• Sonuç bulunamadı

A) TEMEL KAVRAMLAR

4. Doğal Hukuk ve İnsan Hakları

İnsan hakları kavramının herkes tarafından kabul edilen bir tanımı yoktur. Türkçe kitaplarda ‘kamu hürriyetleri’, ‘temel haklar’, ‘vatandaş hakları’ hep aynı anlamda birbirlerinin yerine kullanılmaktadır. İnsan ve hak kavramları soyut ve göreceli olduğu sürece bu tanım sorunu devam edecektir. Bu açığı kapatmak için kavramla ilgili bazı tarifler yapılmıştır. En genel anlamda insan hakları, insanın birey olmaktan kaynaklanan doğal hakları demektir. Kısaca “insana insan gibi muamele etmek” biçiminde de

betimlenebilir. Başka bir deyişle, insan hakkı olarak bilinen her tür hak insan doğasından kaynaklanan tabii (doğal) haklara karşılık gelmektedir.31

İnsan hakları kavramının doğal hukuk ürünü olduğu kabul edilmektedir. İnsan haklarının bilinen en yaygın tanımı “insanın insan olmaktan kaynaklanan hakları” şeklindedir ve kaynaklarda genellikle her insanın bu haklara doğuştan sahip olduğuna vurgu yapılır.

Daha kapsamlı bir tanım vermek gerekirse, “insan hakları”nın, insanlığın belli bir gelişme çağında, teorik olarak bütün insanlara tanınması gereken ideal haklar listesini ifade ettiği söylenebilir. İnsan hakları denilince genel olarak daha ziyade olması gereken, ideal olan, özlenen haklar akla gelir ki bunlar uluslar arası bildirilerde tüm insanlığa sunulan ortak ülkülerdir.

İnsan hakları yüzyıllarca verilen mücadeleler sonucunda ulaşılmış olan bir değerdir. Eğer günümüzde artık insanların sadece insan olmak nedeniyle devredilmez, vazgeçilmez, kişiliklerine bağlı bir takım haklara sahip oldukları kabul ediliyorsa bu çok çetin ve bedeli çok ağır ödenmiş bir tarihi geçmişe dayanmaktadır. Keyfi otorite karşısında insanın özgürlüğünü elde etmesinin geçirdiği evreler bugünü anlamak açısından gereklidir. Bu uğurda yapılan uzun mücadeleleri bilmeden, çeşitli ulusal ve uluslararası hukuk belgelerinde insan hakları kavramının değerinin anlaşılması mümkün değildir. Ayrıca bu gün insan haklarının bir dış politika aracı olarak devletlerin egemenliklerini sınırlayacak boyuta gelmesi de tarihi geçmiş dikkate alındığında daha iyi anlaşılabilir.

Yirminci yüzyılın en önemli sosyal gelişmelerinden birisi olan insan hakları kavramının hukuki ve evrensel bir anlam kazanmasıyla, geçmişin ahlaki, dini ve felsefi değerleri bugün siyasi ve hukuki belgelerin en önemli kavramlarından biri haline gelmiştir. Öyle ki, insanlık tarihinin hiçbir döneminde insan haklarının bu kadar yaygın olarak ihlal edildiği ve aynı zamanda bu kadar çok kutsandığı bir dönem olmamıştır. İnsan hakları, son on yılda yeni dünya düzeni, küreselleşme, post-modernizm ve internet gibi üzerinde çok konuşulan sınırları belirli olmayan bir kavram haline gelmiştir. İnsan hakları öylesine kutsal bir kavram ki, neredeyse bütün devletler ve

31 Kemal BAŞLAR, İnsan Hakları ve Kamu Hürriyetleri(1), Polis Meslek Yüksek Okulları Ders Kitabı, SFN Yayınevi. ,Ankara, 2001, s.10-11

devlet adamları meşruiyetlerini bu kavrama sadakatlerini açıklayarak korumak eğilimindedirler. Bu gün bir devletin insan haklarını ihlal ettiği suçlamasıyla karşı karşıya kalması, Orta Çağ’dan hatırladığımız ‘aforoz’ tabirini telaffuz etmemizi gerektirecek kadar ciddi bir suçlama olarak kabul edilmektedir. Uluslar arası topluluk tarafından aforoz olunmak istemeyen diktatörler ve despotlar bile yaptıkları hareketlere hukuki bir dayanak bulmak zorunda hissediyorlar.32

İnsan haklarının tarihçesi dört başlık altında incelenebilir: 1- Eski Uygarlıklarda İnsan Hakları, 2- Birleşmiş Milletler Sonrası İnsan Hakları, 3- Osmanlı İmparatorluğunda İnsan Hakları, 4- Cumhuriyet Döneminde İnsan Hakları,

İnsan hakları kavramı XVIII. Yüzyılda Aydınlanma Çağında ortaya çıkmış gibi görünür. Gerçekten de, daha önce Orta Çağın karanlıkları (Batı açısından) içinde insanın bir değer olarak gündeme gelmesi, hak ve özgürlükler sahibi olduğunun ileri sürülmesi siyasal iktidarlar açısından düşünülmesi imkânsızdı.

Evrensel anlamda Birleşmiş Milletler’in kurulması modern insan hakları hukukunun doğuşu açısından bir mîlat olarak kabul edilebilir. Birleşmiş Milletler sonrası ortaya çıkan gelişmeler modern insan hakları eğilimini yansıtmaktadır. Bu dönem insan haklarının uluslar- arası boyut kazandığı bir dönem olması itibariyle diğer tarih dönemlerinden ayrılır.33

Düşünce ve felsefede insan haklarının mazisi, insan kadar eskidir. İlk çağlarda, özellikle Antik Yunan’ın (Eski Yunan) Sokrates’le başlayan antropolojik (insan bilimi) dönemi, temelde insan sorununa yönelmiştir. Yine ilk çağda Uzak Doğu’da insan hakları konusu görülmektedir. Evrene uyum sağlama konumundaki insanın yapısı üzerinde durulmuş, Ahlak, dürüstlük ve bilgelikle doğanın bir parçası olup uyum sağlamak Uzak Doğu felsefesinde daha yatkın düşünce olarak karşımıza çıkmaktadır. Sokrates insan haklarına değinmiş olan bir filozoftur. Ona göre, değerler hiyerarşisinin en üst konumunda “adalet” kavramı vardır. Sokrates’ in öğrencisi Platon insan haklarının adalet bağlamı içinde varolduğuna inanır.34

32 Kemal BAŞLAR, İnsan Hakları ve Kamu Hürriyetleri(1), Polis Meslek Yüksek Okulları Ders Kitabı, SFN Yayınevi, Ankara, 2001, s.11

33A.g.e., s.26

Bir haklar rejimi olan hukukun, toplumda işlevlerini yerine getirirken muhatap aldığı varlıklara, hukukun ‘özneleri’ adı verilmektedir. Ulusal hukuk sistemlerinde birey, hukukun başlıca öznesini oluşturmaktadır. Sistem, büyük ölçüde birey hak ve özgürlükleri etrafında örgütlenmiştir. Eşitlik esası üzerine kurulmuş olan sistemde, toplumu oluşturan bireyler yasa önünde eşit değere sahiptir; açık rızası olmaksızın kimsenin bir ötekinin buyruğu altına konması mümkün değildir. Ayrıca her birey, yaşama, özgürlük ve güvenlik içinde olma ve mülkiyet hakkı gibi doğal ve tartışılmaz haklara sahiptir.

Buna karşılık, uluslararası toplum, esas olarak devleti eksen alan bir toplumdur. Bir uluslararası hak ve sorumluluklar rejimi olan uluslararası rejimin öznesi, devlettir. Birey ulusal toplumun başlıca öznesidir. Ancak tek öznesi değildir. Ulusal hukukun muhatap aldığı, dernek, vakıf, şirket gibi ‘tüzel’ kişilikler de ulusal toplumun özneleri arasındadır. Benzer bir durum uluslararası toplum için de söz konusudur. Devletlerin yaşama geçirdiği ‘uluslararası’ örgütlerin tipik örnekleri, Birleşmiş Milletler, NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü), Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği gibi hükümetler arası kuruluşlardır. Bu anlamda, yine uluslararası alanda faaliyet veren FIFA (Uluslararası Futbol Birliği), Uluslar arası Af Örgütü, Kızılhaç ve Kızılay gibi uluslararası ‘sivil toplum’ örgütlerini, uluslararası örgütlerle karıştırmamak gerekir. Uluslararası sivil toplum örgütleri, çeşitli uluslardan özel birey ve kuruluşların oluşturduğu örgütlerdir. Buna karşılık, uluslararası örgütler, uluslararası toplumda hükümetlerin bir araya gelmek suretiyle vücut verdiği öznelerdir. Kimi uluslararası örgütler, Birleşmiş Milletler örgütü gibi, evrensel; kimileri ise, Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi gibi, bölgeseldir. Kimi uluslararası örgütler, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi gibi genel amaçlı ve siyasal, kimileri ise özel özel amaçlı ve tekniktir. Sözgelimi, NATO, özel amaçlı, yani askeri nitelikte bir uluslar arası örgüttür. Yine sözgelimi Dünya Sağlık Örgütü, sağlık; Dünya Posta Birliği ise haberleşme hizmetleri alanında faaliyet gösteren örgütlerdir. Uluslararası örgütler, hükümetler tarafından kurulan örgütler olmakla birlikte, hükümetlerden bağımsız birer hukuksal varlığa sahiptirler. Uluslararası örgütler kurmak ya da kurulu uluslar arası örgütlere üye olmak, bütünüyle devletlerin tercihine bırakılmıştır. (Ancak bazı uluslararası örgütler, özellikle bölgesel ve özel amaçlı örgütler, üyelik için belli koşullar aramaktadırlar.) Uluslararası

bir örgüte bir kez üye olunduktan sonra ise, üyelik süresince söz konusu örgütün kuralları ile bağlı olunmaktadır.35

İnsan hakları önceleri sadece birey ile devleti arasında sınırlarda yer alırken, günümüzde artır uluslararası hukuk’un en önemli kavramlarının başında yer almaktadır. Bu gün bu olgunun en önemli özelliğinin onun evrenselliğinde yattığını söylemek pek de yanlış olmayacaktır.

Konuyla ilintili olan kavramlardan biri de insan onuru ve insan onurunun saygınlığıdır. İnsan onurunu güvenceye alan bütün kurallar insan hakları kapsamındadır.