• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM I: İDEOLOJİ, KÜLTÜR VE ÇEVİRİ

1.3. Çeviri Kavramı

1.3.1. Çeviri Kültür İlişkisi

Çevirinin kültürle ilişkisi var mıdır? Varsa nasıl bir ilişki söz konusudur? Kültür mü çeviriyi, yoksa çeviri mi kültürü etkilemektedir? Aslına bakılırsa her iki olgunun da birbirini etkilemesi söz konusudur; yani bir etkileşimden bahsedilebilir burada. Önce kültürün çeviriyi etkilemesi olgusuna bakılacak olursa kısa ve genel bir kültür tanımı yapmak gerekebilir: En genel manada insanoğlunun kendisinin yarattığı, biçim verdiği ve bizzat etkisinin bulunduğu, sonradan biçim verilmemiş ve yaratılmamış doğanın dışında kalan her şeye kültür denir.20 O halde, kültür kendi içerisinde nesilden nesle aktarılan -yukarıdaki tanımda olduğu gibi- belirli yapma etme biçim ve diğer birikimlerin tümüdür. Çeviri eylemi için de geçmişten günümüze gelen böyle bir tarihsel bilgi, birikim ve tecrübe söz konusu olduğuna göre, çeviri eyleminin de eylemin özü itibariyle bir kültür olarak aktarıldığı düşünülebilir. Çeviri, kültür şemsiyesinin altında tarihsel, sosyal bir olgu olarak nesilden nesle aktarılmak suretiyle bir yapma etme, belirli bir amaca yönelik bir eylem biçimidir21. Tıpkı iki asır boyunca Abbasi toplumunda gerçekleştirilen çeviri eylemlerinde, çeviri teknikleri, çeviri kuramları, çevirinin himaye edilme biçimi, kaynak metin tercihi ve temini, işlevselliği vb. konuların bir nesilden diğer nesle aktarılması ve bu uğraşın bir kültürel mirasa dönüşmesine örnek verilebileceği gibi.22 Kısaca bir çeviri edimi de bizzat bir kültürel edim olarak tanımlanabilir.

Diğer taraftan çevirinin kültürü etkilediği olgusu ele alınacak olursa, çeviri kültürü muhafaza eden ve aktaran bir araç olarak da tanımlanabilir. Çeviri, nitelikleri özelliklerine bakıldığı iddia edilebilir. Hem roman, tiyatro gibi Batı yazın türleri Türk kültürüne aktarılmış ve özgün örnekler dahi ortaya çıkmıştı. Şiir de nazım yerine nesir Avrupa’da olduğu gibi kullanılmaktaydı. Tanzimat döneminden başlayarak bu merhaleler geçilmişti. Bu göz önünde tutulursa, Zohar’ın iddia ettiği gibi “genç, küçük ve gelişmekte olan uluslarda çeviri kültür evriminde daha merkezi bir rol oynar” yargısı için doğru ama eksik denilebilir. Çünkü görüldüğü gibi her zaman edebi eserlerin yokluğundan değil, farklı ideolojik amaçlar doğrultusunda da yazın türüne yönelme söz konusu olabilir. 20

http://de.wikipedia.org/wiki/Kultur#cite_ref-1 (15.04.15) 21

Çeviriyi, iletişimin belli bir türü olarak, iletişimi ise etkileşimin belli bir türü olarak ve etkileşimi de eğer bir amaca yönelik ise eylem olarak niteliyoruz (krş. Ammann, 2008: 33). Bunun yanı sıra Vermeer çevirinin mutlaka bir amacının bulunduğunu söyler (1984).

22

Mustafa Demirci’nin Beytü’l-Hikme adlı eserinde çevirinin etrafında gelişen tüm eylemlerin bir kültüre dönüştüğünü ve Dimitri Gutas’un Yunanca Düşünce Arapça Kültür eserinde bu uğraşların tam 200 yıl boyunca sürdüğü ve nesilden nesle aktarıldığı anlaşılmaktadır. Yine Mehmet Hakkı Suçin’in Arapçaya

bakımından kendi içerisinde kültürü dille beraber muhafaza etmek gibi bir işleve sahiptir. Aslında kültür çekirdek, dil onun etrafındaki meyve ve çeviri dış kabuk gibi gösterilebilir. Belirli bir kültürdeki ürünü çevirmek suretiyle o ürün başka koruma kaplarına yerleştirilmiş olur, fakat bu esnada kültürel muhtevada değişiklikler/kayıplar söz konusu olabilir. Çeviri insanlık tarihi boyunca, Mezepotamya’dan Anadolu ve Antik Yunan’a; Kuzey Afrika, Bizans ve Orta Asya topraklarından Arap Yarımadası’nın kuzeyine, tekrar Kuzey Afrika üzerinden Avrupa’ya doğru medeniyetin aktarılmasında önemli roller üstlenmiştir. Kültürün de salt görme-öğrenme yoluyla değil, aynı zamanda duyma/okuma-öğrenme gibi bir aktarılma özelliğinin bulunmasından, çevirinin bu yollardan ikincisini üstlendiğini ve bu sayede de kültürün aktarıldığı da söylenebilir. Ancak burada çevirmenin ve çeviri yönteminin önemli bir rolü bulunmaktadır; çünkü Vermeer’in de dediği gibi bir kültür uzmanı olarak çevirmen neyi kültürel anlamda aktarmak ve neyi elemek isterse sorumluluğu kendisine aittir.

Bir toplumun çeviriler yoluyla topyekûn bir kültür değişimine gitmesi (yani bu araştırma açısından bakıldığında Batılılaşması) pek olası görülmemektedir. Çünkü kültür bir üst yapı niteliği taşımaktadır. Toplumun din, sanat, teknoloji, görgü, eğitim, yemek, hukuk vb. farklı alanların sembolleri vasıtasıyla devşirdiği anlamlar bütününden teşekkül eden kültür bu alt alanlarının birisinin farklı bir etkileşime girmesi sonucu (örneğin edebiyat dizgesinde Batı edebiyatından eserlerin çevrilmesi suretiyle) üst yapıyı kökten dönüştürücü bir güce kavuşması beklenemez23. Bu konu yukarıda da ayrıntılı bir biçimde ifade edilmişti. Kaldı ki, çevirilerin (örneğin yazın çevirilerinde) yazın dizgesinde yerli sembollerle mücadele etmesi gerekmektedir. Öncelikle bunları tesir altına alıp, burada belirli bir dönüşümü sağlayabildikten sonra kısmen dönüşmüş olan bu dizge diğer dizgelerdeki sembollerle mücadeleye girişebilecektir24.

23

Belki de tarih boyunca belirli ideolojiler bağlamında (ırkçı-milliyetçi, sosyalist vs.) gerçekleştirilen ve toplumun dönüşüm yaşamasının hayalini kuranlar bu noktada yanılmaktaydı. Çeviri, kültürü yaratan dizgelerin bir ya da bir kaçına nüfuz edebilir, bu hangi dizgeye yönelik çeviri yapıldığına bağlıdır. Fakat diğer dizgeler bir direnç gösterecek ve bir topluluktaki egemen kültürü değişmeye zorlayacaktır.

24

“Toplumun kültür katındaki yapıtlarının, bir kere oluştuktan sonra yapılarını zor kaybetmelerine bunların ‘özerkliği’ diyoruz. Kültür yapıtları bir dereceye kadar özerk yapıtlardır” (Mardin, 2011: 54). O halde yukarıda da ifade edildiği üzere her bir dizgenin özerkliği sayesinde dışarıdan gelen ve kültürü dönüştüren etkileri veya gücü bulunacak şeylerin öncelikle bu özerk yapıyla mücadele etmeleri gerekmektedir. Ayrıca bir kültürün içerisinde edebiyat dizgesinin ve onun ürettiği sembollerin anlamının mı daha çok üst yapıdaki kültüre etkisi olduğunu yoksa örneğin yine bir alt yapı kabul edilebilecek din

Batı merkezli bir sosyokültürel evrim teorisi ise çevirilerin Batı’dan gerçekleştirilmesini uygun bulur. Bu bakış açısında Batı dışındaki daha az gelişmiş toplumların da gelişebileceği, Batı’ya yetişebileceği düşüncesi vardır. II. Meşrutiyet özellikle böyle bir bakış açısının varlığının hissedildiği bir dönemdir25.

Çeviri kültür ilişkisinin farkına Almanlar da varmıştır. Gürçağlar’a göre, 18 ve 19. yüzyıllarda Alman romantikler çeviriyle ilgili düşüncelerinde, çevirinin kültürle ilişkisine dikkat çekmişler ve Alman ulusu, kültürü ve edebiyatının oluşumundaki etkisini dile getirmişlerdir (Gürçağlar, 2005: 14).

Salt edebiyat çevirilerinin ya da hukuki, bilimsel vb. çevirilerin kültürü dönüştürücü bir rolünün olduğunu söylemek çok zordur. Çünkü kültür farklı ve birden çok sembol sistemiyle ilişki içerisindedir. Bunların birbiriyle etkileşimi söz konusudur. Oysa edebiyat sisteminin yarattığı semboller diğer kültürün altında var olan sistemlerin sembolleriyle bir sentez için yarışmak durumundadır. Bu ilişki neticesinde oluşacak anlamlar sayesinde kültür evvela ilişkiye girdiği alt kültürle sentezler üretip, oradan diğer kültürel sistemleri dönüştürecektir ve nihayet kültür alt kümeleri arasında kültür denilen en büyük küme etkilenmiş olacaktır26.

Çeviri karmaşık bir davranış biçimdir ve belirli bir iletişim durumunda yer almaktadır. Bu iletişim durumu ise belli bir zaman ve çevrede bulunan bir hedef kitleye dönüktür. Bu hedef kitlenin davranışlarını biçimlendiren bir kültür söz konusudur. Bir kültürdeki bireyin davranışlarını şekillendiren üç etmenden bahsedilebilir:

dizgesinin mi kültüre daha çok etkisinin olduğunu “kültür aktarımı” konusundaki araştırmalarda dikkate almak gerekir.

25

August Comte, Herbert Spencer ve Lewis Henry Morgan’daki gibi Erken Sosyokültürel Evrim teorileri 19. yüzyılın sonlarından birinci dünya savaşının sonuna kadar çok rağbet görmekteydi. Bu teorilere göre toplum önceleri ilkel bir durumdan başlayarak zamanla daha medeni duruma gelmiştir. Batı odaklı bu bakış açısı aynı zamanda Batı’nın kültür ve teknolojik seviyesini gelişmiş/medeni olarak görmektedir. Bu sayede geçmişteki sömürgecilik ve köleleştirme ile öjenik politikaları meşrulaştırmaktalardır (https://de.wikipedia.org/ wiki/Soziokulturelle_Evolution, 13.07.15).

26

Buradaki fikirler Şerif Mardin’in (2011: 53) görüşlerinden yararlanılarak yazılmıştır: “Sembollerin anlaşmasını sağladığı, elle tutulamaz fakat şekilli ve şekillendirici kültür alt sistemleri içine; teknoloji sistemleri, siyasal ve iktisadi meşruluk modelleri, çocuk büyütme, din, eğitim, ‘görgü’ usulleri ve hukuk sistemleri girmektedir. Önemli olan bunlardan her birinin kendi içinde, toplumun fertleri için anlam ifade eden bir sistem olarak çalışmasıdır. Bölümler kendi aralarında da anlamlı bir sitem ortaya çıkardıkları derecede bir kültür bütününü meydana getirirler.”

1. Bireyin içinde yer aldığı belirli bir zamandaki genel toplumun durumu (örnek: Ekonomik kriz dönemi)

2. Yine belli bir zamanda bireyin içinde bulunduğu fiili durum (örnek: Askerlik durumu)

3. Bireyin belli bir zamanda içinde bulunduğu ruhsal-duygusal durum (örnek: Bir yakının ölmesi) (Armmann, 2008: 42)

Bireylerin içinde bulunduğu bu durumların tamamını hiyerarşik olarak ele aldığımızda toplumun belirli bir zamanda bireyin davranışını etkileyen durumuna kültür27 denir. Kültüre daha ayrıntılı bakıldığında ise:

a) Parakültür: belirli bir toplumun genelinin kültürü b) Diakültür: belirli bir grubun kültürü

c) İdiokültür: belli bir bireyin kültürü (Reiß ve Vermeer, 1998: 181)28

Bu farklı kültür birimlerin birbirine tesir etmesi söz konusu olacaktır. Ancak bir çevirmenin çeviri gerçekleştirirken öncelikle yukarıdaki 1, 2 ve 3. durumdan etkilenmesi ve bununla beraber a, b ve c’nin tesiri altında olması söz konusudur. Bu bakımdan bir kültür içerisinde çağdaş iki farklı çevirmenin aynı eseri çevirmesi ele alınacak olursa a+b aynı olsa dahi çevirmenlerin idiokültürü farklılaşacağı için erek metinde farklılaşmalar yaşanacağı muhakkaktır. Diğer yandan aynı metnin bir çevirmen tarafından iki defa çevrilmesi durumunda da farklılıkların ortaya çıkması beklenmelidir, çünkü tüm yukarıdaki etmenler aynı kalmış olsa dahi sadece 3’ün anlık değişme olasılığından dolayı farklı bir çeviri ortaya koyması beklenebilir. Yukarıdaki tüm (1, 2, 3; a, b ve c) parametrelerin farklı kombinasyonlar oluşturmasıyla bir metin çevirmen tarafından algılanır ve buna göre bir anlam üretilir ve sonuç olarak çevirmen hedef kitlesinin aynı parametreleri kendi öznelliğinden yola çıkarak aşağı yukarı kestirir ve buna göre bir çeviri gerçekleştirir.

27

Vermeer’e göre kültür, “bir toplumun ya da bireyin sergilediği davranışları yönlendiren normların, uzlaşımların ve kanıların (değer hükümlerinin) bütünü” demektedir (aktaran Armmann, 2008: 43). 28

Vermeer ve Reiß Die Allgemeine Translationsthorie adlı eserinde çeviri eylemini etraflıca betimlemektedirler. Netice itibariyle böyle bir eylemin (Leipzig okulu gibi) “diller arası bir iletişim” olarak değil, “kültürlerarası bir iletişim” olduğunu vurgulamışlardır.

Çeviride bir iletişim gerçekleştiği düşünülürse ve bu iletişimin iki farklı kültür arasında gerçekleşen bir iletişim olduğu da göz önünde bulundurulursa, çevirinin kültürlerarası bir iletişim aracı olduğunu da kabul etmek gerekir. Dolayısıyla iki farklı kültürün kendi içinde barındırabilecekleri bazı uyuşmazlıkların çevirmen açısından aşılması gereken bir sorun olduğu ortaya çıkmaktadır. Fakat Holz-Mänttari’nin (1984) Çeviri Eylem

Kuramı’na göre çevirmen kültürlerarası bir çeviri uzmanıdır ve bu gibi sorunları aşmak

onun görevidir.

Belirli bir kişiye bilgi ulaştırmak istendiği zaman karşıdaki kimsenin nasıl bir bilgi seviyesinde bulunduğu kestirilir ve verilecek mesaj buna göre oluşturulur. Dolayısıyla çevirmen de hedef kitlesinin bilgi düzeyini ve durumunu baştan (kestire)bildiği (uzman çevirmenin bildiği varsayılır) için o, iletmek istediği bilgiyi de buna göre yani hedef odaklı kılacaktır. Bu bakımdan çeviri belirli bir erek kitleye yönelik olacağından dolayı çevirmenin oluşturacağı erek metnin de erek odaklı olması, yani erek kitlesinin bilinç (kültür durumunu da içinde düşünülmelidir) durumuna göre çeviri gerçekleştirmesi beklenir. Çevirmenin böyle bir eyleme girişmesinin varsayılmasının sebebiyse çevirmenin en iyi düzeyde anlaşılmak istenmesi, gerçekleştirdiği çevirinin erek kitlede işlevsel olması ile bağdaştırılabilir. Bu bakımdan erek kültürün ve erek kitledeki bilinç düzeylerinin önceden biliniyor olması gerekmektedir.