• Sonuç bulunamadı

Frankfurt Okulu temsilcileri T. W. Adorno, M. Horkheimer, W. Benjamin, H. Marcuse, J. Habermas, A. Sohn-Rethel, L. Löwenthal çalışmalarına dayanan yaklaşımlar Uluslararası İlişkiler disiplininde 1980’lerde çalışılmaya başlanmıştır (Devetak, 2015). Toplum ile bilgi arasındaki ilişkiye dikkat çeken yaklaşım bilginin nasıl oluştuğunu açıklamaya çalışır. Uluslararası Güvenlik, İnsani Müdahale, Balistik Füze Savunma Sistemleri, Terörle Mücadele ve Küresel Ticaret Rejimi gibi küresel toplumu ilgilendiren konularla ilgilenirler. Mevcut durumu- düzeni açıklayan ve bu düzenin istikrarlı bir şekilde devamlılığını amaç edinen geleneksel teorilere karşı duran yaklaşımlar mevcut düzenin eksikliklerine dikkat çekerek düzenin değişmesinden yana tutum takınmaktadırlar. Küresel adaletsizliğin ve eşitsizliğin mevcut düzenle çözülemeyeceğini iddia etmektedirler. Uluslararası İlişkiler disiplininde Eleştirel Teori, Sosyal İnşacılık (Konstrüktivizm), Eleştirel Gerçekçilik, Post-yapısalcılık, Post- modernizm, Çevrecilik (Yeşil Teori), Feminizm, Post-kolonyalizm gibi çeşitleri bulunan eleştirel yaklaşımların ortak noktası modern dönemin klasik-gelenekselci

49

yaklaşımlarına karşı durmaktır. Çalışmada Sosyal İnşacılık, Post-yapısalcılık ve Feminizm akımları ele alınacaktır.

4.1. Post-yapısalcılık

Nietzsche ve Foucault’un çalışmalarını temel alan yaklaşım bilgi üretim sürecini bilişsel bir mesele olarak değil normatif ve siyasi bir mesele olarak ele almaktadırlar. Yani bilgi ussal değildir, doğuştan var olmamıştır, yaşanılan hayatın ve bilgi birikimin bir sonucudur. Bilgi üretim sürecinin tamamen bağımsız olmadığını ve iktidarın etkisinde kaldığını iddia eden yaklaşım bilginin ancak özgür bir şekilde üretildiğinde gerçek bilgi olacağını savunmaktadır.

Uzay ortamına uyarladığımızda bu yaklaşımı örneğin, uzayı yeni bir savaş alanı olarak tanımlamak, uzayın silahlanmasına yol açacaktır. Bu da mevcut düzende devletlerin uzaya yüklediği anlam ve güvenlik anlayışlarının eseridir. Post-Yapısalcı bir perspektiften, eylem önceden var olan bir yapısal ve anlatısal çerçevede gerçekleşir (Sheean, 2013: 17). Sheean çalışmasında geleceği şekillendirecek uzay ortamını, geleceği “bilimsel tahmin gücü, sosyal mühendislik ve rasyonel planlama ve rasyonel sosyal düzenleme ve kontrol sistemlerinin kurumsallaştırılması” yoluyla şekillendirmeyi amaçlayan post-yapısalcı görüşün yer alması gereken bir alan görmektedir (Sheean, 2013: 17).

4.2. Konstrüktivizm (İnşacılık)

Normatif düşünsel yapılara vurgu yapan yaklaşım, normatif yapıların siyaseti belirleyici etkileri olduğunu vurgulamaktadır. Aktörlerin kimliği, yani fikir, inanç ve değer yargılarının siyasi eylemelerini şekillendirdiğini varsaymaktadırlar. Aktörler ile yapılar arasında karşılıklı bir ilişki olduğunu ve aktör ile yapıların karşılıklı olarak birbirini inşa ettiklerini savunmaktadır. Aktörlerin kimliklerinin çıkarları üzerinde belirleyici özelliğini vurgulayan yaklaşıma göre “kimlikler çıkarları, çıkarlar eylemleri belirler” (Reus-Smit, 2015). Örneğin, Wilson’un idealist kanatta yer alan bir akademisyen olması savaş sonrası için yayınladığı 10 ilkeye yansımıştır.

Konstrüktivist perspektiften uzay alanına bakıldığında uzay alanında işbirliği veya çatışma aktörlerin mevcut sorunları algılayış ve sorunların çözümüne yaklaşım şekillerine göre belirlenecektir. Yaklaşıma göre uzay için olmasını isteyebileceğimiz düzenleme türlerini oluşturma ve düzenleme yeteneğine sahibiz. Önemli olan,

50

devletler veya yapılar gibi hayali, yapay olarak birleştirilmiş varlıklar yerine kurallar hakkında nasıl düşündüğümüz ve inşa ettiğimizdir (Pfaltzgraff, 2013: 42). Onuf'a göre "insanların toplumu ve toplumun insanları yarattığı" sürekli bir iki yönlü süreçtir. O halde uzay alanındaki yaşanacak gelişmeler ve tüm insanlığı ilgilendirecek sorunlar düşünüldüğünde pozitif bir anlayış inşa etmek mümkün görünmektedir.

4.3. Feminizm

Bilimde hâkim olan erkek egemen dile ve söylemlere karşı duran bir felsefi akım olarak karşımıza çıkan feminizm uluslararası siyasette de erkek egemenliğini çatışmanın asıl kaynağı olarak görmektedir. Toplumsal düşünce biçimlerinin nesnel ve evrensel olmayıp Batılı ve maskülen düşünceler olduğunu savunan yaklaşım Batı’da doğmuş bir bilim dalı olan Uluslararası İlişkiler disiplininin geleneksel teorilerinin varsayımlarını da bu açıdan eleştirmektedirler. Analiz birimi olarak bireyi ve bireyin günlük yaşamı, tecrübelerini ve kişilik özelliklerini ele alırlar.

Uzay tipik olarak üç perspektifte ele alınmaktadır, kutsal alan, çevre ve savaş tiyatrosu olarak (Sheean, 2013: 6). Yeni bir politik kavramsallaştırma alanı olarak karşımıza çıkan uzaya feminist perspektiften bakılması gereklidir. Bilim dallarında kadınların varlığının azlığı veya yokluğu modern dünyanın yarış alanı uzayda da görülmektedir. Nitekim uzay alanında öncü olan bilim adamlarının hepsi erkektir. Uzay alanında ilk çalışmalar iki büyük dünya savaşının yaşandığı yıllarda gerçekleşmiş olması ve dönemin bilim insanlarının silah çalışmalarının bir parçası olarak alanda çalışmalar yapılmış olması bugün uzay alanında hâkim olan “yeni savaş alanı” kavramının kaynağı olarak görülebilmektedir. Sonuç olarak uzay alanında ilk çalışmaları yapan kişiler erkek cinsiyetinden ve silah teknolojisine yönelik çalışan kişilerdir ve onların uzaya yükledikleri anlam uzayı rekabet ortamına dönüştürmesine sebep olmuştur. Uzaya uydu ve insan gönderme yarışı kadın astronot gönderme konusunda yaşanmamış olması da dikkat çekicidir. Günümüzün uzay lideri ABD uzaya ilk kadını rakibi SSCB’den yirmi yıl sonra 1983’te göndermiştir (WEB18). Demokrasi ve özgürlükler ülkesi uzayda kadın varlığına geç kalmışken komünist ülkeler ilk erkek personelin gönderilmesinin ardından kadın astronot eğitimlerine başlamışlardır. SSCB ilk insanı uzaya gönderdikten iki yıl sonra uzaya ilk kadın kozmonotu göndermiş, yeni rakip ÇHC ise uzaya ilk 2003’te başarılı insan uçuşu gerçekleştirdikten dokuz yıl sonra

51

ilk kadın astronotu uzaya göndermiştir. Günümüzde uzayın ceşitli alt dallarında çalışan kadın akademisyen sayısı artış göstermektedir.

Benzer Belgeler