• Sonuç bulunamadı

8. MEYSÛR(رﻮُﺴْﯿَﻣ)

4.2. لﻮﻘﻟا ﻦﻣ ﺮھﺎﻇ (Kuru-Boş Bir Söz) ve Şirk İlişkisi

5.1.1. Dine Dâvet Metodu

İnsanları Allâh’ın dinine davet eden davetçilerin İslâm’ın davet metod ve üslubunu çok iyi hazmetmiş olmaları gerekir. Bu metod ve üslup hem bizzat Kur’ân tarafından öğretilmekte hem de Hz. Peygamber’in hayatındaki örneklerden müşahede edilmektedir. Davet üslubunun temelinde güzel ve yumuşak söz bulunmaktadır.

“Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.”374

Âyet Hz. Ömer ibnu'l-Hattab hakkında nazil olmuştur. Kâfirlerden bir Arap ona sövmüştü. Bunun üzerine Ömer, o adamın üzerine hücuma davranırken Allah Teâlâ bu âyet-i kerimeyi indirerek onu affetmesini emretmişti.

Kelbi ve İbn Abbas'tan rivâyetle Ebu Salih derler ki: Müşrikler Mekke'de gerek sözlü ve gerekse fiili olarak Rasülüllah’ın ashabına eziyet ediyorlardı. Gelip Rasülüllah'a şikâyette bulundular. Hz. Peygamber: "Henüz savaş ile emrolunmadım" buyurdu ve bunun üzerine Allah Teâlâ bu âyet-i kerimeyi indirdi.375

Âyette müslümanların iyilik ve yumuşak sözle, en güzel bir söylemle, en hoş bir tartışmayla muamele etmeleri telkin edilmektedir. Çünkü sert davranma ve inat, tartışma ortamını genişletir, düşmanlık ve kine sebep olur, insanı böbürlenmeye, hak ve hakikati gizlemeye götürür.376 Allah Teâlâ, Rasülüllah’a, müminlerin birbirleriyle konuşurken "Allah senden razı olsun" gibi en güzel şekilde konuşmalarını söylemesini emrediyor. Şâyet müminler bu şekilde davranmazlarsa şeytanın, aralarına girmek için fırsat bulacağını, böylece müminlerin, tartışma ve kavgalara sürüklenmiş olacaklarını beyan ediyor. Allah Teâlâ, müminlerin tam bir kaynaşma içinde bulunmalarını, dostluklarına gölge düşürecek her türlü davranıştan kaçınmalarını emretmektedir.377

Burada müminlerin konuşmalarında bir güzellik ve incelik bulunması gerektiği belirtilmekte, müşriklerle ilişkilerinde ve konuşmalarında bile terbiye ve nezaket kurallarına riâyet etmeleri öğütlenmektedir. Çünkü bu davranış biçimi insan olmanın bir gereğidir; ayrıca kötü söz ve davranış insanın asli fıtratına aykırı olduğu için genellikle bu tür olumsuz söz ve davranışlar insanları tepki psikolojisine iter; böylece âyetteki ifadesiyle "Şeytan onların arasını bozar." İslâm ahlakında cahiliye Arapları’nın kaba, küstah ve alaycı

374

“ ًﺎﻨﯿِﺒﱡﻣ ًاّوُﺪَﻋ ِنﺎَﺴْﻧِﻺِﻟ َنﺎَﻛ َنﺎَﻄْﯿﱠﺸﻟا ﱠنِإ ْﻢُﮭَﻨْﯿَﺑ ُغَﺰﻨَﯾ َنﺎَﻄْﯿﱠﺸﻟا ﱠنِإ ُﻦَﺴْﺣَأ َﻲِھ ﻲِﺘﱠﻟا ْاﻮُﻟﻮُﻘَﯾ يِدﺎَﺒِﻌﱢﻟ ﻞُﻗَو” ( el-İsra 17/53) 375

Bedreddin Çetiner, Esbâb-ı Nüzûl, I-II, Çağrı Yayınları, ts., II, 564 376

Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, II, 354 377

tavırlarına sefeh; müslümanların barışçı, nazik ve ağır başlı tavırlarına da hilim denmektedir.

İslâm öncesi dönemin adı olan Cahiliye ilk kategorideki karakter ve zihniyeti, İslâm kelimesi de ikincisini ifade etmektedir, Nitekim Hz. Peygamber ve onun şahsında müminlere affedici olmayı, iyilik için çalışmayı ve "cahiller"e aldırmamayı öğütleyen A'raf sûresinin 199. âyeti, keza müminlerin ağır başlı olduklarını, kendilerine sözle sataşan u

cahiller"e "selam" diyerek karşılık verdiklerini bildiren Furkan sûresinin 63. âyeti gibi örnekler bu iki karakterin ahlaki özelliklerini ortaya koymaktadır. Kuşkusuz bunlar sadece belirli bir dönemin tipleri değildir. Tarihin çeşitli dönemlerinde olduğu gibi günümüzde de akıl, irfan ve hikmetten yoksun olduğu için "sefih" diye anIlan Cahiliye örneğindeki küstah, alaycı ve saldırgan tipler mevcuttur. Öte yandan çeşitli dönemlerde, özelikle de günümüzde "şeytanın aralarını bozduğu" ve bu yüzden birbiriyle çekişen, bölünüp parçalanan müslümanların bu duruma düşmelerinin bir sebebi de Kur’ân'ın istediği güzel söz ve davranışlardan uzaklaşmalarıdır.378

Eğitim açısından bakarsak bu emri, özel manada Yüce Allah mü'min kullarına vermekte; ilâhî vahye ve Hz. Muhammed'e karşı gelip hakaret edenlere, müşriklere ve kâfirlere karşı nasıl konuşulacağının edebini öğretmektedir. O zaman her çağın, her neslin mü'minlerine bu edebi, metodu emretmektedir diyebiliriz. Buna delil olarak ne getirebiliriz? "Allah'tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyin, sonra onlar da bilmeyerek Allah'a söverler" (En'am 6/108).

İşte, müşriklerle konuşurken, onlarla tartışırken en güzel bir şekilde konuşmanın metodlarından biri de bu âyettir. Müşriklerin tanrılarına küfredersen, onlar da küfrederler senin Allâh’ına ve sen kendi tanrına küfrettirmiş olursun.

"Sözün en güzelini söyleyenler" ifadesiyle kastedilen söz, tartıştığı insanların seviyesine inmeden, onurunu koruyarak, seviyesini düşürmeyerek, savunduğu değeri incitmeyerek söylediği söz olmaktadır.

"Sözün en güzelini söylemek" ilkesinin daha önce Yüce Allâh’ın İsrailoğullanna verdiği emirlerde de yer aldığını görüyoruz: "İnsanlara güzel söz söyleyin" (Bakara 2/83). Tek Allah'a inanmak, ana-babaya iyilik etmek, fakirlerin elinden tutmaktan sonra insanlara güzel söz söylemek bu antlaşmada yer almaktadır. Bu ifade, insanlara sözün güzelini söylemek, onları kırmayacak, faydalı ve gönül alıcı sözü söylemek anlamına gelmektedir.

378

"Güzel söz" ya da "en güzel söz" Allah'a çağıranın ve kendisinin müslüman olduğunu, göğsünü gere gere söyleyenin sözüdür. "İnsanları Allah'a çağıran, iyi iş yapan ve: Ben müslümanlardanım, diyenden kimin sözü daha güzeldir?" (Fussilet 41/33). İşte "en güzel söz" nedir? Sorusuna verilecek cevaplardan biri de budur.

Güzel veya en güzel söz, yumuşak olarak söylenen sözdür: "Ona yumuşak söz söyleyin. Belki düşünür, ya da saygı duyar" (Taha 20/44). Yumuşak söz, düşündüren, saygı uyandıran sözdür.

Güzel veya en güzel söz Allah'a hikmet ve güzel öğüt ile çağıran sözdür: "Sen, Rabb'inin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır" (Nahl 16/125).

Demek ki hikmetin ve güzel öğütün bulunduğu sözle Allah'a çağırma en güzel söz olmaktadır.

Yüce Allah İsra 53'te sözün en güzelini söylemeyi emretmekle, en güzel olanın hayata geçirilmesini istemiş olmaktadır. Müminler veya bütün insanlar en güzel olanı seslendirmeli, en güzelin peşine koşmalıdırlar. "En güzel söz" aynı zamanda en güzel düşünce, en güzel niyet, en güzel amaç anlamına da gelmektedir. Çünkü en güzeli düşünen insanın ağzından en güzel söz çıkar. Düşüncesi bozuk veya kötü olanının ağzından en güzel söz çıkmaz.

Güzel söz söylemek ya da en güzel olanı ifade etmek, en güzel olanı düşünmelerini emretmektir. Ayrıca en güzel sözü söylemek, doğru, hak olan inancı ifade etmektedir. O zaman en güzel söz; doğru iman ve tevhid inancına sahip olmak demektir. Doğru düşünce veya doğru iman, insanın ağzından en güzel sözün çıkmasını temin edecektir. Âyetteki en güzel sözden kasıt beyin ve gönlün içindeki güzelliklerdir. Bir farkla ki, söz söylenince topluma mal oluyor, beynin ve gönlün içindeki ferdi kalıyor. Yüce Allah bu emri ile insanın içindeki güzelliklerin topluma mal olmasını gündeme getirmektedir.

Araya şeytanın girip insan ilişkilerini bozamadığı, onun bu etkinliğini ortadan kaldıran söze, en güzel söz denmektedir.

Şeytanın işi insanların arasını bozmak, aralarına fitne sokmaktır. Şeytanın vesvesesi, bozgunculuğu en güzel sözün bulunduğu yerde etkin olamamaktadır. İnsanların arasına düşmanlığın girmesini önlemenin yolu en güzel sözü, yani en güzel düşünceyi ifade etmekten geçmektedir.

Yüce Allah, şeytanın, insanın apaçık düşmanı olduğunu söylemekle düşmanın etkinliğini kırmanın yolunun veya silahının, insanlar arasında en güzel sözün söylenip yer alması olduğuna işaret etmektedir. Şeytan insanların arasına, güzelliklerin bulunmadığı

eşikten girmektedir. İnsanlar, şeytanın bu sızma faaliyetini, kendileri en güzel sözü söyleyerek engelleyebilirler.

Bir bakıma en güzel söz, insanlar arasındaki sağlıklı ilişkilerin bozulmaması için bir ön tedbir olmakta, koruyucu sağlık hizmetleri gibi, koruyucu sosyal ilişkileri ve şeytan araya girip insanların arasını bozmadan bir ön tedbir olarak, en güzel sözü söylemeyi gündeme getirmektedir.

Şeytanın bozgunculuk virüsü insanlar arasına girmeden, doğru düşünce, doğru inancı kelimelerle topluma, insanlığa yaymak gerekiyor. Yanlış düşünce, yanlış inanç şeytanın düşmanlık virüsünün ürediği yer olmaktadır.

Demek ki, din eğitimi insanlara doğru düşünme sanatını ve doğru inancı öğretir ve bunu ifade etmeyi bir alışkanlık olarak onlara kazandırırsa, başarıyı ve kaliteyi yakalamış olacaktır. Artık "en güzeli söylemek", en güzeli kitabına, makalesine, basınına yansıtmak anlamına da alınmalıdır. Söyleyen ağız, zamanımızda çok çeşitlenmiştir. Basın da, televizyon da, bilgisayar da, kalem de hep birer ağız olmuşlardır.

Artık insan, sadece karşı karşıya gelip konuşmuyor, şimdiki kalemin, basının, kitabın ağzı çok uzaklardaki insanlara da konuşmaktadır. İşte bu âyet, bütün bu konuşan vasıtaların, en güzelini söylemesini emretmekte ve bir basın ahlakının zorunluluğuna işaret etmektedir.

Basın ahlakı ve bunun oluşturacağı basın hukuku, en güzelin söylenip yazılması ilkesi etrafında teşekkül etmelidir. Kalemin, televizyonun, basının, kitabın da bir ahlakı, bir hukuku olmalıdır. Bu ahlak ve hukuk özgürlükleri engelleme doğrultusunda değil de, en güzeli söyletmek, yaymak ve düşmanlıkları önlemek doğrultusunda olmalıdır. İnsanları inciten, düşmanlıkları körükleyen, sosyal dengeleri bozan, erdemleri, değerleri yaralayan vesveseleri ortadan kaldırma yönünde olmalıdır. Şeytanın vesveselerini daha uzaklara taşımayı durdurma amacını gütmelidir.379

Allah ve Rasülü müslümanlara sadece İslâm'ın irşat ve tebliğini emretmekle kalmamış, onlara irşat ve tebliğ işini nasıl yapacaklarına dair bir usul ve metod da sunmuştur. Her Şeyden önce Kur’ân güzel konuşmaya büyük önem vermektedir. Zira o kendisini "sözün en güzeli..."380 Olarak takdim etmektedir. Yine "Kullarıma söyle; en güzel sözü söylesinler..."381 Şeklindeki âyetler de insanların konuşmalarında dikkatli olmalarını ve sözün en güzelini söylemelerini tavsiye etmektedir. Yüce Allah insanlığın rehberleri

379

Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’ân Tefsiri, XI, 294–297 380

ez-Zümer 39/18 381

durumunda olan peygamberlerinden, Firavn'u hakka davet etmek üzere görevlendirdiği Musa ve Harun'a "Ona yumuşak söz söyleyin, belki öğüt alır veya korkar,"382 derken, Hz. Muhammed'e de "... Onlara öğüt ver ve onların içlerine tesir edecek güzel söz söyle"383 diye emretmektedir.

Bu kısa incelemeden de anlaşılacağı gibi, ister tebliğ, isterse davet kelimesi kullanılsın, genelde tüm dinlerin, özelde ise İslâm'ın bir iletişim dini olduğu söylenebilir. Zira "tebliğ et," "ilet," "çağır," söyle," "haber ver," "bildir", "anlat," "öğüt ver," "uyar," "hatırlat" ve "tavsiye et" gibi yüzlerce ilâhî mesaj hitaplarının varlığı da bu gerçeği doğrulamaktadır.384

Günümüzde sosyal iletişimin zaman, mekan ve kültürel bağlamlarında çok ciddi yanlışlıklar yapıldığı bir gerçektir. Yanlış zamanda, yanlış yerde, yanlış göstergelerle müslümanlık ve müslümanlar hakkında olumsuz mesajlar iletildiğine şahit olunmaktadır. Toplumun önemli bir kesiminin İslâm Dininin hayata yansıyan yönü hakkındaki olumsuz kanaatleri sosyal dini iletişimin bu yanlışlıkları ile oluşmaktadır. Konumu icabı gerekenlerin değil gerekmeyenlerin sakal bırakması, sakallı, sarıklı, cübbeli insanların görüntüleri ile bağdaşmayan kaba, itici ve kindar tavırları, tesettürlü bir genç kızın erkek arkadaşıyla göz önünde sarmaş dolaş olması, söylemleri ile dini bir iddia sahibi olanların eğlence ortamında kadınlarla dans etmesi, dansöz seyretmesi vb. din adına olumsuz mesajlar ileten göstergelerin örnekleridir. Davranış göstergeleri ile söylemler arasındaki çelişkiler karşısında insanların ya dindarlık figürüne ya da din olgusuna karşı güvenleri sarsılacaktır.

Dine mensubiyetini önemseyerek bunu kılık-kıyafet ve davranışları ile ortaya koyan, böyle olmasa bile toplum tarafından böyle algılanan insanlar din konusunda birer sosyal öğretici etken olduklarının bilincinde olmak zorundadırlar. Bu kimselerin dini konuda insanlarda nasıl bir etki bıraktıklarını, onlarda ne tür duygu ve düşünceler oluşturduklarını gözden uzak tutmamaları gerekir.385

Hatibin çekici olmasının ve insanların gönlünü kazanmasının bir yolu da incitici, gücendirici sözlerden, kaba ifadelerden kaçınıp yumuşak, tatlı ve nazik ifadeler kullanmasıdır. Muhatapları hedef almasa bile hatibin kin, düşmanlık ve hakaret içeren; nezih ortamlarda asla hoş karşılanmayan kaba ve ağır sözlerden kaçınması gerekir.

382 Taha 20/44 383 en-Nisâ 4/63 384

Mustafa Köylü, Psiko-Sosyal Açıdan Dini İletişim, 1. Baskı, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2003, s.111 385

"Onlara öğüt ver ve onlara içlerine tesir edecek güzel söz söyle "386

"Hikmetle ve güzel öğütle Rabbinin yoluna çağır ve onlarla en güzel şekilde tartış"387 "İyilikle kötülük bir olmaz, kötülüğü en güzel bir şekilde sav. O zaman bakarsın ki seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sıcak bir dost oluvermiştir."388

Dini iletişimde hatibin kaba, ağır, yakışıksız ifadeler sarf etmesi sadece iletişimin başarısını ortadan kaldırmakla kalmaz aynı zamanda onu dini yönden sorumlu duruma düşü- rür. Çünkü kaba iletiye muhatap olan kaba bir şekilde karşılık verecek, kısaca incinen incitecektir.389

"Onların Allah dışında taptıkları şeylere sövmeyin ki, karşılığında onlar da bilgisizce Allah'a sövmesinler!"390

Bazılarının zannettiği gibi "kötü insanlara hak ettikleri şekilde konuşmak" doğru değildir. Doğru olan, dinî anlatmaya çalışan kişinin o dinin değerleri doğrultusunda kendine yakışacak şekilde konuşmasıdır.391

İyi söz, katı kalbleri yumuşatır. Kötü, kaba söz düşmanlık uyandırır. Onun için Hakk'a çağıran Peygamber'e ve bütün mü'minlere, davalarını en güzel tarzda savunmaları, böylece düşman olan kimselerin dahi güzel sözlerin etkisiyle samimi dost oluverecekleri buyurulmaktadır.

En güzel söz, Allah'a inanıp O'nun yoluna çağıranların sözüdür. Allah'a iman ve salih amel ile beslenen insanın ahlakı olgunlaşır, ruhu merhametle dolar, kalbi incelir, o kimse kaba konuşmaz, kötülüğü iyilikle savar. Kötülüğü iyilikle, kaba sözü de yumuşaklıkla, hilim ile karşılama, katı kalpleri yumuşatır.

Bu husus belirtildikten sonra, insanın nefsine ağır gelen bu davranışın, ancak sabreden, çok şanslı kimselere nasip olacak yüksek bir davranış biçimi olduğu vurgulanmaktadır. En güzel biçimde Hakk'a çağırmak, kızmamak, öfkeye egemen olmak, akıllı, sabırlı mü'minlerin işidir. Herkes nefsine egemen olamaz. Onun için Allâh’ın, güzel konuşma, en güzel biçimde hakkı savunma hususundaki buyruklarını ancak sabırlı mü'minler tutarlar. İşte dünya ve ahiretten payı olanlar onlardır. Birden bire kızıp taşanlar kimseyi ikna edemezler, davalarını yayamazlar. Ancak akıllı, hikmetli davetçilerin sözleri gönülleri etkiler, davayı yayar.

386 en-Nisâ 4/63 387 en-Nahl 16/125 388 el-Fussilet 41/34 389

Cebeci, Öğrenme ve Öğretme Sürecinde Dini İletişim, s.175 390

el-En’am 6/108 391

Fakat insanın her zaman sabretmesi, cahillerin sözlerine, hakaretlerine dayanabilmesi kolay değildir. Nefis kabarıp taşabilir, şeytan da insanı feverana kışkırtır. Şeytanın insanı dürtükleyip taşkınlığa itmeğe çalışması durumunda hemen Allah'a sığınmak gerekir.

Burada Hz. Peygamber'e ve onun şahsında tüm inananlara, kötülüğü en güzel biçimde savmaları, şeytanların kışkırtmalarına, sert tartışma ve kavgalara sürüklemelerine kapıl mamaları emredilmektedir. Çünkü nefsin arzusuna, bencilliğe kapılarak tartışmaya girmek, artık gerçeğin ortaya çıkması amacından çıkıp nefsin üstünlüğünü sağlamak amacını taşır ki bu da kırgınlıklara, kavgalara yol açar. İnsanlar birbirlerini anlayışla dinlemeli ve öfkeye kapılmadan hikmetle, sağduyu ile konuşup düşüncelerini anlat- malıdırlar. Kırmadan, incitmeden konuşmak, hem gerçeklerin kabulüne ve yayılmasına yardım eder, hem de Allah için yapılırsa Onun katında makbul bir ibadet olur.392

"Doğrusu ben, kendini Allah'a verenlerdenim" diyen, yararlı iş işleyen ve Allah'a çağıran kimseden daha güzel sözlü kim vardır?”393

"Allah'a davet eden, salih amel işleyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir?" Buyruğu “Bu Kur’ân'ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın. Umulur ki bastırırsınız”394 diyerek Kur’ân-ı Kerim okunurken anlamsız sözler çıkarmayı birbirlerine tavsiye eden kâfirlerlere bir azardır. Şöyle ki: Kur’ân'dan daha güzel söz hangisidir? Allah'a ve O'na itaat etmeye davet eden kimseden ( ki o da Muhammed (s.a.v.)'dir) daha güzel sözlü kim olabilir?

İbn Sirin, es-Süddi, İbn Zeyd ve el-Hasen şöyle demişlerdir: Burada sözü edilen kişi Rasülüllah (s.a.v.)'dir. El-Hasen bu âyet-i kerimeyi okuduğunda - İşte bu Rasülüllah'tır. İşte bu habibullahtır, işte bu veliyullahtır, işte bu safvetullah (Allâh’ın seçtiği)dir. İşte bu hiretullah (Allâh’ın en hayırlı kıldığı)dır. İşte bu Allah'a yemin olsun, yeryüzündeki varlıkların Allah tarafından en sevilenidir. Allâh’ın çağrısını kabul etmiş ve insanları da kabul ettiği şeye davet ettiği kimsedir.

Aişe ile İkrime, Kays b. Ebi Hazim ve Mücahid de: Bu âyet müezzinler hakkında inmiştir, demişlerdir. Fudayl b. Rufeyde de şöyle demiştir: Ben Abdullah b. Mesud'un arkadaşlanna müezzinlik yapıyordum. Asım b. Hubeyre bana: Ezan okuduğun vakit Allahüekber, Allahüekber, le ilehe illellah dediğinde "Ve ben müslümanlardanım" de, dedi. Sonra bu âyeti-i kerimeyi okudu.

Ebu Bekr İbnu'l-Arabî dedi ki: Birincisi daha doğrudur. Çünkü âyet-i kerime

392

Ateş, Kur’ân Ansiklopedisi, XX, 82–84 393

el-Fussilet 41/33 394

Mekke'de inmiştir, ezan ise Medine'de okunmaya başlamıştır. Ancak mana itibariyle onun kapsamına girer. Yoksa âyetin söz konusu ettiği söz söyleme zamanında bu kastedilmiş değildi. Âyetin kapsamına Peygamber (s.a.v.) hakkında o lanetli kişinin peygamberi boğmak isterken "Siz benim Rabbim Allah'tır, dedi diye bir adamı öldürür müsünüz?"395 diyen, Ebu Bekir es-Sıddik da girer. Ayrıca tevhid ve imanın muhtevasında yer aldığı her güzel sözü de kapsar.

Âyet-i kerime müfessirler tarafından şöyle yorumlanmıştır:

1. Bu âyet-i kerime Allâh’ın yoluna davet eden herkes hakkında umumidir. 2. Her mü'min hakkında inmiştir.

3. Âyetteki "salih amel işleyen"in anlamı, ezan ile ikamet arasında namaz kIlan demektir.

4. Farzları eda eden kimsedir.

Derim ki: Bu, haramlardan kaçınmak ve mendub amelleri çokça işlemek ile birlikte olmak şartıyla açıklamaların en güzelidir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.396

5.2. ًﺎﻐﯿِﻠَﺑ ًﻻْﻮَﻗ (Tesirli Söz) ve Münafıklarla İlişkisi

Yüce Allah, peygamberlerini ilâhî vahyi kullarına tebliğ etsinler diye göndermiştir. Tarihin her döneminde peygamberler peygamberlik vazifelerini yaparken çetin mücadeleler vermişlerdir. Karşı koyanların bir kısmı açıkça tepkilerini dile getirir iken bir kısmı da sinsi plan peşinde idiler. Hz Peygamber de münafıkların bu tavırlarından üzüntü duymakta idi. Bu duruma karşı Hz. Allah Peygamberine şöyle buyurdu:

“Onlar Allâh’ın, kalplerindekini bildiği kimselerdir; onlara aldırma, kendilerine öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında tesirli söz söyle!”397

Bu âyetin, Mescid-i Dırarı yapanlar hakkında nazil olduğu söylenmiştir. Allah Teâlâ, bu mescidi yapmalarındaki münafıklıklarını ifşa edip mescidi yıkmalarını emredince münafıklar, Rasülullah (s.a.v.)'a gelmişler ve kendilerini savunma sadedinde olmak üzere “Bu mescidi yapmaktan maksadımız sadece Allah'a itaat ve O’nun kitabına uymaktan ibaretti” diye yemin etmişlerdi.398

Âyetteki "kendilerine tesirli söz söyle" ifadesiyle ilgili olarak iki husus vardır: 1. Âyette bir takdim-tehir bulunmaktadır. Bunun takdiri ise, "onlara, nefislerinde

395

el-Mü’min 40/28 396

Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’ân, XV, 360 397

“ ًﺎﻐﯿِﻠَﺑ ًﻻْﻮَﻗ ْﻢِﮭِﺴُﻔﻧَأ ﻲِﻓ ْﻢُﮭﱠﻟ ﻞُﻗَو ْﻢُﮭْﻈِﻋَو ْﻢُﮭْﻨَﻋ ْضِﺮْﻋَﺄَﻓ ْﻢِﮭِﺑﻮُﻠُﻗ ﻲِﻓ ﺎَﻣ ُﮫّﻠﻟا ُﻢَﻠْﻌَﯾ َﻦﯾِﺬﱠﻟا َﻚِﺌـَﻟوُأ” (en-Nisâ 4/63) 398

etkili olan, kalplerinde de müessir olan, kendisi sebebiyle devamlı gamlanıp kederlenecekleri ve kendisinden alabildiğine korku duyup hissedecekleri bir söz söyle" şeklindedir.

Takdirin şöyle olması da mümkündür: "Onların kötü nefisleri ve nifaka bürünmüş kalplerinin vasfı ve sıfatı hususunda, beliğ ve etkili bir söz söyle ve şöyle de: "Allah, kalplerinizdekini bilir. Onu gizlemeye çalışmanız size hiçbir fayda vermez. Binaenaleyh, kalbinizi nifaktan temizleyiniz. Aksi halde Cenab-ı Hak, açıktan açığa müşrik olanların başına getirmiş olduğu bela ve musibetlerin daha katı ve daha ağırını sizin başınıza getirir." "Onlara, onlarla baş başa kaldığında, yanlarında başka kimse yok iken nasihat et! Çünkü herkesin yanında yapılan nasihat bir ta'n ve ayıplama olup, gizlice yapılan nasihat ise mahza nasihat olur.”

2. Bu âyet hakkında iki görüş bulunmaktadır:

a) Öğüt vermeden murad, ahiret cezasıyla korkutmaktır. Beliğ sözden murad ise, dünya cezasıyla korkutarak, onlara şöyle denilmesidir: Kalplerinizdeki nifak ve hilekârlıklar, Allah katında malumdur. Sizinle diğer kâfirler arasında herhangi bir fark yoktur. Allah, imanı izhar ettiğiniz için, kılıcı (öldürülme hükmünü) sizden kaldırmıştır. Binaenaleyh, bu kötü fiillerinize devam ederseniz, hepinizin küfürde devam ettiği ortaya çıkmış olur. Bu durumda da size kılıç gerekir.

b) Buradaki "beliğ söz", "öğüt'ün sıfatıdır. Böylece Cenab-ı Hak önce öğüt vermeyi, sonra da bu öğüdün beliğ bir söz ile olmasını emretmiştir. Beliğ söz ise, sözün beliğ, uzun,

Benzer Belgeler