• Sonuç bulunamadı

2. KURAMSAL VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.3. Mutluluk Kavramı

2.3.2 Mutlulukla İlgili Olan Kavramlar

2.3.2.13 Ekonomi

Mutluluk ekonomisi, bireylerin mutluluğunu artırıcı kamu politikalarının neler olabileceği üzerinde araştırmaların yapıldığı bir alandır. Aynı zamanda bireylerin mutluluk kaynaklarının belirlenmesi ve özellikle bu belirleyiciler arasında ekonomik değerlerin ne ölçüde ve nasıl etkili olduğunun tespiti de mutluluk ekonomisi başlığı altında incelenmektedir (Şeker, 2011:116).

Mutluluk son dönemlere kadar psikoloji alanı altında çalışılmakta idi. Fakat ekonomik ve sosyal politikalar alanında da konunun çalışılmaya başlaması ile konu gitgide daha derin bir hal almıştır. Easterlin‘in 1974 yılında, Scitovsky‘nin de 1976 yılında konuyu psikolojiden ekonomiye taşımalarıyla mutluluk paradoksu ekonominin bir tartışması haline gelmiştir. Mutluluk çalışmalarının ekonomistlerce incelenmesindeki asıl neden, uzun yıllardır refahın mutlulukla doğrudan ilişkisi olduğu düşüncesidir. Ekonomistlere göre bireylerin iyi oluş halini gösteren nesnel ölçütler mevcuttur. Dolayısıyla toplumun kalitesi de bu nesnel ölçütler ile kolayca anlaşılmaktadır. Özetlersek; ekonomistlere göre önceleri ekonomik iyi olma beraberinde bireylerin de mutlu olmalarını sağlamaktaydı. Ekonomik iyi olma ise nesnel ölçütlerle net bir şekilde anlaşılmaktaydı. Tarihsel süreçte ise ekonomik iyi olmanın nesnel ölçütleri bir çok iktisadi düşünce sisteminde aktarılmıştır (Dumludağ, 2011:37).

Jeremy Bentham, faydacılığın bir savunucusu olarak, bireyi haz arayan ve elemden kaçan bir varlık olarak tanımlamıştır. İktisat üzerine yapmış olduğu önemli çalışmalardan biri olan Ahlak ve Yasamanın ilkelerine Giriş “Introduction to the Principles of Morals and Legislation” isimli eserinde ahlaki eylemin amacının bireysel refah olduğunu savunmaktadır. Bentham‘a göre sosyal faaliyetlerin amacı genel refah maksimizasyonudur. Mutluluk ekonomisinin üzerinde yoğun olarak durduğu önemli bir davranış kalıbı ise bireylerin bir tür karşılaştırma eğilimi içinde olmalarıdır. Özellikle bireylerin gelirleri hakkında kanaate varmak için yaptıkları karşılaştırmaları kapsayan çalışmalara literatürde

89 rastlanmaktadır. Bu çalışmalarda bireyler, mutlak gelirlerini önemsemeyip genellikle gelirleri ve gelirlerinden duydukları memnuniyet hakkında bir kanaate varmak için kendi gelirlerini diğerlerinin gelirleri ile karşılaştırdıkları görülmektedir. Bunun için de kendilerine referans bir grup tayin etmektedirler. Bu kişiler genellikle bireylerin referans grubunun aynı eğitim düzeyine sahip veya aynı yaş grubunda olan ya da istihdam durumuna göre seçilen kişilerden oluştuğu gözlemlenmiştir (Dumludağ, 2011:18).

Literatürün önemli bir paradoks olarak kabul ettiği, gelirdeki bir artışın mutluluğu önemli ölçüde arttırmadığı durumu bugün iktisadi hayatta üzerine yoğun tartışmaların sürdüğü bir konudur. Mutluluk ya da öznel iyi oluş terimleri kullanarak ekonomi alanındaki ilk ve en önemli çalışmanın sahibi olan Richard Easterlin; Amerika, Avrupa ve Japonya‘da yaptığı çalışmalarda büyüme ve mutluluk arasında net bir ilişki bulamamıştır. Easterlin‘in 1974 yılında yazmış olduğu makalede yayınladığı ve Easterlin Paradoksu- Easterlin Paradox- olarak bilinen duruma göre, ekonomik büyüme insanların temel ihtiyaçlarını karşılayabildikleri noktadan ötesinde mutluluğu arttırmamaktadır. Easterlin‘e göre hükümet, temel ihtiyaçların karşılandığı noktadan itibaren artık gayri safi yurt içi hâsıladan ziyade gayri safi milli mutluluğa yönelmelidir (Dumludağ, 2011:41). Son dönemlerde bu durumu Buhatan örneğinde görebiliriz. Himalayalar’daki Butan devleti, mutluluğu, ilerlemenin bütününü kapsayan bir gösterge olarak benimseme konusunda en yaygın deneyime sahip ülkedir. İlk kez 1972’de gündeme gelen Gayri Safi Milli Mutluluk (GSMM) kavramı, Butan’ın kendine özgü tarihsel, kültürel ve sosyo-ekonomik zemininde köklü biçimde yer etmiştir. GSMM’nin genel refah hedefi ve çevre koruma amacı gibi sabit öğeleri Budist değerlerden alınırken, özgüven ve paternalizm ilkeleri geleneksel Butan toplumuna ilişkindir. Kavram, ilerleme konusunda ulusal düzeyde bir diyalog başlatarak Butan’daki politikanın rehberi olmuştur. 1986 yılında Financial Times’taki bir söyleşide Butan kralı şöyle söylemektedir: “Gayri Safi Milli Mutluluk, Gayri Safi Milli Hâsıla’dan daha önemlidir.” Kavramı ölçülebilir kılmak için dokuz alanı kapsayan bir endeks geliştirilmiştir. Endekste şunlar mevcuttur: Eğitim, fiziksel sağlık, psikolojik refah, zaman kullanımı, yaşam standardı, kültürel çeşitlilik, iyi yönetişim, ekolojik çeşitlilik ile esneklik ve son olarak da topluluğun canlılığı ile toplumsal ilişkiler (Dünyada Gönüllülüğün Durumu Raporu, 2011 :85).

90

Easterlin‘in 2001 yılında gelirdeki artış ile öznel iyi oluş arasındaki ilişkiyi kapsamlı olarak anlattığı makalesinde sosyo-ekonomik grup farklılıkları ve maddi durum (material aspect) kavramına değinmiştir (Easterlin, 2001:467). Easterlin maddi durum çerçevesinde gelir ve öznel iyi oluşu şekil içerisinde şöyle incelemiştir.

Kaynak: Easterlin, 2001:473.

Şekil 2.2. Gelir ve Öznel İyi Oluş Arasında İlişki

Yaşam döngüsünün başlangıcında farklı sosyo-ekonomik gruplardaki kişilerin A1 gibi oldukça benzer maddi özlemleri oldukları görülmektedir. Eğer gelirde bir artış yaşanır ve maddi hedeflerde bir değişiklik olmayıp sabit kalırsa kişiler A1 fayda fonksiyonu üzerinde hareket ederek 2 numaralı eşitlikten 3 numaralı eşitliğe doğru kayacaklardır. Böylece iyi oluş da Um‘den U2’e kayacaktır. Eğer gelir sabit kalır hedefler artarsa da; Um gelir düzeyindeki kişinin isteklerindeki artış beraberinde fayda fonksiyonu A1 den A2‘ye kayacak ve iyi oluş Um‘den U1‘e düşecektir (Easterlin, 2001:475).

91 Genelde ekonomik model, gelir düzeyi yüksek olan ülkelerin veya bireylerin, gelir düzeyi düşük olan ülkelere veya bireylere göre daha mutlu olduğunu öne sürmektedir. Mutluluk literatüründe de genel olarak bu durumun aynı şekilde açıklandığı görülmektedir. Yüksek gelire sahip bireylerin istediklerine kavuşma olasılığı gelir düzeyi düşük olan bireylere göre daha fazladır. Bu yüzdendir ki belirli bir zamanda zengin bireylerin fakir bireylere göre daha mutlu oldukları literatürde de görülmektedir. (Dumludağ, 2011:39, Layard,2003). Inglehart ve Klingemann’ın (1990) çalışmasında; gelir ile mutluluk arasındaki ilişki aşağıdaki tabloda gösterilmektedir. İzlanda, Danimarka, İrlanda, Hollanda gibi yüksek gelire sahip ülkelerin daha mutlu, Ukrayna, Moldovya, Beyaz Rusya gibi düşük gelire sahip ülkelerin ise mutsuz oldukları görülmektedir (Layard, 2003:18).

Çizelge 2.5. Kazanç ve Mutluluk İlişkisi

92

Yukarıdaki çizelgeye göre para mutluluk getirmektedir. Ancak, Pozitif psikolojinin öncülerinden olan Seligman (1998), bireylerin geçmişe nazaran daha iyi ekonomik imkânlara sahip olması, daha iyi eğitim alması ve daha iyi fiziki koşullara sahip olmasına rağmen; genel olarak ruh sağlığında kötüye doğru bir gidiş olduğunu belirtmektedir. Örneğin, A.B.D'de yapılan araştırma sonuçları, 40 yıl öncesine göre, bireylerin iki kat daha zengin olmalarına rağmen 10 kat daha fazla depresyon yaşadıklarını göstermektedir. Bunun yanında boşanma oranında iki kat artış olduğu, suç oranının dört katına çıktığını ve intihar etme riskinin de üç kat attığı saptanmıştır. Bütün bu sonuçlar, toplumu oluşturan bireylerin gün geçtikçe mutsuzluğa doğru sürüklendiğinin bir göstergesidir (Malkoç, 2011:21).

Amerika ve Avrupa Birliğinde Argyle’ın yaptığı çalışmalara göre ise mutluluk ve gelir arasındaki ilişki küçük ama pozitif yönlüdür. Gelirin mutluluk üzerine büyük etkisi fakir kişilerde ortaya çıkmaktadır. Sadece Easterlin’in değil diğer kişilerin de gördüğü üzere temel ihtiyaçlarını henüz karşılayamamış fakir kişilerde gelirdeki artış büyük oranda mutluluğu da etkilemektedir (Argyle, 1999:356-357).

Oswald; gelir ve mutluluk üzerine yaptığı çalışmada kalkınmış ülkelerin mutluluklarının nasıl olduğunu araştırmış ve kalkınmış toplumlarda ekonomik sürecin sadece küçük oranda bir mutluluk yarattığını ortaya koymuştur. Elde ettiği sonuçlar ise şöyledir. Amerika‘da mutluluk sadece savaş sonrası artmıştır. Yaşam memnuniyeti kalkınmış ülkelerde sadece biraz artmış hatta bazı Avrupa ülkelerinde düşüş dahi yaşanmıştır. Kişi başına düşen gelirin oldukça yüksek olduğu ülkelerde ise yoğun intihar vakalarına rastlanmıştır. Amerika ve İngiltere‘de ise iş memnuniyeti azalma göstermiştir (Oswald, 1997).