• Sonuç bulunamadı

C. VAKIFLAR

IV. Diğer Vakıflar

İslam kültür tarihinde önemli yeri bulunan müesseselerden biri de tekkedir. Tekkenin bir diğer ismi de zâviyedir. Bu mekanlar, dünya hayatının çeşitli zorluklarından yorulan insanlar için bir nevi dinlenme ve boş zamanlarını değerlendirme yerleriydi. Tabi bu tekkelerin, Osmanlı’nın kuruluşundan itibaren bir misyonu olmuştur. Özellikle fethedilen yerlerde İslamiyet’in yayılmasında önemli görev icra eden bu oluşumlar, savaşların olmadığı veya azaldığı dönemlerde de aynı şekilde maneviyatın artırılması gibi bir görev yapmıştır. Ayrıca bu tür müesseselerde seyyahlara kalacak yer ve yiyecek de ikram edilirdi. Buralarda ikamet eden dervişler, çoğunlukla tıbbi yardım da sağlardı. Bundan başka zaviyeler, bilgi alışverişinin yapıldığı yerler olarak görülmekteydi. Bir de tekkeler, köylerin gelişmesinde ve köy halkının ekonomik, sosyal ve kültürel bakımdan ilerlemesinde büyük hizmetleri olmaktaydı. Köyler/köylüler için imamın ve zâviye şeyhinin ayrı yerleri vardı357.

Bu bilgileri verdikten sonra şimdi de nahiyede bulunan zâviyelere bakalım. Konyalı, eserinde Kıreli ve köylerinde bazı zâviyeleri zikretmektedir. Ancak bunların çoğu bu dönemde varlığını devam ettirmemektedir. Biz burada şer’iye sicillerine ve diğer belgelere yansıdığı kadarıyla nahiye genelinde bulunan zâviyeler hakkında bilgi vereceğiz.

Nahiye merkezinde Şeyh Armağan Zâviyesi’nin “zaviyedarlığı ve evkaf tevliyetinin tevcihine” dair bir belgede; yevmî bir akçe ile zâviyedar ve mütevellisi iken (evladîn vakfı) vefat eden El-hac Hüseyin’den boşalan göreve oğulları Mehmet, Mustafa ve Veli getirilmiştir358.

Hüyük’te bulunan ve kuruluşu 1437’ye kadar giden Şeyh Bahşi Zâviyesi Vakfı son zamanlara kadar varlığını devam ettirmiştir. Bir çiftlik geliri olan bu zaviye padişahın beratıyla Abdi Ali adına kaydedilmişti. Sonra vakıflığı bozulmuşsa da son zamanlara kadar mevcudiyetini devam ettirmiştir359. Zira bu vakıfla ilgili, XIX. Yüzyılın sonlarına ait bir belgede, mutasarrıf tayini yapılmaktadır. Şeyh Abdi Ali vakfının mutasarrıfı iken erkek evlat bırakmadan vefat eden İsmail b. İbiş’in bir büyük, iki küçük kızından büyüğü olan Âişe b. İsmail, babasından boşalan göreve getirilmiştir360.

357 Kazıcı, a.g.e., s.177-180

358 BOA C.EV.. 223/11116, 21 C.ahir 1245 (18 Aralık 1829) 359 Konyalı, a.g.e., s.99

Belgelerde Kıreli’ye bağlı bir köy olarak gösterilen “Kırbadem”∗’de Ulûfeci Şeyh

Hazma Ağa Zâviyesi Vakfının mütevellisi iken, evlat bırakmadan, vefat eden Mehmet b. Mustafa’nın yerine (evladîn vakfı) akrabalarından olan Ahmet Halife b. Abdullah tayin edilmiştir. Aynı belgede, vakfın iyi niyetle idare edilmesi, muhasebesinin şer’i kurallara göre yapılması, herhangi bir suiistimal halinde ise vakfın elinden alınacağı belirtilmekteydi361. Bu vakfın 1279-1281 senelerine ait üç senelik muhasebesi görülmüş ve (aşar mahsulünden elde edilen) geliri 6514 kuruş olduğu belirtilmiştir362.

Göçeri Köyü’nde Samitdede363 Zâviyesi bulunmaktadır. Zâviyenin zâviyedarlık

görevini yürüten Mehmet ve Musa b. Musa kardeşlerden Mehmet, herhangi bir evlat bırakmadan vefat etmiş ve diğer kardeşi Musa da on altı sene bu görevi sürdürürken o da vefat etmiş olmakla birlikte Musa’nın küçük oğlu Mehmet üzerine zâviyedarlık görevi tevcih edilmiştir364.

Vakıflar Müdürlüğüne ait bir belgede de Fele Köyü’nde Âhi Yakup Zâviyesi’ne ait küçük bir bilgi bulunmaktadır. Burada zâviyenin mutasarrıflığına Hafız Hüseyin Efendi’nin tayin edildiği kayıtlıdır365.

Yukarıda Şeyh Bahşî’den bahsetmiştik. Aynı köyde bir de Şeyh İdris Zâviyesi Vakfı mevcuttu. Bu tekkenin vakıflığı sonrada kaldırılmıştır366. Bu Şeyh Bahşî ve kardeşi Şeyh İdris’in XIII. yüzyılda Horasan’dan Anadolu’ya gelerek buraya yerleştikleri bilinmektedir367. Bu iki şeyhe ait halen iki türbe Hüyük merkezinde mevcuttur. Halihazırda bu türbelerin bakımını Hüyük Belediyesi yapmaktadır.

Bunların yanında diğer bazı köylerde de zaviyelerin bulunması muhtemeldir. Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar çoğu zâviye varlığını devam ettirmiştir. Biz burada sadece belgelere yansıyan zâviyeler hakkında bilgi vermiş olduk. Son olarak Hüyük’te bulunan çeşmeler hakkında bilgi verelim.

Çeşmeler, vakıflara bağlı su tesislerinin önemli bir bölümünü meydana getiriler. Canlıların, hayatlarını devam ettirebilmeleri için vazgeçilmez bir yeri olan suyun temini ve insanlara ulaşması için hayırseverler tarafından çeşmeler yaptırıla gelmiştir. Bu konuyla ilgili

Salnamelerde ve şer’iye sicillerinde Kıreli Nahiyesine bağlı karyeler arasında böyle bir isim bulunmamaktadır.

Ancak BOA’ne ait birkaç belgede “Kıreli Kazasının Kırbadem Köyü…..” şeklinde geçmektedir. Yalnız bu karyenin XVI.yüzyılda Kıreli Nahiyesine bağlı olduğunu biliyoruz. ; Eroğlu, a.g.e., s.240

361 BOA C.EV.. 43/2142, 29 C.evvel 1253 (31 Ağustos 1837) 362 BOA EV..20069, s.64; 16b Şevval 1283 (21 Şubat 1867) 363 Konyalı, a.g.e., s.104

364 KŞS 243/60, 25 Muharrem 1290 (25 Mart 1873) 365 VGMA 2179/65/250, 22/03/1290 (20 Mayıs 1873) 366 Konyalı, a.g.e., s.100

kaynaklara yansıyan tek belge Hüyük Köyü’ndeki çeşmelerdir. Bunlar Karahisar Çeşmesi, Alaca Çeşmesi ve Çamırcı Çeşmesidir368.

Bu bilgilerden de anlaşılacağı gibi nahiye genelinde yer alan zâviyeler, Kıreli halkının sosyo-kültürel hayatında önemli bir yere sahip olmalıdır. Yalnız son asırlarda işlevlerini kaybettiklerinden bu kurumlara olan ilgi de buna paralel olarak azalmıştır. Zira Kıreli’de Osmanlı Devleti’nin yükseliş dönemine göre zâviye sayısındaki azalış, bu düşüncemizi doğrulamaktadır.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM EKONOMİK HAYAT

A. TARIM VE HAYVANCILIK

Miri arazi rejimi Osmanlı Devleti’nde sosyal, ekonomik, tarihi ve askeri sebeplerin doğurduğu milli bir toprak rejimidir. Osmanlı Devleti’nde kuvvet unsuru vazifesi gören bu rejim sayesinde tarımsal üretim artmış, toprağı olan köylü rahat bir şekilde yaşamış, toprak ağalarına ve beylerine muhtaç olmamıştır. Bu vesileyle toprağın devamlı ve verimli bir şekilde işletilmesi, çiftçinin toprak sahibi olması ve toprakların adaletli bir şekilde dağıtılması sağlanmış ve uzun bir zaman sürecinde zirai üretim devamlılığın muhafaza etmiştir. Ne var ki, miri toprak rejiminde, XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlayan bozulma, diğer alanları da etkilemiş ve Osmanlı Devleti’nin güç kaybetmesine neden olmuştur. Toprak düzenindeki bozulma ile tımar sahipleri, tımarların mâliki gibi hareket etmeye başlamışlar ve sonrasında Tanzimat’la birlikte tımar sistemi kaldırılmıştır. Bundan sonra miri arazilerin miras yoluyla intikali ve tasarrufu hususunda yeni bazı düzenlemeler yapılmıştır.

9 Ramazan 1274/ 23 Nisan 1858 tarihli Arazi Kanunu’nun, mirasla intikal ve tasarruf hususlarındaki kabul ettiği esaslar ile daha sonrasında 1867 ve 1888’de yapılan düzenlemeler, miri arazinin mülk haline dönüştürülmesi yolunda önemli kolaylıklar getirmişti369.

Tanzimat sonrası ziraî üretimin artırılması ve ziraatın modernleştirilesi yolunda uygulana politikalar sayesinde Anadolu tarımı yeni bir trend yakalamıştır. Özel mülkiyete geçişten amaçlanan gaye de zaten ziraî üretimde arştın sağlanmasını temin etmekti370.

Kıreli ve çevresinde ekonominin temelini tarım ve hayvancılık teşkil etmekteydi. Dolayısıyla yukarıda belirtilen düzenleme, bölge için önemlidir. Bölgenin coğrafi yapısı ve iklim durumuna bağlı olarak ürün çeşitliliği de fazlaydı.

Benzer Belgeler