• Sonuç bulunamadı

16. Yüzyıl (William Tyndale ve İncil Çevirisi)

2.1. Deyimlere Genel Bir Bakış

Bu bölümde etimolojik bilgilerden yararlanılarak deyim kavramının günümüz Türkçesindeki tanımı yapılacak, dilbilim çalışmalarında hangi konumda yer aldığına temas edilecektir. Daha sonra deyimin anlamsal ve yapısal olarak kullanım alanlarına değinilecek, karıştırılabilecek yapılar dile getirilerek deyimlerin kapsamı ve sınırı belirlenmeye çalışılacaktır. Son aşamada ise anlatıma özgünlük, çekicilik, imgesellik ve renk katma vs. özelliklere sahip deyimlerin önemine değinilecektir.

Tanımı

Osmanlı Devletinin özellikle son dönemlerinde "لَثَم" (mesel) sözcüğü, Arapçada olduğu gibi deyim-atasözü ayrımı yapılmaksızın genel anlamda atasözleri için kullanılmıştır (Doğru, 2004). Tanzimat şairi Şinasi (öl. 1876) “Durûb-u Emsâl-i

Osmâniyye” adlı eserinde deyimlerin sınırları çizilmeksizin atasözleri içerisinde

değerlendirilmiştir (Aksan, 2002: 21). Bu bağlamda deyim sözcüğü için Türkçede birinci derecede mesel, darb-ı mesel ikincil olarak tabir, ıstılah sözcükleri kullanılmış daha sonra deyim sözcüğü ile karşılık bulunmaya çalışılmıştır (Sinan, 2008: 92).

Deyim kavramı ve kapsamı konusunda dilbilimcilerin bir fikir birliğine varamamaları bir kenara bırakılırsa deyim, bir kavramı, bir durumu ya çekici bir anlatımla ya da özel bir yapı içinde belirten ve çoğunun gerçek anlamlarından farklı bir anlamı bulunan kalıplaşmış sözcük topluluğu ya da tümcedir (Aksoy, 1988:I-52).

Aksan’a (2003) göre deyim; belli bir kavramı, belli bir duygu ya da durumu dile getirmek için birden çok sözcüğün bir arada, seyrek olarak da tek bir sözcüğün yan anlamında kullanılmasıyla oluşan sözdür.

Vardar (2002: 71) ise deyimi bir tür sözlüksel birim oluşturan anlambirim toplaşması; genellikle öz anlamından az çok ayrı bir anlam içeren kalıplaşmış söz şeklinde tanımlamıştır.

Kapsamı

Deyimler genel olarak sözlük birlikteliklerinin kalıp ifadeler oluşturması ve bu kalıp ifadelerden birinin deyim olması göz önünde bulundurularak sözlükbilimin içerisinde ele alınmaktadır. Fakat deyimlerin sözlükbilimin çatısı altında mı yoksa deyimbilim biçiminde ayrı bir bilim dalı olarak mı incelenmesi gerektiği tartışma konusu olduğunu belirtmemiz gerekir (Azimov, 2012).

Hangi kalıplaşmış ifadelerin, söz öbeklerinin, mecazi ifadelerin vs. deyim sayılabileceğinin belirlenmesi deyimlerin çerçevesini çizmek için önem arz etmektedir. Bu bağlamda deyimler mecazi, anlama güzellik katma gibi genel özelliklerinin yanı sıra yapı ve anlamlarına göre çeşitli sınıflandırmalara tabi tutulabilirler. (Aksoy, 1998 (II.): 498-509)

1. Kimi deyimler iki yargılı ve uyaklıdır. Bazen uyak anlamın bütünlüğü için getirilmiştir: Anca beraber, kanca beraber; kim kime, dum duma; iki

arada, bir derede vs.

2. Bazı deyimler bir öykü, olay sonucunda ortaya çıkarken “altından

Çapanoğlu çıkmak, derdini Marko Paşa’ya anlat, Halep ordaysa arşın burda vs.” bazıları yapı itibariyle öykücük ya da konuşma şeklinde

karşımıza çıkar: Deveye “boynun eğri” demişler; “nerem doğru ki”

demiş; - Tencere dibin kara, - Seninki benden kara vs.

3. Kimi deyimler âdet, inanç ve gelenek belirtirken “başına devlet kuşu

konmak, cinleri başına çıkmak vs.” bazıları anlam güzelliği

düşünülmeksizin kalıplaşmış söz şeklinde kullanılırlar: Alan razı, satan

razı; can havliyle, yükte hafif pahada ağır vs.

4. Kimi deyimler eksiltili olarak kullanılırken “akşama sabaha (ya akşama ya sabaha), er geç (erken ya da geç olarak) vs.” kimileri dilbilgisi

kurallarının aksine özel bir yapıyla gelirler: Ayaküstü, başlı başına,

inceden inceye vs.

5. Bazı deyimler ikileme şeklinde kullanılabileceği gibi “abur cubur, mırın

kırın, yalan dolan vs.” bazıları ek eylemle (mastar) de gelebilir: Ayağını çekmek, burnunu sokmak, parmağına dolamak vs.

Deyimlerin genel kullanımları yukarıdaki şekildedir. Fakat özelliklerini belirtmenin yanında deyimlerin karıştırılması muhtemel kalıplaşmış sözlerin sınırlarının çizilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda atasözlerinin yargı bildiren, deyimlerin ise daha çok mecazi anlam içeren yapılar olması nedeniyle diğer metin türlerinden ayırt edilebilirlikleri yüksektir. Bunun için karıştırılma ihtimali bulunan diğer yapılara temas edilecektir.

Öte yandan bazı deyimler tartışma konusudur. Bazı süslü sözlerin mecazi anlam içermelerine rağmen, deyim kabul edilmemelerinin nedeni, bu deyimlerin zamanla kullanımlarının sınırlanması ve zihinlerde daha sıradan bir ifade şeklinde algılanmasıdır. Bu çerçevede “tehlike çanı çalmak, hayal kırıklığı, körpe dimağlar” gibi süslü sözler deyim kategorisinde değildir. Kendisinde süslü anlatım özelliği bulunmayan ve zamanla kullanımı azalan ifadeler de deyim sayılmaz: Parası çok aklı az, kırkı on paraya, acıyan

çok ama ekmek veren yok vs. Fakat kimi süslü sözlerin kullanımı ise giderek

yaygınlaşmakta ve deyim kategorisinde değerlendirilmektedir: Köşeyi dönmek, slogan

atmak, ağırlığını koymak vs.

Dillerin terimcelerini oluşturan birkaç kelimeden oluşan terminoloji ifadeleri deyim sayılmazlar: Doğru orantılı (matematik), salt çoğunluk (hukuk), anlatım yitimi (ruhbilim) vs. Fakat kimi terimlerin güncel dilde kullanımının yaygınlaşmasından dolayı deyim çatısı altında değerlendirilebilir: Aşağılık duygusu, rest çekmek, devreye

girmek vs.

Ayrıca dua ve ilençler şayet deyimler gibi özgün bir anlatım ve çekicilik içeriyorsa deyim sayılabilirler: Başını yesin, dili ensesinden çekilsin, - Yolun açık olsun

vs. Fakat yukarıda saydığımız özellikleri taşımayan dua ve ilenç anlamı içeren söz

birliktelikleri deyim kategorisinde değerlendirilemez: Allah korusun, eli kırılsın, yüzü

Önemi

Deyimler, dilin büyük bir bölümünü oluşturan ve doğal dilin akışında kullanılan önemli ögelerdir (Liontas, 1999) ve dile yumuşaklık, özgünlük, güzellik, anlamsal zenginlik, imgesellik ve renk katar (Krupnov, 1976: 118). Ayrıca yazarlar eserlerinde biçimi zengin tutmak için deyimleri kullanırlar (Çotuksöken, 1988: 16).

Deyim öğretimi, yabancı dil öğretimi açısından ele alındığında bir dili bilmek için sadece standart dili bilmenin yeterli olmayacağı aksine ere dile hâkim olabilmek için deyimsel ifadeleri de çok iyi bilmek gerektiği bilinen bir gerçektir. Çünkü deyimler imgesel ve mecazi özellikler taşır ve çoğu zaman temel anlamdan uzak kullanılırlar. Delisle’nin (2001: 165) ifadelerine göre anadile veya yabancı bir dile hâkim olmak o dilin dilbilgisini veya sözcüklerini iyi bilmekle ölçülmez, önemli olan o dildeki deyimleri ve özel oluşumları da bilmektir. Bu noktada, Turrini ve diğ.’ne (1995) göre, deyimlerin konuşmacının kültüründen zekâsına, yeteneğinden duygularına dek birçok özelliği içerisinde barındıran deyim bilgisi olmaksızın bir dile hâkimiyet sağlanamayacaktır. Buradan hareketle deyimlerin yapılan çevirilerdeki kritik rolü yadsınamaz.

İçerisinde barındırdıkları ince alay ve ironiyle okurların ilgisini ve dikkatini çekmeyi, motivasyonunu artırmayı hedefleyen deyimler, Kur’an-ı Kerim’de sıkça kullanılan bir alan olmuştur.

Benzer Belgeler