2.2. Fedâyî’nin Bahtiyâr-nâme Mesnevisinin İncelemesi
2.2.2. Dil ve Üslup Özellikleri
2.2.2.3. Deyim -Atasözleri ve Atasözü Niteliğindeki İfadeler
Deyim ve atasözleri söz varlığımız açısından önemli bir yere sahiptir. Deyim kavramı dilimizde şöyle tanımlanmaktadır:
Bir kavramı ya çekici bir anlatımıyla ya da özel bir yapı içinde belirten ve çoğunun gerçek anlamlarından ayrı bir anlamı bulunan kalıplaşmış sözcük topluluğu ya da tümce.
Genellikle gerçek anlamının dışında kullanılan, anlatımı daha güzel ve etkileyici yapan, toplum tarafından ortak olarak benimsenen kalıplaşmış sözlere deyim denir.
Genellikle gerçek anlamından az çok ayrı, ilgi çekici bir anlam taşıyan kalıplaşmış anlatım, tabir.110
110 Necmi, Akyalçın, Türkçemizin Anlamsal Zenginlikleri Deyimlerimiz, Eğiten Kitap, Ankara, 2012, s.9.
53 Atasözleri ise bir ulusun geçmişinden gelen, geçmişte yaşanılan olaylarla deneyimlenmiş birikimlerin özlü ve kalıp sözlere dönüşmüş biçimleridir. Atalar, yeni kuşaklara biz bu olayda işte böylesi bir sonuç aldık, siz de aynı sonuca ulaşırsınız, bu iyidir, bu kötüdür veya böyle davranırsan şöyle sonuç alırsın, bu işin sonu sana kötülük, böyle davranmak ise iyilik getirir demektedirler. Atasözleri, içinde bulunulan duruma, geleceğe ve oluşturulacak duruşa yön verebilme gücünde, içerisinde yaşamsal deneyimlerin iletileri sindirilmiş, anonimleşmiş hazır sözlerdir.111
Pend-nâme türünde olan bu mesnevide deyim, atasözü ve atasözü niteliğindeki ifadeler sıkça yer almaktadır. Bu tür ifadelerde geçen bazı kelimeler vezin gereği Arapça veya Farsça olarak verilmiştir. Bazen de “dėmişler”, “dėrler”, “ata kılmış vasiyet”, “ėşitdim, duydum”, “bu söz meşhur idi cihâna” gibi ifadeler kullanarak kullandığı ifadenin “atasözü” veya “vecize” olması niteliğine vurgu yapmıştır. Eserde yer alan atasözü, hadis ve kelam-i kibar gibi ifadeler zaman zaman telmih yoluyla aktarılmıştır.
Mesnevìde yer alan deyim, atasözleri ve atasözü niteliğindeki ifadeleri açıklamasıyla birlikte belirtmiş olduk.112
111 Necmi Akyalçın, a.g.e., Eğiten Kitap, Ankara, 2012, s.17.
112 Şu bölümü hazırlarken kullandığımız kaynaklar: İbrahim Akgün, Önce Söz Vardı, Kurtuba Yayınları, Ankara, 2012; Necmi Akyalçın, Türkçemizin Anlamsal Zenginlikleri Deyimlerimiz, Eğiten Kitap Yayınevi, Ankara, 2012; Nurettin Albayrak, Türkiye Türkçesinde Atasözleri, Kapı Yayınları İstanbul, 2009; Seyfettin Altaylı, Azerbaycan Türkçesi Deyimler Sözlüğü, Prestij Matbaası, Ankara, 2005; E. Kemal Eyüpoğlu, Şiirde ve Halk Dilinde Atasözleri ve Deyimler, Doğan Kardeş Matbaacılık Sanayii A. Ş, İstanbul, 1975; M. Ertuğrul Saraçbaşı, Örnekleriyle Büyük Deyimler Sözlüğü, 2 ciltte, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2010; Mustafa Taşçı,
Nesillerden Nesillere Armağan Sözler Hazinesi, Düşünce Kitabevi, İstanbul, 2004; Fatih Topaloğlu, “ŞİA’da Kerbela Mateminin Ortaya Çıkışı ve Eski İran Kültürüyle İlişkisi”, Çeşitli Yönleriyle Kerbela, C. 1, s. 502; Ömer Asım Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, İnkilap, İstanbul, 1988; Sinan Gönen, Batı Türklerimizin Manzum Atasözleri, Kömen Yay., Konya, 2011; Mehmet Kara-Ahmet Karadoğan, Türkmen Türkçesi-Türkiye Türkçesi Deyimler Sözlüğü, Çağlar Yayınevi, Ankara 2001, Bünyamin Ayçiçeği, Behişti Ahmed Sinan’ın İskender-nâmesi, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Dr. tezi, İstanbul 2014.
54
Deyimler:
Ad kazanmak: Ün yapmak, şöhret, nam kazanmak. 218 temāmen ģāżır olsun pehlivānlar
dögüşde ad ķazanmış ķehramānlar
Ağır demde gamhar olmak (dert ortağı): 1. İnsanın kötü günlerinde dertlerini dinleyen, çözümü için çare arayan dostu. 2. Aynı derdin sıkıntısı içinde olanlarından her biri
175 ayırma cānı cāndan olma ġeddār bu šıfl olsun cehānda mene ġem-ĥvār 672 velíkin her kime Ģeķ olsa ġem-ĥvār
ona yėtişmeye híç gūne āzār 769 menim çün her işimde yār olarsan
aġır demde mene ġem-ĥvār olarsan
Ağrı çekmek: Doğum sancısı çekmek 165 ki vaż¤-i ģeml içün çatmışdı sā¤et
çeküb aġrı nehāyet oldı rāģet
Ağzına bakmak (ağzının/ ağız içine bakmak): Bir kimsenin söylediklerini çok fazla önemsemek, ona değer vermek.
858 baĥub aġzına solšān oldı mā¢il özinden gėtdi ¤eķl[i] oldı zā¢il
Ağzı acı olmak: Bedbahtlığa uğramak, mutluluğu kedere dönmek, başına kötü şeyler gelmek.
2107 períşān olma meģzūn aġzı acı men ona eylerem yaĥşı ¤elācı
Ahd ü (aman) eman kılmak, Ahde sadık kalmak (ahde vefa etmek): Ahd ü peyman kılmak: Birbirine görkemli şekilde bir şekilde söz vermek, anlaşmak. Verilen sözde, edilen yeminde durma. Yapılan bir sözleşmeye bağlı kalma.113
113 Bu tabir Ra¤d Sûresi’nin, 20.ayetine dayanmaktadır. Esasen Müslüman toplumlar, selamlaşma, ziyaretler ve hediyeleşme, yardımlaşma, temizlik, evlenme, komşuluk ilişkileri, helal-haram anlayışı, yoksulları ve yetimleri gözetme, ahde vefa göstermek gibi sayısız değerlerini, inanç nüveleri halinde Kur’an veya Hz. Peygamber’in sözleri ve davranışlarından (hadis) almaktadırlar.
55 1034 dėdi birbirine erkān-ı dövlet
ķasem yād eyleyüben ¤ahde bí¤et 1035 gelüb cem¤ oldı çün eşrāf u e¤yān onı öldürmek içün ¤ehd ü peymān 1434 dėyecek bir sözüm vardur nihāní
onınla ķıldı şeh ¤ehd ü emānı 1658 yėri Ģeķ ile sen ķıl ¤ehd ü peymān
munı dėyüb gözimden oldı pinhān
Aklı başından gitmek: 1. Korkudan ne yapacağını şaşırmak, düşünemez olmak. 2. Bilincini yitirmiş olmak, bayılmak. 3.Âşık olmak, vurulmak. 4. Çok beğenmek.
50 ėdüb şāhı yėrinde māt u mebhūt ķılub ¤eķlini başdan meģv u nābūd 701 başından gėtdi ¤eķli oldı bí-hūş
özini eyledi müšleķ ferāmūş 725 başından gėtdi ¤eķli oldı ģeyrān
ĥeberleşdi dėdi eģvālin oġlān 1196 var idi bir ķemer šel¤etlu oġlı
eger görse biri ķalmazdı ¤eķli 1229 revān olmış gözinden eşk-i gül-gūn
başından gėtdi ¤eķli oldı mecnun 1397 başından gėtdi ¤eķl ü hūş-i tedbír
vücūd oldı ĥeste vü rengi teķrír 1478 boyı serv ü ŝenūber ģüsni göyçek
başından gėtdi ¤eķli onı görçek 2414 göricek ķıldı efġān u ĥürūşi
başından gėtdi onın ¤eķl ü hūşi
Allah kerim: Ümit ve avunma duası. 1018 sebeb oldı ona Allāh kerímdür
velí bilmezdi ol bí-çāre kimdür
Verdiğiniz sözleri de yerine getirin (ahdinizde durun, akitlerinize bağlı kalın); çünkü verdiğiniz tüm sözlerden sorguya çekileceksiniz. (İsra Suresi:34)
56 1141 yėne ¤avret deĥi öz ¤avretimdür
yeķín ģāŝil ėdün Allāh kerímdür
Alemin (dünya) başa dar olması: 1.Çok sıkılmak, büyük çaresizlik içinde kalmak. 2. Dünya gözüne zindan olmak, dünya başına yıkılmak.
337 ķarannu oldı [bu] ¤ālem başa dār dėdi deĥi menimçün ķalmadı ¤ār
And içmek: 1. Yemin etmek, kutsal veya büyük, aziz sayılan bir şahsın adını anarak sözünü, vaadini veya üzerine aldığı görevi yerine getireceğine inandırmak. 2. Söz vermek.
410 ķasem yād eyledi and içdi möģkem ki ġazelliķ olmınca buķda satmam 648 ķasem yād ėtdi and içdi be-möģkem
ona vėrdi icāzet şāh der-dem 1070 nigū-ĥaŝlet šama¤sız ehl-i inŝāf
başına and içer e¤yān u eşrāf
Arada kalmak (ortada kalmak): 1. Her şeyini kaybetmek. 2. Ne yapacağını bilememek, tereddüt içinde kalmak.
568 ki ŝebr ėden yėter āĥir murāda ķalur bí-ŝebr ü sergerdān arada 720 baĥub gördi ki bir pākíze oġlan ķalubdur arada nālān u giryān 1144 dözüb ŝebr eyledim ķaldım arada
yėtişdim ŝebr ucından men murāda
Aradan götürmek (aradan, ortadan kaldırmak, salmak): Yok etmek, ortadan kaldırmak, lağvetmek, ilga etmek, öldürmek.
1724 aradan götürelüm ol emíri yėrine neŝb ėdelüm ol veziri 1967 ėşidse bizden ol bu guft ü gūnı
aradan götüre uşbu ¤adūnı 2035 bu gün öldürmesen ger Beĥtiyārı
aradan salmasan ol nābekārı
Araya salmak: Çembere almak, etrafını sarmak. 1898 araya saldılar onlar be-¤amdā
57
Avazesi dutmak: Meşhur olmak, adı dillerde dolaşmak, şöhret, ün kazanmak. 1885 onın āvāzesi dutmış cehānı
yüzi gül fi’l-meśel püste dehānı
Avdet etmek: Dönüş, geri dönüş, gidilen yerden dönme. Avdet etmek (eylemek). Evvelce bulunduğu yere veya duruma geri dönmek.
154 ėdek ¤avdet yėne de bu diyāre budur elbet bizim çün rāh-i çāre
Ayaġ kesmek: Ayağını çekmek, bir yere artık gidip gelmemek, ilişkisini kesmek. 1132 çeküb ķulları sen aldın olardan
ayaġ kesdi ĥelāyiķ bu diyārdan
Ayaġa (ayağına) düşmek: 1. Yalvarmak, bir kimsenin korumasına sığınmak. Yardım etmesi için birisine çok yalvarmak; aman dilemek. 2. Ucuzlaşmak, fiyatı aşağı inmek. 3. Saygınlığını yitirmek. 4. Bir işin ya da kişinin niteliklerinin bozulması, saygınlığının azalması, değerinin düşmesi anlamlarında kullanılır.
1587 ayaġa düşenin ol dest-gíri tevāżu¤ birle şād ėt her esíri 1737 ayaġına düşüben oldı ĥendān
ona pes ol zamānda dėdi oġlān 2430 dolandı başına öpdi gözinden
ayaķına düşüb gėtdi özinden
Ayağını hadden ziyade koymak: dürüst davranmamak, yanlış yolda yürümek, yanlış işler yapmak.
365 ki mundan bėyle her nā-pāk-zāde ayaġın ķoymaya ģedden ziyāde
Ayaġını yüzüne sürmek: [Sevdiklerine karşı sevgisini, mutluluğunu ve heyecanını göstermek amacıyla yapılır.]
859 zamānı keçdi çün geldi özine atası ayaġın sürtdi yüzine
Ayak yalın baş açık: Perişan halde darmadağınık, telaşla, tam hazırlanmamış bir şekilde
921 ayaķ yalın başı açuķ piyāde deĥi ŝöģbet nedür mundan ziyāde
58
Bab-ı destur vermek: [izin vermek] 621 buna şeh vėrmedi híç bāb-ı destūr
firāķ odına ķaldı zār u mehcūr
Bac almak: Haraç almak, vergi almak. Gerek başka ülkelerden gerekse halktan alınan vergiler ile gümrük vergilerine eskiden bu ad verilirdi. Aşığın çeşitli şekillerde sevgilisi olan sultana bac vermesi de edebiyatta yer edinmiştir.
167 güneşden bāc alır ģüsn-i cemāli gözinden bellidür ¤eķl ü kemāli
Bada (fenaya) getmek: 1. Yok olmak, mahvolmak, telef etmek, heder gitmek. 2. Hiç yoktan ölüme vermek.
96 bütün zeģmetlerin de gėtdi bāda ķoyub ģesret seni veŝl-ı murada 372 oda yaĥub k[ön]lün bād-i fenāya
dėyeler müstaģeķsin bu cezāya 414 çürüyüb tāĥılı gėtdi fenāya
özi uġradı derd-i bi-devāya 415 ķamu anbārları gėtdi fenāya
kişinün rengi döndi kehrübāya 539 meni uġratdı çoĥ derd ü belāya
belā vėrdi meni āĥir fenāya 876 munı öldürginen sen nām[ı] bāde
gėdübdür saĥlama mundan ziyade 1124 vėrübdür žülm ile ķardaşı bāde
deĥi miģnet nedür bundan ziyāde 1135 ne žülm olur deĥi mundan ziyāde
ģeyif kim yaĥşı adın gėtdi bāde 1169 çeküb cevr ü cefā ģedden ziyāde
olurdı onda tā cān vėrdi bāde 1256 feġān ķılma deĥi mundan ziyāde
oġul sen neng ü nāmı vėrme bāde 1342 vezíri uşbu töhmet vėrdi bāda
ol ¤avret ¤āķibet ėrdi murada 1794 oķurlıķ eylemiş ģedden ziyāde
59 1824 ki şāhā neng ü nāmí gėtdi bāde
gerekmez ŝebr hem mundan ziyade 1938 ėderlerdi çe te¤ríf ziyāde
vėrürlerdi onınçün cān bāde 2006 menim töhmetlü adım gėtdi bāde
dirilik istemem mundan ziyade 2164 menim nāmūsımı ol vėrdi bāde diri ķoyma onı mundan ziyade 2200 cehānda vėrdi bāda neng ü nāmı
onın ucından öldürdüm ġulāmı
Bağrı dağ olmak: Yanık yarası. İnsanın unutamayacağı derecede kalbi yakıcı bir ıstırap ve keder, dağ sözü ile ifade olunur.
848 onın hicrinde baġrım dāġ olubdur yėne burada ol dustaķ olubdur 1401 menim baġrıma hicrān derdi bir dāġ
köyil olmış senin derdine müştāķ
Bağrı parça parça (pare pare) olmak: Çok ıstırap çekmek, üzülmek. 634 çe solšān eyledi ona nežāre
sanasan baġrı oldı pāre pare 919 yüregi dopdolu ķan baġrı pāre
çıĥuben gėtdiler özge diyāre 1615 períşān ģāli baġrı pāre pāre
özin yėtürdi bir deryā kenāre
Bağrına köz yapışmak (Bağrı kebap olmak, köze dönmek): Çok üzülmek, çok sıkıntı çekmek.
873 dėdi solšāna ol bir nėçe sözler ki solšān baġrına yapuşdı közler 1179 dėdi nėce ta¤arruż-gūne sözler
ki solšān baġrına yapuşdı közler
Bahtı (devleti, ikbali, talihi) dönmek (nigunsar olmak): Şansı dönmek, işleri iyi gitmemek, başarısızlığa uğramak, hayatında zor günler başlamak.
319 çekerdiler hemìşe āh-ı ģesret ķeżārā Beĥtiyāra döndi dövlet
60 327 felek yār olmadı çün döndi dövlet
onı ol demde dutdi ĥvāb-ı ġeflet 378 velì çün döndü menden beĥt u dövlet
naŝìb oldı mene renc ü meşakkat 379 münevverdi šāli¤m beĥtim kemāle
çe menden döndi uġradum zevale 385 dėdi kimdür ol oldı giriftār
senün kim šāli¤ ü beĥti nigūnsār 434 dönübdür beĥti se¤y ėtmek ne ģāŝil
pes ol dem eyledi bir fikr-i bāšil 466 onın çün dövleti olmış nigūnsār
görüben onları fikr ėtdi ķorĥar 468 ķeżārā beĥt dönmek oldı me¤lūm
yėrirken nā-gehān aķsırdı ol şūm 504 bu ne ģāldur sene söle n’olubdur
dėdi n’ėyleyem ki dövletim dönübdür 505 nigūnsār oldı menden döndi dövlet
başıma geldi n’eylüm bėyle töhmet 543 bu gün çün döndi dövlet beĥt u iķbāl
menim eģvālime bu ķiŝŝe timsal 1078 berāber durdı çün ol bí-ģemiyyet
basıldı çün ondan dönmişdi dövlet 1126 bu ne bí-dāddur bu ne siyāset
meger döndi senin çün beĥt u dövlet 1162 çe ol bedbeĥtden dönmişdi dövlet
Ģeķ ol Ŝābire yeķín vėrdi fürŝet
Bahtı (dövleti, talihi, saadeti) yar olmak: Şansı açık olmak, mutlu ve mesut günlere kavuşmak, sıkıntılı günlerden müreffeh günlere kavuşmak.
399 nėçe kim var idi dövlet ona yār getürürdi seferden sūd-i bisyār 419 meger içinde ol merd-i dil-efkār
ne ķılsun ger ona beĥt olmasun yār 522 ķeżārā beĥt u dövlet olmadı yār
61 541 Fedāyí her kime beĥt olmaya yār
ne ģāŝil çoĥ tereddüt se¤y-i bisyār 613 olur bir töhmete ol hem giriftār
velí olur ona hem devlei yār 697 diríġā beĥt u šāli¤ olmadı yār
devāsız derde men oldum giriftār 726 var idi çün onın başında dövlet
ona hem yār idi beĥt u se¤ādet 737 şeh ol oġlāna vėrdi tāc u teĥtı onın çün yār idi iķbāl ü bahtı 1150 sene çün yār olubdur šāli¤ ü beĥt
sene şāyestedür hem tāc hem taht 1601 mene beĥt u se¤ādet olmadı yār
ki men meġlūb u ġālib oldı onlar 1609 ķılur her kim ki cidd ü cehd bisyār
ne ģāŝil olmasa dövlet eger yār 1610 eger yār olmaz ise beĥt u šali¤
olur bí-fā¢ide ol se¤yi żāyi¤
Baş açub yakalar çak etmek: Dua etmek amacıyla yapılır veya zulüm görenler baş açık ilenirler. Bu durumda duaları veya yakarışları Yaradan’a a daha çabuk duyurulur.114
Yaka yırtmak (yakalar çak etmek): Yaka yırtmak birinden nefret ve şikâyet ifade ederken yapılır.115
2224 ķamu eşrāf u e¤yān oldı ġemnāk baş açub ķıldılar çün yaĥalar çāk
114 Eskiden, bir suç işleyen kişinin, kendisini bağışlamak salahiyetine sahip olan kişinin huzuruna, kefen giyip yalın ayak, başı açık gittiğini de tarihi kaynaklardan öğrenmekteyiz. “Baş açıp ilenmek”, bir halk deyimidir ki bu töreden meydana gelmiştir. Bazı dualar baş açık yapılırsa çabuk kabul olunacağı itikadı vardır. Bu cihetle yağmur duası baş açık yapılır. Hele zulüm görenler baş açık ilenirler ki bu hale Anadolu’da halk arasında çok tesadüf olunur. Baş açık yapılan dua, gerek ilenç yüksek sesle yapılır.
115 Yaka yırtmak birinden nefret ve şikâyet ifade ederken yapılır. yaka çekmek adetimizdir. Asabi kimselerin, zulme tahammül edemez hale gelmiş olanların yakaları çekerken yırtmaları mümkün
62
Baş açıp şiven etmek: Kargımak, ilenmek, beddua etmek. 927 ana başın açub eylerdi şíven
n’ėdeyim ĥvānde varam n’eyleyem men
Baş alıb getmek: Başını alıp gitmek, kaçmak, rastgele bir yöne doğru gitmek. 448 pes ol āşüfte-yi zār ü períşān
baş alub gėder idi der-beyābān 1276 hevā-yi ¤ėşķden bí-çāre oldı
bu yėrde baş alub āvāre oldı
1763 baş alub gėtdi her kim bir diyāre yėtişdi şāh bir deryā kenāre
2244 utanduĥ şermsār olduĥ dėmekden baş alub gėdelüm bu memleketden
Baş tutmak: gerçekleşmek, sonuç vermek, meydana gelmek. 791 ķebūle keçdi ŝöģbet dutdı çün baş
iki ķardaş yėniden oldı ķardaş
Baş vermek: 1. Meydana gelmek, oluşmak, ortaya çıkmak, sadır olmak, peyda olmak. 2. Baş vermek, başlamak.
797 durub teĥtı başında elde şemşír ĥeyāli ĥeyr iken baş vėrdi teķŝír
Başa hak, gözüne kül koymak, başa kül eylemek: “Başa kül koymak, başına kül elemek, göze kül koyup, başına toprak, hak saçmak” deyimleri, “kendisinin veya başkasının yaptığı yanlış bir davranışından dolayı hor görme, görülme halinde veya çaresiz kaldığı durumlarda kendi kendine yakarış veya beddua etmesidir.116
705 gel ėy ¤avret bu gün gör n’eyledim men özim öz başıma kül eyledim men 1392 olursa kimde bėyle ¤eķl ü idrāk
gözine kül ķoyasan başına ĥāk
şeylerdendir. Yaka çekmekle yaka yırtmak arasında şiddet farkı gözetildiği içindir ki, şairlerimiz hep sonuncudan dem vurmuşlardır.
116 Yahudilikte matem adetleri, elbiseyi yırtma, çula sarılma, başa kül serpme, kül üzerinde yatma, bedeni kesme, saçı yolma, ağlayıp dövünme, oruç tutma gibi şekillerdeydi. Bu adet zamanla diğer kültürlerde de yerini tutmuştur. Daha sonraları deyim haline gelmiş ve anlamı mecazlaşmıştır. Bkz. Fatih Topaloğlu, “ŞİA’da Kerbela Mateminin Ortaya Çıkışı ve Eski İran Kültürüyle İlişkisi”, Çeşitli Yönleriyle Kerbela, C. 1, s. 502.
63 1407 dėdi ėy bí-ģeyā nā-rāst u nā-pāk
seni ėlçi ėdenin başına ĥāk
Başına döğüp (vurmak) efgan (ah u vaveyla) etmek: Saçını başını yolmak, pişman olmak, bin pişman olmak.
524 onun żerbıyla sūrāĥ dìvār dögüb başına efġān ėdüb ağlar 704 vurub başına dėdi āh u vāveylā
kim ola men teki bed-nām ü rüsva
Başına dolanmak: Birisini çok sevmek, kaygılanmak, gereğinden fazla ihtimam göstermek.
2430 dolandı başına öpdi gözinden ayaķına düşüb gėtdi özinden
Başına (başa) gelmek: Oluşmak, meydana gelmek. Kötü bir duruma uğramak. 383 menem ol ĥvāce-yi bergeşte-dövlet
ne geldi başına ne çekdi miģnet 505 nigūnsār oldı menden döndi dövlet
başıma geldi n’eylüm bėyle töhmet 969 ĥeber al indi ĥande gėtdi Ŝābir
gör onın başına ne geldi āĥir
977 menimle bėyle ķalmışdı bir hem-dem ne geldi başına n’ėtdin onı hem 1076 çıķarmışdı onı ol memleketden
ne geldi başına gör ol cehetden 1266 oların gözlerine çün görindi
ne geldi başına sen gel gör indi 2145 dėdi görin ne iş geldi başıma
nėce men ¤aġu ķatdum öz aşıma
Başından geçmek: Vaktiyle böyle bir olayı yaşamış olmak. 857 başından keçdügin ol ĥvāce bir bir
beyān eyledi şāha şerģ ü teķrír
1486 ne keçmişdi başından şerģ ü teķrír beyān eyledi ol solšāna bir bir
64 2212 ne kim keçmiş başından sirr-ı pinhān
dėdi bir bir onı ėşitdi solšān
Başının çaresine bakmak: Kimseden yardım görmeden kendi işini kendi yapmak. 142 başının gec degilken çāresin ķıl
hele fürŝet var iken olma ġāfil
Baştan ayağa: Tüm, hepsi. Bir uçtan o biri uca kadar. 284 pes ol merd-i ¤ezíz ü ehl-i himmet
ona başdan ayaġa vėrdi ĥel¤et 586 ona yėr gösterüb pes ķıldı ģörmet
ona başdan ayaġa vėrdi ĥel¤et 1099 tökilmiş başdan ayaġa ķızıl ķan
duruben ķaçdılar eftān ü ĥízān 1538 cevān-merdi ki ķılmışdı şefā¤et ona başdan ayaġa vėrdi ĥel¤et 2226 ėve geldi revān ol pāk-šel¤et
ona başdan ayaġa vėrdi ĥel¤et
Bela vermek (belaya sokmak, bela ve mihnete giriftar olmak): Bir kimseyi sıkıntılı, çekilmez bir duruma düşmek, düşürmek.
380 kemāl ü zevāl ü iķbāl ü idbār belā vü miģnete oldum giriftār 539 meni uġratdı çoĥ derd ü belāya
belā vėrdi meni āĥir fenāya 677 olar çün gėtdi ol bí-çāre ana
belā vü miģnete oldı nişane 832 o igid kim dėyirsen şāha pā-būs
giriftār-ı belā zindāna meģbūs 843 giriftār-ı belā vü miģnet-bend
men atayam ona ol mene ferzend 903 ki nā-geh her kim uġrasa belāya
riżā vėrmek gerek lā-büd ķeżāya 999 belā vü miģnet ü endūh u ġürbet
65
Beli arhası sınması: Himayesiz kalmak, yalnız başına kalmak. 708 bėlim arĥam ķamu ĥürd oldı sındı
ne sūd eyler peşímān olmaķ indi
Boynunda kanın kalması: Bir işin günahını veya sorumluluğunu yüklenmek. 1714 fedā olsun senin yolında cānım
ger öldürsen ķalur boynında ķanım
Boynından vebali ref etmek: [sorumluluğunu yerine getirmek.] 1715 ¤edālet eyle şāhā olma žālim
bu gün ref¤ eyle boynından vebālim
Bühtan bağlamak: İftira etmek.
1373 ģesedden baġlayalar mene böhtān helāk ėde meni ķehr ile solšān
Can almak: 1. Birini öldürmek. 2. Aşık etmek, meftun etmek. 7 emírin cān alan dilber edālı
ķızının ģüsni zíbā gül cemāli 9 o ķız ki her baĥışda cān alırmış
gözeller ģüsnine ģeyrān ķalırmış 1224 saçı sünbül ķaşı yāy tír-i müjgān
alurdı ¤işve ile nėçeler cān 1899 esír-i mübtelā ķılmış cehānı
alur cān kim ona baĥsa nihāní
Can korhusu: Ölüm korkusu, yaşamını yitirme korkusu. 658 serāsime oyanub yuĥusundan
getürüb akçeni cān ķorĥusından 1432 mene māni¤ velíkin ters-i cāndur
eger ¤erż ėtmeyem deĥi yamandur 1506 olub cān ķorĥusından rengi teġyír elinde kündeh ü boynında zencír 2419 bulaġ başında düşmen ķorĥusından
66
Can ve baş yolında kurban kılmak, can ve ser feda olması: Değerli bir şey uğruna her türlü fedakarlığı yapmak, hatta ölümü bile göze almak.
136 ķılalum cān u baş bu yolda ķurbān gerek maĥlū¤ ola müšleķ bu solšān 733 kime oġlım dėyer olursa solšān
ķılalum cān u baş yolında ķurbān 851 zer ü sím u cevāhir le¤l ü mercān
şírín cānım onın yolında ķurbān 1241 ķebūl ėdüb ona ger vėrse duĥter
fedādur uşbu ģālde cān u hem ser 1714 fedā olsun senin yolında cānım
ger öldürsen ķalur boynında ķanım 2250 dėdi pes Beĥtiyār ėy şāh-ı pür-kín