• Sonuç bulunamadı

2.3. Toplumsal Cinsiyet Açısında Erillik ve Dişillik

3.1.3. Disiplin Toplumu ve Bedenin Anatomo-Politikası

18. yüzyıl sonundan itibaren bedene şiddet uygulayarak uysallaştırma yöntemleri ortadan kalkmış yerini incelmiş beden teknolojileri almıştır. Artık beden ve arzu üzerindeki politikanın temel aracı disiplin olmuştur. Disiplinci iktidar normal-sapkın ikilikleri kurarak bedeni kontrol altına almaktadır. Disiplin toplumunda bedene işkencenin yerini alan uygulamalar arasında idman yaptırma (kışla), bir yere kapatma gibi teknikler vardır. Bu teknikler, kurumlar (okul, ordu, hapishane, aile, hastane vs.) aracılığıyla beden ile yaşam arasında belli bir ilişki sağlayarak, bedeni toplumsal bir özneye dönüştürerek işlemektedir. Bu toplum biçiminde üretimin dışında kalan, “disiplinsiz serserilere, başı bozuklara, ipsiz sapsızlara, kaçıklara” yer yoktur. Dolayısıyla da kapatma kurumları disiplinci iktidarın en önemli dispositifleridir (Elçik ve Özenç, 2010: 34; Sustam, 2014: 227).

Focault, modern toplumsal hayatı “disipliner iktidarın” doğuşuyla bağlantılı görür. Bu iktidar da arzularına göre hareket edemeyen, kontrollü ve düzenli hareket eden “uysal bedenler” üretmiştir. Ancak bu iktidar baskıcı olduğu kadar harekete geçirici bir

özelliğe de sahiptir. Örnek vermek gerekirse, iktidarın cinselliği sadece baskıladığı düşünülmemelidir, zevk üretim aracı da olabilir (Giddens, 2014: 25).

Foucault, College de France’de Anormaller üzerine verdiği derslerde “doğru yola getirilmez kişi” anormalinin ortaya çıkışının, 17. ve 18. yüzyıllarda disiplin tekniklerinin uygulanmasıyla aynı zamana denk düştüğünü söyler. Bedenin, yatkınlıkların ve davranışların disipline edilmesi “normlara uymayan kişiler” sorununu da doğurmuştur. Yasaklar, hukuk öznesi olarak bireylerin bir ölçüde dışlanmasını sağlayan bir önlem olmuştur. Yasaklarla doğru yola getirilemeyen kişiler içinse 17. yüzyıldan itibaren “bir yere kapatma” uygulanmaya başlamıştır. Bu uygulama dışlayıcı olduğu kadar doğru yola getirme amacı güttüğünü de iddia ettiği için kendini haklı çıkarır (Foucault, 1993: 86-87). Bu kapatılma uygulamasının başlangıcının Fransa’daki “genel hastane” olduğu söylenebilir.

1656 yılında Paris’te kurulan Genel Hastane, “her cins, köken ve yaştan, hangi nitelik ve soydan ve hangi durumda olurlarsa olsunlar, sağlam veya sakat, hasta veya nekahat halinde, tedavisi mümkün veya mümkün olmayan” yoksul Parislileri aynı mekâna kapatmak amacıyla kurulmuştur. Dolayısıyla tıbbi bir kurum değildir, kendi yargı mekanizması olan yönetsel bir alandır. Sonrasında krallığın her kentinde kurulması emri verilmiş bu yapılar, çoğunlukla Orta Çağ’da cüzzamlıların kapatıldığı eski binalardır ve içinde barınanlar cüzzamlılardan çok daha katı şartlara sahiplerdir. Yüz elli yıl içinde bu kapatma uygulaması, türdeş olmayanların usulsüz bir haritasını oluşturmuştur (Foucault, 2017b: 90-99).

Foucault’nun ilgisinin büyük bölümü, özellikle Hapishanenin Doğuşu’nda ön plana çıkan, insanları gözetim ve denetim nesnesi olarak inşa eden ve modern toplumda egemenlik kuran denetim, düzenleme ve disiplin biçimlerine yöneliktir (Stauth ve Turner, 2005: 78). Ancak Foucault’ya göre iktidar, ilişkiseldir. Analizinin yapılması için de günlük hayatın mikro işleyişini incelemek gerekir. Disiplini de bedenlerin hareketsiz kılınması değil, sosyal ilişkilerin sürekli değişen yapısı içerisinde mobilize edilmesi biçiminde anlatmıştır (Kılınç, 2006: 19).

Foucault, beden daha önce de kısıtlama ve baskı altında kalırken 18. yüzyılda ilginin artmasını birtakım yeni tekniklerle açıklamaktadır. Bu yenilikleri üçe ayırır. İlk olarak denetim ölçeğinden bahseder: Beden artık kitle olarak değil ayrıntıda ele alınmaktadır. Buna göre bedene uygulanan ince bir baskı ve mekanik düzeyinde yani

jestlerinde, tavırlarında, hareketlerinde bir zapt etme sağlanmaktadır. İkinci olarak denetim nesnesinden bahseder: Buna göre artık hareketlerin ekonomisi, etkinliği ve iç örgütlenmesi vardır. Bedeni zorlama, işaretlerden ziyade güçlere yönelmiştir. Üçüncü olarak da tarzdan söz eder: Buna göre faaliyetlerin sonucundan çok sürecini önemseyen bir baskı gerekmektedir. Mekânı da hareketleri yakından çerçeve altına alan bir tür şifreleme ile uygulanmaktadır. “Bedene işlemlerinin özenli denetimine izin veren, onun

güçlerinin sürekli olarak tabi kılınmasını sağlayan ve onlara bir itaatkârlık-yarar oranını dayatan bu yöntemlere ‘disiplinler’ adı verilebilir.” Disiplinler önceki dönemlerde ordu, manastır gibi kurumlarda vardıysa da 17. ve 18. yüzyıl sürecinde egemenlik kurmanın genel formülleri halini almışlardır. Disiplinler insan bedenini, daha fazla yarar sağladığı ölçüde itaatkâr kılan ve daha fazla itaatkâr olduğu ölçüde yarar sağlayan bir ilişki sarmalına hapseder. Bu noktadan sonra artık bedeni her şeyiyle manipüle eden bir baskılar siyaseti ortaya çıkar. İnsan bedeni, derinlerine nüfuz eden ve kendini yeniden üreten bir iktidar mekanizmasına dahil olur. Böylece bir tür “iktidar mekaniği” olan “politik anatomi” ortaya çıkmıştır (Foucault, 1992: 169-170).

Bedenin anatomo-politiğinin amacı, insan bedenini disipline etmek, daha uysal ve verimli hale getirmek, yeteneklerini geliştirmek ve ekonomik denetim sistemiyle bütünleştirmektir (Keskin, 2014: 16-17).

Anatomo-politika, bedenlere istenen şeyleri, beklenen hızda ve belirlenen teknikler doğrultusunda yapabilmeleri için nasıl el konulabileceğini anlatır. Bu doğrultuda, disiplinler bağımlı, idmanlı ve “itaatkâr” bedenler üretmektedir. Dolayısıyla disiplin, bedenin gücünü ekonomik fayda açısından arttırmakta, politik bir itaate maruz kalması noktasında da azaltmaktadır. “Tek kelimeyle; bedenin iktidarını çözmektedir; onu bir yandan artırmak istediği bir ‘yatkınlık’, bir ‘kapasite’ haline getirmekte; öte yandan da bunların sonucu olarak ortaya çıkabilecek enerjiyi, gücü tersine döndürmekte, ve onu katı bir bağımlılık ilişkisinin içine sokmaktadır.” Politik anatomi, aniden ortaya çıkmamıştır. Küçük ve dağınık bir yerleşime sahip çok sayıda süreçlerdir. Okul, kolej, hastane, ordu gibi mekanları kuşatmışlardır. Bu teknikler, küçük olsalar dahi bedenin politik kuşatılmasını tanımladıkları için, yeni bir iktidar “mikrofiziği” oluşturdukları için önemlidirler (Foucault, 1992: 170-172).

Modern toplumda bedenlerin gözetimi, Foucault’nun Bentham’ın hapishane modelinden yola çıkarak kavramsallaştırdığı “panoptikon” adında yeni bir dispositif

oluşturmasına neden olmuştur (Stauth ve Turner, 2005: 78). Bu hapishane modeli, gardiyanın merkezinde bulunup mahkumlara görünmeden ve iletişim kurmadan her mahkûmu görmesine olanak verir. Gardiyan görünmez fakat içinde bulunduğu kule mahkumlar tarafından görünür. Böylece her bir mahkûm izlendiğini bilmekte ancak kim tarafından ve hangi zamanlarda olduğunu kestirememektedir. Böylece her an gözetlenmenin bilgisiyle yaşamaktadır. Bunun sonucunda da kendini kontrol etme süreci başlar, artık her mahkûm kendinin gardiyanıdır. Her türden disiplin kurumuna uygulanabilecek bu düzenek aynı zamanda gündelik hayatta da yerini bulur. Başkaları tarafından izlendiğini bilen birey, normallik düzeyinden çıkmamak adına kendi kendini baskılamakta ve bunu içselleştirmektedir. Foucault’nun Hapishanenin Doğuşu (1992)’nda söylediği o meşhur sözünde olduğu gibi “artık ruh bedenin hapishanesidir.” Disiplinci iktidarda devrede olan dört işlem vardır: “ayıklama, normalleştirme, hiyerarşileştirme ve merkezileştirme.” 18. yüzyıl bilmelerin de disipline sokulduğu bir dönem olmuştur ve bilme ile sahte bilme arasında bu dört işlem uygulanarak bir tür düzenlemenin yapıldığı bir yüzyıldır (Foucault, 2002: 191). Bu bilme biçimlerini de iktidar belirler. Böylece normal olanın bilgisi ötekiler için bir dışlama oluşturur.