• Sonuç bulunamadı

Duygusal zekâ yeni bir zekâ türüdür ve sosyal zekâ, pratik zekâ, kişisel zekâ, sözel olmayan algılama yetenekleri ve duygusal yaratıcılığı içeren potansiyel yeni zekâ gurubunun bir üyesi olarak düşünülebilir (Mayer vd., 2000: 268). Duygu ve zekânın uyumlu birlikteliği olarak değerlendirebilecek olan duygusal zekâ kuramının çıkış noktasına, önemli bazı

kuramlardan örnekler vermek gerekirse: Önde gelen sosyal ve davranışsal kuramcılardan Sigmund Freud’un Kişilik Kuramı, Ivan Pavlov’un Davranış ve Şartlı Koşullanma Kuramı, Edward Thorndike’in Davranış Kuramı, Albert Bandura’nın Sosyal Öğrenme Kuramı, Walter Mischel’in Bilişsel Sosyal Öğrenme Kuramı ve Raymond Cattell’in karakter yaklaşımı; insanların bireysel davranışlarının, bütünsel bakımdan, düşünce ve duygulara dayandığını desteklemektedir (Crump, 2008: 5). Duygular en yumuşak telkinlerden en derin tutkulara ve en olumlu hislerden en olumsuz hislere varan geniş bir aralığa sahiptir. Kişiler bu duygu durumlarını açık bir biçimde adlandırmak için kavramsal değerlendirme yapmalıdır yani bu duygu durumunu diğerlerinden ayıran etiketi açıklamak için zihinsel süreçten geçirmek gerekir (Kleinginna ve Kleinginna 1981: 362). Karmaşık duygusal problemleri, duygusal muhakemeye tabi tutmak ve sonuçları objektif olarak değerlendirmek oldukça dikkat ve önem gerektirmektedir ve duyguları tanımlayabilme kabiliyetinin, kişinin duygusal sağlığında temel olduğuna dair çok sayıda çalışma mevcuttur. Bu konunun günlük hayattaki işlevinin de önemini vurgulayan Mayer ve Geher (1996: 90), başkalarının duygularını tanıyabilmenin kişinin ruhsal/ zihinsel olarak sağlıklı olmasıyla, başkalarının duygularını tanıyamamanın ise kişinin ruhsal/ zihinsel olarak sağlıksız olmasıyla bağlantılı olduğunu belirtmişlerdir. Duygusal zekâ konseptinin temelinde kendinin ve başkalarının duygularını anlayabilme yeteneğinin (Williamson, 2015: 192) yattığı düşünüldüğünde, kuramın öz farkındalık ve empati kavramlarına yakından bağlantılı olduğu düşünülebilir.

1.8.1 Duygusal Zekânın Tanımı

Mayer ve arkadaşları (2000: 267), duygusal zekâyı; duyguyu algılama ve ifade edebilme, duyguyu düşünceyle özdeşleştirme, duyguyu anlayabilme ve muhakeme yapabilme, kendinin ve başkalarının duygularını yönetebilme olarak tanımlamışlardır. Williamson’a (2015: 192) göre duygusal zekâ, kişinin kendi duygularını anlayarak buna göre hareket etmesi ve bu duyguları ifade edebilmesi, iyi şeyleri araması, ahlaki ve ruhsal olarak iyilik halidir. Bu doğrultuda başkalarının duygularını anlayıp fikir yürütebilme ve duygusal olarak açık ve sağlıklı bir çevre yaratarak herkes için duygusal zekâya ön ayak olmak olarak tanımlanabilir. Neale ve arkadaşlarına (2011: 9) göre duygusal zekâ davranışlarımızı yönlendirirken duygularla düşünmek, düşüncelerle hissetmektir.

Duygusal zekâyı ölçen E.Q. (Emotional Quotient) kabiliyetleri I.Q. (Intelligence Quotient) kabiliyetlerinin zıttı olmamakla beraber, gerçek hayatta bu iki kavram birbirleriyle etkileşim halindedir ve birbirini desteklemektedir. Bar-On, gerçek anlamda zeki insanı, sadece bilişsel anlamda zekâya sahip olan değil aynı zamanda duygusal anlamda zekâya sahip insan olarak tanımlamaktadır(Bar-On, 2000, aktaran: Acar, 2002: 54).

Duygusal zekânın tanımlanmasında da oldukça önemli bir fikir ayrılığı görülmekle beraber hızla gelişen duygusal zekâ kavramının tanımı o kadar çok çeşitlidir ki bu yapı üzerinde çalışan araştırmacılar bile sürekli kendi tanımlamalarında değişikliğe gitmektedirler (en.wikipedia.org).

1.8.2 Duygusal Zekânın Tarihsel Gelişimi

1872’de Charles Darwin’in duygusal-sosyal zekâ üzerinde yayınladığı ilk geniş çaplı çalışmadan esinlenen (Bar-On, 2006: 22) duygusal zekânın kökleri, kuramsal olarak E. L. Thorndike’in 1920’de ortaya çıkardığı “Sosyal Zekâ” kuramına kadar gitmektedir. Thorndike, sosyal zekâ kavramını; insanları anlayabilme ve yönetebilme yeteneği ile insan ilişkilerinde akılcı davranma olarak açıklamaktadır. Thorndike, laboratuvarında sosyal zekâyı ölçmek için klinik ortamı yaratmış ve basit bir karşılaştırma işlemiyle insanların yüz ifadelerini duygularıyla eşleştirmeyi ve böylece sosyal zekânın laboratuvarda ölçülmesi için bir yöntem sunmayı amaçlamıştır. Deneylerin böyle bir yöntemle yapılmasının amacı, zekânın gerçek insanlar arasındaki aktif etkileşimle ortaya çıkarılması ve bunun da gerçekçi bir değerlendirme sağlamasıdır (Thorndike ve Stern, 1937: 275). Daha yakın tarihlerde ise duygusal zekânın kökleri Howard Gardner’in 1983 yılındaki çalışmasına (Gillman, 2001, web.archive.org) gitmektedir. Daha spesifik olarak belirtmek gerekirse, duygusal zekânın kaynağı, Gardner’in kişisel zekâ ve kişiler arası zekâ konseptlerine uzanmaktadır (Petrides, 2011: 656). Kişiler arası zekâ, kişinin başkalarının niyetlerini, motivasyonlarını ve isteklerini anlayabilme kapasitesi olarak tanımlanmaktadır (Gardner, 1999: 43).

Duygusal zekâ kavramsal olarak incelendiğinde, Reuven Bar-On’un ilk defa “E.Q.” (Emotional Quotient) kısaltmasını kullanmasından bahsetmek mümkündür (Goleman, 2000: VII). Duygusal zekâ kavramı 1985 yılında Wayne Payne’ın doktora tezinde kullanılarak ilk defa yayınlanmış bir çalışmada yer almıştır. 1990 yılında ise Mayer ve Salovey; üç bileşenden oluşan ve duyguların tanımlanması, kontrol edilmesi ve duygusal bilginin düşünce ve davranışlarda kullanılmasını içeren (Petrides ve Furnham 2000: 313) ilk duygusal zekâ modelini geliştirmişlerdir. Duygusal zekâ kavramının, psikolojide ve diğer sosyal bilimlerin alanlarında son zamanlarda üzerinde en çok inceleme yapılan ve üzerinde en çok araştırma yapılan kavramlardan biri olmasının esas kaynağı ise Daniel Goleman’ın (1995) “Emotional Intelligence” (Duygusal Zekâ) adlı kitabıdır. Bu tarihten sonra duygusal zekâ kavramı daha ünlü bir kavram olarak dikkatleri üzerine çekmiştir (Doğan ve Şahin, 2007: 234). Goleman (1998) "Working with Emotional Intelligence" (Duygusal Zekâ ile Çalışma) adlı eserinde, duygusal zekânın işyerinde en güçlü başarı göstergesi olduğunu öne sürmüştür. Sonrasında duygusal zekâ ile ilgili, popüler akademik çevrelerde ve oldukça yüksek sayıda makale ve

çeşitli çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. Bununla birlikte alanda yapılan ölçek geliştirme ve ampirik bulgulara ulaşmaya yönelik çalışmaların ani bir biçimde artan sıklığı da duygusal zekâ kavramının akademik camiada kazandığı bu popülariteyle açıklanabilir (Petrides vd., 2004: 278). Tablo 1.4’te duygusal zekânın genel hatlarıyla tarihsel gelişimi gösterilmiştir.

Tablo 1.4 Duygusal Zekânın Tarihsel Gelişimi