ve fikirleri doğru bir biçimde mantığa oturtabilme becerisiyle ilişkilidir. Bu özellik, ayrıca, kesinlikle haklı olduğumuzu düşünmemize rağmen geçmişte hatalı olduğumuzu düşünmeye hazır ve tekrar aynı şekilde aldanma durumuna düşebilme olasılığını tasavvur edebilme becerisiyle de ilişkilidir.

d- Entelektüel Özerkliğe Karşılık Entelektüel Uyum

Kişinin inançları, değer yargıları ve çıkarımları üzerinde rasyonel bir kontrole sahip olması demektir. İdeal eleştirel düşünce tarzı, kişinin kendi düşünce süreçlerine egemen olmayı öğrenmesidir. Bu, kişinin mevcut inançları mantık ve delil temellerine dayanarak analiz edip değerlendirmesini, gerektiğinde sorgulamasını, inanması gerektiğinde inanmasını ve kabullenmesi gerektiğinde de bunu kabullenmesini öngörür.

e- Entelektüel Dürüstlüğe Karşı Entelektüel İkiyüzlülük

Kişinin kendine karşı dürüst; gerektiğinde entelektüel standartlarında tutarlı olması; kendine karşı çıkan kişilerin de aynı zorluktaki delil ve kanıtları ortaya koyma aşamalarından geçmesi; söylediklerini başkaları için de kabul edip uygulaması; ve

dürüstçe kendi düşünce ve eylemlerindeki çelişki ve tutarsızlıkları kabul etmesi gerektiğini bilmesidir.

f- Entelektüel Güçlü Duruşa Karşılık Entelektüel Tembellik

Entelektüel içgörü ve gerçekliklere ilişkin tüm zorluklara, engellere ve engellenmelere karşın içgörü sahibi olma gerekliğinin bilinmesidir. Başkalarının akılcı olmayan karşı çıkışlarına karşı rasyonellik ilkelerine güçlü bir şekilde sarılmaktır; daha derin bir anlama ve içgörü kazanmak için harcanan zaman sonrasında aydınlatılmamış sorular ve karmaşalarla mücadele etme gerektiği duygusudur.

g- Kanıtlara/Sebeplere Güvene Karşılık Sebep ve Kanıta Güvensizlik

Kişilerin ve insanlığın yüksek çıkarlarına duyulan güvene en iyi hizmet, nedenlere çok önem verilerek insanların kendi rasyonel düşünce fakültelerini geliştirdikten sonra sonuçlara kendilerinin varmalarını desteklemekle edilir. Tam bir destek, donanım ve yatırımla oluşan inanç sayesinde insanlar kendileri adına düşünebilmeyi, rasyonel bakış açıları geliştirebilmeyi, mantıklı sonuçlar çıkarabilmeyi, tutarlı düşünebilmeyi ve mantıksal olarak birbirlerini nedenler ortaya koyarak ikna etmeyi başarabilirler. İnsanlar güçlü bir inançla, aklın ve toplumun derinlerinde yatan engellemelere karşın yine de mantıklı kişiler olabilirler.

h- Tarafsızlığa Karşı Entelektüel Adaletsizlik

Kişinin kendi duygularına ya da ilgi duyduğu şeylere, arkadaşlarına, içinde bulunduğu topluma ya da ait olduğu millete göndermelerde bulunmadan tüm fikirlere eşit bir mesafeden saygı duyabilme bilincidir. Bu, kişinin ait olduğu grubun avantajlarını kullanmadan ona bağlı olabildiğini gösterir.