• Sonuç bulunamadı

C) Tiflis ve Çevresinden Anadolu’ya Gelen Önemli Şahsiyetler

1) Ebu’l-Fazıl Hubeyş (Hüseyin) b İbrahim b Muhammed et-Tiflisî

Tiflis şehrinden Anadolu’ya gelip yerleşen ve burada çok önemli eserler veren ilim adamlarından belki de en önemlisi Hubeyş b. İbrahim et-Tiflisî’dir. Bu kişinin ismi, künyesi ve nisbeti konusunda farklı farklı bilgiler bulunmaktadır.309 Hubeyş et- Tiflisî, 1113-1116 yılları arasında nispetinden anlaşıldığı üzere Tiflis’te doğmuştur.310

Kaynaklarda Anadolu’ya ne zaman ve nasıl geldiği konusunda bilgi bulunmasa da muhtemelen XII. yüzyılın birinci yarısında Gürcüler ile Azerbaycan Atabeylikleri arasındaki siyasi ilişkilerin gerginleştiği bir dönemde geldiği söylenebilir. Buna rağmen onun Türkiye Selçuklu hükümdarı II. Kılıç Arslan’ın himayesi altına girdiği kaynaklarla sabittir. Sultan Kılıç Arslan, 1170’de Aksaray’da saray, cami, medrese, ribat ve çarşılar inşa ederken yeni kurduğu bu şehre âlimler, gaziler ve tüccarlar getirterek yerleştirmiştir.311 Hubeyş et-Tiflisî’nin de bu sırada getirtilen âlimlerden olduğu tahmin edilebilir.

308M. Fuat Köprülü, “Anadolu Selçuklu Tarihinin Yerli Kaynakları”, Belleten, VII, S. 27, Ankara

1943, s. 386.

309

Kifayetü’t-tıb adlı eserinin Bursa Eski Yazma ve Basma Eserler Kütüphanesi’ndeki nüshasında (Orhan Gazi, nr. 1120) adı Kemaleddin Bediüzzaman Ebü’l-Fezail Hubeyş b. Muhammed b. Hubeyş el-Gaznevî şeklinde geçmektedir. Kamilü’t-tabir adlı eserinde ise (Beyazıt devlet Ktp. Merzifonlu Kara Mustafa paşa, nr. 19051) Ebu’l-Fazl Hüseyin b. İbrahim b. Muhammed Tığlı et-Tiflisî isim zincirine rastlanıldığından bahsedilmektedir. Bu konuda araştırma yapan Cevat İzgi, burada onun aslen Gazneli olduğunu ve sonradan Tiflis’e yerleştiğini hatıra getirmektedir. Bk. Cevat İzgi, “Hubeyş et-Tiflisî” mad., DİA, C. 18, İstanbul 1998, s. 268. Bundan başka Hubeyş et-Tiflisî, Beyanü’s-Sana’at adlı eserinin önsözünde, kendisini Ebu’l-Fazl Hubeyş b. İbrahim b. Muhammed el-Mütetabbib Tiflisî olarak tanıtmaktadır. Elnur Nesirov, XII. Yüzyıl Başlarında Anadolu-Azerbaycan İlişkileri (S. Ü. Sos. Bil. Ens. Basılmamış Doktora tezi), s. 169.

310Nesirov, a.g.t., s. 168.

Hubeyş et-Tiflisî, özellikle II. Kılıç Arslan ile oğlu Kutbüddin Melikşah adına tıp, astroloji, rüya yorumculuğu ve daha birçok eser kaleme almıştır. II. Kılıç Arslan’ın dostluğunu kazanan Malatya Süryani patriği Mihail vekayinamesinde,

“Sultanın Malatya’ya geldiği zamanlar huzurunda ilmi-felsefi münazaralar tertip edildiğini ve bu toplantılarda yanında daima “Kemaleddin” adında bir hakîmin bulunduğunu” nakletmektedir. Genellikle çok yönlü âlimlere filozof anlamında “hakîm” unvanının verilmesi ile “Kemaleddin” ismini kullanması bu kişinin Hubeyş

et-Tiflisî olduğu tezini güçlendirmektedir.312

Hubeyş et-Tiflisî ile ilgili olarak kaynaklarda bir başka anekdot daha bulunmaktadır. Şöyle ki, II. Kılıç Arslan kehanete ve müneccimlere inanan bir kişi idi. Zamanın müneccimleri Şaban 582’de (Ekim 1186) yıldızlar Terazi burcunda toplandığı zaman Nuh tufanı gibi büyük bir felaketin olacağını söylemişlerdir. Bunun üzerine Sultan, büyük masraflarla sığınaklar yaptırmış, kehanet gerçekleşmeyince de müneccimbaşını öldürtmek istemiş, fakat bu kişi yaptığı nükte ile canını zor kurtarmış ise de görevinden azledilmiştir.313 İşte bu azledilen müneccimin yani astrologun da Hubeyş et-Tiflisî olması muhtemeldir. Çünkü biz biliyoruz ki Hubeyş et-Tiflisî, astroloji ile de uğraşmakta ve hatta bununla ilgili eserler de kaleme almakta idi.

Hubeyş et-Tiflisî’nin öldüğü ve defnedildiği yer hakkında da kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanılmamaktadır. Fakat onun Sivas’ta Muhammed b. Ebu Bekir et-Tiflisî’nin dedesi olduğu ileri sürülmektedir. Hatta Sivas’taki Tiflisî ailesinin bu kişi ile münasebeti olduğu da söylenmektedir.314 Bizce, Hubeyş et- Tiflisî, saraydaki görevinden azledilince, muhtemelen Sivas’a gelmiş ve burada yaşamaya devam etmiştir.

Dönemin en önemli ilim adamlarından biri hüviyetine sahip olan Hubeyş et- Tiflisî’nin çok çeşitli alanlarda birçok eser kaleme aldığı görülmektedir. Hubeyş et-

312İzgi, a.g.mad., s. 269; Turan, “Türkiye”, s. 230.

313

Turan, “Türkiye”, s. 232-233; İzgi, a.g.mad., s. 269.

314Rıdvan Nafız-İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Sivas Şehri, İstanbul 1928, s. 153-154. Fakat başka bir

yerde bunların yine Sivas’ta Şehristani’nin el Milel ve’n-Nihal’ini 629 (1232) yılında istinsah eden Ali b. Ebu Bekir el-Hatib et-Tiflisî’nin torunu olduğu da iddia edilmektedir. krş. İzgi, a.g.mad., s. 269.

Tiflisî, Arapça, Farsçanın yanında Latince, Yunanca ve Süryaniceyi315 de çok iyi bilmekte ve eserlerini oluştururken farklı kaynaklardan da yararlanmaktadır. Hubeyş et-Tiflisî’nin on altısı tıp, dördü Arap dili ve Edebiyatı, üçü astroloji, ikisi kıraat, biri rüya tabiri ve biri çeşitli sanat ve tedbirler olmak üzere 30’a yakın eseri tespit edilmiştir. Bu eserlerden onu Farsça yazılırken, diğerleri Arapça kaleme alınmıştır.316 Hubeyş et-Tiflisî’nin en meşhur eserlerinden biri Farsça alfabetik rüya tabirnamesi olan “Kamilü’t-Tabir”, II. Kılıç Arslan’a ithaf edilmiştir.317 Ayrıca bu eserinde

“Sıhhatü’l-Ebdan” adlı bir diğer eserinden de bahsedilmektedir, fakat günümüzde bu

eserin herhangi bir yazma nüshası ile karşılaşılmamıştır.318 Hubeyş et-Tiflisî’nin bir diğer eseri de II. Kılıç Arslan’ın oğullarından Sivas valisi Kutbüddin Melikşah’a ithaf ettiği “Kifayetü’t-tıb” adlı tıp kitabıdır.319 Bundan başka “Kanunu’l-Edep”,320

“Beyanü’n-Nücum”321, “Kitabü Vücuhi’l-Kuran”322, “Takvimü’l-Edviyeti’l-

Müfrede”323 ve çeşitli ilimlere ve sanatlara dair yazdığı “Beyanü’s-Sına’at” adlı eserleri de bulunmaktadır. Rus doğu bilimcisi Georgi Mihaleviç Hubeyş et- Tiflisî’nin bu eserini Rusçaya çevirmiş ve yayınlamıştır. Bu eserin Molla Kurban b. Celil tarafından H.1217/1802 senesinde istinsah edilmiş yazma bir nüshası bulunmaktadır.324 Bu eserde kimya ilmi, değerli taşlar, cam ve bunların boyanması, boya terkipleri, kılıç, bıçak ve ustura gibi aletlere su verilmesi, deri tabaklama ve

315 İlk defa Hipokrat’ın andını Ahd-i Bugrât adı ile Süryaniceden Farsçaya Hubeyş et-Tiflisî

çevirmiştir. Klasik yunan filozofu ve tabibi Calinus’un, Galib-i Kutubi, Kitab menafi’-i A’za, Hısbu’l- Beden gibi eserlerini de Farsçaya tercüme etmiştir. Bk. Nesirov, a.g.t., s.169.

316Cevat İzgi, “Anadolu Selçuklu Tabipleri”, III. Türk Tıp Tarih Kongresi, Ankara 1999, s. 212.

317Kamilü’t-Tabir’in gerek nüshalarının çokluğu gerekse Türkçeye çevirilerinin yapılması onun çok

beğenildiğini kanıtıdır. Daha fazla bilgi için bk. Cevat İzgi, a.g.mad., s. 270; Ahmet Ateş, “Hicri VI ve VIII Asırlarda Anadolu’da Farsça Eserler”, Türkiyat Mecmuası, C. VII-VIII, İstanbul 1945. S. 98- 100.

318Arapça olan bu eseri, Kamilü’t-Tabir adlı eserinden önce bitirildiği anlaşılıyor. Bu eserini Abbasi

Halifesi el-Muktefi liemrillah namına yazıldığı söylenmektedir. Bk. Yaşar Bedirhan, “Ortaçağda Kafkasya ile Anadolu Arasında Kurulan Kültür Köprüsü ve Onun Mimarları”, Diyanet, C. 36, S.2, Haziran 2000, s. 122.

319İzgi, a.g.mad., s. 269; Nesirov, a.g.t., s. 169; Ateş, a.g.m., s. 101.

320Bu eser, Arapça-Farsça sözlük olup, aynı zamanda Arapça-Farsça karşılaştırmalı bir gramer kitabı

olarak ta kullanılmıştır. Bk. Nesirov, a.g.t., s. 170; İzgi, a.g.mad., s. 269.

321 Yazar bu eserini Kanunu’l-Edeb’inden önce telif etmiştir. Eserin herhangi bir nüshasına

rastlanılmamıştır. Bk. İzgi, a.g.m., s. 216.

322Anadolu’da kaleme alınan ilk eserlerden biri kabul edilmektedir. Bk. İzgi, a.g.mad., s. 270.

323

Bu eserinde tıp alanında kullanılan ilaçlardan bahsetmektedir. Hubeyş bu Arapça eserini telif ederken Calinus’un tıbbın temel kitaplarını oluşturan “el Kütübü’s-Sittete ‘Aşere” adlı külliyatını okuduğunu zikretmektedir. Bk. İzgi, a.g.mad., s. 269.

boyama teknikleri, mürekkep yapımı, madenlerin özellikleri, elbiselerden leke çıkarma teknikleri gibi çeşitli konularda bilgiler verilmektedir. 325 Gerçekten bu eserin incelenmesi ve Türkiye’de de yayınlanmasının gerekli olduğunu düşünüyoruz.

Hubeyş et-Tiflisî’nin birçok eser vermesine ve eserleri yaygın bir şekilde kullanılmasına rağmen, İslam ve Osmanlı kaynaklarında çok sık adı geçmeyen bir müellif olmuştur. Sadece Kâtip Çelebi ile Müstakimzâde Süleyman Sadeddin Efendi’nin ondan bahsettiği görülmektedir.326 Bu kadar farklı alanda ilmi faaliyet içinde olan bir âlim hakkında, pek az bir bilgiye rastlanılması gerçekten bizi şaşırtmaktadır.