• Sonuç bulunamadı

Genel kurul ve müdürler ya da anonim ortaklıkta yönetim kurulu arasındaki ilişkiyi düzenleyen kuramlardan olan “yöneticilere üstünlük tanıyan teori” yöneticiler lehine bir güç dengesi kurmaktadır. 1930’larda özellikle Alman ve Fransız hukuk öğretilerinde yönetim kurulunun mutlak gücüne dayanan bu görüş tartışılmıştır53. Yöneticilere üstünlük tanıyan teori, tüm esaslı yetkilerin yönetimde toplanması temeline dayanır54. Farklı bir anlatımla, genel kurulun etkinliği, ortaklığın

51 Bu hususlarda bkz. von Büren/Stoffel/Weber, s. 103. 52 Bu yönde bkz. Honsell/Vogt/Watter/Dubs/Truffer, s. 763. 53 Bkz. Gauch/Schmid/Tanner, s. 13.

54 Anonim ortaklık yönetim kurulu açısından bu yönde bkz. Forstmoser/Meier-Hayoz/Nobel, s.178.

Burada yönetimin genel kurula baskınlığı ve anonim ortaklığın faaliyetine yön verme işlevi öngörülmektedir. Bu hususta bkz. Poroy/Tekinalp/Çamoğlu, s. 292.

yönetimine üstün kişiliğe sahip bir yöneticiyi getirmek ve ona bir kurul oluşturmakla sonlanır. Bu kişi, ortaklığı tamamen bağımsız yönetir55.

Tasarı sistemi, genel kurulu olağan olarak toplantı yapan ve işlevsel bir organ olarak ortaya koymaktadır. Özellikle senelik yapılan olağan genel kurullarda yıllık finansal tablolar onaylanmaktadır (bkz. TTK Tasarı m. 617/1 ve 3, m. 409/1). Bunlarla bağlantılı olarak müdürlerin ibrası da genel kurulda gerçekleşmekte (TTK Tasarı m. 616/1/f), hatta genel kurul müdürleri her zaman görevden alabilmektedir (bkz. TTK Tasarı m. 616/1/b ve m. 630/1). Dolayısıyla genel kurul ve müdürler arasındaki görev dağılımı ve bunlar arasındaki ilişki yöneticilere üstünlük tanıyan teori çerçevesinde açıklanamaz56.

2. Egemenlik Teorisi

a. Mutlak Egemenlik Teorisi

Genel kurul ve müdürler arasındaki karşılıklı ilişki hususunda belirtilebilecek diğer bir kuram, egemenlik kuramıdır. Bu kuram en eski kuramdır57. Kuram, yöneticilere üstünlük tanıyan teorinin tersi olarak özetlenebilir. Egemenlik teorisinde “egemen”, ortaklığın yürütülmesinin gerektirdiği tüm işlevleri yerine getiren ve kararları alan bir organdır.

Egemenlik teorisini en katı ele alan görüş mutlak egemenlik teorisidir. Mutlak egemenlik teorisine göre egemen organın genel kurul olması gerekir58. Fakat TTK

Tasarısı açısından limited ortaklık hükümlerine dikkat edilirse hem genel kurulun (bkz. TTK Tasarı m. 616) hem de müdürlerin (bkz. TTK Tasarı m. 625) devredilemez ve vazgeçilemez bazı görevleri olduğu tartışmasızdır. Oysa bu kurama göre, egemen organ, yani genel kurul, müdürlere her hususta talimat verebilmeli ya da onların yerine doğrudan karar verebilmelidir59.

55 Bkz. Gauch/Schmid/Tanner, s. 13.

56 Yöneten ilkesinin İsviçre hukuku bakımından hiçbir zaman söz konusu olmadığı yolunda bkz.

Schmitt, s. 41, dn. 1; Gauch/Schmid/Tanner, s. 13.

57 Bkz. Gauch/Schmid/Tanner, s. 14.

58 Bkz. Gauch/Schmid/Tanner, s. 14; Schmitt, s. 41; Forstmoser/Meier-Hayoz/Nobel, s.178. 59 Anonim ortaklıklarda yönetim kurulu açısından bu yönde bkz. Schmitt, s. 41.

b. Sınırlı Egemenlik Teorisi

Mutlak egemenlik teorisinde egemen organ olan genel kurul, müdürlere her hususta talimat verebilmekte ve gerekirse onların yerine karar alabilmektedir. Bunun müdürlere devredilemez görevler yükleyen bir sistemle bağdaşması olanaksızdır. Dolayısıyla mutlak egemenlik teorisinin katı tutumu, yönetimin de yetki alanı dikkate alınarak yumuşatılmalıdır. Yalnız bu yapılırken, genel kurulun yöneticileri azledebilmesi ve yöneticiler seçebilmesi gibi görevlerinin ona verdiği şeklî üstünlük göz ardı edilmemelidir.

Sınırlı egemenlik teorisi, özellikle ortada bir yönetim zafiyeti yoksa, genel kurulun yalnızca belirli özel koşulların varlığı halinde yönetimin işlerine müdahale edebileceğini kabul etmektedir60. Örneğin bir anonim ortaklıkta pay sahiplerinin menfaatlerini önemli ölçüde ilgilendiren olağanüstü kararlar söz konusuysa durum böyledir61. Dolayısıyla egemen organ olan genel kurulun her zaman ve her konuda yönetime talimat vermesi ve onun yerine geçerek karar almasını bu teori kabul etmez.

Sınırlı egemenlik teorisinde de egemen organ genel kurul olduğundan, yönetimin kendi alanına giren bazı önemli işleri genel kurula arzetmesi olanaklıdır. Yönetimin genel kurula arz ettiği meselede genel kurul karar verebilecektir, ki bu da ilgili meselede yetki devri anlamı taşır. Böyle bir durumda kararı yönetim değil, genel kurul aldığı için, genel kurulun aldığı karar doğrultusunda her şey eksiksiz olarak yapılırsa, ilgili kararın sorumluluğunu yönetim taşımamalıdır62.

Sınırlı egemenlik teorisinin özellikle yönetimin kendi alanına giren meselelerde genel kurula yetkilerini devretmesine ve neticede yöneticilerin sorumluluğuna ilişkin ortaya koyduğu esaslar da Tasarı sistemiyle bağdaşmaz. Bir kere Tasarı, müdürler ve genel kurul açısından devredilemez ve vazgeçilemez görevleri belirlemiştir. Buradaki “devredilmezlik” örneğin müdürlerin karar alacağı hususlarda genel kurula meselenin devredilmesini yasaklayacaktır. “Vazgeçilmezlik” ifadesi de kanımızca aslında yönetimin elinden alınamaz şeklinde anlaşılmalıdır63. Genel kurul da bu görevlere kendi inisiyatifi çerçevesinde karışamamaktadır. Bir an

60 Bu hususta bkz. Schmitt, s. 44; Gauch/Schmid/Tanner, s. 15. 61 Bkz. Gauch/Schmid/Tanner, s. 15.

62 Bkz. Schmitt, s. 44.

63 Mehaz yasa müdürlerle ilgili olarak OR m. 810/2 hükmünde müdürlerin “devredilemez” ve

için, TTK Tasarı m. 625/2 uyarınca, müdürlerin aldıkları belirli kararları genel kurulun onayına sunma zorunluluğu getirilmiş olsa ve bu anlamda genel kurulun müdürlerin yönetsel alanına karışabileceği düşünülse dahi, sınırlandırılmış egemenlik kuramının ön gördüğü anlamda bir yetki devri burada gerçekleşmez. Çünkü TTK Tasarı m. 625/2/c. 2 hükmü genel kurul onayının müdürlerin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağını ve sınırlandırmayacağını düzenlemektedir.

Sınırlı egemenlik teorisinin genel kurulun şeklî anlamda üstünlüğünü ortaya koyan yapısı bir an için kabul edilir bir nitelik gösterebilir. Gerçekten de TTK Tasarı m. 630/1 hükmüne göre, genel kurul müdürleri her zaman azledebilir; bunların yönetim hakkını sınırlayabilir. Fakat genel kurulun azil yetkisi kişilere yöneliktir. Genel kurulun bunu müdürler üstünde bir baskı unsuru olarak kullanması ayrı hukuken müdürlerin yönetim alanına karışıp talimat verebilmesi ya da onlar yerine geçip karar verebilmesi ayrı hususlardır. Tasarı sistemi bir organ olarak genel kurul ve müdürlerin görev alanlarına ilişkin net düzenlemeler yapmıştır. Dolayısıyla sınırlı egemenlik teorisi bu sisteme uymamaktadır.

3. Eşitlik Teorisi

Bu kuram, her organın kendisine ait bir yetki alanı olduğu temeline dayanır. Bu alana diğer organ ya da organların müdahalesi söz konusu olamaz. Yani her organ kendi alanında tek başına görev icra eder64. Dolayısıyla genel kurulun yönetimin işlerine egemen olmasından bahsedilemez65. Anonim ortaklıkta yönetim kurulu, limited ortaklıkta müdürler, yetki ve sorumluluklarına genel kurulu karıştırmaktansa, kendi işlerini kendileri yapmalı ve bizzat yaptıkları işlerin sorumluluğunu taşımalıdır66. Genel kurul, yönetim ve temsille ilgili hususlarda yönetim kurulu ya da müdürlerin alanına giren bağlayıcı kararlar alamaz.

Eşitlik teorisi organların yetki alanlarını ayırıp, bu alanlarda organların birbirlerine müdahalesini reddeder. Kuramın bu yaklaşımı, TTK Tasarısı sisteminin

64 Bkz. Schmitt, s. 43; Gauch/Schmid/Tanner, s. 15–16; Küng, Manfred/Camp, Raphaël: GmbH-

Recht Kommentar, Zürich, 2006, s. 237; Siffert/Fischer/Petrin, s. 194; Forstmoser/Meier- Hayoz/Nobel, s. 178.

65 Bkz. Bertschinger, Urs: “Ausgewählte Fragen zur Einberufung, Traktandierung und Zuständigkeit

der Generalversammlung”, AJP 2001, 8, s. 903.

66 Bu anlamda TTK Tasarı m. 625 hükmünde sayılan müdürlerin devredilemez yetkileri aslında, (bir

devir vesilesiyle) onların sorumluluklarını üstlerinden atmalarına da engel olur. İsviçre anonim ortaklıklarında yönetim kurulu açısından bu yönde bkz. Bertschinger, s. 903.

ortaya koyduğu organların devredilemez ve elinden alınamaz görevleri düzenlemesiyle uyumludur. Bu bağlamda eşitlik teorisi organlar arasında bir hiyerarşiyi reddetmektedir. Bunun yerine organların işlevsel anlamda ayrıldığı ve aynı paralelde olduğu bir yapıyı benimsemektedir. Bahsedilen durum bir anlamda anayasal kuvvetler ayrılığı sisteminin ortaklıklara yansıması gibidir67. TTK Tasarısı’nın limited ortaklıkları açısından kural olarak bu teorinin esas alındığını belirtebiliriz68.