• Sonuç bulunamadı

EleĢtiri, Teori ve Yöntem

EleĢtirinin bir “ilim”, “yöntem” veya “disiplin” olduğu yönünde sözlüklerde yer alan tanımlamalar bilim ve felsefenin “bilim”, “akıl”, “teori”, “yasa”, “yöntem”, “gözlem” ve “ölçülebilirlik” gibi asırlarca üzerinde tartıĢarak geliĢtirdiği kavramlar yardımıyla ortaya çıkmıĢtır. Bu kavramlar, modern edebiyat eleĢtirisinin ana hatlarını da belirleyen anahtar kavramlar olmuĢtur. Bu açıdan felsefe ve bilim alanında yaĢanan geliĢmelerin, edebiyat eleĢtirisinin sorunlarına ve tarihine ıĢık tuttuğu açıkça görülebilmektedir. Felsefi açıdan yapılan bilim ve yöntem tartıĢmaları “edebiyat bilimi”, “edebiyat teorisi” ve “edebiyat eleĢtirisi” kavramlarının geliĢmesine yol açmıĢtır. EleĢtiri kavramı ile doğrudan iliĢkisi bulunan belli baĢlı kavramların ilki “bilim”dir. Bilim konusunda yapılan tanımlar tarih içerisinde ve yaklaĢım biçimlerine göre farklılık gösterebilmektedir. Günümüzde kullanılan yaygın bilim tanımı “yasalara uygun ve / ya

23

da deneysel yöntemlerle doğrulanmıĢ belirli, olgu, konu ya da olay kategorilerine iliĢkin bilgileri bir araya getiren tutarlı bütün; ilim” Ģeklindedir (Büyük Larousse, 1986: 1640). “Bilim veya bilimsel zihniyet”in, “her Ģeyden önce kazanılmıĢ bilgilerin sistemli ve yöntemli bir ürünü” olduğunun altı çizilmektedir (Tükdoğan, 1995: 163).

Yine eleĢtiri ile ilgili, bilim ve yöntem gibi önemli kavramlardan biri de teoridir. “Yunanca aslıyla “théoria”, müĢahede etmek, temaĢa ederek üzerinde tefekkür etmek, murakabeye dalmak manasına gelen „theôrein‟den türemiĢtir (Le Petit Robert). Arapçadaki „nazar‟ da öyledir. Ġlk manası, bakıĢtır. Ġkinci manası, akletme, düĢünme, muhakeme yürütmedir” (Yasa, 2016: 36). Claude Bernard‟ın tanımı ise ―Nazariye, tecrübe yoluyla teftiĢ [tahkik ve teyit] edilmiĢ ilmî fikirden ibarettir” (Yasa, 2016: 44) Ģeklindedir. Teori, “birtakım olguları veya olgusal iliĢkileri açıklayan kavramsal sistem” olarak tarif edilmiĢtir (Tükdoğan, 1995: 161). Varsayımlara göre kapsamlı ve köklüdür. Yöntem ise, “zihnin bir gerçeğe ulaĢmak ya da onu kanıtlamak üzere mantığa uygun bir biçimde iĢlemesi; düzenli düĢünme; metot”; “ilkelerin, kuralların, evrelerin bütünü”; “sistem” Ģeklinde tanımlanmaktadır (Büyük Larousse, 1986: 12601).

Felsefede yöntem kaygısı Platon‟a kadar götürülmektedir (Büyük Larousse, 1986: 12601). “Yöntem” üzerinde yaptığı vurgu ile felsefe tarihinde yer alan Metot Üzerine

Konuşma‟nın müellifi Descartes, yöntemi “tek ve evrensel bir Ģey olarak, aklın kendisi”

olarak gösterir. Descartes: “yöntemden, bazı kesin ve kolay kuralları anlıyorum; öyle ki, bu kurallara tam olarak uyan herkes, onlar sayesinde hiçbir zaman doğruyu yanlıĢ saymaz ve gereksiz zahmetlere girmeksizin doğru bilgiye eriĢebilir” demektedir (Büyük Larousse, 1986: 12602).

Descartes, matematik alanında ulaĢtığı bilgileri doğa bilimlerine uygulamak istemiĢtir. Bilimsel araĢtırmanın temelinde felsefenin, yöntemli düĢünceyi sağlayan felsefenin bulunması gerektiğini düĢünmektedir (Timuçin, 1992: 331). Descartes, yöntem ile “kendi dizgesini karĢılaĢtırmalı düĢüncenin tutarlılığında kurmuĢ” ve hem bilim hem de felsefe için yöntemi kaçınılmaz bir koĢul olarak öne sürmüĢtür (Timuçin, 1992: 332). Descartes açısından yöntem, düĢünce ve bilimin ölçülebilir olması açısından bir zorunluluktur (Timuçin, 1992: 332). Bu da kurgusal olandan nesnel olana yönelmeyi

24

getirecektir. Descartes, “yöntem” kavramı ile birlikte “aklı kullanma” (“düĢünüyorum öyleyse varım”), “arayıĢ” ve “Ģüphe” gibi kavramlara da vurgu yaparak modern bilim ve eleĢtirinin yürüyeceği yolun haritasını çizmiĢtir. Bilim tanımında yer alan “deneysel yöntemlerin” daha çok tabiat bilimlerini kapsadığı edebiyatı da içine alan sosyal bilimlerin farklı yöntemler kullandığı belirtilmiĢtir.

Descartes‟ın “yöntem” üzerine yaptığı vurgu bilim tarihi içinde bir uzmanlık alanına dönerek; “bilim ve bilimin metodunun ne olduğunu anlatan bir bilim” Ģeklinde tanımlanan “yöntembilim, metodoloji” geliĢmiĢtir (Büyük Laraousse, 1986: 12602). Yöntem konusunda Ġslam ilim tarihinde de önemli çalıĢmalar yapılmıĢtır. Bu çalıĢmaların metin yorumlama açısından önemli bir yer edindiğini belirtmek gerekir. Bu konuda Ġslam medeniyetinde eleĢtiri kısmında “usul” konusunda geniĢ açıklama yapılmaktadır.

Ġslam medeniyetinde temel dinî metinleri anlama ve yorumlama çabaları, eleĢtirinin kavramsal çerçevesinin, yöntemlerinin, belli disiplinler içindeki geliĢiminin belirlenmesine kaynaklık eder. Vahyin anlaĢılması ve yorumlanması konusunda tefsir; Hz. Muhammed‟in sözlerinin tertip ve tevili konusunda hadis; vahy ve hadisten hareketle fıkıh ve kelam gibi ilmî disiplinler ortaya çıkmıĢtır. Bu disiplinlerin, yazılı ve sözlü metnin anlaĢılması ve yorumlanmasını ele alırken Ġslam âlimlerinin metodoloji sorunu ile uğraĢmaları, “usul”, yöntem üzerinde düĢünmeleri Ġslam medeniyeti içerisinde eleĢtiri faaliyetlerinin derinliğini göstermesi bakımından önem arz etmektedir. Ayrıca yapılan dilbilimsel çalıĢmaların, sözlükçülük, belagat ve Ģerh alanında oluĢan literatürün edebiyat eleĢtirisine zemin oluĢturabileceği görülmektedir. Ġslam kültürü içinde eleĢtiri ile iliĢkili yaklaĢımların bir diğerini Ġslam filozoflarının yaptığı çalıĢmalarda görmek mümkündür. Farabi‟nin dil ve sanatlar üzerine geliĢtirdiği felsefi yaklaĢımlar edebiyat üzerine ilk teorik yaklaĢımları da kapsamaktadır. Farabi dilin oluĢumu konusunda çeĢitli düĢünceler ifade ettikten sonra dil ile düĢünce arasındaki bağa dikkat çekmektedir. DüĢünme ile düĢünüleni ifade etmenin birbirini takip eden bir zamansal süreç izlediğini öne süren Farabi, insanı “düĢünen canlı” olarak tanımlar. Arapça‟da “düĢünen canlı” ifadesi, “konuĢma” anlamına gelen nutk kelimesi

25

ile terkip oluĢturularak “hayevân natık” Ģeklinde ifade edilmektedir. Buradan hareketle Farabi, düĢünmenin bir iç nutuk, konuĢma; söylemenin de dıĢ nutuk, konuĢma olduğunu söylemektedir. “nutk” ile “mantık” kelimeleri arasındaki kök birlikteliğine de dikkat çeken Farabi doğrunun tespit edilebilmesi nutk yani düĢünme ve onun sistemleĢmiĢ Ģekli olan mantık sanatı ile mümkündür demektedir (Tekin, 2009: 37).

Farabi‟nin düĢüncelerinden hareketle; nutk ile mantık ve düĢünme kavramları arasında kurulan iliĢkinin söz ile düĢünce, eleĢtiri ve teori kavramları arasındaki iliĢkiye benzerliğini belirtmek gerekir. Farabi ayrıca, Eski Yunan filozoflarının yaptığı gibi hitabet ve Ģiir sanatlarının geliĢimlerini de felsefi açıdan ele almıĢtır.

Farabi‟nin düĢünceleri gibi eleĢtiri ile iliĢkilendirebileceğimiz çalıĢmalar yapan Gazali, varlığı tasnif ederken dilden hareket etmektedir. Gazali‟ye göre varlığın 5 mertebesi bulunur: Varlığın bizzat kendisini ifade eden “zati varlık”, hissedilerek bilinebilen “hissi varlık”, zihinde tahayyül edilerek bilinebilen “hayali varlık”, akıl yoluyla bilinebilen “akli varlık” ve benzetme yoluyla bilinebilen “Ģibhi varlık” (Görmez, 1999: 358). Varlığın mertebelerini Gazali dilsel açıdan açıkladığı için dilin-anlamın mertebeleri olarak da değerlendirmek mümkün olabilir. Dil açısından kelimenin kendisi, duyularla algılanan yönü, zihindeki imaj ve iĢaret ettiği anlamı varlığın mertebeleri ile örtüĢmektedir. Gazali‟nin hadislerin anlaĢılması için yaptığı bu derecelendirme metin yorumlama ve eleĢtirileri için de değerlendirilebilir. Gazali‟nin varlığı tasnifi dilsel bir eleĢtirinin felsefi ilk örneklerindendir denilebilir.

Ġslam felsefe tarihinde olduğu gibi bilim tarihinde de eleĢtirinin izlerini sürmek mümkündür. Ġlm-i hilaf ve ilm-i cedel, Ġslam bilim tarihinin eleĢtiri bağlamında ele alınabilecek iki temel disiplinidir.

―‗karşı gelmek, aykırı davranmak, muhalefet etmek, zıtlaşmak‘ gibi anlamlara gelen hilâf, ‗söz veya davranışta birinin tuttuğu yoldan başka bir yol tutmak, farklı bir tavır ortaya koymak‘ mânasıyla aynı kökten türeyen ihtilâf ve muhâlefet kelimeleriyle birleşir‖ (Özen, 1998: 527).

Ġlm-i hilaf, daha çok fıkıh alanındaki düĢünce farklarını ifade etse de metin yorumlamalarındaki yöntem ve teori eleĢtirileri üzerine geliĢmiĢtir denilebilir.

26

Metodolojik tartıĢmaların ele alınması konusunda ortaya konan çabaları ihtiva eden ilm-i hilm-ilaf, uğraĢ alanlarının bilm-ililm-imsellilm-iğilm-ine katkısı bakımından önem taĢımaktadır.

Cedel, “meĢhur olan veya doğruluğu herkes tarafından kabul edilen önermelere dayanan kıyas; tartıĢmada rakibi susturma yöntemi anlamında kullanılan mantık, felsefe ve kelâm terimi”dir. “„ipi sağlamca bükmek; birini sert bir yere düĢürmek; düĢmanlık veya tartıĢmada çetin olmak, cephe almak‟ gibi anlamlara gelen cedl veya cedel kökünden isim olup Latincedeki dialectica kelimesinin Arapça karĢılığıdır” (Yavuz, 1998: 208). Cedel daha ziyade kelam, felsefe alanı içinde bir düĢünme biçimi olan “diyalektik” için kullanılır. Hilaf ve cedel, Ġslam ilim ve felsefe tarihi içinde eleĢtirinin geliĢimini gösterir.

Ġslam ilim tarihinde, eleĢtirinin bilimsellikle iliĢkisine dair en önemli kavramlardan biri de “usul”dür. Bir metnin nasıl yorumlanacağı konusundaki tartıĢmalar Ġslami ilimler alanında “usul” kavramının geliĢmesine ve her disiplinin eleĢtirel düĢünme yöntemlerini ortaya koymasını getirmiĢtir. “„kök, dip, temel, kaide, kaynak, bir Ģeyin esası, dayanağı” gibi anlamlara gelen usul, fıkıh terimi olarak “delil ve külli kaide” olarak da tanımlanmaktadır (Özel, 1998: 473).

Fıkıh, hadis ve tefsir usulü Ġslam ilim geleneğinin köklerine ve eleĢtiri alanındaki derinliğine de iĢaret etmektedir. Yazılı metnin anlaĢılması ve yorumlama çabası tefsir ilminin ana konularından biridir. 20. yüzyılda hazırlanan ve en çok rağbet gören tefsirlerden birinin müellifi olan Elmalılı Hamdi Yazır, eserinin giriĢ kısmında ayetlerin yorumlanmasında tefsir ilminin temel kavramlarını açıklamıĢtır. Yazır, bu kavramları açıklarken verdiği örneklerin önemli bir kısmını Ģiir örneklerinden seçmiĢtir.

Ġslam metin eleĢtiri, yorumlama disiplininin temel ıstılahlarının açıklandığı eserde, tefsir, tevil, tercüme gibi kavramların anlamları, mana ve lafız gibi terimlerin birbiriyle iliĢkisi değerlendirilmiĢtir. Buna göre tefsir, “aklın kabul edebileceği bir manayı ortaya çıkarmak” Ģeklinde tanımlanmıĢ tevil de bir Ģeyi ilmî açıdan veya fiili açıdan (gerçekten) kendisinden kasdolunan maksada (manaya) geri götürmek olarak açıklanmıĢtır. Tercüme kavramı açıklanırken, tercümenin ve Ģiir tercümesinin nasıl

27

yapılması gerektiği üzerinde durulmuĢtur (Yazır, 1942: 9-32). Elmalılı ayrıca bir ayet metnini nasıl yorumlayacağına iliĢkin ilkeleri de ortaya koymuĢtur.

Elmalılı Hamdi‟nin eseri, tefsir çalıĢmalarının eleĢtiri ve metin yorumlamaya katkısını gösteren örneklerden biridir. Tefsir literatürü anlam, yorum ve Arapça dil bilgisi gibi sorunlara yoğunlaĢması açısından, eleĢtiri kavramının geniĢ bir kavramsal çerçeveye sahip olduğunu örneklendirir.

Benzer Belgeler