• Sonuç bulunamadı

Birinci bölümde, inceleme alanının tarihî geçmişi, coğrafî ve idarî vaziyeti ele alınmış ve yöneticiler hakkında bilgi verilmişti. Bu bölümde ise, Beyşehir Gölü Havzası’nda bulunan yerleşmelerin sosyal ve demografik durumu incelenecektir. Daha önce, inceleme alanında yer alan yerleşimlerin isimleri ve sayısal dağılımları hakkında yeterli açıklamalarda bulunulmuştu. Bununla birlikte, Beyşehir Gölü Havzası’nda yaşayan insanların sosyal ve demografik durumları, bunların nicelik ve nitelikleri bilindiğinde daha iyi anlaşılacaktır. Ayrıca bir bölgenin sosyal ve ekonomik yapısının izah edilmesinde tabii çevrenin yanında beşerî şartlarında hesaba katılması gereklidir. Hatta tabii çevrenin geniş ölçüde beşeriyetin etkisi altında kaldığı da gözden kaçırılmamalıdır1. Bu bakımdan Beyşehir Gölü Havzası’nda bulunan yerleşimlerin beşerî özelliklerinin de bilinmesi gereklidir. O halde, Beyşehir Gölü Havzası’ndaki idarî ünitelerde yaşayan bu insanların nüfusları nedir? Beyşehir Gölü Havzası’nda, nüfusun yerleşim birimlerine göre dağılımı nasıldır? Nüfusu az veya çok olan yerleşim birimlerinde hangi özellikler öne çıkmaktadır? Bu yerlerde nüfus gelişimini etkileyen faktörler nelerdir? Bütün bunlar, bölgenin demografik yapısı hakkında öncelikle bilinmesi gereken konular oldukları için, aşağıda bu sorulara cevap aranmış ve elde edilen bilgiler burada değerlendirilmiştir.

A–Nüfus

Osmanlı Devleti’nde yeni fethedilen yerler başta olmak üzere ortalama 30 yılda bir tekrarlanan düzenli sayımlar ve yazımlar yapılmıştır2. Devletin örgütlenmesinin temeli olan tımar sisteminin bir gereği olarak yapılan bu sayım ve yazımlar, vergi ve asker toplamanın başlıca dayanağıdır. Sayımlarda hane, bir birim olarak alınmış ve bu sayımlar yalnızca erkek nüfusa dayanmıştır. Ancak, oldukça düzenli bir biçimde sürdürülen bu sayım ve yazımların yapılması, XVII. yüzyılın başlarından itibaren terkedilmiş, bundan sonra uzun bir süre düzensiz ve yetersiz biçimde yapılan yoklamalarla yetinilmiştir3.

1 Tabiat şartları aynı olan bölgelerde, sosyal ve ekonomik yapının da benzer olacağı düşünülebilir. Fakat bu bölgelerin nüfus yoğunluğu ve bu nüfusun cinsiyet, yaş, din, ırk ve meslek özellikleri ile medeniyet seviyesi ve insan topluluğunu iktisadi faaliyetlere teşvik eden siyasi akideleri farklı olabilir. Bu takdirde tabiat şartları benzer olsa da, sosyal ve ekonomik hadiseler farklı olacaktır. Cillov, Türkiye Ekonomisi, s.4.

2 Osmanlı Yönetimi’nin temelini oluşturan bu sayımlar, vergi kaynaklarının bizzat yerinde tespit edilmesini ve defter-i hakani denilen defterlere kaydedilmesini içermektedir. Sayımlar tamamlandıktan sonra bu defterler daha sonra her sancağın vergi gelirlerinin kendi adlarına toplanması amacıyla askeri sınıf mensuplarına tahsis edilmesi için kullanılırdı. Halil İnalcık, “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s. 449 vd.

Bu sayımların kaydedildiği tahrir defterlerinin Beyşehir bölgesi ile ilgili olanları bir başka çalışmada kullanılmış4 ve söz konusu çalışmanın sonunda şehir merkezi ile köylere ait hane ve nefer sayıları tablolar halinde verilmiştir. Bizim çalışmamızda ise XV. ve XVI. yüzyılların temel kaynağı olan tahrir defterlerinden farklı olarak, XIX. yüzyıl temettuat defterleri kullanılmıştır. Her ne kadar, temettuat kayıtlarındaki bilgiler, derinlemesine ve genişlemesine tahliller yapmaya müsait ise de tahrir kayıtlarındaki bilgilere göre daha ayrıntılı olduğundan her iki kaynaktaki bilgileri doğrudan mukayese etme imkânı hâsıl olmamıştır. Bu çerçevede ilk olarak, araştırma konumuz olan havzanın en önemli iskân alanı olan Beyşehir’in merkezi ele alınacaktır.

1–Şehir Merkezi

Daha önce ifade edildiği gibi, Eşrefoğlu Süleyman Bey tarafından kurulan Beyşehir, Eşrefoğulları Beyliği’nin başkenti olarak, beyliğe tâbi diğer bazı şehirlere nazaran daha fazla nüfusa sahip olmalıdır. Zira bu şehir, sivil halkın yanında, yönetim merkezi olmasından dolayı yönetici– askerî zümreyi de bünyesinde barındırmaktadır. Fakat adı geçen dönemde Beyşehir Kenti’nde yaşayan nüfusun miktarı hakkında herhangi bir bilgiye tesadüf edilmemiştir. Bununla birlikte bu döneme ait bazı kaynaklarda beyliğin asker sayısı ile ilgili bilgiler bulunmaktadır. Mesalikü’l– Ebsar’ın Anadolu Beylikleri kısmında Eşrefoğulları Beyliği’nin 65 şehri bulunduğu, idare merkezinin Beyşehir olduğu ve asker sayısının 70.000 atlıyı bulduğu belirtilmektedir5 .Bu rakam abartılı görünse de bu dönemde Beyşehir’in beylik merkezi olarak ciddî bir nüfusa sahip olduğu düşünülebilir.

Beyşehir’in nüfusu hakkında ilk önemli tahminler, kentin Osmanlı hâkimiyetinde bulunduğu XVI. yüzyıl ve sonraki dönemlere aittir. Bu döneme ilişkin tahminlere göre, Beyşehir’in kent merkezi nüfusu, 1507 yılında 269 hane, yaklaşık 1350 kişiden ibarettir. Şehir nüfusu, 1518–1524 yılları arasında 1700’den 1900’e yükselmiş, 1584’de 3000’i (603 hane) aşmıştır. Bu durum şehir nüfusunun XVI. yüzyıl başlarından itibaren artmaya başladığını gösteriyorsa da XVI. yüzyılın sonlarından itibaren önemli bir düşüş başlamıştır. Nitekim bu düşüşler sonucunda, şehirde 1641 yılında 222 hane, yani yaklaşık 1110 kişi kalmıştır6.

1830–1831 yılında yapılan nüfus sayımına göre şehirde, 831 erkek nüfus bulunuyordu7. 1840 yılında şehrin nüfusu, 353 haneye (790 erkek yani yaklaşık 1580 kişi)8, 1873 yılına gelindiğinde ise

4 Bkz. M. Akif Erdoğru, Osmanlı Yönetimi’nde Beyşehir Sancağı, İzmir 1998. 5 Yücel, Beylikler, s.188.

6 Erdoğru, “Beyşehir”, s.85.

7 Enver Ziya Karal, Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk Nüfus Sayımı, Ankara 1997, s.203. 8 BOA, ML.VRD.TMT, Nr. 9821, 1256/1840.

403 haneye ulaşmıştır9. Şehir merkezine iskân edilen Çeçenlerin de sayıma dâhil edildiği, 1906 yılında ise 600 hane, yaklaşık 3000 kişiden ibarettir10. Buna göre, Beyşehir’in, XX. yüzyıl başlarında, XVI. yüzyılın sonlarında sahip olduğu nüfusa ancak ulaşabildiği görülmektedir.

1844 yılına kadar sancak merkezliği yapan bir şehirde, nüfusun bu kadar az olmasının sebepleri olmalı ve bunun yanında, 322 yıllık bir süreçte neredeyse hiçbir artış kaydedilmemesinin mutlaka mantıklı açıklaması bulunmalıdır. Bununla birlikte 1910 yılında şehir merkezinde doğumun iki katı bir oranda ölüm olması, şehir nüfusunun bir dönem yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olduğu manasını taşımaktadır. Nitekim salnamelerde tesadüf edilen bazı kayıtlar, daha ileride anlatılacağı üzere, bu duruma kısmen açıklık getirmektedir11. Nüfus gelişimini daha iyi tespit edebilmek için 1906 yılından sonraki nüfus bilgilerine de müracaat edilmiştir. Buna göre 1933 yılında kent merkezinde 1604 kadın, 1574 erkek olmak üzere toplam 3178 nüfus bulunmaktadır12. 1940 nüfus sayımına göre ise şehirde 1496 erkek, 1451 kadın olmak üzere 2947 nüfus bulunmaktadır13. Bir başka kaynağa göre 1944 yılında 1832 kadın, 1888 erkek olmak üzere 3720 nüfus bulunuyorken hane sayısı 682’dir.14.

Bütün bu veriler Beyşehir merkezinde nüfus artış oranın çok yavaş olduğu anlamına gelmektedir. Bu bağlamda şehrin, kendi kırsal nüfusunu kendisine çekebilecek bir cazibeye sahip olmadığı düşünülebilir.

2–Kırsal Nüfus

Beyşehir Sancağı’nda, genelde bütün nüfusun özelde de köylü nüfusun XVI. yüzyılın sonuna kadar büyük oranda arttığı ve XVII. yüzyılın ilk yarısından itibaren de azalmaya başladığı daha önce ifade edilmişti15. Bazı köylerde yeni mahallelerin oluşması XVI. yüzyılda köy nüfusunun artmasının en belirgin işaretlerinden birisi olarak gösterilmektedir. Bu noktada mahalle sayıları nüfusun büyüklüğü hakkında net bilgi vermiyorsa da, bir köyde birden fazla mahallenin bulunması yüz yıl önce kargaşadan çıkmış bölgedeki bu köylerin büyüdüğünü göstermektedir. Ancak nüfustaki bu gelişme XIX. yüzyıla kadar bu şekilde devam etmemiştir. 1524 yılında Beyşehir

9 H.1290 (1873) Konya Vilâyeti Sâlnâmesi, Defa 6, Konya Vilâyet Matbaası, 1290/1873, s.147; Süleyman Şevket eserinde 1870 yılında şehirde 1000 nüfus bulunduğunu söylemektedir. Süleyman Şevket, Hülasa-i Coğrafya, İstanbul 1287.s.63; Oysa bu tarihte şehirde bulunan 403 hane yaklaşık 2000 kişiye tekabül eder.

10 M.1322 (1906) Konya Vilâyeti Sâlnâmesi, s.296; Sarre 1895 yılında geldiği Beyşehir’in 600 haneden ibaret olduğunu söylemektedir. Sarre, Küçük Asya, s.157; Bu tarih Çeçen Muhacirlerin yerleştirildiği tarihten öncedir. Sarre’nin 1895 yılı için verdiği rakam doğru ise Çeçenlerin yerleştirildiği tarihten sonra çıkarılan 1906 tarihli salnamede Beyşehir merkezin eski nüfusu tekrar edilmiştir.

11 Bu çalışmanın Toplum Sağlığı ve Sağlık Hizmetleri bahsine bakınız. Bu başlık altında ayrıntılı bilgiler verileceğinden burada aynı bilgiler tekrarlanmamıştır.

12 Süslü, Eşrefoğulları, s.8; Bu rakam 1935 yılında 2620 olarak gösterilmektedir. Darkot, “Beyşehir”, s.589; Parry, “Beyshehir” s.1191.

13 Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık İstatistik Umum Müdürlüğü, 1940 Genel Nüfus Sayımı, 20 İlk Teşrin 1940, Ankara 1944, s.414.

Kazası’na bağlı nahiyelerin köylerinde 6109 hane bulunduğu ve bunun da bölgede mevcut16, 196 köy ve mezra başına ortalama 31,18 haneye tekabül ettiği anlaşılmaktadır. XVII. yüzyılda belki de Celâli Fetreti veya başka nedenlerle de bölgedeki nüfus 4967,5 haneye düşmüş, bu rakam, 1831 nüfus sayımında 9693’e yükselmiştir17. Neticede XVI. yüzyılda köy başına düşen hane 31,18 iken, XIX. yüzyılda 59,5 olmuştur.

1840 yılında Beyşehir Sancağı’nda yapılmış olan temettuat tahririne ait veriler Tablo 2’de bulunmaktadır18. Burada Beyşehir Gölü Havzası’nda bulunan Beyşehir, Kıreli, Kaşaklı, Göçü kazalarına bağlı köylerin isimleri ve hane sayılarına yer verilmiştir19. Havza dâhilinde bulunan Yenişar Kazası’nın 1840 yılına ait temettuat defterleri bulunamadığından sadece kazanın toplam nüfusu verilebilmiştir. Ayrıca, Beyşehir Sancağı dâhilinde olduğu halde mukayese edebilmek maksadıyla Suğla Gölü Havzası’nda bulunan Bozkır ve Seydişehir kazalarının toplam nüfuslarına da yer verilmiştir. Buna göre, 1840 yılında Beyşehir’e bağlı olan 7 kazanın toplam hane sayısı 10.998’dir. Bu kazalarda ikamet eden erkek sayısı ise 27.748, tahminî nüfus ise 55.496’dır.

Sancakta en fazla haneye ve dolayısıyla nüfusa sahip olan kaza Bozkır Kazası’dır. Bu kazaya bağlı yerleşim birimlerinde 3580 hane, 9349 erkek ve tahminî 18.698 nüfus bulunmaktadır. Sancakta hane sayısı ve erkek nüfus büyüklük sıralamasında ikinci sıradaki kaza Beyşehir Kazası’dır. Burada 2265 hane, 5846 erkek nüfus bulunmaktadır20. Bu alanda üçüncü sırada bulunan Seydişehir Kazası’nda 1883 hane ve 4548 erkek nüfus, hemen arkasında bulunan Kıreli Kazası’nda 1880 hane, 4553 erkek nüfus bulunmaktadır. Beşinci sırada bulunan Göçü’de 689 hane, 1877 erkek nüfus, altıncı sırada bulunan Yenişar’da 460 hane, 987 erkek nüfus, son sırada bulunan Kaşaklı Kazası’nda ise 241 hane 606 erkek nüfus bulunmaktadır21.

15 Bu konuda bkz. Erdoğru, Beyşehir Sancağı, s.79.

16 Erdoğru, Beyşehir Sancağı, s. 79; 1647 yılına ait bir avarız kaydında Beyşehir Sancağı 496,75 avarız hanesine sahiptir. Bu tarihte, 1 avarız hanesi 10 gerçek hane kabul edilerek yapılan bir hesaplama ile Beyşehir Sancağı merkez ve köylerinde toplam 4967,5 hane olduğu tahmin edilebilir. 1524 yılında 6109 haneye sahip olan Beyşehir Sancağı’nda XVII. yüzyılın başından itibaren nüfusun azaldığı fikri de böylece teyit edilmiştir. 1647 yılında Beyşehir Sancağı,sahip olduğu nüfus itibariyle Karaman Eyaleti’nde 3. sırada bulunmaktadır. 1647 yılında Kayseri, 900,25, Konya, 865,75, Beyşehir, 496,75, Niğde, 476,75, Akşehir, 363, İçel, 200,25, Aksaray 167,5, Kırşehir, 182,75, olmak üzere Karaman Eyaleti’nde toplam 3654,5 avarız hanesi bulunduğu kaydedilmiştir. KŞS, Nr. 8, s.256-1; Bu konuda bkz. Hüseyin Muşmal, XVII. Yüzyılın İlk Yarısında Konya’da Sosyal ve Ekonomik Hayat (1640- 1650), (SÜSBE, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya 2000.

17 Karal, Sayım, s.112

18 Beyşehir Gölü Havzası’nda bulunan yerleşim birimlerinin sahip oldukları hane sayıları için bkz. Tablo 2. 19 Bkz. Harita 2.

20 Bu rakamlar 9820 numaralı temettuat defterinin son sayfasında bulunan toplamdan alınmıştır. Fakat Beyşehir’e ait hesaplamalarda tarafımızdan hane sayısı 2289, erkek nüfus 5811 olarak tespit edilmiştir. BOA, ML.VRD.TMT., Nr. 9820, 1840.

21 Tarafımızdan yapılan hesaplamada ise Kıreli Kazası’nda hane sayısı 1862 ve erkek nüfus 4516, Göçü’de 686 hane, 1846 erkek nüfus, Kaşaklı’da 239 hane, 599 erkek nüfus tespit edilmiştir. Erkek nüfus rakamlarında ortaya çıkan bu fark 1840 yılı temettuat tahrirlerinde mahalle yada köye ait defterde kayıtlı son hanede kaç erkek bulunduğunun tespit edilememesinden kaynaklanmış olmalıdır. Yenişar Kazası 1840 yılı temettuat defterleri aramalarımıza rağmen arşivde tespit edilememiştir. Bu itibarla kazanın sadece 1845 yılı defterleri bu çalışmada kullanılabilmiştir.

Beyşehir Sancağına ait yukarıdaki verilerin ayrıntısına girilmeyecek bu çalışmanın inceleme alanı olan Beyşehir Gölü Havzası’nda yer alan kazalarda bulunan hane sayıları Suğla Gölü Havzası ile mukayese edilecektir. Bu tarihte Beyşehir Gölü Havzası’nda yaşayan hane sayısı toplamı 5537’dir. Suğla Gölü Havzası’nda bulunan Suğla Gölü Havzası’nda bulunan kazalarda ise 5463 hane bulunmaktadır. Havza dışında bulunan kazalarda 13.897 erkek nüfus bulunurken, Beyşehir Gölü Havzası’nda 13.851 erkek nüfus bulunmaktadır. Böylece Beyşehir Sancağı coğrafî alanında bulunan Beyşehir Gölü Havzası ile Suğla Gölü Havzası’nda bulunan kazalar arasında nüfus açısından bir dengenin söz konusu olduğu anlaşılmaktadır.

Bu rakamları, bir de şehirli–kırsal nüfus açısından irdeleyecek olursak; Beyşehir gölü Havzası’nda bulunan toplam 5537 haneden, Beyşehir kent merkezinde yaşayan haneler çıkarıldığında geriye bölgedeki 88 yerleşim birimine ait 5184 hane ve burada mevcut 13.061 erkek nüfusu bulunduğu, klasik hesaplama yöntemi ile de kırsalda yaklaşık 26.122 kişinin yaşadığı söylenebilir. Bu verilerden hareketle ortalama köy nüfusu 297 olarak tespit edilmiştir22. Tam 100 yıl sonra bölgede yapılmış olan bir başka nüfus sayımına göre Beyşehir Kazası’na bağlı 77 köyde 47.758 kişi yaşadığı dolayısıyla ortalama köy nüfusunun 620 kişi olduğu tespit edilmiştir23. Bu durumda 1 asırlık sürede ortalama nüfusta %100’den fazla artışın olduğu anlaşılmaktadır.

1840 yılında sancak genelinde hane başına düşen nüfus 5,05 iken, Beyşehir Gölü Havzası’nda kazalarda 5 ve Suğla Gölü Havzası’ndaki kazalarda 5,09'dur. Hane başına düşen nüfusun en yüksek olduğu kaza 5,39 ile Göçü Kazası’dır. Diğer kazaların hane başı ortalamaları sırasıyla Bozkır 5,22, Beyşehir 5,08, Kaşaklı, 5,01, Kıreli 4,85, Seydişehir 4,83, Yenişar 4,28’dir.

Beyşehir Gölü Havzası’nda hane başına düşen ortalama nüfus 5 iken hane başına düşen nüfusun en düşük olduğu yer Beyşehir Çivril Köyü’dür(3,11). Kaşaklı Bayındır Köyü’nde (3,25) ve Beyşehir Çiftlik Köyü’nde (3,43) tespit edilen miktarlar, ortalamaya göre oldukça düşüktür. Diğer taraftan bu köylerdeki hane sayısı da 10’un altında bulunmaktadır. Adı geçen köyler, dolayısıyla havzanın en küçük köyleridir. Bununla birlikte havzanın en küçük köyleri kaza merkezlerine yakınlığı ile dikkat çekmektedir. Bu alanda hane başına düşen nüfusun en yüksek olduğu köy ise Beyşehir Şamlar (10,11) köyüdür. Çukurağıl Köyü (8,24) ve Karaali Köyü (7,77) hane başına düşen nüfusun yüksek olduğu köylerdir. Bu köylerde hane sayıları ise 20–25 civarındadır. Diğer taraftan Beyşehir Gölü Havzası’nda bulunan (13.851) erkek nüfusun %41,95'i Beyşehir, %32,6'sı Kıreli,

22 Buradaki toplam nüfus hesaplanırken, birinci yöntemde erkek sayısı kadar kadın olduğu düşünülerek erkek sayısı ikiyle çarpılmış, böylece tahminî toplam nüfus elde edilmiştir. Hane sayısı üzerinden yapılan diğer hesaplamada ise 25.920 rakamına ulaşılmış, bu hesapta ise 1 hanenin 5 kişi olduğu kabul edilmiştir. Bir ailenin ortalama 5 kişiden oluştuğu, ilerde görüleceği üzere Beyşehir tereke defterlerinden de teyit edilmiştir. Hem erkek nüfusun ikiyle çarpılması, hem de hane sayısına göre yapılan hesaplama sonuçlarının birbirine çok yakın olması, tespit ettiğimiz sonuçların ve hesaplama yöntemlerinin çok tutarlı olduklarını göstermektedir.

%13,3'ü Göçü, %7,13'ü Yenişar, %4,32'si Kaşaklı kazalarında ikamet etmektedir. Davgana Köyü %7,93 ile bağlı olduğu Beyşehir kaza merkezinden bile daha fazla nüfusa sahiptir. Aynı zamanda bu köy Kaşaklı Kazası’nın toplam nüfusunun neredeyse iki misli kadar bir nüfusa sahiptir. Ayrıca Davgana Köyü, Yenişar Kazası’nın toplam nüfusundan daha fazla nüfusu bünyesinde barındırmaktadır. Beyşehir Kazası Manastır Köyü ise %4,31 ile Kaşaklı Kazası kadar bir nüfusa sahiptir. Yine Beyşehir’e tâbi Üskerles Köyü, havza toplam nüfusunun %3,77’sine sahiptir. Öyle ki bu üç köyün toplam nüfusu, havza nüfusunun %16'sına denk düşmektedir. Diğer taraftan, Kıreli Kazası Balganda Köyü %4,27, Çavuş Köyü %3,66, ve Öyük Köyü %2,73 ile havzanın toplam nüfusu içinde önemli oranlara sahip gözükmektedir. Sahip oldukları oranlar toplandığında, bu 3 köyün havza nüfusunun %10,66'sına sahip olduğu anlaşılır. Bu köylerin nüfusu da, tıpkı Davgana köyünde olduğu gibi, bağlı olduğu Kıreli Kazası’nın merkez kasabasındaki (%2,71) nüfustan daha fazladır. Velhâsıl, Beyşehir ve Kıreli kazalarına bağlı bu altı köyün, havza toplam nüfusunda %26,66 oranındaki toplam paylarıyla havzanın 4/1’ni bünyelerinde barındırmakta olduğu anlaşılmaktadır24.

Kıreli kaza merkezi de dâhil olmak üzere, Beyşehir Gölü Havzası’nda yer alan diğer kaza merkezleri şehir karakteri taşımamaktadır25. Doğal olarak bu merkezler kırsal alan olarak nitelendirilebilir. Buna göre havza dâhilinde yaşayan insanların %94,29’u kırsalda, %5,71’i ise şehir merkezinde yaşamaktadır. Bu verilere göre, şehirlerde yaşayan insanların oranı oldukça düşüktür. Bu miktara bazı özellikleri itibariyle şehir karakteri taşıyan Kıreli kaza merkezi dâhil edilse bile, şehirlerde yaşayanların oranı %10’un altında kalmaktadır.

3–Gayrimüslim Nüfusu

Beyşehir Gölü Havzası’nda gayrimüslim nüfusun niceliği konusunda şehir merkezi ölçeğinde herhangi bir bilgi bulunamamasına rağmen kırsal hakkında bazı bilgiler tespit edilebilmiştir. Bununla birlikte, Eşrefoğulları döneminde Beyşehir Kenti’nde gayrimüslim bulunduğuna dair herhangi bir kayıta tesadüf edilmemiştir. Bölgede yaşayan gayrimüslimlerin niceliği konusunda ilk önemli tahminler yine XVI. yüzyıla aittir.

XVI. yüzyılın ilk yarısında, şehir merkezinde gayrimüslim bulunmamasına rağmen Beyşehir Kazası içerisinde; Kıstıfan, Davgana, Mada, Kesi, Girapa (Akburun) ve Mili köylerinde Müslümanların yanında Hıristiyanlar da mevcuttur. Daha sonraki yıllarda bunların büyük bir

24 XIX. yüzyılda nüfus açısından havzanın en büyük köylerini teşkil eden bu köylerin iskan tarihleri Roma ve Bizans dönemine kadar inmektedir. Üskerles, Manastır ve Davgana köylerinde yapılan arazi incelemeleri sırasında tespit edilen Roma ve Bizans Dönemine ait kalıntılar için bkz. Heınrıch Swobada, Josef Keıl Und Frıtz Knoll, (Isaurıen), Denkmaler Aus Lykaonıen Pamphylıen Und Isaurıen, Verlag Rudolf M. Rohrer Brünn Prag, Leıpzıg, Wien 1935, s.10, 42, 44, Ayrıca bkz. Klausbelke, Galıen und lykaonıen, Österreıchısche Akademıe Der Wıessenschaften Phılosophısch-Hıstortısche Klasse Denkschrıften, 172. Band, Viyana 1984, s.24.

kısmının Müslüman olduğu ve 1584 yılında Kıstıfan ve Akburun’da tespit edilen çok az sayıdaki gayrimüslim nüfusun kendi köylerinde ziraatla uğraştığı ifade edilmektedir26. Bununla birlikte XVIII. ve XVIII. yüzyılda bölgede yaşayan gayrimüslimlerin nüfusu hakkında herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır. Diğer taraftan 1831 nüfus sayımında Beyşehir Sancağı’nda 27 hane gayrimüslim bulunduğu, bu hanelerden de 36 yetişkin ile 16 küçük erkek kaydedildiği anlaşılmaktadır27. Yine Karaman Eyaleti sancaklarına ait 1832 tarihli cizye defterine göre, Beyşehir Sancağı’nda sadece Bozkır Kazası’nda 22 evsât ve 8 edna kaydıyla oldukça az sayıda gayrimüslim bulunmaktadır. Bu kayıtlara göre diğer kazalarda ise hiç gayrimüslim bulunmamaktadır28.

Bütün bu veriler, XIX. yüzyılda, Beyşehir ve çevresinde Rum veya Ermenilerin ciddi bir nüfusa sahip olmadığını göstermektedir. Bu durumu teyit edebilmek maksadıyla salnamelere müracaat edilmiş ve bölgede 1883 yılında sadece 29 Rum ve 6 Ermeni bulunduğu görülmüş29; bölgede yaşayan Rum ve Ermeni erkeklerin sayısının 1906 yılında 50’yi bile bulmadığı anlaşılmıştır. Aynı tarihte Hıristiyan kadınların sayısı ise 52’dir30. XIX. yüzyılın sonlarında Beyşehir’de bir adaya yerleştirilen Hıristiyan Rus Kazakları da bu gerçeği değiştirmeyecektir. Zira 1883 yılına gelindiğinde bu Kazaklardan adada ancak 8–10 hane kalmıştır31.

Öyleyse, sadece XIX. yüzyılda değil hemen hemen bütün Osmanlı tarihi boyunca Beyşehir ve çevresinde yaşayan gayrimüslimlerin miktarı yok denecek kadar azdır. Bu durum, bölgedeki birçok yerleşmenin Selçuklular döneminde iskân edildiği32 ve bölge merkezi olan Beyşehir’in de Eşrefoğulları döneminde kurulduğu gibi birtakım sebeplerle izah edilebilir. Netice olarak bölgede