• Sonuç bulunamadı

4 ANALİZ ÇALIŞMALARI

4.1 Doğal Yapı Analizi

Meteorolojik veriler açısından bölge Akdeniz ve Karadeniz ve Marmara ile karasal iklimin bir karışım alanı olma niteliğindedir. Yazları sıcak ve kurak geçen havalar, kışın yağışlı ve soğuk olmaktadır. Yıllık ortalama sıcaklık 13,8 derecedir. En sıcak aylar Haziran, Temmuz ve Ağustos ayları olup bu aylarda yağış miktarları da asgariye inmektedir. Yıllık yağış ortalaması 600 gr/m2’dir. Hâkim rüzgâr istikameti kuzeydoğu (Poyraz)’dur. Görsel değerler açısından bölgede en önemli manzara ve seyir terasları külliyenin kuzeyindeki bölgedir (İBB, 2011).

Kıyı ve tepelerin oluşturduğu sırtlar arasında kalan yamaçlar Tarihi Yarımada’nın doğal fiziksel yapısının önemli bir öğesidir. Kıyı düzlüklerinin bittiği kottan başlayarak +40 ve +50 arasında değişen kottaki sırtlara kadar uzanan bu yamaçlar, eğim açısından önemli ölçüde stratejik görünmektedir. Ortalama olarak %10 - %20 arasında değişen eğimler, Süleymaniye’nin bazı kesimlerinde %60’a ulaşmakta ve bazı kesimde de daha eğimli hatta teras niteliğinde formlar oluşturmaktadır. Süleymaniye bölgesinin Haliç’e bakan kuzey kısımlarında eğim %60’lara kadar çıksa da çalışma alanımızda eğim %5 ile 15 arasında değişmektedir(Ek 5, Ek 6).

82

Resim 4.1Thomas Allom’un Süleymaniye camiine ait gravürü Kaynak: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Arşivi

Çalışma alanın rakımına baktığımızda Süleymaniye Evvel Medresesi’nden başlayan Ayşe Kadın Hamamı sokaktan 54 m. ile başlayan rakım sokağın sonunda ve Kayserili Ahmet Paşa sokağın başlangıcında yaklaşık 52,60 m. olarak sonlanmakta, Kayserili Ahmet Paşa sokağın sonunda ise 43,66 m. de son bulmaktadır(Ek 1, Ek 2).

Yöneliş Analizi anlamında değerlendirdiğimizde Güney batıya doğru bakan sokaklar yöneliş olarak olumlu görülmektedir(Ek 7).

Siluet açısından değerlendirildiğinde Sarayburnu’ndan başlayarak Topkapı Sarayı, Sultanahmet Camii, Beyazıt Cami, Süleymaniye ve Fatih Külliyesi'nden, Yavuz Selim Cami’den Edirnekapı’ya kadar sırt boyunca sıralanan tepeler ve bu tepelerle bütünleşen camiler ve çok sayıdaki minareler Tarihi Yarımada siluetini oluşturmaktadır. Kıyı ve tepelerin oluşturduğu sırtlar arasında kalan yamaçlar Tarihi Yarımada’nın doğal ve fiziksel yapısının bir özelliğidir. Yamaçlar kıyı düzlüklerinin bittiği +10 kotundan başlayarak, +40 ve +50 arasında değişen kottaki sırtlara kadar uzanır. Tarihi Yarımada’nın doğal formu bugünküeşsiz siluetinin kaynağı olduğu kadar, tarih boyunca süregelen biçimlenmesinin de temel belirleyicisidir(Ek 1, Ek 4).

Süleymaniye Bölgesi’ni geleneksel yerleşimlerimize paralel olarak değerlendirdiğimizde yeşil olgusunun geleneksele uygun olduğunu görürüz. Kamuya açık sokak ve cadde alanlarında ağaç çok yaygın olarak görülmez. Nadiren köşe başları çınar ağaçları ile süslenmiştir (Gözel,1998). Ancak çalışma alanı anlamında değerlendirildiğinde

83 genel itibariyle bitişik nizamda yapılar olduğundan arka bahçelerinde doğal peyzaj öğeleri görülmektedir.

Resim 4.2Süleymaniye Bölgesi’nin genel görünümü Kaynak: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Arşivi

Tarihi Yarımada çalışma alanı kapsamında yerleşime uygunluk açısından değerlendirildiğinde Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Afet İşleri Genel Müdürlüğü'nce 24.12.2007 Tarihinde onaylı Yerleşime uygunluk haritalarında Önlemli Alanlar lejantında kalmaktadır. Bu bölümde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Deprem ve Zemin İnceleme Müdürlüğü’nden edinilen bilgiye göre;Önlemli Alanlar; Önlem alınmadan yapılaşmaya izin verilmeyecek alanlar olarak açıklanabilir. Bu alanlarda dikkat edilmesi gereken hususlar sırasıyla aşağıda açıklanmıştır(Ek 8).

Gnf-ÖA : Önlemli Alanlar (Güngören Formasyonu) Gnf-ÖA1 : % 10'dan az eğimli alanlar

Gnf-ÖA2 : % 10'dan çok eğimli alanlar (yamaçlar) Gnf-ÖA3 : Üzerinde antik dolgu bulunan alanlar

Güngören Formasyonu, yer yer içinde kum mercekleri bulunduran killerden oluşmakta ve kohezyonlu bir zemin karakteri sunmaktadır. Kil katmanlaşmasının bazı düzeylerinde şişme basıncı yüksek olup arazi çalışmalarında bazı yapılarda önemli hasarlara sebep olduğu görülmüştür. Yine arazi gözlemlerinde birimin bazı yamaçlarda da rotasyonal kaymaları oluşturduğu tespit edilmiştir.

Gnf-ÖA1 ile gösterilen alanlar, topografyanın düz olduğu yerleri temsil etmektedir. Bu alanlarda, konsolidasyon oturmaları ve zeminin plastik davranışlarından kaynaklanan sorunlar gözlenmiştir. Yapılaşmalar sırasında temel derinliğinin ve sisteminin doğru tespit edilmesi,

84 temel altına sıkıştırılmış granüler malzemenin yerleştirilmesinin yanı sıra yapı yükleri, temel sistemi ve zeminin şişme basıncı ile oturma miktarları arasındaki ilişkilerin dikkatlice incelenip buna göre projelerin hazırlanması gerekmektedir.

Gnf-ÖA2 ile gösterilen alanlar topografik eğimin %10’dan fazla olduğu alanlardır. Bu kesimlerde düz alanlarda gözlenen sorunların yanı sıra bazı yamaçlarda yer altı suyunun ve eğimin etkisiyle sığ dönel kayma türü kütle hareketleri oluşmaktadır. Bu tip alanlarda yapı temel derinliği kayma dairesinden daha derinde olmalıdır veya istinat yapıları ile önlemler alınarak stabilite korunmalıdır.

Gnf-ÖA3 ile gösterilen alanlarda ise birimin üzerinde antik dolgular bulunmaktadır. Bu alanlarda antik dolgu kalınlıkları ve mühendislik özellikleri yerel olarak tespit edilmelidir. Bu dolguların ince olduğu alanlarda yapı temelleri dolgunun altındaki tabii zemine oturtulmalıdır. Bu durumda temel zemini olarak dolgunun altındaki Güngören Formasyonu’nun jeoteknik özellikleri dikkate alınmalıdır. Dolgunun kalın olduğu alanlarda ise dolgunun mühendislik özellikleri detaylı olarak incelenmeli ve buna göre yapılar projelendirilmelidir. İstanbul’da bu tip dolgular üzerinde çok sayıda yapıların bulunduğu bilinmektedir. 17 ağustos 1999 Marmara depreminde bu yapılarda önemli bir hasar zonlanması olmamıştır. Buradan da anlaşıldığı gibi bu dolgular, çoğu yerde oldukça konsolide olmuş temel zemini olma özellikleri kazanmıştır. Ancak bu alanlar üzerindeki yapılarda oturma sorunları olabilir. Bunu da temelde alınacak basit önlemlerle geçmek mümkündür.

Sonuç olarak; bu alanlarda Jeoloji-Jeomorfoloji Raporu doğrultusunda uygulama aşamasında; planlama alanının bütününde ve plan ölçeğinde ayrıntılı (araştırma çukuru, jeofizik, mekanik sondaj vb. yöntemler uygulanarak) jeolojik-jeoteknik etüt raporları hazırlanarak yerleşime uygunluk değerlendirmesi yapılarak parsel bazında zemin etütleri yapılmalı ve bu veriler doğrultusunda uygulamaya yönelik önlemler alınmalıdır.