• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM III: TANZİMAT VE ERKEN CUMHURİYET DÖNEMLERİNDE

3.6. Tanzimat ve Erken Cumhuriyet Dönemi Kamu Kurumları ve İdeolojik

3.6.1. Eğitim Kurumları

18. yüzyılın başlarına kadar Osmanlı’da Batı ile kültürel ilişkilerden bahsedilemez. Osmanlı’nın askeri ve siyasi üstünlüğünün bunda payı büyüktür. Diğer taraftan ve belki de en önemli gerekçe ise İslami kültürün her alanda kendine yeteceği düşüncesidir (Akbayar, 1985: 447). Esasa ait eserler bu bağlamda Cumhuriyet’e kadar, yani 20. yüzyıla kadar ciddi anlamda planlı programlı bir biçimde çevrilmemiştir. Tanzimat ve

Cumhuriyet dönemlerinde devlet bünyesindeki Tercüme Müesseseleri eğitim öğretim için sürekli bir çeviri faaliyeti içerisindedir, fakat kendini daha ziyade ameli ilimlerle sınırlamıştır ve çeviri için mücerret eserlere çok daha sonraları müracaat olunacaktır177. 18. yüzyılın sonlarına doğru mühendishaneler178 kurulacaktır. Burada artık askeri anlamda geri kalmışlığın, Batı karşısındaki eksikliklerin kabul edilmesi neticesinde askeri-mühendislik alanında okullar açılacak ve bu okullarda gerek (Macar ve Fransız asıllı) muallimlerin anlattıkları dersler gerekse eserler çeviri yoluyla öğrencilere aktarılacaktır. Burada ders veren hocaların bazıları İngiltere’de eğitim almış kimselerdir. Yine aynı hocalar Harbiye mektebinde de ders vermektedirler, yani birden çok kurumda çalışan muallim, tercüman, gazeteci-yazar, bürokrat nitelikli kimselerden bahsedilebilir (Ülken, 1997: 327). Askerlik alanındaki bu yenileşme, gelişme, ileri (Batı) medeniyetleri yakalama hamlesi 19. yüzyılda tıbbiyelerin kurulmasıyla devam etmiştir. Buralarda da İtalyanca, Fransızca ve çeviri yoluyla eğitim sağlanmıştır (Eruz, 2010: 100-101). Görüldüğü gibi teknik ilimlere ciddi mana bir yönelme söz konusudur ve bunun da sağlanması için çeviri ana aktörlerden birisidir. Henüz Osmanlı’nın ruha ait bir değişimi ve bu değişime direnen, eleştiri getiren tenkitkâr bir zevatı yoktur179.

Fakat Batı tarzı eğitim salt askeri planda kalmayıp toplumun daha geniş kitlelerine, daha temele yayılması gerekliliği o dönem genel bir kabul olarak hem devlet ricalinde hem de aydınlarda mevcuttu. II. Mahmut döneminde zorunlu hale gelen (Batı tarzı) ilkokulların, I. Abdülmecit döneminde eğitimde iyileştirme hareketleri kapsamında yabancı dil eğitimi veren, hatta azınlıklara yabancı dille eğitim yapmaya izin verilen okullar takip etti. Osmanlı Devleti’ni düştüğü zor durumdan, Batı karşısındaki geri kalmışlığından kurtarmak için II. Mahmud dönemindeki düzenlemeler arasında eğitim kurumları önemli bir yer tutmuştur. Medreseler ise Batılı düşünce ve yaklaşımlara soğuk durmakta ve bu bağlamda geliştirilen düzenlemeler karşısında mesafelidir. O dönemde öncelikle medreselerin yanında Batı tarzı eğitim veren okulların açılması

177

Hilmi Ziya Ülken’in Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü adlı eserinin Tanzimat faslında bu bilgi bulunmaktadır.

178

Mühendishanelerle ilgili ayrıntılı bilgi için Sakine Eruz, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun (1998) “Osmanlı

Eğitim ve Bilim Kurumları” adlı makalesine yönlendirmektedir.

179

Buradaki yargı ideolojik çevirinin muhtevasını daraltmamalıdır. Bir ideolojik çeviri salt ruha ait (yani toplumsal kimliği/benliği değiştirici/dönüştürücü) eserlerin çevrilmesi değildir. Aynı zamanda kutsal kitabın çevrilmesi, hem de daha önce hiç çevrilmediği biçim/amaç ile çevrilmeye kalkışılması ve bunun toplumsal kimlikte yaratacağı dönüştürücü etki de ideolojik çevirinin bir parçasıdır.

medreselerin günün koşullarına cevap vermeyen eğitimlerine çözüm olarak görülmüştür. Dini eğitimden vazgeçme gibi bir düşünce söz konusu değildir; dini eğitim vazgeçilmez durumdadır. İdadilerdeki müfredat180 incelendiğinde (Batı tarzı modern olmasına rağmen) içerisinde dini eğitimin de önemli bir rol oynadığı görülecektir. Bu bakımdan Tanzimat devri hala klasik dini eğitimin Osmanlı Devleti’nde önemini yitirmediği, ancak bunun yanı sıra Batı tarzı eğitimin yaygın bir biçimde devreye sokulduğu dönemdir.

Devletin bünyesinde oluşturulan Tercüme Müesseseleri vasıtasıyla bu Batı tarzında eğitim veren okullara ders malzemesi çeviri vasıtasıyla üretilmiştir. Devletin yeni teşekkülü okullarının anadilde (Türkçe) eğitim vermesi için birçok alandan pozitif ilimlere ait eserler çevrilmiş, daha önce çevrilenler dil içi çeviriyle (Türkçe halk diline) sadeleştirilerek eğitime hazır hale getirilmiştir. Tüm bunlardan maksat devletin ileri medeniyet seviyesindeki Batı’yı yakalama arzusudur. Avrupa’daki devletler ulus devlet olma süreçlerini anadile verilen önemle, 17 ve 18. yüzyıllardan başlayarak dernekler kurulmak suretiyle ve eğitimin yaygınlaştırılması gibi yollarla sürdürmüşlerdir181. Bu bakımdan Osmanlı Devleti de benzer aşamaları/ mesafeleri kat etme uğraşında olup, devletin bekasını ileri seviye medeniyetlere yetişerek tesis etme uğraşındadır.

19. yüzyıla kadar Batı’da da bütün toplumların bünyesinde din eğitimi önemli bir yer tutmaktadır. Örgün eğitim kurumlarının dışında ve yanında din eğitimi sağlayan yerler vardır. Bu tarz bir eğitim sisteminden geçen nesillerin tesis edecekleri devletin de onların aldıkları eğitimle bir bağlantı içinde olması beklenmelidir. Fakat 19. yüzyıla gelince bir kırılma yaşanacaktır ve Avrupa’da pozitif felsefe; yani din dışılık revaçta olacak, insanüstü bilgi ve kavramlar reddedilerek, her şey ferde ve ferdi olmaya indirgenecektir. Bu anlayış Batı’da kendini eğitim sistemlerinde de göstermiş, pozitif ilimlerin tahsili yoluna gidilmiş, klasik manada din devletin resmi eğitimi dışına itilmeye başlanmıştır. Osmanlı’da da 19. yüzyılda ilmiye sınıfının, vakıfların ve şahısların uhdesinde olan klasik eğitim, bundan sonra devletin bir görevi olarak tüm

180

Eylül 1873’te hazırlanan müfredat programına göre ilk idâdîlerde okutulan başlıca dersler şunlardır: Kavâidi Osmâniyye, Arabî, Fârisî, kıraat ve kitâbet-i Türkî, târîh-i umûmî-i Osmânî, mükemmel hesap, cebr-i âlî, coğrafya-yı umûmî-i Osmânî, jimnastik, mükemmel hendese, müsellesât-ı müsteviyye, resim, Fransızca, Almanca, İngilizce (http://www.islamansiklopedisi.info/dia/ayrmetin.php?idno=210465, 06.09.15). Bunun yanı sıra bu kadar yabancı dilin veriliyor olması ileride Tercümanların yetişmesi için bir altyapı oluşturduğu söylenebilir.

181

topluma yaygın bir biçimde takdim edilmek üzere ele alınmıştır. Burada Batı’dan farklı olarak devletin ideolojik manada pozitif felsefeyi yüceltip, dini devre dışı bırakma gayesi güdülmemiştir (zaten bu, açılan okulların müfredatından da anlaşılmaktadır). Ancak din ile bilimi birbirine uyumlu kılarak bilimdeki geri kalmışlığın takviye edilmesini temin etmek Tanzimat dönemindeki eğitim reformlarının altında yatan amaç olarak değerlendirilebilir. Fakat buradan ideolojik bir ikicilik ortaya çıkmış ve mektep ile medrese kavgası bu noktadan itibaren husule gelmiştir. Bir yanda modern bilimleri teşmil eden kurumlar diğer yanda da dini temsil eden kemikleşmiş güçlü nüfuza sahip bir yapı bulunuyordu182.

Netice itibariyle bu ikicilik devam ederken devletin bünyesinde görev alanların görüşlerine ve dönemin siyasi şartlarına göre bu farklı ideolojiler birbirine üstünlük kuracak ve bunlar da eğitime yansıyacaktır. Eğitim malzemelerini oluşturan kurumların çeviri maksatlı tercih ettiği eserler de bu minvalde değişkenlik gösterecektir. Hüseyin Özdemir’in 19. yüzyıldaki farklı ideolojilerin Osmanlı’da neler olduğu ve bunların eğitimi nasıl etkilediği noktasında şu tespitleri önemlidir:

“19. asırda Avrupa’da sanayi devrimi ile daha çok iktisadi ağırlıklı (kominizim, kapitalizm vb.) ortaya çıkan ideolojik akımlar, Osmanlı’nın son dönemlerinde Türkçülük, Batıcılık, Osmanlıcılık ve İslamcılık şeklinde ortaya çıkmıştır. Bu ideolojilerden hangisi devlete hâkim olmuşsa, bu ideoloji devletin kurumlarına ve eğitim politikalarına da yansımıştır. Sözgelimi II. Abdülhamid pan-islamist bir görüşü benimsemiş, en çok Batı tarzında mektep açmakla birlikte, dini eğitim ve terbiye sisteminden de vazgeçmemiştir. İttihatçılar daha çok Türkçülüğü ön plana çıkarmış, Cumhuriyet’le de Türkçü-Ulusçu ve Batıcı fikirler devlete egemen olmuşlardır”183

İttihatçıların devrinde dini eğitimle ilgili kesintiye uğratıcı bir faaliyet yoktur fakat Türkçe ve tarih alanında telif ve tercüme çalışmaları yoğunluk kazanmıştır. Diğer yandan Cumhuriyet devrinde artık Türkçü, ulusçu ve Batıcı fikirler devlette egemenliğini tesis etmiştir. Bu fikirlerin karakteri din eğitimini umumi eğitimin dışında tutmaya yönelik olmuş; tecrübi, yani pozitif ilimlere yöneliş sert bir biçimde Tevhid-i Tedrisat kanunu (1924) ile tatbike konulmuş184, bu da dini sahada Tanzimat’tan beri pozitif bilimlerin yanında eğitim faaliyetlerini sürdüren dini kurumların tasfiyesiyle

182

Buradaki değerlendirmeler Hüseyin Özdemir’in Eğitim, İdeoloji ve Din adlı makalesinden

yararlanılarak aktarılmıştır:

(http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=463, 30.08. 15) 183

a.g.e. bkz. Hüseyin Özdemir 184

sonuçlanmıştır. Artık eğitimde seküler anlamda ideolojik bir keskin dönüş gerçekleşmiş olduğundan toplumun eğitilmesine yönelik çevrilecek eserlerin de bu durumdan sonra etkileneceği düşünülmelidir.

II. Meşrutiyet sonrası Turancı-Türkçü ideoloji, Cumhuriyetin kurulması ve ulus idealleri kapsamında geriye Türkçü ideoloji bırakmış olsa da, 1930’dan sonra Batıcılık adeta devletin resmi ideolojisi haline bürünmüştür. 1925 yılında Muallimler Birliği’nde konuşan İsmet İnönü bunu şöyle teyit eden bir açıklama yapacaktır: “Hedefe varmak için her cahilane itiraz ve teşebbüs bertaraf edilecektir. Kanunun (Tevhid-i Tedrisat kast edilerek) bu husustaki salahiyetlerini bütün şümulü ile tatbikte en ufak bir tereddüt gösterecek değiliz […]185. Devletin kendi görüşünü burada nasıl yürüteceğini tehditkâr bir biçimde ifade ettiği görülmektedir. Tanzimat’tan beri güç kaybına uğrayan karşı cephenin bu hegemon güç karşısında durma şansı söz konusu değildir, çünkü karşı cephe tüm kurumları ile kamu otoritesini elinde bulundurmaktadır. Sadece devlet kurumları değil aynı zamanda Batıcı eğitim modelleri artık çocuk dergilerinde de boy göstermeye başlamıştır. Batıcı ulus idealleri doğrultusunda eğitim temelden yapılanacak ve bu konudaki çevirilerin önü ideolojik amaçlar doğrultusunda açılacaktır186.

Bu bölümde buraya kadar Osmanlı eğitim kurumlarının kuruluşu, ıslah edilişi ve bunların gerekçeleri görülmüştür. Bundan sonraki safhada eğitim kurumlarına eğitim malzemesi tedarik eden ve bunun için de hem telif hem de tercüme yollarını kullanan resmi müesseseler incelenecektir.