• Sonuç bulunamadı

Karl Deutsch‟un bütünleĢme giriĢimlerinin temel dinamiği olarak “güvenlik arayıĢını” tespit ettiği çıkarımı, bu çalıĢmanın teorik arka plânını oluĢturmaktadır. Deutsch‟a göre güvenlik kaygısı, devletlerin kendi baĢlarına gerçekleĢtirecekleri önlemler ya da giriĢimlerle değil, kendisi gibi güvenlik tehdidini paylaĢan baĢka devletlerle birlikte oluĢturacakları bir organizasyon aracılığıyla bertaraf edilebilir. Bu amaçla devletler arasında çeĢitli bütünleĢme giriĢimleri gerçekleĢmektedir. Öyle ki ekonomik amaçlı bütünleĢme giriĢimlerinin dahi temelinde “güvenlik” algısı vardır. Deutsch devletlerdeki bütünleĢme isteğinin özünü “güvenlik paydasında” açıkladıktan sonra birtakım temel parametrelerden bahsetmiĢtir. Bu parametrelerden özellikle üç tanesi oldukça önemlidir; karĢılıklı duyarlılık, temel değerlerde optimum uyum ve karĢılıklı tahmin edilebilirlik.

Öncelikle Deutsch bütünleĢme giriĢimindeki devletler arasında “karĢılıklı duyarlılık, temel değerlerde optimum uyum ve karĢılıklı tahmin edilebilirlikten” bahsetmektedir (bkz. 4.2. Deutschyen Güvenlik Topluluğu).Deutsch‟a göre devletler arasında ortak ya da örtüĢen amaçlar, yönetim biçimleri, insan hakları algısı ve uluslararası hukuka bakıĢları gibi temel değerlerde benzerlik ile birbirlerinin uluslararası sorunlar karĢısındaki tutumları ve refleksleri hakkında beklentileri, yani tahmin edilebilirlikleri arttıkça bütünleĢmenin gerçekleĢmesi kolaylaĢmaktadır.

Karl Deutsch‟un NATO‟yu bir “güvenlik topluluğu” olarak değerlendirdiği eserindeki (Deutsch vd., 1957) kriterler ġĠÖ‟ye uyarlandığında, ġĠÖ‟nün de “güvenlik topluluğu” olarak değerlendirilmesi mümkün olacaktır. Deutsch bir güvenlik topluluğunda olması gereken özellikleri üç temel kriter ve bunlara bağlı toplam on dört kriterde ele almıĢtır. Bu kriterler:

Çoğulcu ve Amalgam Güvenlik Toplulukları için gerekli koĢullar; Çoğulcu Güvenlik Topluluğu için yardımcı, ancak Amalgam Güvenlik Topluluğu için gerekli

koĢullar; Çoğulcu ve Amalgam Güvenlik Topluluğu için yardımcı, ancak gerekli olmayan koĢullardır.

Tablo 2 – Deutsch‟a Göre Güvenlik Topluluğu Ġçin Gerekli KoĢullar (Deutsch,

1957: xii-xiii)

Çoğulcu ve Amalgam Güvenlik Toplulukları için gerekli koşullar

1. Temel değerlerde uyum 2. KarĢılıklı sorumluluk

Çoğulcu Güvenlik Topluluğu için yardımcı ancak Amalgam Güvenlik Topluluğu için gerekli koşullar

3. Kendine özgü yaĢam biçimi 4. Merkezi alanlar ve kapasiteleri 5. Artan ekonomik büyüme

6. Ortak ekonomik kazanç beklentisi

7. GeniĢ ölçekli karĢılıklı sınıraĢan hareketlilik (transaction) 8. Elitlerin çoğalması

9. Sosyal iletiĢim bağları 10. KiĢilerin hareketliliği

Çoğulcu ve Amalgam Güvenlik Topluluğu için yardımcı ancak gerekli olmayan koşullar

11. “KardeĢ SavaĢlarının” (fratricidal war) önlenmesi 12. DıĢ askerî tehdit

13. Güçlü ekonomik bağlar 14. Etnik ve dil asimilasyonu

Tez bağlamında ġĠÖ‟nün bir güvenlik topluluğu olarak değerlendirilmesinde asgarî koĢulların, yukarıdaki tabloda da verildiği üzere, temel değerler ve amaçlarda uyum ile karĢılıklı sorumluluklar olduğu görülmektedir. Bu nedenle ġĠÖ‟de üye devletler arasındaki temel değerler ve amaçlarda uyum ile karĢılıklı sorumluluk alanlarının tespiti, ġĠÖ‟nün bir “güvenlik topluluğu” olduğu analizimizi destekleyen argümanlar olacaktır.

Burada hatırlatılması gereken önemli bir husus vardır: ġĠÖ‟nün bir güvenlik topluluğu olup olmadığına iliĢkin tartıĢmalarda yaĢanabilecek önemli bir hata, güvenlik topluluğu ile savunma topluluğu, savunma ittifakı, güvenlik rejimi ve kolektif güvenlik kavramlarının karıĢtırılmasıdır. Güvenlik topluluğu bir savunma topluluğu ya da ittifakı değildir. Savunma toplulukları/ittifakları belirli bir tehdit ya da saldırı karĢısında kurulmuĢ olan yapılardır, oysa güvenlik topluluğu bir tehdide karĢı kurulmamaktadır. Güvenlik topluluğu bir güvenlik rejimi de değildir. Güvenlik rejimi bir durum/ süreçtir. Devletler arasında ortak bir tehdide karĢı oluĢturulan ortak bir giriĢimdir. Belirli bir süreyi ve alanı kapsar. Örneğin, ABD ile SSCB arasında oluĢturulmaya çalıĢılan nükleer silahların azaltılması giriĢimleri gibi. Güvenlik topluluğu bir kolektif güvenlik giriĢimi de değildir (Acharya, 2009: 19). Kolektif güvenlik üye devletlerin herhangisi birisi ya da bir kaçına yönelik tehdit veya saldırı karĢısında bütün üye devletlerin topyekûn karĢılık vermesini öngören bir müdahale biçimidir. Bu nedenle üye devletler arasında askerî konular dıĢında sınıraĢan hareketlilik veya iletiĢim hareketliliği olmamaktadır (Acharya, 1995: 187). Güvenlik topluluğu bir kolektif güvenlik olmamasına karĢın, entegrasyonun ilerleyen süreçlerinde kendi bünyesinde bir kolektif güvenlik giriĢimi oluĢturabilir. Dolayısıyla güvenlik topluluğu aslına bakılırsa tek bir amaç için oluĢturulmuĢtur: üyeleri arasında savaĢı engellemek. Bu bağlamda güvenlik topluluğu tartıĢmalarında güvenlik topluluğunu NATO, eski VarĢova Paktı, AGSP veya bir baĢka askerî giriĢimle karıĢtırmamak gerekmektedir. Güvenlik toplulukları üye devletlerin birbirleriyle savaĢmadığı, karĢılıklı sınıraĢan hareketlilik sayesinde ortak değerleri paylaĢtığı alanlardır. Bu bağlamda Deutsch‟e göre bütün entegrasyon giriĢimleri, özünde “güvenli olma” kaygısı, amacı taĢımaktadır.

Güvenlik topluluğu kavramındaki “güvenlik” kelimesinin askerî çağrıĢımlara neden olması ile yaĢanan ya da yaĢanabilecek hatalar, ġĠÖ‟nün bir güvenlik topluluğu olduğu Ģeklindeki bu tezin temel argümanının da yanlıĢ anlaĢılmasına yol açabilecektir. Bu nedenle güvenlik topluluğunun bir askerî/savunma giriĢimi olmadığını, ancak entegrasyonun ilerleyen süreçlerinde güvenlik toplulukları bünyesinde askerî yapılanmaların da var olabileceği ihtimalini kabul ederek ifade etmek gerekmektedir.

Dünyanın en sorunlu bölgelerinden birisi olan Asya‟da, istikrarı, barıĢı ve refahı sağlaması amacıyla kurulan ġĠÖ‟nün baĢarılı olması Deutschyen bir güvenlik topluluğu olabilmesi ile mümkün olacaktır. Özellikle Deutsch‟un tipolojisindeki çoğulcu güvenlik topluluğu, amalgam güvenlik topluluğuna göre kurulması daha kolay ve daha iĢlevsel olması bakımından, bu tezde ġĠÖ için örnek oluĢum olarak düĢünülmüĢtür. Ancak çoğulcu güvenlik topluluğunda baĢarının elde edilmesi halinde bir amalgam güvenlik topluluğuna dönüĢüm de reddedilemez. Bu bağlamda Deutsch‟un iki temel ve mecburî kriterini buraya uyarlamak gerekmektedir: birincisi temel değer ve amaçlarda uyum, ikincisi ise karĢılıklı duyarlılık (Deutsch, 1957: 123–132; Deutsch, 1968: 117–128). Deutsch‟un NATO‟nun güvenlik topluluğu yapısını analiz ederken kuruluĢunun üzerinden henüz yirmi yıl geçmemiĢken yaptığı analizinin yukarıda belirtilen iki parametresi, ġĠÖ için de kullanılmaktadır.

Ortak amaçlarda uyum kriterinde bütün üye devletlerde yaygın olan “bölgede bölgedışı aktör istememe” refleksi ilk sırada yer almaktadır. Bütün üye devletler Asya‟da meydana gelen geliĢmelere BM gibi evrensel bir örgüt dıĢında herhangi bir ülkenin veya örgütün müdahil olmasını istememektedir. Aslına bakılırsa bu ortak tutum “ABD‟nin bölgeye yönelik müdahalesine karĢı koyma” Ģeklinde de ifade edilebilir. BaĢını Çin ve RF‟nin çektiği bu politika, ġĠÖ aracılığıyla bölgenin istikrara kavuĢturulmasını amaçlamaktadır. Özellikle, 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD ve NATO‟nun Afganistan operasyonları RF ve Çin baĢta olmak üzere ġĠÖ üyesi devletleri tedirgin etmiĢtir (Mansourov, 2003: 293). Bu tedirginlik NATO‟nun 2002 Prag Zirvesi‟nde Kafkaslar ve Orta Asya‟yı önemli stratejik bölgeler olarak tanımlamasında da etkili olmuĢtur (NATO, 2002).

Diğer bir ortak amaç ise sınır güvenliğidir. Orta Asya Cumhuriyetleri bağımsızlıklarının ilk yıllarında komĢularıyla sınır problemlerini çözmek için büyük çaba harcamıĢlardır. Çin ile sınırdaĢ ülkeler (Kazakistan, Kırgızistan, RF ve Tacikistan) sınır anlaĢmazlıklarının ve toprak ihtilaflarının çözüme kavuĢturulması için bir araya gelerek bölgesel bütünleĢmeye kadar uzanacak bir süreci baĢlatmıĢlardır (Berry, 2009). KarĢılıklı duyarlılıkta da üye devletlerin sınır anlaĢmazlıklarını dondurmaları ve ardından çözüme kavuĢturma isteklerinden bahsedilebilir.

ġĠÖ üyelerinden RF ve Çin‟in konumu diğerlerinden farklıdır. Çin ve RF‟nin birbirlerinden farklı ancak birbirlerini tamamlayan amaçlarda ve değerlerde uyumları devam ettiği müddetçe, ġĠÖ de varlığını devam ettirecektir. Bu nedenle bu iki devletin buluĢtuğu ortak amaçlara değinmek gerekmektedir.

1996‟da RF ve Çin inisiyatif kullanarak ġĠÖ‟nün kurulmasında öncü olmuĢlardır. Ortak amaç küresel politikada ABD‟yi dengelemek ve bu ülkeye karĢı alternatif bir güç merkezi oluĢturabilmekti. Ayrıca ġĠÖ ile ABD baĢta olmak üzere Orta, Doğu, Güney ve Güneydoğu Asya‟da üçüncü tarafların müdahalelerinin engellenmesi amaçlanmıĢtır (Akalın, 2006: 70). 11 Eylül olayları sonrasında ABD‟nin Afganistan‟a müdahalesi ve yerleĢmesi üzerine 1996‟da baĢlayan RF-Çin- Orta Asya Cumhuriyetleri iĢbirliği daha üst seviyelere çıkarılarak “iĢbirliği örgütü” adıyla bölge ülkelerinin bir arada olduğu güçlü bir blok oluĢturulmaya çalıĢılmıĢtır.

ġĠÖ içerisinde RF ve Çin iliĢkileri diğer üye ülkelere göre daha belirleyicidir. 1960‟larda her birisi kendi sosyalist modelini yayma uğraĢı nedeniyle aralarında rekabet yaĢanan iki ülke, Soğuk SavaĢ‟ın sonlarına doğru birbirleriyle iyi iliĢkiler kurmaya baĢlamıĢtır. SSCB‟nin dağılması sonrasında halefi RF 1990‟larda Çin‟le olan iliĢkilerini artırarak ortak platformlarda yer almaya baĢlamıĢtır. Ġki ülke arasındaki iliĢkiler esasen sınır güvenliğinin sağlanması konusunda yoğunlaĢmıĢtı. Aslına bakılırsa sınır sorunları ve sınır güvenliği Orta Asya‟nın genelinde çözümü aranan unsurlardı. Öyle ki ġĠÖ‟nün ilk nüvesi olan ġangay BeĢlisi aslında Çin ile RF, Çin ile Orta Asya Cumhuriyetleri arasındaki sınır sorunlarının çözülmesi amacıyla oluĢturulmuĢtu.

Çin ve RF arasında artan ekonomik iliĢkiler de ġĠÖ‟nün geleceğini olumlu yönde etkilemektedir. Çin açısından RF yüksek teknolojik silahların uygun fiyatlara alınabildiği bir ortak iken RF de Çin‟den üretim fazlası malları almaktaydı (Harada, 1997: 37).

Çin bağımsızlıları sonrasında Orta Asya devletlerinin istikrarını ve kalkınmalarını da desteklemektedir. Çin henüz SSCB‟den ayrılmıĢ ve önemli bir sosyalist idarî kadronun yer aldığı Orta Asya Cumhuriyetlerine kendisini örnek olarak sunmaktaydı. Çin sosyalist ancak aynı zamanda liberal ekonomik uygulamalarıyla sürekli büyüyen bir devlet olarak sosyalist sistemin kısmen de olsa iĢlediği ekonomik açıdan hızla kalkınan bir devlet modeli sunmaktadır (Çolakoğlu, 2004: 176).

Bağımsızlığı sonrasında RF, Batı ile uyumlu bir dıĢ politika sergilemeye baĢlamıĢtı. Ancak 2000‟li yıllarda Rus dıĢ politikasında temel hedefler değiĢmiĢti. Dönemin RF DıĢiĢleri Bakanı Grigori Karasin RF‟nin üç önemli dıĢ politik hedefinden bahsetmiĢti: istikrar, sınırların güvenliği, uluslararası iĢbirliği (Joo, 2001: 479). Her üç amaç da RF açısından ġĠÖ çatısı altında toplanmaktadır. Ayrıca ġĠÖ, NATO‟nun Doğu Avrupa‟ya geniĢlemesinden rahatsız olan RF‟nin, bu rahatsızlığının bir göstergesi olarak da önemli bir yer tutmaktadır. Her ne kadar RF Soğuk SavaĢ sonrası NATO ile iliĢki kurmuĢ olsa da NATO‟nun RF sınırlarına kadar yayılması ve Orta Asya‟nın da dâhil olduğu çeĢitli coğrafyalarda operasyonlar düzenlemesi RF‟yi rahatsız etmiĢtir. Diğer taraftan ABD‟nin de Afganistan‟da önemli bir askerî yapılanma giriĢiminde bulunması RF‟yi Çin ile daha yakın iĢbirliğine gitmeye sevketmiĢtir. RF bu amaçla ġĠÖ oluĢumuna sıcak bakmıĢ, Çin ile “stratejik iĢbirliği” geliĢtirmiĢtir (Harada, 1997: 40).

ġĠÖ‟yü bir güvenlik topluluğu olarak adlandırabilmek adına RF ile Çin arasında 1997 Nisan‟ında ġangay BeĢlisi dâhilinde imzalanan antlaĢma oldukça önemlidir. Bu antlaĢma ile Rus-Çin sınırı (100 km.lik sınır) boyunca askerî kuvvetlerin ve silahların azaltılması kabul edilmiĢtir. Buna ilaveten Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan Doğu Türkistan‟daki “ayrılıkçıları” desteklemeyecekleri konusunda Çin‟e güvence vermiĢlerdir (Çolakoğlu, 2004:178). Bu antlaĢma ile ġangay BeĢlisi içerisinde tarafların birbirlerine yönelik “askerî güvenceleri”

sağlanmıĢtır. Deutsch‟un güvenlik topluluğu tanımında olduğu gibi, “güvenlik topluluğu içerisinde fizikî savaĢ ihtimalinin bertaraf edilmesi” yolunda önemli bir adım atılmıĢtır.

ġangay BeĢlisi‟nin kuruluĢundan günümüze değin gerçekleĢtirilen on dört zirvede alınan kararlar, ġĠÖ üyesi devletleri ortak amaçlarda buluĢturmuĢ, birbirlerine iliĢkin tahmin edilebilirliği arttırmıĢ ve karĢılıklı duyarlılığı geliĢtirmiĢtir. ġangay BeĢlisi iken gerçekleĢtirilen zirvelerde daha çok sınır güvenliği üzerinde durulmuĢtur. Bu amaçla sınır bölgelerinde askerî güven artırıcı önlemler ile sınır bölgesindeki askerî kapasitenin azaltılmasına yönelik antlaĢmalar imzalanmıĢtır. 2001 ġangay Zirvesi ile ġĠÖ olan giriĢim, bir bölgesel aktör olarak öncelikle kendi içyapısını kurumsallaĢtırmaya çalıĢırken “ġĠÖ Tüzüğü” gibi belgelerle diğer bölgesel ve uluslararası örgütlerle rekabet edebilir bir örgüt kurmaya yönelmiĢtir. Ardından ġĠÖ “terörizm, ayrılıkçılık ve aĢırıcılıkla mücadele” (2001 ġangay Zirvesi) Ģeklinde tanımladığı üç ana sorunla mücadele etmeyi amaç edinirken anti-terör merkezi oluĢturarak güvenlik odaklı yapılanma içerisine de girmiĢtir. 1996‟da baĢlayan bu iĢbirliği neticesinde, SSCB‟nin dağılması sonrasında Orta Asya Cumhuriyetleri, Çin ve RF, aralarında sorun oluĢturan problemleri çözmüĢlerdir. Özellikle sınır ihtilafları nedeniyle yaĢanabilecek muhtemel çatıĢmaları bertaraf eden üyeler bu yönüyle Deutsch‟un güvenlik topluluğu kuramına uygun bir model olarak ġĠÖ‟yü kurmuĢtur.

ġĠÖ üyeleri arasında var olan karĢılıklı duyarlılık, üye devletler arasında birbirini tolere etme güdüsüdür. Bu kapsamda ġĠÖ üyeleri arasında insan hakları ve uluslararası hukuka iliĢkin görüĢler bağlamında Ģunlar söylenebilir: Çin‟in Doğu Türkistan‟da uyguladığı politikalar ve RF‟nin Çeçenistan‟daki müdahaleleri örgüt içerisinde tolere edilmektedir. Aslına bakılırsa Çin ve RF‟nin tolere edildikleri alan, gayr-ı insani olup insan hakları ihlallerini içermektedir.

Sonuç olarak, ġĠÖ güvenlik temelli ortak kaygılar üzerine inĢa edilmiĢtir. ġu ana kadar ġĠÖ enerji ya da ekonomik iĢbirliği çerçevesinde yapıcı giriĢimlerde yeterince bulunamamıĢtır. Ancak güvenlik konusunda istikrarın sağlanmasının ardından, enerji ve ekonomi alanlarında da iĢbirliği safhalarına geçilmesi beklenmektedir.

SONUÇ

ġĠÖ, Soğuk SavaĢ sonrası özellikle Avrasya‟da yoğunlaĢan bütünleĢme faaliyetlerinden birisi olarak karĢımıza çıkmaktadır. ġĠÖ, kısa zamanda kurumsal yapısını tamamlayıp yapıcı politikalar üretmeye baĢlamıĢtır. SSCB‟nin dağılması ile bağımsızlığını kazanan Orta Asya Cumhuriyetleri‟nin sahip oldukları enerji potansiyelleri, uluslararası ilgiyi bölgeye çekerken RF ve Çin ise yanı baĢlarındaki bu potansiyeli en etkin biçimde değerlendirmek ve baĢka güçlerce kullanılmasını engellemek istemiĢlerdir.

Örgüt üyeleri arasında tarihten gelen çekiĢmeler (baĢta sınır ihtilafları olmak üzere) ve sorunlar her ne kadar ġĠÖ bünyesine çözüme kavuĢmuĢ olsa da, ülkelerin birbirlerine yönelik güven inĢası henüz yenidir. Orta Asya Cumhuriyetleri‟nin yirmi yıl öncesine kadar SSCB tarafından yönetilmiĢ olmaları; her ne kadar 1997‟de Orta Asya Cumhuriyetleri Çin‟e Doğu Türkistan‟daki “ayrılıkçılara” karĢı destek olacaklarını bildirmiĢ olsalar da Doğu Türkistan‟ı iĢgal eden Çin rahatsızlığı; Fergana Vadisi örneğinden hareketle kendi aralarında bir birlik oluĢturamama ve etnik farklılıklarına yaptıkları ısrarlı vurgu Orta Asya Cumhuriyetleri‟nin, en azından baĢlangıç aĢamasında, ġĠÖ‟ye tam anlamıyla destek vermelerini engellemiĢtir. Diğer taraftan Çin ve RF‟nin Orta Asya‟da çakıĢan çıkarları, ġĠÖ‟nün ilk etapta zayıf olmasına yol açmıĢtır. Ancak üye devletler arasında iĢbirliği süresince oluĢabilecek güven, örgütün sahip olduğu nüfus, enerji ve sermaye potansiyeli ile iç huzursuzlukların giderilmesi sonrasında, ġĠÖ‟nün bölgesel ve evrensel düzeyde önemli bir aktör olması oldukça mümkün görünmektedir.

Çin‟in muazzam iĢ gücü ve ekonomik kalkınma hızı, RF‟nin SSCB‟den miras kalan teknolojik birikimi, prestiji ve bilgi altyapısı, Orta Asya Cumhuriyetleri‟nin ise sahip oldukları sermaye ve enerji potansiyeli bir araya gelerek optimum kullanımla etkin bir ġĠÖ‟nün temel dinamikleri olabilecektir. Zamanla deneyimini artıracak bir ġĠÖ, uzun vadede dikkate alınması gereken bir mekanizma haline gelebilecektir.

Bu bağlamda ġĠÖ‟nün Deutschyen anlamda güvenlik topluluğu olması halinde baĢarılı bir bütünleĢme giriĢimi olması mümkündür. Deutsch‟un kurguladığı bir modeli sağladığı ölçüde ġĠÖ, Asya‟da bir “güvenlik adası” olacaktır. ġĠÖ Afganistan, KeĢmir, Kore yarımadası gibi uluslararası kriz bölgelerinin çevrelediği

bir coğrafyada; Fergana Vadisi ve Doğu Türkistan gibi iç sorunların yaĢandığı bir coğrafyada; ayrıca Ġran, Pakistan ve Hindistan gibi sorunlu alanlarla çevrili bir coğrafyada faaliyet göstermektedir. Bu nedenle son ġĠÖ Zirvelerinde uluslararası sorunlara yönelik görüĢler de beyan edilmeye baĢlanmıĢtır Örneğin, 2009 Yekaterinburg Zirvesinde Afganistan‟daki kaos hali ve uyuĢturucu trafiğine iliĢkin, bir de Sri Lanka‟da yaĢanan askerî çatıĢmalara iliĢkin ġĠÖ‟nün görüĢü deklare edilmiĢtir (“www.sectsco.org”, 2009b). Ġran, Pakistan ve Hindistan‟ın ġĠÖ‟nün dört gözlemci üye devletinden üçü olduğu düĢünüldüğünde, ġĠÖ sayesinde elde edilen barıĢ ortamı, Asya‟nın neredeyse büyük bölümünü kapsar bir nitelikte olacaktır. Dolayısıyla etrafındaki bunca sorunlu bölgeye rağmen ġĠÖ bir barıĢ adası olma potansiyeline sahiptir.

ġĠÖ‟nün istenilen baĢarıyı elde etmesi bakımından üye devletlerin ortak amaçları taĢıyor olmaları, temel değerleri içselleĢtirmeleri ve iliĢkilerini geliĢtirmeleri gerekmektedir. Bu da Habermas‟ın kurguladığı “sınıraĢan hareketlilik” (transaction) ile mümkündür (Deutsch vd., 1957: 54). Bu sınıraĢan hareketlilik insanları, nihaî mal ve ürünleri, parayı, ticareti, kültürel paylaĢımı içermelidir. Bu sayede üye devletler arasındaki iliĢkilerin normalleĢmesi sağlanabilir. Bu normalleĢme zamanla çevre coğrafyada da etkisini gösterir niteliktedir.

ġĠÖ‟yü bir Güvenlik Topluluğu yapan asıl unsur, üyelerin temel değerlerde buluĢmaları ve karĢılıklı olarak birbirlerinin duyarlılıklarına saygı göstermeleridir. Temel değerleri sıralamak gerekirse:

- ġĠÖ üyesi ülkelerin yönetim modelleri birbirlerine oldukça benzemektedir. RF, Çin ve eski SSCB kökenli Orta Asya Cumhuriyetleri sosyalist anlayıĢla yönetilmiĢ ülkeler olup, Soğuk SavaĢ sonrası demokratikleĢme sürecinden etkilenmiĢ olmalarına rağmen, lider odaklı yönetimden vazgeçmemiĢ ülkelerdir. Yönetimde lider temelli yönetim esas kalmak kaydıyla, ekonomide kapitalizme uyum sağlama söz konusudur.

- Ġnsan hakları bağlamında ise, ġĠÖ üyeleri insan haklarına saygılı olduklarını beyan etseler de, “birbirlerinin insan hakları ihlallerini görmeme” gibi bir politika uygulamaktadırlar, bunu da karĢılıklı sorumluluk olarak yorumlamaktadırlar. Çin‟in Doğu Türkistan‟da uyguladığı rejime Türk

Cumhuriyetleri dahi herhangi eleĢtiri sunmamakta, Çin‟i haklı bulduklarını deklare etmektedirler (Çolakoğlu, 2004:178). Aynı Ģekilde RF‟nin Çeçenistan baĢta olmak üzere, azınlıklara ve özerk cumhuriyetlere yönelik baskıcı tutumu da ġĠÖ içerisinde “tolere” edilmektedir.

- Sınır güvenliği ve bölgenin istikrarı ġĠÖ‟nün temel amacıdır. Bu amaçla bölgede bölgedıĢı aktörlerin müdahaleci giriĢimleri karĢısında ortak bir tutum sergilenmektedir. Orta Asya Cumhuriyetleri ġĠÖ sayesinde RF ve Çin ile iliĢkilerini geliĢtirirken RF ve Çin ġĠÖ ile uygun bir ekonomik pazar ve enerji hatlarına rahat ulaĢım imkânına sahip olmaktadır.

ġĠÖ ile bölgede sınır güvenliği, terör, aĢırıcılık ve ayrılıkçılık gibi sorunların çözümü sağlanabilir. Bu da Deutsch‟un tasnifindeki “çoğulcu güvenlik topluluğu” benzeri bir yapıyla elde edilebilir ve böylesi bir güvenlik topluluğu modeli ġĠÖ için kurulması daha kolay görünmektedir. Çünkü “çoğulcu güvenlik topluluğu”nda üye devletler ortak bir amaç doğrultusunda ortak hareket edecekleri hükümetlerarası bir yapı oluĢturmaktadırlar. Oysa tasnifteki diğer model olan “amalgam güvenlik topluluğu”nda birden fazla alanda üye devletlerin egemenliklerini bir üst otoriteye devretmeleri söz konusudur. Bu bakımdan özellikle RF ve Çin‟in daha üstün bir otoriteyi tanımaları pek de mümkün görünmemektedir. Ayrıca bağımsızlıkları sonrasında genelde pozitif yönde geliĢmeler yaĢayan, ekonomik atılımlar gerçekleĢtiren ve en önemlisi SSCB tecrübesinden kalma olumsuz geçmiĢleri bulunan Orta Asya Cumhuriyetleri‟nin, kısa zamanda böylesi bir üst otoriteyi kabul etmeleri zor bir ihtimaldir. Orta Asya Cumhuriyetleri‟nin bir an için otoriter yönetime alıĢık oldukları, hatta uluslararası politikada tek baĢlarına hareket etmekten çekindikleri için RF ve Çin gibi büyük güçlerin yanında yer almayı tercih edecekleri düĢünülebilir. Ancak bağımsızlıklarını yeni kazanan bu ülkeler, her Ģeyden önce bu oluĢum içerisinde egemen eĢit devletler olmak isteyeceklerdir. Buna karĢın “çoğulcu güvenlik topluluğu” modeline göre Ģekillenecek bir ġĠÖ‟de Orta Asya Cumhuriyetleri SSCB‟nin halefi RF ve diğer taraftan Çin ile egemen eĢit devletler

Benzer Belgeler