• Sonuç bulunamadı

Diğer Topluluklar Bağlamında Çingene/Romanlar

Buğra (2012) etnik kimliklerden söz ederken, belirli bir etnik gruba değil, o grupla aynı toplum içinde yaşayan diğer gruplarla ilişkilerine, bu ilişkilerin içinde yer aldığı topluma ve o toplumun geçirdiği tarihsel dönüşümlere bakmanın yararlı olduğunu belirtmektedir. Tepecik’te yaşayan Çingene/Roman topluluğunun kimlik oluşumunun da oldukça karmaşık bir doğası vardır. Kimliklenme, sosyo-ekonomik koşullar, mesleki konumlar, Çingene, Roman, Gaco, Türk, Kürt gibi çeşitli aktörlerle ilgili algılar tarafından belirlenen çok boyutlu bir süreçtir. Kendini konumlamayı, diğerlerini algılama biçimlerini ve onlarla kurulan ilişkileri kapsayan bağlamsal ve ilişkisel bir süreçtir. Örneğin, kendi kimliklerini tanımlarken, çocuklar Gaco ve Kürt

gibi farklı gruplarla etkileşimleri yoluyla üretilen ve yeniden üretilen belirli kültürel ve sosyal kodlamaları kullanmaktadırlar.

Çocukların anlatılarında öne çıkan önemli konulardan biri de Kürtlere yönelik olumsuz değerlendirmeleridir. Çocuklar, “Kürtler fenadır.” (Şekbal, 9), “Bize göre Kürtler kötüler. Askerleri öldürüyorlar.” (Sevim, 10), “terörist” (Gülcan, 11), “Kaşları çok kalın, sesleri de kart” (Zeliş, 13), “Kürtler altlarında arabalar, son gaz gidiyorlar, hiç insanları düşünmüyorlar. Poşular moşular” (Emre, 13) gibi ifadeler kullandılar. Kürtlerin “kötü”, “terörist”, olarak tanımlanması, Emre’nin ima ettiği anlamda toplumsal yaşama uyumsuzlukları, söylemsel düzeyde Çingene/Romanların kendilerini vatansever, medeni ve hiyerarşik olarak onların üstünde bir yerde konumlandırdıklarını gösterir. Dolayısıyla, çocuklar tarafından Çingenelere karşı üretilen olumsuz stereotipler, Gacoları, Kürtleri ve Çingene/Romanları kapsayan başka bir hiyerarşiye de işaret etmektedir. Bu durum “yatay boşalma kanalları” ya da psikanalitik terimlerle “yerinden edilmiş nefret” (öfkenin daha “aşağı” olanlara, başka -etnik, dinsel, cinsel vs.- mâdun kesimlere yönelmesi) olarak tanımlanmaktadır (bkz. Erdoğan, 2002: 25).

Ancak bazı açılardan Kürtlere imrenen çocuklar da vardı. Örneğin Emre (13) Romanlardan farklı olarak Kürtlerin çok fazla kavgacı olmadığını ifade etti: “Onlara bi şey yapıldı mı onlar da yapıyor. Öyle mana aramıyorlar kavga için.” Leyla'nın söylediklerinde de benzer bir imrenmenin izi sürülebilir: “Onların daha çok oluyor çöpleri, kalabalık oluyorlar. Bizimkiler daha az oluyor onlardan. Onlar da diyorlar biz kalabalıkız diyorlar, siz azsınız diyorlar.” Bir başka örnek, Dudu'nun (13) “Kürtler çok çalışkan oluyor” cümlesidir. Bu açıklamalar göstermektedir ki, Kürtlere ilişkin algılarını şekillendiren temel dinamiklerden biri çocukların kendileri ile aynı sosyoekonomik koşulları paylaşan, benzer işleri yapan Kürtlerle diğer gruplardan daha fazla karşılaşıyor olmalarıdır. Bu açıdan, Gülcan'ın (11) esrarı “Diyarbakır, Mardin, Midyat gibi Kürt yerlerinden" temin ettiklerini; nenesinin "terörist oyuna attığını", "çünkü teröristin malının onları doyurduğunu, (esrar) parasından ekmek

yediklerini” anlatması ve "İşte öğrendin mi biz niye PKK ile Kürtleri seviyoz. Kürt, Çingene kardeştir. Nasıl diyiyim ben sana? Aynı şeyleri onlar da yapıyor. Bi konuşmaları işte değişik.” diye eklemesi de bu bağlamda değerlendirilebilir.

Çocukların Kürtlere ilişkin algılarını şekillendiren bir başka kaynağın da yetişkinlerin anlattıkları olduğu görülmüştür. Bu açıdan çarpıcı bir örnek de Sevim'in (10) söyledikleridir: "Bi zamanlarda Atatürk bir şey demiş onlara, biz size demiş, bi böyle bizim ülkemizden böyle size demiş yer açacaz. İşte, Kürtler böyle düşmanlarımızı öldürmüşler, etmişler, ondan sonra Atatürk'e demişler ki, hani bize yer açacaktın, size demiş yer mer yok demiş. Kürtler ondan bize düşman olmuşlar. Atatürk verseydi şeyi, ama vermediği için Kürtler bize düşman oldu. Bütün bu olaylar Atatürk yüzünden.” Dayısından dinlediği bu açıklamaya inandığını söylese de ona göre Kürtler yine de kötüdür: “Bize göre Kürtler kötüler. Askerleri öldürüyorlar. Öyle işte.”

Çocuklar, başka etnik gruplardan söz ederken onlara ilişkin ayrımcı bir söylem üretiyor olsalar da bunu bütünüyle doğallaştırmadıklarını gösteren ifadeler de kullandılar. Örneğin, Leyla (13), Kürt çocuklarla anlaşamadığını, onları pek sevmediğini söyledikten sonra şunu da ekliyor: “Hocam, yani insan Türk, Kürt, Roman ayırması gerekmiyor. Yani herkes bir çatının altında yaşıyor herkes, herkes bir insan. Hiç kimse ayırmamamız gerekiyo”.

Çocuklar farklı toplulukları tanımlarken, bu gruplarla farklılıkları üzerinden asıl olarak kendilerini tanımlamaya çalışmakta; kendi toplulukları ile ilgili tüm değerlendirmelerinde diğer gruplarla karşılaştırmaları zengin bir biçimde kullanmaktadırlar. Bu bakımdan, Kürtlerin yanı sıra Gacolar da çocukların kimliklerinin inşasında kurucu işlev gören bir diğer önemli gruptur. Gacolar için kullandıkları bazı ifadeler şunlardır: 'terbiyeli', ‘uslu’, 'küfür etmeyen', 'fesat değiller', 'sessiz', 'sakin', 'kavga etmeyen', 'öğretmenlerini dinleyen', 'tertemiz giyinen', 'şalvar giymeyen', 'saçlarını sarı kızıl yapmayan', 'beyaz' insanlardır. Görüldüğü gibi,

çocuklar Çingene/Roman olmayan topluluklarla aralarındaki farkları genel olarak davranış biçimleri, kişilik özellikleri, görünüş üzerinden açıklamaktadırlar. Çocukların Gacolara ilişkin saydıkları tek olumsuz özelliğin, "Roman havası oynamayı bilmemeleri” olması da dikkate değerdir. Kendi topluluklarından iyi dans edemeyenler için de “Gaco gibi oynuyor” demektedirler. Burada Çingene/Romanların toplumsal olarak onaylandıkları ve tanındıkları alanların başında Roman dansı ve Roman müziğinin geldiği, bu yolla da “neşeli” bir topluluk olarak görüldükleri söylenebilir. Bu alanlardaki başarıları, Çingene/Romanların hayatını konu alan dizilerde ve filmlerde de çok fazla öne çıkarılmaktadır. Dans ve müzik yoluyla diğer etnik gruplarca onaylanma ve tanınma, yine müzik ve dansın ön planda olduğu şenlik ve düğünlerin toplumsal yaşamda aldığı yerin büyüklüğü göstermektedir ki; Çingene/Roman toplulukların genel toplumsal yaşama olumlu eklemlenme ve temas biçimlerinin başında bu şenlikler ve kültürel yaşantılar gelmektedir. Çocukların anlatımında, ait oldukları topluluğa atfedilen şiddete meyillilik, keyif verici maddelerle anılma gibi olumsuz özelliklerin öte yüzüne yerleşen olumlamanın, dans-müzik ve şenlikle bütünleşen diyonizyak özellikler olması dikkat çekicidir. Ancak Zeliş’in (13), Çocuk ve Gençlik Merkezi tarafından düzenlenen bir etkinlikte tanıştığı bir grup çocuğun, kendisinin Roman olduğunu öğrenmesi üzerine ondan Roman havası oynamasını istemelerinden duyduğu rahatsızlık, topluluklarının sadece bu yolla olumlanıyor olmasını başka türlü bir ayrımcı pratik olarak deneyimlediklerini düşündürmektedir:

“Nerde oturuyonuz dediler, biz de Tepecik'te dedik hocam. Biliyorlar buranın da Roman mahallesi olduğunu. Roman mısınız dediler. E, biz de çekinmeyiz Romanlığımızdan, Romanız dedik. İyi o zaman, biz dediler Romanların oyununu beğeniyoz, oynayın dediler. Biz de dedik her yerde biz oynamayız dedik. Hem şarkı yok dedik. Biz dedim dansöz müyüz dedim. Biz dedim, istediğimiz zaman oynarız, istemediğimiz zaman da oynamayız.”

Bununla birlikte, Gacolukla ilgili açıklamalarında, diğer topluluklarla aralarındaki farklarından söz ederken değinmedikleri bir başka boyut da ortaya çıkmaktadır; o da sınıfsal farklılıklardır. Gacolarla ilgili olarak “Güzel giyiniyorlar,

köpekleri var”, "evleri zengin evleri", “Allah var ya hep Gacolara para veriyor”

şeklindeki ifadelerinden de anlaşılacağı gibi, Gacoların kendilerinden sosyoekonomik olarak daha iyi durumda olduklarını düşünmektedirler. Bu haliyle Gacolar ile Çingene/Romanlar arasındaki ayrım kültürel ve sınıfsal bir ayrım olarak belirmektedir. Dolayısıyla, Gacoluk çocukların anlatımında etnik kimliğe ilkselci yaklaşımın önerdiği gibi biyolojik-kültürel bir gerçeklik, doğal bir süreç olarak değil, daha ziyade gündelik hayat pratikleri içinde onlarla girdikleri ilişkilerle kurulan toplumsal sınırlarla belirlenmektedir. Bu durum, Özlem’in şu sözlerinde kendini açıkça göstermektedir: “Romanken Gacoya dönebiliyon…küfür etmiyecen, bunu yapmayacan, şunu yapmayacan, küfürü bırakacan, tertemiz giyinecen böyle". Gacolarla ilgili bu ve benzeri pek çok ifade, çocukların Gacoların hayatına imrendiğini de düşündürmektedir.