• Sonuç bulunamadı

2.5. Yansıtıcı Düşünme Nedir?

2.5.1. Dewey’e Göre Yansıtıcı Düşünme

Yansıtıcı düşünmeye tarihsel açıdan bakıldığında öncelikle göze çarpan en önemli isimlerden biri John Dewey’dir. Dewey (1910) “How We Think” adlı kitabında yansıtıcı düşünmenin felsefi temellerini ve doğasını açıklamıştır. Dewey (1910: 1) yansıtıcı düşünmeyi, bir inancı oluşturan temeli, kasti olarak aramak ve inancı desteklemek için bu temelin uygunluğunu incelemek olarak tanımlamaktadır. Dewey’e göre, herhangi bir inancın ya da varsayılan bilginin onu destekleyen temelleri ve ona yol açan sonuçları ışığında, aktif, ısrarlı ve dikkatli düşünülmesi, yansıtıcı düşünmeyi oluşturmaktadır. Ona göre bir kez başlamış ve nedenleri sağlam temellere dayalı inanç için bilinçli ve gönüllü bir çaba vardır.

Dewey (1910: 2-6) yansıtıcı düşünmeyi daha geniş biçimde dört şekilde açıklamaktadır:

I. Yansıtma, sadece fikirlerin sıralı bir biçimde ifade edilmesini içermez aynı zamanda fikirler birbirlerine anlamlı ilişkilerle bağlıdır ve her bir fikir kendinden öncekine dayanırken bir sonrakinin de uygunluğunu belirler.

II. Sınıfta olan birçok şey, hayal gücüne dayalı olayların ve bölümlerin birbirini takip etmesiyle meydana gelir ve bu belli bir tutarlılığa sahiptir. Sürekli bir düşünme tarzını gerektirir. Hayalin değişebilir durumu, sonuç bulmayı sağlayacak kasti bir düşünmedir. Hayali hikâyeler bazen tutarsız bazen de tutarlı bir şekilde çocukların sahip oldukları iç uyumla birlikte devam eder. Birbirleriyle ilişkilendirildiğinde yansıtıcı düşünmeyi uyarırlar ve gerçekte bu olay beyinde meydana gelir. Fakat bu hayali hikâyeler direkt olarak bilgiyi hedeflemezler, olaylar ya da doğrular hakkındaki inancı hedeflerler.

III. Yansıtıcı düşünmede, inanç bazı temellere dayalıdır ve bu inanç gerçek ya da gerçeğin ötesinde varsayılan bilgidir. Burada bir şeyin mantıksal olarak mümkün olup olmadığının kabulü ya da reddi göze çarpmaktadır. Düşüncenin bu aşaması, inancın iki farklı biçimini içerir ve bunları ayrı düşünme önemlidir. Bazı inançların dayandıkları temeller incelenemez olduğu zaman kabul edilirler,

diğerleri de dayandıkları temelleri incelenebilir olduğu zaman kabul edilebilirler. Dewey’in verdiği şu örnekler bu durumu güzel bir biçimde özetlemektedir; “Evin önünden geçtiğini düşündüm” dediğimizde inancı ifade etmek isteriz. Bazı şeyler sorgusuz kabul edilir, inanılır ya da doğrulanır. Bunların meydana getirdikleri inancı desteklemek için bir referansa ihtiyaç yoktur çünkü bunlar bilinçsizce yerleşen düşüncelerdir. Bunları geldikleri kanalı fark etmeden bilinçsizce zihnimize yerleştiririz. Böylesi düşünceler hoşgörüsüz, önyargılıdır, incelenebilir olan gerçek yargılar değildir.

IV. Dewey, insanın inancının temellerini, nedenlerini ve inancının mantıksal sonuçlarını düşünmekte zorlanabileceğini belirtmektedir. Bazı düşünceler bir inançtan ibarettir ve birey genellikle inancı sorgulamaya cesaret bile edemez. Herhangi bir inancın ya da varsayılan bilgi biçiminin onu destekleyen temelleri ve ona yol açan sonuçları ışığında, aktif ısrarlı ve dikkatli düşünülmesi, yansıtıcı düşünmeyi oluşturmaktadır. İlk üç düşünme biçiminden herhangi biri bu tipe yol açabilir; fakat bir kez başlamış, nedenleri sağlam temellere dayalı inanç için bilinçli ve gönüllü bir çaba olması gereklidir.

Dewey (1910), inançların ve sahip olunan bilginin altında yatan sebeplere dair düşüncelerin birbiriyle ilişkilerinin bilinçli bir biçimde oluşturulduğu aktif bir süreçten bahsetmektedir. Bir problemin çözümünden önce bir şaşkınlık ve şüphe durumunun yaşanması gerekmektedir. Bu durumlar kişiyi problemi çözmek için gerekli bağlantıları düşünmeye ve bilinçli sorgulama yapmaya götürecektir. Tüm bu işlemlerde kişinin gönüllü çabası mutlaka olmalıdır, onu bu çabayı göstermeye iten içindeki merak, şaşkınlık ve şüphe durumudur.

Dewey’in yansıtıcı düşünme anlayışı beş aşamayı kapsayan bir yapıya sahiptir. Bu aşamaların belli bir düzen içinde meydana gelmesine gerek yoktur, bu aşamalar hep birlikte yansıtıcı düşünmeyi şekillendirirler. Bunlar; varsayımlar, problem, hipotez oluşturma, düşünme ve test etmedir.

Varsayımlar, kısaca, şaşırtıcı bir durumla karşılaşıldığında ilk akla gelen fikirlerdir. Bu fikirler sayesinde birey, önyargıya kapılmadan olası durumları değerlendirmeyi, sorgulamayı öğrenir.

Problem, bilmecenin küçük parçalarından ziyade bütününü görmektir. Bir durumdaki karışıklığı algılamak eylemdeki akışı daha iyi değerlendirmeyi ve

düşünmeyi sağlar. Problem, düşüncenin sonucunu düzeltir ve sonuç ise düşünme sürecini kontrol eder (Dewey, 1910: 12).

Hipotez oluşturma, bir hipoteze göre hareket etmenin, daha fazla gözlem yapmanın, daha fazla bilgiyi değerlendirmenin, hipotezin deneysel olarak nasıl test edildiğinin ve bu test sonucunda hipotezin geçerliliğini nasıl koruduğunun görülmesini sağlar.

Düşünme, bilgiler arasında bağlantılar kurarak, fikirleri ve önceki deneyimlerde kullanılan testleri, hipotezleri, varsayımları, konu hakkındaki bilgileri ve düşünceleri geliştirmeye izin verir.

Test etme, hipotezi ve sonucu test edebilme aşamasıdır. Böylece, testin sonuçları varsayımı doğrulayabilir ya da yanlışlayabilir (Loughran, 1996: 5). Bir karışıklığın çözümünü istemek, yansıtma sürecinin tümünde destekleyici ya da yol gösterici bir faktördür (Dewey 1910: 11).

Rodgers (2002: 845), Dewey’in yansıtıcı düşünmenin daha iyi anlaşılması için gerekli gördüğü dört ölçütü şu şekilde tanımlamıştır. Yansıtma;

1. Öğrenenin, deneyimler ve fikirler arasındaki bağlantıları ve birbirleriyle ilişkilerini daha derin bir biçimde anlamasını sağlayarak bir deneyimden diğerine hareket ettiren bir anlam verme sürecidir.

2. Bilimsel sorgulamaya dayanan, sistematik, dikkatli, disipline edilmiş bir düşünme biçimidir.

3. Toplumda ve diğerleriyle etkileşim halinde meydana gelmelidir.

4. Hem diğerlerinin hem de kendinin kişisel ve zihinsel gelişimini değerlendirme davranışlarını içermektedir (Akt. Lee, 2005: 700).

Miettinen’e göre (2000: 65), Dewey yansıtma ve deneyim arasındaki ilişkiyi ve gerilimi belirlemiştir. Ona göre alışkanlığa dayanan ve yansıtıcı olmayan deneyim, baskın bir deneyim çeşididir ve yansıtıcı deneyim, alışkanlık deneyiminin yetersizliği ve çelişkilerinin dışında gelişen bilgi ve mantık yoluyla oluşmaktadır. Miettinen, Dewey’in yansıtıcı düşünme modelini aşağıdaki şekilde göstermektedir.

7. Fikir, kavram 6. Problemin çözümü ve eylemin kontrolü

1. Rahatsızlık ve belirsizlik:

Alışkanlık işe yaramaz 5. Eylemdeki hipotezi test etme

2. Problemi makul bir hale getirme ve

tanımlama 4. Düşünme

3. Durumun şartlarını inceleme, Çalışan bir hipoteze şekil verme

Şekil 6. Dewey’in Yansıtıcı Düşünme Modeli

Kaynak: Miettinen, R. (2000). The Concept Of Experiential Learning And John Dewey’s

Theory Of Reflective Thought And Action. International Journal Of Lifelong

Education. 19(1). s. 65.

Dewey’in tecrübe kavramında temel problem olarak ortaya koyduğu şey, aslında eylemin yansıtıcı bir yolla yeniden yapılandırılarak değiştirilip değiştirilemeyeceğidir. Dewey (1910), günlük yaşantımızda gerçekleştirdiğimiz düşünme eylemi ile yansıtıcı düşünmeyi birbirinden ayırmaktadır. Yansıtıcı düşünme amaçlı ve yönlendirilmiş, gönüllü ve sistematik olarak anlam oluşturmaktır. Disipline edilmiş, amaçlı ve sistematik bir düşünce olarak, yansıtıcı düşünme becerileri eğitim yoluyla öğrencilere kazandırılabilmektedir.

Dewey, yansıtıcı düşünmenin gelişmesini ve devamını sağlamak için üç tutumun kesinlikle bulunması gerektiğini düşünmektedir. Bunlar: açık fikirlilik, içtenlik ve sorumluluktur. Bu tutumlar yansıtıcı düşünmede temeldirler. Loughran’ a göre (1996: 4-5), açık fikirlilik; yeni ve farklı biçimlerdeki problemleri önceden göz önünde bulundurulmamış olan yeni fikir ve düşüncelere açık olacak biçimde düşünme

becerisidir. Açık fikirlilik, kişinin kendi düşüncesinin tersine de olsa karşısındakini iyi bir biçimde dinlemesini sağlar. Bireyin kendi için en güzel görünen fikirlerinin bile yanlış olabileceğinin mümkün olduğunu anlamasıdır. Zeighner ve Liston’a göre (1996: 10-11), açık fikirlilik; birden fazla tarafı dinlemek, alternatif ihtimallere dikkat etmek ve hatta bizim için en sevgili olan inançlarımızda bile hata ihtimalinin olabileceğini anlama isteğidir. Yansıtıcı öğretmenler sürekli kendi kendilerini, ne yaptıkları ve niçin yaptıkları konusunda sorgularlar. Açık fikirli bir birey diğerlerinin perspektifinden kendi güçlü ve zayıf yönlerini dinler ve kabul eder. İçtenlik, bireyin tamamen bir konuyla ya da olayla meşgul olmasıdır. Fikir ve düşünce akışının deneyimle birleşmesidir. Var olan bilgiyi öğrenme isteği, coşkusu ve ilgisi devam eder. Sorumluluk, bireyin eylemlerinin sonuçlarını düşünmesidir. Zihinsel sorumluluk, bir şeyin neden inanmaya değer olduğunu bilmeyi gerektirir. Sorumluluk çoğunlukla ahlaki bir özellik olarak görülür fakat zihinsel bir özellik olarak eşit derecede önemlidir. Sorumluluk, bir eylemin yol açtığı sonuçları dikkatli düşünmeyi içerdiği için aynı zamanda zihinsel bir faaliyettir. Sorumluluk tutumu, öğretimin beklenmedik sonuçları hakkında yansıtma yapmayı da içine alır. Çünkü öğretim kendisinden beklenilen çıktılar kadar beklenmeyen çıktıları da içerir, ancak öğretimde hedeflenen her zaman olumlu çıktılardır.

Bu üç davranışın yansıtıcı düşünmenin bütününde geliştirilmesi gerekmektedir. Yansıtıcı düşünmenin gelişmesi ve devamlılığının sağlanması için bu gereklidir. Dewey’in yansıtıcı düşünme yaklaşımı, bireyin bir durumda oluşan problemleri hissetmesiyle başlayan ve içinde bulunduğu yaşantıları değerlendirmesiyle, zihinsel, duygusal gelişimini sağlayan bir anlam oluşturma süreci olarak düşünülebilir.

Benzer Belgeler