• Sonuç bulunamadı

Sorunlu alacakların çözümünde karşımıza önemli bir seçenek olarak sorunlu alacağın varlık yönetim şirketlerine devredilmesi yöntemi çıkmaktadır. Varlık yönetim şirketleri (VYŞ) bankaların kredi portföylerini belirli bir bedel karşılığında satın almakta ve bu suretle bir alacağın devri işlemi gerçekleşmiş olmaktadır. Varlık yönetim şirketleri tarafından satın alınan alacaklar, kanunlarımızda özel hüküm bulunmaması nedeniyle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda düzenlenmiş olan “alacağın devri” hükümleri kapsamında

devralınmaktadır. Bu nedenle çalışmamızın bu bölümünde öncelikle alacağın devri müessesesi genel olarak ele alınacaktır.

Alacağın devri, TBK’nın 183-194 üncü maddeleri arasında düzenlenmiş olmakla birlikte Kanun’da tanımı yapılmamıştır. Alacağın devri mevcut bir alacağın alacaklısının değişmesi işlemi olup, TBK’nın 183 üncü maddesinde öngörülen unsurlara göre, alacaklının bir borç ilişkisinden doğan alacağını borçlunun rızasına gerek olmadan bir sözleşmeye dayanarak üçüncü bir kişiye devretmesidir (Eren, 2016:1224). TBK’nın 183 üncü maddesinde, alacaklının kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça, borçlunun rızasını aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebileceği hüküm altına alınmıştır. Alacağın devri, Turgut Akıntürk tarafından bir alacağın alacaklı tarafından başka bir kimseye geçirilmesi olarak tanımlanmıştır. Alacağın devri sonucunda borç ilişkisinin taraflarından alacaklı tarafta bir değişme olmakta, eski alacaklının yerini yeni alacaklı almaktadır. Aynı zamanda devredilen alacak eski alacaklının malvarlığından çıkarak yeni alacaklının malvarlığına katılmakta, alacağı isteme hakkı da artık yeni alacaklıya geçmektedir. Böylece devredenin alacaklı sıfatı son bulmakta ve alacaklı sıfatı devralana geçmektedir (Akıntürk, 2006:191).

Bir alacak kural olarak devredilebilir olduğu için alacaklı, gerek iktisadi gerek ticari çeşitli etki ve sebeplerden dolayı alacağını başkasına devredebilir. Bu işlem ile alacak üzerindeki haklar başka birine geçmiş olur. Bundan dolayı alacağın devrine, alacaklı değiştiğinden borçlunun hiçbir şekilde katılımı söz konusu değildir. Borçlunun devre onay vermesi gerekmediği gibi alacağın istemediği bir kimseye devredilmesinde bile bir hukuki işlem, bizatihi alacakta veya borçta bir değişiklik meydana getirmemektedir (İnan, Yücel, 2014:520).

TBK’nın “II. Öncelik hakları ve bağlı hakların geçişi” başlıklı 189 uncu maddesine göre, alacağın devri ile devredenin kişiliğine özgü olanlar dışındaki öncelik hakları ve bağlı haklar da devralana geçmektedir. Ayrıca aynı maddede asıl alacakla birlikte işlemiş faizlerin de devredilmiş sayılacağı hüküm altına alınmıştır. Bu hükümlerden anladığımız üzere, alacak için gösterilmiş olan aynî ve şahsi güvencelerden, yani rehin ve kefaletten, bundan böyle devralan yararlanacaktır. Diğer taraftan, anılan Kanun’un “III. Senet ve belgelerin teslimi ve bilgi verilmesi” başlıklı 190 ıncı maddesinde, devredenin, devralana alacak senedi

ile elinde bulunan ispatla ilgili diğer belgeleri teslim etmek ve alacağını ileri sürebilmesi için gerekli bilgileri vermekle yükümlü olduğu ifade edilmiştir.

3.1.2. Alacağın Devrinin Şartları

Alacağın devrinin hüküm ifade edebilmesi için bazı şartların bulunması gerekmektedir. Bu şartları üç başlıkta toplamak mümkündür.

 Bir Alacağın Bulunması: Alacağın devrinin söz konusu olabilmesi için her şeyden önce devredilecek bir alacağın mevcut bulunması gerekmektedir. Kural olarak bütün alacaklar devredilebilir. Böylece, halen iktisap edilmiş yani kazanılmış bir alacak kadar, ileride kazanılacak bir alacak da devredilebilir. Bunun yanı sıra aynı şekilde muaccel bir alacak kadar bir süreye (müeccel) veya şarta bağlanmış olan alacaklar da borçlunun rızası aranmaksızın devredilebilir. Borçlu, edimini bundan sonra yeni alacaklıya ifa etmek zorundadır. Hatta istisnaları olmakla birlikte, alacağın bir hukuki işlemden, haksız fiilden, sebepsiz zenginleşmeden veya doğrudan doğruya kanundan doğmuş olması hiçbir farklılık yaratmamaktadır. İstisnalara örnek olarak bizzat kanunda belirtilmiş olan manevi tazminat hakkının borçlu tarafından kabul edilmedikçe devredilememesi ve ölünceye kadar bakma sözleşmesinden alacaklı lehine doğan alacak hakkını gösterebiliriz. Diğer taraftan, hukuki ilişkinin mahiyeti gereği bu ilişkiden doğan bir alacağın devredilememesi söz konusu olabileceği gibi, (Örneğin nafaka alacaklarının alacaklının yaşamı için önemli olması sebebiyle başkalarına devredilmesinin mümkün olmadığı genellikle kabul edilmektedir.) alacaklı ile borçlu arasında yapılan bir sözleşme ile aslında devredilebilen bir alacağın devredilemeyeceği kararlaştırılabilir. İstisna hallerinde öngörülen devredilmezliğe karşın yapılmış olan devirler hiçbir hüküm doğurmazlar.

Borçluya, alacağın devredilmiş olduğunun bildirimi herhangi bir şekle tabi değildir (Akıntürk, 2006:193-194).

 Yazılı Olma Zorunluluğu: Türk Borçlar Kanunu’nun 184 üncü maddesi uyarınca, alacağın temlikinin yazılı olarak yapılması gereklidir. Bu halde

sözleşmeye yazılı şekle ilişkin TBK md. 13-16 (EBK md. 12-15) hükümleri kıyasen uygulanacaktır Kanun koyucunun yazılı şekil şartını aramasının nedeni hukuki güven duygusundan, özellikle üçüncü kişileri bu arada borçluyu devir olayından haberdar etme düşüncesinden ileri gelmektedir. Burada aranan şekil şartı bir geçerlilik şartı olup, yazılı şekilde yapılmayan devir sözleşmesi hükümsüzdür. Yazılı şekilden maksat, adi yazılı şekildir. TBK madde 14’e göre yazılı şekil şartının yerine getirilmiş olması için sadece borç altına giren tarafın yani alacağın devrinde devredenin beyan ve imzası yeterlidir (Eren, 2016:1233). Yazılı şekle uyulmadan yapılan devirler hiçbir hüküm doğurmayacaktır. Devir senedinde sadece devredenin imzasının bulunması yeterli olup, ayrıca devralanın da imzasının bulunması gerekmemektedir. Devir senedine tarih konulması da şart değildir (Akıntürk, 2006:194).

Türk Borçlar Kanunu’nun 184 üncü maddesinde “Alacağın devri sözü verme, şekle bağlı değildir.” denilmek suretiyle alacak devrinin ön sözleşmesi olan devir verme sözünün herhangi bir şekle tabi olmadığı ifade edilmiştir.

Alacağın devri bir “tasarruf işlemi”dir. Bu nedenle alacak, tarafların iradelerini yazılı olarak karşılıklı ve birbirine uygun surette açıkladıkları, diğer bir ifadeyle devir sözleşmesinin kurulduğu anda, başka bir işleme gerek kalmaksızın hemen devralanın malvarlığına geçmiş olur. Bunun için, borçlunun alacağın devrine izin vermesine de lüzum yoktur (Akıntürk, 2006:194).

 Devredenin Tasarruf Yetkisinin Bulunması: Alacağın devri sözleşmeye dayalı bir tasarruf işlemi olup devreden bu işlemi yapmakla kendisine ait bir alacak üzerinde doğrudan doğruya etkide bulunmakta, sahip olduğu alacak hakkının malvarlığından çıkarak devralanın malvarlığına geçmesi sonucunu doğurmaktadır. Alacağın devri bir tasarruf işlemi olduğu için geçerli olması her şeyden önce alacaklının devir ettiği alacak üzerinde tasarruf yetkisine sahip olmasına bağlıdır. Alacaklının tasarruf yetkisi kural olarak devir işleminin yapıldığı anda mevcut olmalıdır. Alacaklının devre konu alacak üzerinde tasarruf yetkisi bulunmuyorsa, devir işlemi de hüküm ve sonuç doğurmaz (Eren, 2016:1228). Devir sözleşmesinin geçerli olması için yazılı şekil, sözleşmenin

tarafları, sözleşme konusu, alacak ve devir iradesi gibi işlemin bütün esaslı unsurlarını taşımalıdır (Oğuzman, Öz, 2010:928)