• Sonuç bulunamadı

1.2. SORUNLU KREDİLER

1.2.4. Sorunlu Kredilerin Etkileri

1.2.4.1. Sorunlu Kredilerin Bankacılık Sektörüne Etkileri

1.2.4.1.2. Diğer Etkiler

İrlanda, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi en yüksek takipteki alacak oranına sahip ülkeler arasında yer almaktadır. Bilindiği üzere 2008 krizinden etkilenerek “kemer sıkma politikaları” izleyen Yunanistan, GKRK, Portekiz ve İtalya’da yoğun halk ayaklanmaları yaşanmıştır. Grafikten de görüldüğü üzere bahse konu ülkelerin takipteki kredi oranları, AB ortalamasının üstündedir ve ekonomik yapının yorumlanması açısından önemlidir.

AB ülkeleri arasında en yüksek takipteki alacaklar oranına sahip olan ülke grubunda yer alan İtalya, yüksek bankacılık varlık hacmine sahip olması nedeniyle riskli grup içerisinde yer alan diğer ülkelerden ayrışmaktadır. İtalya’nın takipteki alacaklar stoku, 2016 yılı Mart ayı itibarıyla 360 milyar Euro’ya ulaşmıştır. Takipteki alacakların toplam kredilere oranı yüzde 18’e yükselmiş olup, bu rakam İtalya’nın GSYİH’sinin altıda birini oluşturmaktadır. Bu durumdan kaynaklanan sorunların çözümü için İtalyan hükümeti 5 milyar Euro’luk fon oluşturarak bazı kreditörleri desteklemeye çalışmaktadır. İtalya bankacılık sektörünün takipteki alacaklarının yüzde 70’inin KOBİ’lerden kaynaklanması ve bu kredilerin teminatlarının da sorunlu olması kaygıları artırmaktadır3. İtalya örneğinden de

görüleceği üzere devletler söz konusu oranı indirmek ve ekonomik göstergeleri sağlamlaştırmak amaçlı olarak yüksek miktarda harcamalar yapmaktadırlar.

Sonuç olarak, ekonominin can damarı konumunda olan bankalar açısından takipteki krediler önemli bir risk kalemi teşkil etmekte ve ülkelerin ekonomik yapısının yorumlanması açısından kilit bir veriyi oluşturmaktadır.

1.2.4.1.2. Diğer Etkiler

Sorunlu kredilerin banka karlılığına doğrudan etkileri bulunmakta olup, bankaların geri ödenmeyen kredileri için karşılık ayırmaları bankaların karını azaltıcı bir etki yaratmaktadır. Karşılıklar Yönetmeliği’nin 12 nci maddesinin beşinci fıkrasında

3 TCMB-Finansal İstikrar Raporu/Mayıs 2016, Ekim 2016, <http://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect

“5 inci maddeye göre donuk alacak olarak kabul edilen kredi ve diğer alacaklar değerlemeye tabi tutulmaz ve bunlar için faiz tahakkuku ve reeskontu yapılmaz. Donuk alacak haline dönüşen alacaklar için daha önce yapılmış bulunan faiz tahakkukları, reeskontları ve değerleme farkları ilgili gelir hesabı aynı tutarda borçlandırılarak muhasebe kayıtları üzerinde iptal edilmek suretiyle kapatılır.”

hükmü yer almaktadır. Söz konusu hüküm gereği, sorunlu alacak haline gelen kredinin faiz tahakkukları ve reeskontları bankalar tarafından ters kayıtla düzeltilerek iptal edilmektedir. Dolayısıyla, krediler hesap grubundan TOA hesap grubuna aktarılan kredilerde, borçludan faizler nakden tahsil edilmedikçe gelir yazılamaz, faiz tahakkuk ve reeskontu yapılamaz. Böylece, kredi türlerine bağlı olarak dönem sonlarında bir krediye yapılan tahakkuklar ile yine belirli dönemlerde yapılan reeskont işlemi TOA’da yer alan krediler için yapılmayacağından, banka karlılığı tahakkuk ve reeskont yapılmayan tutarlar kadar düşük gerçekleşecektir. Faiz tahakkukları ve reeskontların iptalinin yanında, takip hesaplarına aktarılan krediler için özel karşılıklar ayrılmakta, bu işlem esnasında Tekdüzen Hesap Planında kayıtlı “820- Değer Düşme ve Karşılık Giderleri” hesabına borç verilmekte yani karşılık tutarı gider hesaplarına aktarılmaktadır. Bu iki durum bankaların kârlılığını olumsuz etkilemektedir (Selimler, 2006:42-43).

Sorunlu kredilerin kârlılığa doğrudan etkilerinin yanında dolaylı etkileri de bulunmaktadır. Sendikasyon kredileri4, sorunlu kredilerin kârlılığa dolaylı etkisine güzel bir

örnek teşkil etmektedir. Çünkü bankaların takibe dönüşüm oranları, yurtdışından alabilecekleri sendikasyon tutarı ile faiz oranını doğrudan etkileyen önemli göstergelerden biridir. Dolayısıyla yüksek takibe dönüşüm oranına sahip bir bankanın borçlanma faiz oranı, takibe dönüşüm oranı düşük bir bankaya göre daha yüksek gerçekleşmektedir.

Sorunlu kredilerin diğer bir önemli etkisi ise bankaların sermaye yeterliliğine olan etkisidir. Bankaların faaliyetlerini sağlıklı ve kesintisiz bir şekilde sürdürebilmeleri, aldıkları riskleri tespit etmeleri, değerlendirmeleri, yönetmeleri ve gerekli tedbirleri almaları yanında, maruz kaldıkları riskler nedeniyle oluşabilecek zararlara karşı yeterli özkaynağa sahip olmalarına bağlıdır. Bu çerçevede hesaplanan toplam riskler ile bunlara karşılık bankanın

4 Sendikasyon kredisi, bir grup finansal kuruluşun bir araya gelerek oluşturdukları fondan tek bir

sahip olması önerilen asgari özkaynak miktarı arasındaki ilişkiye sermaye yeterliliği adı verilmektedir (Alıcı, 2007:419). Sorunlu kredi miktarındaki artış bankaların özkaynaklarının azalmasına neden olacağından, bankaların sermaye yeterliliği de olumsuz etkilenecektir.

Sorunlu krediler, bankanın likidite riskini de etkilemektedir. Likidite riski, bankanın nakit akışındaki dengesizlik sonucunda nakit çıkışlarını tam olarak ve zamanında karşılayacak düzeyde ve nitelikte nakit mevcuduna veya nakit girişine sahip bulunmaması nedeniyle ödeme yükümlülüklerini zamanında yerine getirememe riskidir5. Likidite riskiyle

karşı karşıya kalan bir banka taahhütlerini zamanında veya makul bir maliyetle yerine getirememe tehlikesi içerisindedir.

“Bankaca kullandırılan kredilerden vadesi dolan anapara, taksit ve faizlerin öngörülen zamanda tahsil edilememesi bankanın likidite seviyesini düşürüp, bankaca yapılması gereken ödemelerde aksaklığa sebep olabilir. Alacakların vadesinde tahsil edilememesi ekonomideki veya bir sektördeki özel bir durumdan ve/veya bankanın kötü kredilendirme politikasının sonucunda ortaya çıkan yaygın bir problemse banka ölçeğine de bağlı olarak çok hızlı bir tasfiye de gündeme gelebilir.” (Altıntaş, 2006:113-114)

Görüldüğü üzere, likidite riski bankalar için çok ciddi ve sonuçları ağır bir risk olup, bankanın tasfiyesine dahi neden olabilecektir.

Öte yandan, banka aktif yapısı içerisinde çok önemli bir yere sahip olan kredilerin sorunlu hale gelmesi, sorunlu kredilere tahsis edilen fonların, daha yüksek getirili alternatif alanlara yöneltilememesi, aktif-pasif yönetimini olumsuz etkilemesi, bankanın gelişme ve büyümesini olumsuz etkilemesi, sorunlu krediler hukuki konularda önemli ölçüde uzmanlık gerektirdiğinden yüksek miktarlı hukuki ve idari giderlere neden olması, sorunlu kredi miktarının yüksek olduğu bankalarda, düşük getiri ve sınırlı büyümenin çalışanların moralini ve gelirini olumsuz etkilemesi gibi diğer olumsuz etkilere de sahiptir (Karamustafa, 2013:13).

5 BDDK, Bankaların Sermaye Yeterliliğinin Ölçülmesine ve Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmelik,