• Sonuç bulunamadı

Birinci ve ikinci bölümlerde yöneticiler ve yönetilenler açısından Beyşehir Gölü Havzası’nda yaşayan Osmanlı toplumunun sosyal ve ekonomik özellikleri incelenmişti. Bu bölümde ise toplumun sosyal, kültürel, dinî askerî ihtiyaç ve faaliyetlerine konu olan müesseseler incelenecektir. Acaba Beyşehir Gölü Havzası’ndaki yerleşim birimlerinde bulunan müesseselerin nicelik ve nitelikleri nasıldı? Beyşehir Gölü Havzası’nda bulunan müesseseler hangi özelliklere sahiptiler? Bu müesseselerin fonksiyon ve faaliyetleri, toplumun hangi alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak düzenlenmişti? Bütün bu sorulara bu bölümde cevap aranacak ve Beyşehir Gölü Havzası’nda yer alan müesseseler faaliyet alanlarına göre sınıflandırılmak suretiyle incelenecektir1.

Beyşehir Gölü Havzası’nda bulunan müesseseler hakkında verilecak olan bilgiler, hem tespit edilen belgelerin özelliği hem de müesseselerin tarihî geçmişlerinin ortaya çıkarılması gibi amaçlar sebebiyle XVIII. yüzyılın ikinci yarısı ile XIX. yüzyılın ilk yarısında yoğunlaşmıştır. Beyşehir Gölü Havzası’nda yer alan müesseseler 5 ayrı kaza dâhilinde bulunduklarından müesseselerin isimleri zikredilirken, her seferinde ait olduğu kaza ismi tekrarlanacaktır. Böylece aynı isimle anılan yerleşim birimlerinin birbiri ile karıştırılması da engellenecektir.

I–Eğitim Müesseseleri

Beyşehir Gölü Havzası’nda bulunan eğitim müesseseleri, medreseler ve diğer eğitim kurumları başlıkları altında sınıflandırılarak, vakıfları ve görevlileri gibi özellikleri açısından incelenecektir.

A–Medreseler

Anadolu’nun fethini müteakip bir taraftan iskân hareketleri vuku bulurken, diğer taraftan ele geçirilen veya yeni kurulan şehirlerde medreseler açılmaya başlamış, XIII. ve XIV. yüzyıllarda Orta Anadolu kentlerinde Selçuklu ve Karamanlı devlet adamlarınca çok sayıda medrese yaptırılmıştır. Bu bağlamda Beyşehir’de kurulan ilk medreselerin de bu dönemde yapıldığı ifade edilmektedir2. Özellikle İstanbul’un alınışı ve devlet merkezi olarak seçilmesinden sonra açılan yüksek dereceli medreseler, zamanla gelişerek devletin yönetici ve aydın kitlesini yetiştirecek bir düzeye erişmişse de XVI. yüzyılın sonundan itibaren medrese öğretimi kuruluş ve yükseliş devrindeki dinamikliğini yitirmeye başlamıştır3.

1 Bu çalışmanın ana kaynağı olan temettuat defterleri sosyal amaçlı mektep, hastane, cami, mescit, kilise, sinagog gibi tesislere dair bilgilere yer vermemiş; defterlerin düzenleniş amacı doğrultusunda bu verilere gerek duyulmamıştır. Ahmet Akgündüz, Said Öztürk, Yozgat Temettuat Defterleri, C.1, ?, 2000, s. 17; Bu eksikliğin giderilmesi maksadıyla Başbakanlık Osmanlı Arşivi Kayıtları ile birlikte Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde yer alan Hurufat Defterleri ve Şahsiyet Kayıtlarına müracaat edilmiştir.

2 Erdoğru, Beyşehir Sancağı, s.164. 3 Çadırcı, Anadolu Kentleri, s. 95.

II. Mahmut birçok alanda yenilikler yaparken medreselere hiç dokunmamış ve kurumu kendi halinde bırakmıştır. Böylece yeni açılan askerî ve sivil okullarda çağdaş bilimde eğitim öğretim verilmeye devam edilirken medreselerde eski usul öğretim devam etmiş, özellikle Tanzimat’la birlikte eğitimde görülen bu ikilik eğitim ve öğretimin birleştirildiği 1924 yılına kadar sürmüş, bununla birlikte medrese sayılarında azalmalar olmuştur4. Bu durum ile bağlantılı olarak Beyşehir’de de medreselerin sayılarının azaldığı ve bunların işlevini yitirdiği görülmektedir5.

İnceleme dönemimizde Beyşehir Gölü Havzası’nda varlığı tespit edilen medreselere aşağıda yer verilecektir. Bir kısmı Selçuklu ve Osmanlı devirlerinden beri faaliyette olan bu medreselerin kuruluşu, işleyişi, işlevi ve bölgeye yaptığı katkıları hakkında ayrıntılı bilgilerden yoksunuz6. Fakat elde edilebilen kaynaklar, bu medreselerin isimleri, vakıfları ve görevlileri hakkında bilgiler verdiğinden, bu bilgiler ışığında XIX. yüzyılda faaliyette olan medreseler incelenebilmiştir.

1–Beyşehir Merkez Eşrefoğlu Süleyman Bey Medresesi a–Kuruluşu ve Vakıfları

Selçuklu uç beylerinden Seyfeddin Süleyman Bey’in yaptırdığı Eşrefoğlu Medresesi Beyşehir’in en önemli medreselerinden birisidir. Medresenin yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber Süleyman Bey’in ölümünden (1302) önce yapılmış olmalıdır.

Eşrefoğlu Cami’nin halen mevcut olan taş vakfiyesinden anlaşıldığına göre, Süleyman Bey, Eşrefoğlu Hamamı’ndan sağlanan gelirin bir kısmını bazen medrese ve bazen muallimhane olarak ifade edilen bu müesseseye vakfetmiştir7.

b–Görevlileri

1476 yılında medrese hücrelerinde ders veren hocalar günde kırk akçe almaktaydı. Bununla birlikte Eşrefoğlu Cami’nin imam ve hafızlarının medresenin sürekli hocaları arasında bulunduğu anlaşılmakta, bunların masrafları da Eşrefoğlu Hamamı’ndan sağlanan gelirler arasından karşılanmaktaydı8.

XIII. ve XIV. yüzyıllarda önemli bir medrese olduğu anlaşılan Eşrefoğlu Medresesi’nin XIX. yüzyılda faaliyette olmadığı tahmin edilmektedir. İ. H. Konyalı, Eşrefoğlu Süleyman Bey Medresesi’nin ya küçük olduğu, ya da bir depremde yıkıldığı için yerine İsmail Bey Medresesi’nin yapılmış olabileceği ihtimali üzerinde durmaktadır9.

4 Çadırcı, Anadolu Kentleri, s. 99.

5 Nitekim bu tarihten iki yıl kadar önce Beyşehir’de medrese sayısı sadece 2’dir. Nazmi, Coğrafya, s. 150. 6 Beyşehir’deki medreselerin XVI. yüzyıldaki işleyişi için bkz. Erdoğru, Beyşehir Sancağı, s. 162-166. 7 Erdoğru, Beyşehir Sancağı, s. 164.

8 Erdoğru, Beyşehir Sancağı, s. 164. 9 Konyalı, Beyşehir, s.258.

2–Beyşehir Merkez İsmail Ağa Medresesi a–Kuruluşu ve Vakıfları

Eşrefoğlu Cami’nin hemen batısında yer alan ve halk arasında Taş Medrese olarak tanınan bu medresenin Anadolu’daki İlhanlı egemenliği sırasında, 1370 yılında, İsmail Ağa tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Medresenin banisi ve yapım tarihi Arapça kitabesinden tespit edilmektedir 10.

Yakın zamana kadar harap bir vaziyette olan medrese Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından kısmen restore edilerek yok olmaktan kurtarılmış fakat portali ve türbesi dışındaki kısımları orijinalliğini kaybetmiştir11. Bu sebeple kesme taştan yapılmış olan medresenin taç kapısı ve bazı

bölümleri dışında kesin planı bilinmemektedir12.

1379 yılında vefat eden İsmail Ağa13, İlhanlıların Anadolu’ya tayin ettiği emirlerdendir. İsmail Ağa medresedeki türbesinde metfundur14. Zamanla ziyaretgâh haline gelen bu türbe yöre

halkı tarafından Süt Dede olarak anılmaktadır. Bu ismin sütü olmayan veya sütü kesilen kadınların türbeyi ziyaret ederlerse sütlerinin geleceklerine inandıklarından kaynaklandığı söylenmektedir15.

1476 tarihindeki tahrir sırasında, tahrir emini tarafından görüldüğü bilinen medreseye ait vakfiye günümüze ulaşmamıştır. Medrese için 1476 tahririnde, ‘padişah fermanıyla mukarrer’ kaydı düşülerek vakıfları şöyle sıralanmıştır: Kıreli’ye bağlı Yarangümü Köyü, Sukoştuğu yerde 1 kıta yer, Akçapınar Köyü’nde 1 kıta yer, Avşar Köyü’nde 40 dönüm yer, Şehir yakınında Öyük yeri, İğdir Köyü’nde 20 dönüm yer, Afşar Köyü’nde yer, Alpgazi Köyü’nde 3 kıta yer, Çubuklu Mezrası’nda bahçe, Kıstıfan Adası’nda harap bağ, Yeltan Köyü’nde bulunan bağın yarısı, Bayındır Köyü yanında 2 taşlı değirmenin yarısı, medreseye bitişik 1 dükkân ve hamam önünde bulunan bazı dükkânlar, Avdancık Köyü’nde 12 dönüm yer16, Beyşehir’deki Cevher Ağa Kervansarayı yerinin Mukata’ası17, 1483 tahririne göre, geliri 5792 akçe olan medrese vakfına bu tarihte şehir sınırında 2

10 Metin Sözen, Selçuklular ve Beylikler Devri Anadolu Medreseleri, İstanbul 1972, s.161; Erdemir, Eşrefoğlu, s. 94; Kitabenin metni için bkz. Akyurt, “Kitabeler”, s.122; Edhem, “Kitabeler”, s. 146; Çiftçioğlu, “İsmail Ağa”, s. 4; Konyalı, Beyşehir, s. 255.

11 Erdemir, Eşrefoğlu, s. 94; Medresenin orijinalliğini kaybetmesinin sebepleri zamanın yıkımı yada yanlış restorasyonlar değildir. Konyalı’nın bildirdiğine göre 1928 yılında Abdünnafi ismindeki Beyşehir kaymakamı medreseyi yıktırarak mermer sütunlarını halkevi yapımında kullanmıştır. Konyalı, Beyşehir, s. 80.

12 Medresenin muhtemel planı için bkz. Sözen, Medreseler, s. 161.

13 “İsmail Ağa, Beyşehir yöresinde aşağı yukarı 44 yıl (1335-1379) hüküm sürmüş olan bir İlhanlı emiridir. İsmail Ağa yöredeki emirliği süresinde, gerek Beyşehir merkezinde gerekse Beyşehir’e bağlı bazı köylerde bir takım eserler yaptırmıştır”. Bkz. Çiftçioğlu, “İsmail Ağa”, s. 1; Şikari Tarihinde birçok vesile ile İsmail Ağa ve Beyşehir’den bahsedilmektedir. Bazı örnekler için bkz. Şikari, Karamanoğulları, s, 74-76, 145-146, 120, Konyalı, Beyşehir, s. 261-269.

14 Kitabe metni ve tercümesi için bkz. Konyalı, Beyşehir, s. 272. 15 Konyalı, Beyşehir, s. 272; Çiftçioğlu, “İsmail Ağa”, s. 1.

16 Çiftçioğlu, “İsmail Ağa”, s .6; Uzluk, Karaman Eyaleti Vakıfları, s. 36; Konyalı, Beyşehir, s. 79, s. 257.

17 1476 tahririnde medresenin vakıfları arasında gösterilen bu yerden sağlanan kira geliri 1824 tarihli bir belgede senede 300 akçe olarak belirtilmektedir. BOA, KA.D, Nr. 132, s. 44, hüküm 2.

dönümlük yer ile Afşar’da “Yeni Bağ” adlı yer ilave edilmiştir. 1500 tarihinde yıllık geliri 9531 akçeye ulaşan medresenin 1530 yılındaki vakıfları ise Kıreli’ye bağlı Yarangümü Köyü ve Karalar mezrası, 12 kıta yer, kervansaray yeri, medreseye bitişik ve hamam önünde 18 parça dükkân, Bayındır Köyü’ndeki değirmenin yarısı ile 3 kıta bağdan oluşmaktadır. 1483 kayıtlarına göre medreseye bitişik ve hamam önündeki toplam 18 dükkândan 4’ü, Sait Abdullah’ın, 4’ü mütevellilik görevini yürüten şahsın, kalan 10 dükkânda medrese müderrisinin tasarrufundadır. 1500 yılında ise 4 tanesi mütevellinin kalanı müderrisin tasarrufundadır18. Belgelerden İsmail Ağa Vakfı’nın mezraları olan Kıreli’ye bağlı Yarangümü ve Karalar’dan 1797 yılında 9410 akçe öşür geliri elde edildiği, öşür gelirinin büyük çoğunluğunun buğday bir kısmının ise arpa olduğu görülmüş, bu gelirlerden müderrislere günde 20 akçe, mütevellilere ise 2 akçe verildiği anlaşılmıştır19.

b–Görevlileri

Medresenin tespit edilebilen ilk görevlileri yine tahrir kayıtlarından öğrenilmektedir. Bu kayıtlardan İsmail Ağa’nın tevliyeti azatlı kölelerine şart ettiği anlaşılmaktadır. Mütevelliler, gelirden 5/1’lik kısmı alacaklardır. 1476 yılında Beyşehir Kadısı medrese mütevelliliğini üstlenmiş durumdadır20. Muhtemelen kadı, İsmail Ağa’nın azatlı kölelerinin nesli kesildiği için vakfın yönetimini üstlenmiştir. Medresenin 1483 yılında müderrisi ise Mevlâna Şuca’dır21.

İnceleme döneminde medresenin görevlileri ile ilgili tespit edilebilen belge sayısı azdır. Bununla birlikte XVIII. yüzyılın ortalarında Şaban adında bir kişinin mütevelli olduğu ve günde 3 akçe aldığı bilinmekte22, XVIII. yüzyılın sonunda ise mütevellinin Osman adında bir kişi olduğu anlaşılmaktadır23. 1824 tarihinde mütevelli olan Hafız Mehmet ise günde 2 akçe almaktadır. Bu tarihte medresede görev yapan müderrisler günde 20 akçe karşılığında görev yapmaktaydılar24. Medresede Ömer Efendi b. Hafız Mehmet’in 22 Temmuz 1841 tarihinde müderris olduğu, Ömer Efendi’nin ölümüyle oğlu Mehmet Sadık’ın ve müştereki Recep Efendi’nin müderrislik yaptığı anlaşılmıştır. Müderrisliğin 23 Temmuz 1913’de aylık 150 kuruşa tevcih edilmiştir25. Neticede bu atama kayıtlarından medresenin XX. yüzyıl başlarına kadar faaliyetini sürdürdüğü anlaşılmaktadır.

18Fahri Çoşkun, 1483 Tarihli Karaman Eyaleti Vakıf Tahrir Defteri, (İÜSBE, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 1996, s.112; Çiftçioğlu, “İsmail Ağa”, s. 7.

19 BOA, C. MF. Nr. 4008, 19 Z 1211/ 15 Haziran 1797 Tarihli Takrir. 20 Uzluk, Karaman Eyaleti Vakıfları, s. 36.

21 Çoşkun, Vakıf Tahrir Defteri, s.112. 22 VGMA, HD,Nr. 1141, vr. 74a.

23 BOA, C. MF. Nr. 4008, 19 Z 1211/ 15 Haziran 1797 Tarihli Takrir. 24 BOA, KA.D, Nr. 132, s. 44, hüküm 2.

25 VGMA, Şahsiyet Kayıtları, Nr. 9/1, sr. 1791; İ. H Konyalı, medresenin 1912 yılında faaliyette olduğunu söylemektedir. Konyalı, Beyşehir, s.258; Bu tarihte faaliyette olduğu tarafımızdan da tespit edilmiştir. Bu dönemde medresede müderrislik yaptığı bildirilenlerden bir tanesi de Suludere Köyü’nden Mehmet Memiş Efendi’dir.Memiş Efendi 1911 yılında Beyşehir Müftlüğüne seçilecektir. Bkz. Naci Akan, Bozkır, Beyşehir ve Seydişehir’in Milli Kültür Tarihimizdeki Yeri, (SÜSBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya 1993.

3–Beyşehir Merkez Köprübaşı Medresesi a–Kuruluşu ve Vakıfları

İçerisinde bir mescidi olduğu anlaşılan fakat günümüze ulaşamayan bu medrese Beyşehir merkezinde köprübaşında bulunmaktaydı. Seyyid Abdülkerim ve Sofuzâde Abdurrahman tarafından yaptırıldığı anlaşılan medresenin26 kesin olarak ne zaman yapıldığı tespit edilememiştir27.

İ. H. Konyalı’nın gördüğü 1853 yılına ait bir vakfiyeden anlaşıldığına göre, Beyşehir Kazası eski mütesellimi Divanı Hümayûn Haceganından Ali oğlu İsmail Efendi’nin Hacı Armağan Mahallesi’nde köprübaşına yaptırdığı 9 odalı medresenin daha evvel harap olduğu, İsmail oğlu Mehmet Ağa adında bir kişinin bu medreseye üç oda daha ilave ederek tamir ettirdiği, müderrisi ve talebesinin maaşlarını karşılamak içinde 1500 kuruş vakfettiği anlaşılmaktadır. Vakfiyeye göre Mehmet Ağa Seydişehirli Seyyid Süleyman’ın medrese vakfına mütevelli olmasını istemiştir. Buna göre mütevelliye senede 9, müderrise 30 ve her talebeye senelik bezir parası olarak 10’ar kuruştan 120 kuruş verilecektir. Tamire muhtaç oldukça medrese tamir ettirilecek artan para anaparaya ilave edilecektir28.

İ.H.Konyalı’nın bahsettiği bu medresenin, Seyyid Abdülkerim ve Sofuzâde Abdurrahman tarafından yaptırılan medrese ile aynı medrese olup olmadığı tespit edilememiştir. Fakat bahsi geçen her iki medresenin de ‘Köprübaşı’ mevkisinde bulunuyor olması, bu medreselerin aynı medreseler olabileceği fikrini kuvvetlendirmektedir.

b–Görevlileri

XIX. yüzyılda yapıldığı ya da yenilendiğini tahmin ettiğimiz medresenin 1826 yılında mütevellisi, müderrisi ve günde 1 akçe ücret ile mescidinin imamı Seyyid Sadeddin’dir. Seyyid Sadeddin bu tarihte vefat edince, bu görevler oğulları Seyyid Mehmet Sait ve Seyyid İbrahim’e müşterek olarak verilmiştir29. Bu kardeşlerden Seyyid Mehmet Sait 1829 yılında geride çocuk

bırakmadan vefat etmiş ve hissesi Hasan Halife’ye tevcih olunmuştur30. Bu tarihten itibaren medresede görev yapan görevliler hakkında başka bilgilere tesadüf olunmamıştır.

26 VGMA, HD, Nr. 542, vr. 37a.

27 İ. H. Konyalı’ya göre İsmail Efendi adında bir mütesellim tarafından köprübaşında bir medrese yaptırılmıştır. Mütesellimin ölüm tarihi 18 Haziran 1815 olarak gösterilmektedir. Buna göre medrese bu tarihten önce yapılmış olmalıdır. Konyalı, Beyşehir, s.253.

28 Konyalı, Beyşehir, s.163 ve 253. 29 VGMA, HD, Nr. 542, vr. 37a. 30 VGMA, HD, Nr. 543, s.91 .

4–Beyşehir Merkez Osman Efendi Medresesi

Hacı Armağan Mahallesi’nde bulunan bu medrese günümüze ulaşamamıştır. Medrese Seyyid el-Hâc Osman Efendi adında bir kişi tarafından yaptırılmıştır. Medresenin ne zaman yaptırıldığı kesin olarak bilinmemekle birlikte banisinin ölüm tarihinden önce (1771) yaptırılmış olmalıdır31.

Medresenin banisi ve müderrisi olan Seyyid Osman 1771 yılı Şubat ayında vefat edince yerine Ahmet b. Hasan müderris olmuştur32. Seyyid Ahmet 1785 yılına kadar müderrisliğe devam etmiştir33. Seyyid Ahmet’in ölümünden sonra müderris olan Mehmet Emin ise 1788 yılında vefat etmiş ve Seyyid Abdullah müderris olmuştur34. 1800 yılına kadar görevini sürdüren Seyyid Abdullah’ın vefatı üzerine medreseye Haziran ayında Beyşehir sakinlerinden olan Şeyh Hafız Mehmet Konevi müderris tayin edilmiştir35.

Bu bilgilere göre XVIII. yüzyılın ikinci yarısında faaliyetine başladığı ve XIX. yüzyılın ilk yarısında faaliyetini sürdürdüğü anlaşılan medresede 1829 yılında müderris olarak Seyyid Ömer b. Seyyid Mehmet görev yapmaktadır. Seyyid Mehmet 1829 yılı Ağustos ayında vefat edince müderrislik görevi oğulları Seyyid Mehmet Emin ve Seyyid Ömer Reşit’e verilmiştir36.

5–Beyşehir Kazası Davgana Köyü Medreseleri

İ. H. Konyalı’ya göre, Davgana Köyü’nde Halil Efendi, Hasan Efendi, Tekkelizâde Hüseyin Efendi ve Osman Sofu adıyla bilinen medreseler bulunmaktaydı37.

Arşiv belgelerinde, Konyalı’nın verdiği medrese isimlerinden ancak 2 tanesine tesadüf edilmektedir. Davgana Köyü’nde bulunduğu belirtilen ilk medrese Osman Efendi’nin 1799 yılında yeniden inşa ettiği ve dâhilinde bir mescide sahip olan medresedir. Bu medrese Konyalı’nın isminden bahsettiği Osman Sofu medresesi olmalıdır38.

1826 yılı Aralık ayında Halil b. İbrahim adındaki hayırsever tarafından yeniden bina edilen ve köy sakinlerinden müderrisliğe muktedir olan Hüseyin b. El-Hâc Osman’ın günde 3 akçe ile müderris tayin edildiği diğer medrese ise yine Konyalı’nın adını verdiği Halil Efendi Medresesi olmalıdır39. Bununla birlikte belgelerde Konyalı’nın adından bahsetmediği Mehmet Medresesi isimli bir medreseye daha tesadüf edilmektedir. Bu medresenin Sokakbaşı Mahallesi’nde bulunduğu, 1811 yılında müderrisinin vefat etmesi üzerine yerine oğlu Ali Efendi’nin 15 Nisan 31 VGMA, HD, Nr. 1058, s. 72. 32 VGMA, HD, Nr. 1058, s. 72. 33 VGMA, HD, Nr. 1077, s. 52. 34 VGMA, HD, Nr. 1074, vr. 67a. 35 VGMA, HD, Nr. 538, s. 187. 36 VGMA, HD, Nr. 543, s. 91.

37 İ. H. Konyalı’ya göre Hasan Efendi Medresesi sonraları Kuran Kursu yapılmış, 30 kadar talebe hücresi olan Halil Efendi Medresesi ise yıkılmış yerine Davgana’nın bu tarihte nahiye merkezi olmasından dolayı “Hükümet Konağı” yapılmıştır. Konyalı, Beyşehir, s. 321.

1811 tarihinde müderris tayin edildiği anlaşılmaktadır40. Diğer taraftan Tekkelizade Hüseyin Efendi isminde bir medreseye belgelerde tesadüf edilmemiştir. Medreseler hakkında sınırlı bilgiler bulunmasına rağmen bu bilgilerden Davgana Köyü’nde bulunan medreselerin en azından XIX. yüzyılın ilk yarısında faaliyette oldukları tespit edilebilmektedir.

6–Beyşehir Kazası Gurgurum Köyü Medresesi

Beyşehir’e bağlı Gurgurum Köyü’nde bulunan ve dâhilinde bir mescidi de olan medrese Mehmet b. Pir tarafından yaptırılmış ve 1822 yılında faaliyetine başlamıştır41.

1822 yılına ait vakfiye suretine göre, Mehmet b. Pir tarafından daha önce yaptırılan 4 oda, 1 dervişhane ve 1 mescitten oluşan medrese vakfına, aynı kişi tarafından Gurgurum Köyü’nde 2’si demirci dükkânı olan 4 dükkân vakfedilmiş ve bu dükkânlardan hâsıl olan gelirden müderris olanlara senede 25 kuruş verilmesi şart koşulmuştur. Medresenin faaliyete başlamasıyla birlikte müderris olarak Alaaddin Efendi b. Mustafa tayin edilmiştir42.

XIX. yüzyılın ilk çeyreğinde kurulduğu anlaşılan medresede yüzyıl boyunca kimlerin görev yaptığı veya medresenin ne durumda olduğuna dair başka bilgi tespit edilememiştir. Bununla birlikte medresenin 1896 yılında faaliyette olduğu anlaşılmaktadır. Bu tarihte medresede müderris ve mütevelli olan Emin Efendi b. Abdullah çocuk bırakmadan vefat etmiş ve medresenin harap olan yerleri tamir ettirilerek Abdullah Efendi b. Ahmet müderris olarak burada göreve başlamıştır43.

7–Beyşehir Kazası Eğirler Köyü Medresesi

Eğirler Köyü’nde bulunan ve köy ahalisi tarafından yaptırılmış olan medresenin yapım tarihi tespit edilememiş, bugün mevcut olmayan medresenin XVIII. yüzyılın ikinci yarısında faaliyette olduğu anlaşılmıştır44.

8–Kıreli Kazası Köşk Köyü Süleyman Paşa Medresesi

Beyşehir Sancağı Kıreli Kazası’na bağlı Köşk Köyü’nde bulunan medresenin ne zaman yaptırıldığı bilinmemesine rağmen Süleyman Paşa tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. XIX. yüzyıl başlarında faaliyette olan medresede bu tarihlerde görev yapan müderrisler günde 40 akçe alırlardı45.

Yukarıda XIX. yüzyılda varlığı tespit edilebilen 8 medreseye yer verilmiştir. Fakat Beyşehir ve çevresinde yer alan medreselerin sayısının daha fazla olduğu tahmin edilebilir. Bazı kaynaklarda 39 VGMA, HD, Nr. 542, vr. 36a. 40 BOA, C.MF. Nr. 2550, 21 Ra 1226/15 Nisan 1811. 41 VGMA, HD, Nr. 542, s.38. 42 VGMA, Nr. 580-(296-268-145). 43 BŞS, Nr. 247, s. 35-1.

44 Medresenin müderrisi ve vakfın mütevellisi 1774 yılında Halil adında bir kişidir. Halil’in vefat etmesi üzerine oğlu Abdurrahman müderris olmuştur. VGMA, HD, Nr. 1080, vr. 25a.

1877 yılında, Konya’nın 38 medresesinde 2067 öğrenci bulunduğu Beyşehir’de ise 18 medresede 141 öğrenci olduğu ifade edilmektedir46. Diğer taraftan Ali Cevad 1895 tarihli eserinde kazada 16 medresenin bulunduğunu belirtmiştir. Bunlardan 4 tanesi Beyşehir merkezindedir47.

Öyleyse, bu bilgilere göre, XIX. yüzyılda faaliyette bulunduğunu tespit ettiğimiz medreseler dışında 8–10 medresenin daha faaliyet sürdürdüğü söylenebilir. Bunlardan bir tanesi İ. H. Konyalı’nın adından ve vakfiyesinden bahsettiği Üskerles Köyü’nde bulunan 15 odalı medrese olmalıdır. Medrese Seyyid Mehmet Naim Efendi tarafından yaptırılmış ve sonradan Kocazâde İbrahim oğlu Mustafa Ağa tarafından tamir ettirilmiştir. Bu kişi müderris ve mütevelli maaşları ile talebenin bezir parasının karşılanması için 600 kuruş vakfetmiştir48. Fakat bu medrese ve diğer medreseler hakkında başka herhangi bir bilgiye tesadüf edilmemiştir.

B–Diğer Eğitim Müesseseleri

II. Mahmut döneminde medreseler kendi kaderlerine terk edilerek başka yeni eğitim kurumları açılmaya başlanmış, daha sonra İstanbul’da ilköğretim zorunluluğu getirilmiş (1824) ve bundan 2 yıl sonra bütün ülkeye yayılması kararlaştırılmıştır. II. Mahmut devrinin sonunda mahalle ve sıbyan mekteplerinin yeniden düzenlenmesi, rüştiyelerin açılmasına karar verilmesi, imparatorlukta ilk ve orta öğretimde çağdaşlaşmanın ilk adımları olarak gösterilmektedir49. Tanzimat döneminde de sürdürülen bu faaliyetlere değinmeden önce mekteplerin önceki durumlarına kısaca bir göz atmak gerekmektedir.

Selçuklular ve öteki Türk İslam devletlerinde ‘mektep’ ya da ‘küttap’ denilen ilköğretim düzeyindeki okullar, Osmanlı Devleti topraklarında da kurulmuştur. Kayıtlarda bu mekteplerin adı Darü’t–talim, Mektep, Mektephane, Muallimhane, Darü’l–ilm şeklinde geçmektedir. Halk arasında Mahalle Mektebi ya da Sıbyan Mektebi olarak anılan bu mekteplere Tanzimat’tan sonra yeni isimler verilmiştir. Her mahallede ve hemen hemen her köyde mevcut olan bu mektepler genellikle camilere bitişik olarak yapılır, bazen de caminin herhangi bir köşesinde yer alırdı. Bu mekteplerde Kur’an–ı Kerim’in yalnızca okunuşu öğretilir, bunun dışında bazı dinî bilgiler Türkçe olarak