• Sonuç bulunamadı

Eğitim Enstitüleri : Ortaokula öğretmen yetiştirmek amacıyla Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak kurulan bu okul

lar, en çok öğretmen yetiştiren kaynak olmuştur, öğretim sü­

releri ve öğretim izlenceleri sık sık değişmiştir.

Ii) Üniversiteler : Üniversitelerin biyoloji, fizik, kimya, ma­ tematik, edebiyat, coğrafya, filoloji gibi bölümlerinden mezun olanlar, istekleri üzerine gerekseme olan liselere öğretmen ola­ rak atanmışlardır.

iii) Yüksek Öğretmen Okulları : Üniversite mezunlarına gerekli meslekî bilgi ve becerisini kazandırarak lise öğretmeni yetiştirmek amacıyla kurulmuştur. Bu okul öğrencileri, öncelikle kendi branşlarında üniversite diploması almakla yükümlü idi­ ler. Buna ek olarak, mesleğin gerektirdiği pedagoji, psikoloji, sosyoloji ve eğitim derslerini alıp okullarda staj yaparlardı.

Bu kaynaklardan yetişmiş ve kendilerini mesfeğe adamış binlerce öğretmenimiz vardır. Ortaöğretimimiz onlar sayesinde ayaktadır. Ülkemiz ve Cumhuriyetimiz, onların sınırsız özverile­ rine çok şey borçludur.

Eğitim Enstitüleri, son dönemlerde kötü uygulamalara sah­ ne edilmiştir. Bunlar arasında, mektupla öğretimin uzantısı olan hızlı kurslarla öğretmen yetiştirme deneyi ve sonraki siyasi yönlendirmeler, herhalde bu okulların geçirdiği en kötü, en ta­ lihsiz dönemlerdir. Yüksek öğretmen Okulları hem öğrenci se­ çimi, hem öğretim yöntemi açısından sağlam ve işlerliği olan bir sistem olarak uzun yıllar boyunca hizmet vermiştir. Ne yazık ki son siyasi çalkantılar bu okulları da kökünden etkilemiş ve kurutmuştur. Sağgörüsüz (basiretsiz) bir siyasetin bütün devlet kurumlarını etkilediği bir ortamda, öğretmen yetiştiren kurum- ların da etkilenmiş olması çok doğaldır. Bu olgunun vebalini öğretmen yetiştiren kurumlara ve orada yetişmiş olanlara yük­ lemek, açık bir haksızlıktır. Üstelik, bu gerekçeyle, geçmişte iyi işlediği görülmüş sistemleri bozup yeni denemelere girişmek, gereksiz bir risk olarak görünmektedir. Bununla ne söylemek istediğimi, biraz daha açıklıkla ortaya koymakta yarar görü­ yorum :

Yüksek öğretim Yasası uyarınca, ortaöğretime öğretmen yetiştirme işi, bu alanda çok deney, bilgi ve tesis sahibi olan M illi Eğitim Bakanlığının elinden alınarak üniversitelere devre­ dilmiştir. Üniversiteler, bu işi, kendi içlerinde kurdukları eğitim fakültelerinde yapacaklardır.

öğretm eni tek kaynaktan yetiştireceği, siyasi eğilimlerin etkisine girmeyeceği, standart ve iyi bir düzey tutturacağı gibi gerekçeler, yapılan işe puan kazandırmaktadır.

Ama bu uygulamanın başında beliren bazı tehlikeler vardır. Yetkililer dinlemese bile, ülkenin gelecekteki eğitim hayatı açı­ sından, bu tehlikeleri şimdiden ortaya koymakta yarar görü­ yoruz :

i) Üniversitelerimiz, şimdiye kadar uğraşmadıkları öğret­ men yetiştirme konusunda gerekli bilgi ve deneyime sahip de­ ğildirler. Eğitim Fakültelerine atanan yöneticilerin çoğu (kendi alanlarında değerli bilim ciler olsalar bile) eğitimle hiç ilgilenme­ miş kişilerdir. Bir ülkenin öğretmen yetiştirme sorunu, amatör heveslere bırakılamayacak kadar ciddi bir sorundur. Bu alanda engin deneyimi olan MEB’nın devre dışı bırakılması, ihtiyatsız bir girişimdir.

ii) Üniversitelerin geleneksel işlevleri, bilgi üretmek ve üretilen bilgiyi yaymaktır. Dolayısıyla, öğretmen yetiştirme işini bütçe, kadro, bina, öğretim vb. açılardan daima ikinci plana iteceklerdir. Nitekim ilk uygulamalar, bu görüşü doğrulamak­ tadır.

iii) Eğitim fakülteleri, hazırladıkları öğretim izlencelerine ve mevcut öğretim kadrosuna göre incelendiğinde, eski eğitim enstitüsü sistemini benimsedikleri anlaşılmaktadır. Yalnızca adı değişen bu sistemle ortaokula nitelikli öğretmen yetiştirilebi­ lir. Ama lise branş öğretmenliği için üniversite lisans diploma­ sı düzeyinden aşağıya inilmemelidir.

iv) Her eğitim fakültesi, yetiştireceği biyoloji, fizik, kimya, matematik, edebiyat, tarih, coğrafya, sosyal bilgiler gibi branş öğretmenlerini kendi içinde kuracağı bölümlerde okutacaktır. Yetkililerin bunu nasıl düşünebildiklerine akıl erdiremiyoruz!... Gerçekte, düşündükleri bu sistemde her eğitim fakültesinin içe­ risinde bir üniversiteyi kurmaya yetecek bölümlerin, öğretim üyelerinin, taboratuvarların, pahalı ders araç ve gereçlerin, dersliklerin vb. bulunması gerekir. En eski üniversitelerimiz bi­ le hâlâ bu olanaklara kavuşamamıştır. Eğitim fakültelerimiz, bir an önce, güvenirliği ve geçerliği olan yöntemleri aramalıdırlar. Çünkü, bu sistem içerisinde bile doğru yöntemler bulunabile­ cektir.

v) Cumhuriyet dönemi boyunca, öğretmen yetiştirmek için kurulan bina ve tesislerin büyük çoğunluğu üniversitelere dev­ redilmiştir. Kuruluş aşamasında olan ve bina sıkıntısı çeken üniversiteler, devraldıkları bu binalara, başka fakülteleri de yerleştirmişlerdir. Dolayısıyla, ya eğitim-öğretim düzeyinde ya da yetişen öğretmen sayısında düşme olmalıdır. Bunun her iki­ si de ulusal eğitimimiz için istenecek sonuçlar değildir.

öğretmen yetiştirme konusunu bitirmeden önce birkaç şey daha söylemek istiyorum : Yakın gelecekte mutlu ve refah bir Türkiye yaratmak için yeni bir eğitim seferberliğine girmek zo­ rundayız. Bu seferberlikte, okuma-yazma öğretme gibi göster­ melik basit amaçların çok ötesine geçilmelidir, öğrenci sayı­ sını, okullarda binlerin, sınıflarda otuzların altına indirmek esas hedef olmalıdır. Bunun gerçekleştirilmesi, yeni binaların yapımı kadar, yeni öğretmenlerin yetiştirilmesini de zorunlu kılar.

Eğer bu görev, Yüksek Öğretim Kurulunun ise, bu kurul, not verme, s n:f geçme ve atama yönetmelikleriyle uğraşmaktan vazgeçip, ülken'n insangücü planlamasında güvenirliği varolan ilke ve uygu’amalarla birlikte, öğretmen yetiştirme sistemini ge­ cikmeden düzenlemelidir. Değilse, onarılmaz yanlışlar o'uşma- dan, Milli Eğitim Bakanlığı yeniden bu görevi devralmalıdır.

Bütün bunların yanında, öğretmene toplum içinde hakettiği saygın yer verilmelidir. Hizmet-içi eğitim, işler bir kurum duru­ muna sokulmalıdır. Geçim derdinden uzaklaşan öğretmeni, eği- tim-öğretim yayınlarıyla, inceleme ve araştırmalarla destekleme­ lidir. Bu işler, ülkemizin bugün rahatlıkla üstesinden gelebile­ ceği sorunlardır.

f) ÖSYM Etmeni :

Ortaöğretim kurumlarımızın çoğu, öğrencileri yükseköğre­ nime yöneltmek amacıyla kurulmuştur. Bunun sonucu olarak, her yıl yükseköğretim kurumlarımızın sığasını çok aşan bir ka­ labalık, üniversite giriş kapısında yığılmaktadır. öğrenciler, ailelerinin desteğinde, bu kalabalığı yarıp içeri girme yarışı için­ dedirler. Bu yarışta özel dersler ve sınava hazırlayıcı kitaplar, ortaöğretimi doğal akışından saptıracak ölçüde etkili olabil­ mektedir. Bu etkinin olumsuz olduğu kanısı yaygındır. Ama ÖSYM sınav hazırlıklarının gerçekten olumsuz etki yaptığı, ya­ pıyorsa bu etkinin ne boyutlarda olduğu ölçülmüş değildir. Bu­ nun yanında matematik öğretiminin amaç ve yöntemleri ile özel dershanelerin amaç ve yöntemlerinin farklı olduğu kuşku­ suzdur. Bu farklılık, hem öğrenciler, hem öğretmenler üzerin­ de uyum zorlukları yaratabilir.

ÖSYM sınavlarını, gençlerin yaşam çizgisini belirleyen tek ayıraç olmaktan çıkarmak, bu sistem içinde olanaksızdır. Çö­ züm, bir yandan, ortaöğretimde öğrencileri ilgi, yetenek ve ba­ şarılarına yönlendiren çok amaçlı ortaöğretim sisteminin kuru­ labilmesine, öte yandan, toplumdaki ücret dengesine bağlıdır.

D — ORTAÖĞRETİMDE MATEMATİK ÖĞRETİMİNİN DE­