• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NİN DİN POLİTİKALARI

2.4. Bülent Ecevit Dönemi CHP’nin Din Politikaları

2.4.2. Ecevit ve Saygılı Laiklik

Bu bölümde saygılı Ecevit’in şahsında ve CHP’sinde beliren saygılı laiklik anlayışını detaylandırmaya çalışacağım. Cumhuriyet döneminde baskın laiklik ilkesinden (Özbudun, 2010) uzaklaşmanın başladığı dönem olan Ecevit dönemi, din devlet ilişkilerinin de farklı bağlama oturmaya başladığı bir dönemdir. Ecevit dönemine kadar devletin dini kontrol altında tuttuğu, dinsel olan her şeyin top yekûn irtica olarak tanımlandığı, laikliğin oldukça katı bir tona sahip olduğu bir dönemden, daha özgürlükçü bir laiklik yorumuna doğru gidilmiştir. Dini saygın bir değer olarak tanımlayan Ecevit, siyasal gayeleri uğruna da olsa dini referanslara atıf da bulunmuştur. Saygılı laiklik tipolojisi, din ile devletin veya siyasetin bir birbirine saygı göstermesi

103

esasına dayanır. Saygılı laiklik, dini ipotek altına almaya çalışmaz. Dini eşit bir partner olarak değerlendiren siyaset, ilk defa dine saygı çerçevesinde yaklaşmıştır. Bu bölümde Ecevit döneminin saygılı laikliğini ortaya koymaya çalışacağım.

Ortanın Solu politikasının aktörü Ecevit’in din-siyaset ilişkisini belirleyen parametrelerden birisi; Ecevit’in devrim anlayışıdır. Atatürk dönemi devrimlerini eleştiren Ecevit’e göre, “gerçek devrim; alt yapı denilen devrimdir. Ekonomik ve sosyal yapıyı değiştiren, ekonomik güce el değiştirten devrimdir. Ülkemizde şimdiye kadar bu anlamda bir devrim yapılmamıştır. Türkiye’de yapılmış olan devrimlerin çoğu, üstyapı ile yani siyasal ve yönetsel kurumlarla, örgütlerle ya da davranış veya törelerle ilgili devrimlerdir. Atatürk döneminde devrimcilik, biçimsel bir devrimcilik; halkçılık, ‘halka tepeden bakan bir halk patronluğu’ olmaktan öteye gidememiştir. Birçoğu davranışla, dünya görüşüyle, yaşamla, zevkle ilgili olan bu devrimlerden, daha çok, aydın bir azınlık etkilenmiştir” (Altuğ, 2001: 110).

Atatürk Devrimciliğini dönemin koşul ve sorunlarına göre değerlendirilmesi gerektiğini düşünen Ecevit’in modelinde aydınlar “halka giderek” devrimin gerekliliğini halka anlatmalıdır. Ecevit’e göre cumhuriyet devrinde halkın devrimlere ilgisiz kalması aydınların öncülük ödevini yapamamasından kaynaklanmaktadır. “Halk sektörü, toprak reformu, köylüden başlayacak kalkınma” Ecevit’in 1973 seçim zaferini sağlayan sloganlar arasında yer almaktadır (Bozarslan, 2001: 460)

“Şapka devrimi, köylüye ne getirmiştir?” (Arcayürek, 2006: 39) diye soran Ecevit’e göre devrimleri toplumun farklı sınıflarına yayabilecek bir perspektife ihtiyaç bulunmaktadır. Ancak Ecevit’in siyasal tutumu bazı milletvekilleri tarafından da eleştirilir; İsmet İnönü dönemi CHP milletvekillerinden olan Necip Mirkelamoğluna göre Ecevit, politikaya din sömürüsünü getirenlerin başında bulunmaktadır. Çünkü O köylünün toprak işgallerini ‘doğa kanununa uygun devrimci bir eylem’ olarak görmenin yanı sıra, İslami bir gereklilik olduğunu da belirtmektedir. “Toprak Allah’ındır. Sizde Allah’ın Kullarısınız. Gidip hakkınızı kullanınız” diyerek toprak reformunu dini gerekçelerle meşrulaştırmıştır (2005: 45).

Ecevit’in devrim ve köylüye bakışı, politik arenada toprak reformu savunusunu beraberinde getirmiştir. Allahın olan toprağın işleyene verilmesi söylemi dini gerekçelerle halka anlatılmıştır. Ecevit’in ifadesi ile “toprak işleyenin, su kullananındır”

104

(Arcayürek 2006: 39). Sağ çevreler ve Adalet partisi bu söylem ve sloganın, komünist bir slogan olduğunu iddia etmiştir. Ecevit bu tartışmalar döneminden, toprak reformunu gerekçesini ve meşruluğunu İslam dini ile açıklamıştır. Ona göre, “İslam, ‘toprak işleyenindir’ der… Bu toprağı, insana Allah vermiştir. Bu toprağın üzerinde kulların yaptığı adaletsizliğe kanun diye boyun eğemeyiz. Toprak, Allah’ın; Allah’ın toprağını, onu işleyen kullarına vereceğiz”(Arcayürek, 2006: 40).

Ecevit, bir başka konuşmasında tefeciliğe olan karşı duruşunu şöyle açıklar: “Sorarım size, yirmi liralık ipliği beş lira fazlası ile satmak, faiz almak tefecilik yapmak değil midir? Faiz ve tefecilik de dinimize aykırı değil midir? Dine asıl aykırı olan, bugünkü düzendir. Çünkü bugünkü düzen, tefecinin yararına işliyor. Oysa Müslümanlığa göre, tefecilikle para kazanmak, en büyük günahlardan biridir”(Mirkelamoğlu, 2005: 45-46). İrticaa prim vermekle eleştirilen Ecevit; “Belki bizim irticaın ve gericiliğin üstüne fazla yürümediğimizin değerini yeterince anlayamıyorlar. Ben inanıyorum ki, irticaın da taassubun da altında ekonomik ve sosyal düzen bozukluğu vardır” (Mirkelamoğlu, 2005: 45) diyerek eleştirilere cevap vermiştir.

Ortanın Solu söylemini ve politik duruşunu dini gereçlerle açıklayan Ecevit şöyle der; “İslamiyet’in ilk yayılma devresinde Hz. Muhammed Kâbe’ye yöneldiği vakit, sol tarafına gelen bazı kavimlerin İslamiyet’i benimsediğini, sağ yanındaki bazı kavimlerin benimsemediğini görür. Kuran-ı Kerim’deki surede böyle bir durum karşısında nazil olmuştur” (Mirkelamoğlu, 2005: 46).

Ortanın Solu’nun Müslümanlığa aykırı olmadığını, aracılığı ve sömürgeciliği yok etmek için ortaya çıktığını ve bundan dolayı kendisinin savunduğunu belirten Ecevit’e göre, CHP, İslam Dininin karşısında yer alamaz; Aksine, CHP; sosyal adaletçi ve İslam Dinine hizmet eden bir partidir (Mirkelamoğlu, 2005: 45). Çünkü “İslam Dini, ‘toprak işleyenindir’ der. CHP’de ‘toprak işleyenindir’ diyor… Siz hak mücadelesi yapıyorsunuz. Sizin kanunlara karşı geldiğinizi iddia edenlerin kendilerini, kanunlarımızın hepsinin üstünde olan Anayasa’ya karşı gelmektedir. Bu anayasa onların başına yıkılacaktır. Bu düzen böyle gitmeyecektir. Biz de kadınlarımızı örnek alacağız. Kadınlarımıza karşı mahcup olmamak için, gerekirse canımızı ortaya koyacağız. Bu toprak Allah’ındır. Bu toprağı insana Allah vermiştir. Bu toprağın üzerinde kulların yaptığı adaletsizliğe kanun diye boyun eğmeyeceğiz” (Mirkelamoğlu, 2005: 46).

105

Orta’nın Solu’nun savunucularına göre “Peygamber Efendimiz de solcuydu” (Sağlamer, 1974: 184-190).

Ancak Ortanın solu söylemini dinsel hükümlere, Allah’a, peygambere ve Kuran’a dayandırması CHP’de tartışmalara neden olmuştur. Hatta parti ile özdeşleşmiş olan Kemal Satır, Parti Meclis üyeliğinden istifa etmiştir. Kemal Satır’a göre, Ecevit, halka ancak onun manevi duygularına saygılı olmakla yaklaşılabileceğini ileri sürmektedir. Bu yöntem Sayın Ecevit’in ‘toprak işleyenindir ilkesi, İslam Dininin temel esaslarından biri olduğu halde kâfirlikle suçlanabilmektedir’ gibi beyanlarında kendini göstermektedir. Ancak bu yöntem ister savunma, ister öğrenme amacıyla kullanılmış olsun, devrimlerimizin temeli olan laiklik ilkemize gölge düşüren ve halka yaklaşmakta kolaylık sağlasa bile her an geri tepip vahim sonuçlar verebilecek olan bir yöntemdir. Bu yöntemin ilk sakıncası, sınırını ve ölçüsünü tayin etmekteki güçlüktür. Toprak reformunu halka anlatmakta yararlı olacağı kabul edilse dahi, böyle bir yöntemin bir takım alışkanlıklar yaratması ve günün birinde oy endişeleri ile kullanılabilir hale gelmesi de mümkündür. Daha da önemlisi, yine böyle bir yöntemle dini esaslardan ahkâm çıkarmanın bizi bir takım bataklıklara sürüklemesidir. ‘Toprak reformu, dini esaslara uygundur’ demek sureti ile görüşümüzü savunurken, bizim dışımızdakilere de aynı hakkı tanımış oluyor ve aynı mantığı bu defa kişisel çıkarları uğruna kullanmak imkânını verip, din sömürücülüğünü meşrulaştırmaktır (Mirkelamoğlu, 2005: 47-48). Yukarıdaki birçok ifadeden anlaşılacağı gibi, 1970’li yıllar Ecevit’in Tanrı ile arasının iyi olduğu yıllardır. Ecevit, İsmet İnönü’nün bütün ömrü boyunca yapmadığı bir şeyi yapmıştır; siyaset arenasında Allah ismini kullanmış, Allah ismini siyasetin sathına indirmiştir (Altuğ, 2001: 186). Pragmatist olan ve inançlara saygılı bir laiklik söylemi inşa etmeye çalışan Ecevit’e göre, laikliğin üç temel özelliği bulunmaktadır. Bunlar, inanç ve ibadet özgürlüğü, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Bu bağlamda laikliğe en yatkın din İslam’dır. Ancak Ecevit, laikliğin uygulanma biçimine dikkat çeker. Dindar kesimi küstürecek bir laiklik sıkıntı oluşturur. Bundan dolayı bütün toplum kesimleri tarafından kabul görecek yeni bir laiklik tanımlaması yapılması gerekmektedir. Ayrıca Ecevit’in laiklik anlayışında da değişim olmuştur; bireyden öte devletler laik olabilir ve din ile laiklik çatışmaz (Ünal, Aksiyon: 01.03.1997)

106

1970’lerden sonra Ecevit’in hem bireysel hem siyasal dünyasında din var olmaya başlayan din, toplumsal bir gerçeklik olarak yorumlanmalıdır. Ecevit’e göre; “Kuran’ı Kerim sadece bir din aracı değildir. Çok iyi bir rehberdir. Bir politikacı olarak, bir diplomat olarak, bir bilgin olarak ayetlerde çok şey bulunabilir”, “Kimsenin başındaki serpuş beni ilgilendirmez. Beş vakit namaz kılan sosyal demokrat olabilir” Altı ilkeyi ve özellikle devletçilik ve milliyetçilik ilkelerin farklı yorumlanması gerektiğini vurgulayan Ecevit, laiklik ilkesini de Atatürk’ün İnönü’den daha esnek bir biçimde yorumlamıştır (http://www.turksolu.com.tr/110/billur110.htm).

“Ülkemizde Demokrasiye Müdahale Eden Tüm Darbe ve Muhtıralar ile Demokrasiyi İşlevsiz Kılan Diğer Bütün Girişim ve Süreçlerin Tüm Boyutları ile Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu”nun Raporunda da belirtildiği gibi, Ecevit’in dine yaklaşımı biraz farklıdır. Dinin batılılaşma ile birlikte etkisi azalacak veya yok olacak bir olgu olarak gören modernleşme paradigması içinde düşünen Ecevit, toplumsal bağlamı da soruna dâhil eder. Ecevit, içinde yaşadıkları toplumsal dinamikleri dikkate almadan dindarları suçlamanın yanlış olduğunu, bozuk toplumsal düzen nedeniyle geleceğe ilişkin umudu kalmayan çaresiz kitlelerin dine sarıldıklarını belirtiyordu (2012: 568).

Zamanla farklılaşan Ecevit’in laiklik anlayışındaki değişiklik, DSP ile CHP’yi laiklik ve tarikatlar konusunda farklı bir noktaya getirmiştir. 1998 yılı Mart ayında gerçekleştirilen Milli Güvenlik Kurulu bildirgesine de giren Fethullah Gülen hareketi hakkında olumlu görüşlere sahip olan Ecevit, Baykal tarafından tarikatçı olmakla suçlanır. “Gülen ve çevresindekiler, laiklik için tehdit değil. İran tipi bir rejime ve Suudi anlayışına da karşılar. RP’yi de desteklemiyorlar. İrtica bunun neresinde, anlayamadım” (Dağıstanlı 1998: 356) diyen Ecevit için Baykal; “bir ayağı tarikatta bir ayağı laiklikte” (Bila, 2001: 417) diyerek eleştirmiştir.

Arcayürek’e göre Ecevit, dine saygılı, inançlı insanlara saygılı bir siyaset adamı olmanın yanı sıra, laik bir demokrattır. İşte bundan dolayı, irticaın ve gericiliğin siyasal simge olarak kullanılan türban, laik ve demokratik cumhuriyetin kalbi olan TBMM çatısı altında var olması düşünülemezdi (2006: 347).

Ecevit dönemi inşa edilen dine saygılı veya pragmatist laiklik tipolojisi, Anglo-Sokson laiklik anlayışına daha yakındır. Her ne kadar muhafazakâr veya geleneksel Müslüman

107

camiadan oy almak için yapılsa da, bu siyasal tavır toplumsal bir karşılık bulmuş ve seçkin bir sınıfa sahip olan Ecevit’i Karaoğlan’a dönüştürmüştür. Her en kadar tutarlı bir politika olarak ortaya koyulamasa da bu söylem, CHP’li seçkinleri oldukça rahatsız etmiştir.