• Sonuç bulunamadı

3. DELLÂLZÂDE’NİN HAYATI

3.2. Dellâlzâde’nin Eserlerinin Makamların Alfabetik Sıralamasına Göre Listesi

Dellâlzâde’nin değişik makam, form ve usûllerde bestelediği eserleri aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

Tablo 3: Dellâlzâde’nin eserlerinin listesi

Makam Form Eserin Adı Usûl

Acemaşîrân Ağır Semâî Âyâ şehenşah-ı taht-ı hümâyûn-ı zib-i osmânî

Ağır Aksak Semâî Acemaşîrân Şarkı Ey şehenşah-ı melek-haslet ruhun pür-tab-ı Ağır Aksak Acemaşîrân İlâhi Güruh-ı enbiyanın serverisin ya Resulallah Düyek Acemaşîrân Beste Hayâtın cümleye sûr-i sürûr-ı şevket-efzâdır Zencîr Acemaşîrân Beste Şeh-ı genc-ı sehavetsin sen ey şah-ı kerem Ağır Hafif Acemaşîrân Şarkı Ruh-ı âlemdir kulub-ı nası hep mesrur

eyleyen Devr-i Hindî

Arazbârbûselik Şarkı Ey merdüm-i çeşm-i cihan Aksak

Bayati Şarkı Gördüğüm günden beri ey şivekâr Düyek

Besteısfahân Şarkı Aşka düştüm çaresiz ben nagehan Ağır Aksak

Bûselik Şarkı Gülzara gel ey gül’izar Ağır Aksak Semâî

Bûselik Şarkı Sanırdım ey meh-i nâzım Düyek

Bûselik Ağır Semâî Âyâ ne edem ol şeh-i hübâna hediyye Aksak Semâî Bûselik Yürük Semâî Cefası aşıka yârin vefa değil de nedir Yürük Semâî Büzürg Şarkı Ey gülistan-ı letafet içre kaddin nev-nihal Ağır Aksak

Büzürg Şarkı İşte geldi nevbahar erişti yar Aksak

Büzürg Şarkı Ey serv-kaamet nazik-edâsın Aksak

Dügâh Şarkı Bilmiyorum noldu bu dem ey gönül Sengin Semâî

Dügâh Yürük Semâî Hal-ı siyeh-ı gerden-ı nazik-terindedir Yürük Semâî Dügâh İlâhi Nideyim sabredebilsem dil-ü can o da yanar Çifte Düyek

Evc Şarkı On kerre demedim mi sana dilber-ı didar Aksak Semâî

Evcbûselik Şarkı Ey şah-ı şahan vey nur-ı yezdan Curcuna

Ferahnâk Şarkı Olmadım ben dest-res manendine Aksak

Ferahnâk Şarkı Zülfünü ruhsara dök sünbül gibi Ağır Aksak

Ferahnâk Kâr Resm-i sûr oldu müheyya şad-u handan vaktidir Muhammes

Ferahnâk Şarkı Künc-ı gamda ruz-u şeb dil bi-huzur Ağır Aksak

Hicâz Şarkı Meseldir söylenir dilde Ağır Aksak

Hicâzkâr Ağır Semâî Ey şah-ı meydan-ı fesahat Aksak Semâî

Hicâzkâr Şarkı Meseldir söylenir dilde Düyek

Hümâyûn Şarkı Ey dil-rubay-ı dil-şikar Ağır Düyek

Irak Tevşih Sultan-ı rüsul şah-ı mümeccedsin efendim Evsat

Isfahân Şarkı Seni her gördüğüm anda gönlüm aldırdım Aksak

Isfahân Yürük Semâî O güzel gözlere hayran olayım Yürük Semâî

Karcığar Beste İksir-i gına hak-ı der-i uzletimizdir Hafif

Karcığar Ağır Semâî Ne dane vü ne dam-u ne sayyad gerektir Aksak Semâî

Karcığar Yürük Semâî Nihanı ol but-ı şirin-sühanla söylerişiz Yürük Semâî

Karcığar Beste Yıkıldı aşk ile abad gördüğüm gönlüm Zencîr

Mâhûr Şarkı Al yanına bir dil-nüvaz Aksak

Mâhûr Beste Haddeden geçmiş nezaket yal-u bal olmuş sa Çenber Mâhûr Şarkı Gönül adlı bülbülüm var yar olmağa gül istiyor Aksak Mâhûr Yürük Semâî Zehi safa ki yanımda o fitne-cu biledir Yürük Semâî Mâhûrbûselik Beste Âyâ ne edem ol şeh-i hubana hediye Zencîr Mâhûrbûselik Beste Kimseyi dil-teng-i azar etme sultanlık budur Hafif

Mâhûrbûselik Ağır Semâî Manend-i ah kimse bana hem-nefes değil Sengin Semâî Mâhûrbûselik Yürük Semâî Taht-gâh eyleyeli gülşeni sultan-ı nesim Yürük Semâî

Mâye Şarkı Ey bülbül-i hoş-nağme-i ser-agaz Türk Aksağı

Muhayyerbûselik Beste Çekme zahm-ı dil için merheme zahmet cânâ Zencîr Muhayyerbûselik Beste Kamet-i yâre nazar kıl nahl-i mevzun böyledir Ağır Hafif Muhayyerbûselik Ağır Semâî Kul olurdum halk-ı âlem olmasa kulun eğer Aksak Semâî Muhayyerbûselik Yürük Semâî Cevher gibi rizan olayım böyle gerektir bu Yürük Semâî

Muhayyerkürdî Şarkı Hayalin didede mehdin dilde şahım Aksak

Müstear Yürük Semâî Sana dil mah-ı tabanım yakıştı Yürük Semâî

Nevâbûselik Şarkı Ey menba-ı ihsab-ı ata şah-ı melek-zad Ağır Aksak Semâî

Nevâbûselik Şarkı Geldi eyyam-ı bahar-ı gulgule Ağır Aksak

Nühüft Ağır Semâî Kimlerle meyan-beste-i ağuş-i meramdır Ağır Aksak Semâî Nühüft Yürük Semâî Teng oldu gönül ah-ı dil-i pür-şererimden Yürük Semâî

Segâh Şarkı Çok kıldı harab dilleri mamur nigahın Ağır Aksak Semâî

Segâh Şarkı Şema-ı maksudu yak Aksak

Sûzidil Şarkı Gönül burcunda ol mendir Aksak

Sûzidil Şarkı Gücenmiş ol gül-ı gülzar Ağır Düyek

Sûzidilâra Şarkı Şehenşahın cemalidir cihanı eyleyen pür-nur Düyek

Sûzinâk Şarkı Dedim ey gönül sultanı Aksak

Sûzinâk Beste Sinede bir lahza aram eyle gel canım gibi Devr-i Kebîr

Sûzinâk Âyîn-i Şerîf

Şehnâz Şarkı Seyr eyleyip hüsnün şeha Düyek

Şehnâz Şarkı Etmedin bir lahza ihya hatır-ı viranımı Ağır Devr-i Hindî

Şehnâzbûselik Şarkı Ey kadd-ı bala aladan ala Sofyan

Şehnâzhâverân İlâhi Güruh-i enbiyanın serverisin ya Resulallah Nim Evsat

Tâhir Şarkı Ben sana mecbur olmuşum gel yavrucağım Aksak

Tarz-ı nevîn Saz Semâî Tarz-ı Nevin Saz Semaisi Aksak Semâî

Tarz-ı nevîn Peşrev Tarz-ı Nevin Peşrev Hafif

Uşşâk Şarkı Muntazırdır sana uşşâk gel güzelim Aksak

Yegâh Ağır Semâî Benim afet-i cihanım Aksak Semâî

Yegâh Ağır Semâî Cefay-ı tali-i na-sazkâr-ı benden sor Aksak Semâî

Yegâh Şarkı Sen ettin kendine efkende gönlüm Aksak

Yegâh Şarkı A benim gözüm nuru cilveli yârim Aksak

Yegâh Beste Gönül ki aşk ile pür sinede hazine bulur Zencîr

Yegâh Beste Bir haber gelmedi aram-ı dil-u canımdan Hafif

Yegâh Ağır Semâî Piyale elde nedem bezmime habib gelir Aksak Semâî

Yegâh Şarkı Ben olurum sana bülbül efendim Aksak

Yegâh Yürük Semâî Bülbülüm bir güle kim şevkimi efzun eyler Yürük Semâî

4. FORM

Bir eserin kurgusal bütünlüğünü sağlamak amacıyla, eseri oluşturan bölümlerin belli kurallar ve sanatsal değerler içinde düzenlenmesi formu oluşturur (Akdoğu, 1996: 67).

Form’un sözlük anlamı şekil (biçim) demektir. Şekil unsuru, güzel sanatların her dalında farklı bir görünüm kazanmış, maddiliğin yanında subjektif bir karakterle de kendini göstererek, heykelden mimarlığa, mimarlıktan resme, resimden şiire ve mûsıkîye doğru maddeden kurtularak manevi çizgiye ulaşmıştır.

Mûsıkî, “iç yapı” ve “dış yapı” olmak üzere iki yapıya sahiptir. İç yapı, mûsıkînin temel öğeleri olan “ritim” ve “melodi” den oluşan müzikal fikirlerin tümüdür. Dış yapı ise, bu fikirlerin koordinasyonunu sağlayan disiplin tarzı, yani formudur. İç yapıdaki melodik ve ritmik ifadelerin güzelliği ancak dış yapının mükemmelliği ve organizasyonu sayesinde ortaya çıkabilir.

Tek başına bir motifin, bir melodinin yeterli olamayacağı, ancak fikri bir bütünlük kazanması ve dengeli bir ifade halini alması suretiyle değer taşıyabileceği bilinmelidir. Bunu sağlayabilecek vasıtanın form ve form bilgisi olduğu açıktır (Hatipoğlu, 1996: 1-2-8).

Türk mûsıkîsi formları, yapılan mûsıkînin amacına, türüne, tarzına göre şekil almış, farklılıklar göstermiştir. Formlar önce ikiye, sonrada kendi aralarında çeşitli şekillerde ayrılmıştır.

1. Saz mûsıkîsi formları 2. Söz mûsıkîsi formları

1. Saz mûsıkîsi formları: “Peşrev”, “Medhal”, “Saz Semâîsi”, “Longa”, “Sirto”, “Oyun Havası”, “Zeybek”, “Mandra”, “Çifte Telli”, “Aranağme”, “Taksim”dir.

2. Söz mûsıkîsi formları: Söz mûsıkîsi formları kendi aralarında iki’ye ayrılırlar;

1. Dinî formlar: “Mevlevî Âyinleri”, “Nâ‘t”, “Durak”, “Mirâciye”, “İlâhi”, “Şuğul”, “Salât”, “Kasîde”, “Münâcat”, “Mersiye”, “Mevlîd”, “Savt”, “Ezan”, “Tekbîr”, “Nefes”.

2. Din dışı formlar: “Kâr”, “Kârçe”, “Kâr-ı Nâtık”, “Beste”, “Ağır Semâî”, “Yürük Semâî”, “Şarkı”, “Türkü”, “Köçekce”, “Tavşanca”dır (Özkan, 1998: 79; Kaçar, 2009: 293-294).

4.1. Beste Formu

Türk mûsıkîsi’nin din dışı güfteli eserlere ait, kâr’dan sonra gelen büyük bir formudur. Türkçe sözlükteki karşılığı “bağlanmış” olan beste formu fasıl sıralanışında kâr’ı takip eder. İcrâ edilecek makamda kâr yoksa peşrev’den sonra en başta yer alır. Çoğu zaman ikâî ve lâfzî terennümlerle donatılmış, çoğu zaman büyük usûlerle ölçülen bir kompozisyon şeklidir (Yavaşca, 2002: 474).

Güfteleri genellikle gazel nazım şeklinin matla beyti ile başka herhangi bir beyitten veya diğer nazım şekillerinden seçilen dört mısrâdan oluşur. Bu nedenle beste formuna, “Murabbâ Beste” veya “Murabbâ” dendiğine görülür. Mısrâlar ağır ve çok hecelerden, arûzun: Mef‘ûlü/Fâ‘ilâtü/Mefâ‘îlü/Fâ‘ilün, Mefâ‘ilün/Fe‘ilâtün/ Mefâ‘ilün/Fe‘ûlün, Mef‘ûlü/Mefâ‘îlü/Mefâ‘îlü/Fe‘ûlün gibi vezinleriyle yazılmış tekellüflü nağmelerden oluşur (Çıpan, 2001: 67).

Beste formu, “Murabbâ Beste” ve “Nakış Beste” olarak iki çeşittir. 4.1.1. Murabbâ beste

Murabbâ besteler dört mısrâlı olduğundan dolayı dörtgen anlamında murabbâ adını alır. Murabbâ besteler dört hâne’den oluşur. Her hâne sonunda terennüm vardır. Az da olsa terennümsüz bestelere rastlanır. Murabbâ bestelerde 1., 2. ve 4. mısrâlar, terennümleri de dâhil olmak üzere aynı ezgiye sahiptirler, bu mısrâların güfteleri farklıdır. 3. hâne meyân bölümüdür ve değişik makamda bestelenir (Yavaşca, 2002: 474; Akdoğu, 1996: 295).

Murabbâ besteler “Zencîr”, “Darbeyn”, “Hafif”, “Devr-i Kebîr”, “Çenber”, gibi büyük usûllerle bestelenmektedir. Murabbâ bestenin icrâsında her mısrâ bir bölümü oluşturmaktadır. Her bölümden sonra terennüm bölümünün de tekrarlandığını düşünürsek murabbâ bestenin şematik olarak gösterilişi şöyledir:

Birinci Mısrâ + Terennüm A+B Zemin hâne İkinci Mısrâ + Terennüm A+B Nakarat hâne (mülâzime) Üçüncü Mısrâ + Terennüm C+B Meyân hâne

Dördüncü Mısrâ + Terennüm A+B Nakarat hâne (mülâzime) (Kaçar, 2009: 312; Özkan, 1998: 86).

4.1.2. Nakış beste

“Süs” anlamına gelen nakış bestelerde, dört mısrâlı güftelerin 1. ve 2. mısrâlarına bağlı olarak terennüm bölümü yer alır. 3. ve 4. mısrâlar meyân bölümünde kullanılır ve terennüme bağlanıp karar’a gider. Nakış bestelerde genellikle mısrâlar kısa, terennümler ise süslü ve uzundur (Yavaşca, 2002: 489).

Nakış besteler “Devr-i Revân”, “Lenk Fahte”, “Ağır Düyek” ve “Düyek” usûlleri ile bestelenmektedir. Nakış bestenin icrâsında birinci ve ikinci mısrâdan sonra terennüm bölümü, üçüncü ve dördüncü mısrâdan sonra tekrar terennüm bölümü icrâ edilmektedir. Nakış Bestenin şematik olarak gösterilişi şöyledir.

Birinci Mısrâ + İkinci Mısrâ A+A¹

Terennüm B

Üçüncü Mısrâ + Dördüncü Mısrâ C+C ¹

Terennüm B

(Kaçar, 2009: 315; Özkan, 1998: 87). Zemin hâne ve Nakarat hâne

5. TÜRK MÛSIKÎSİ’NDE USÛL

Çeşitli düzümlerin birleşmesinden oluşan, kuvvetli ve zayıf zamanları tespit edilerek, kalıplar halinde belirlenmiş ölçülerdir. Bu ölçüler, büyüklük ve küçüklüklerine göre ikiye ayrılmıştır. İkiden on beş zamanlıya kadar ki usûllere “küçük usûller”, on altıdan yüz yirmi zamanlıya kadar olan usûllere “büyük usûller” denir. Usûller, niteliklerine göre de ikiye ayrılmıştır. 2 ve 3 zamanlı usûller “basit”, 4 ve 4 zamanlıdan büyük usûller “birleşik” usûllerdir.

Türk mûsıkîsinde iki’den yüz yirmi zamanlıya kadar giden yetmişin üstünde değişik usûl vardır. Sabit kalıplı usûl kavramı gibi beş, yedi, dokuz, on bir, on üç, on beş gibi tek zamanlı yani “aksak” ikiye bölünemeyen dolayısıyla yürürken topallatan usûller de mevcuttur, bu usûller Batılıların yüz yıllarca meçhulü olarak kalmıştır.

Türk mûsıkîsinde usûller “vurulur”. Bundan kasıt usûlün kuvvetli, yarı kuvvetli ve zayıf zamanlarının ya sağ ve sol elden farklı tonlar elde edilen ritm aletlerine ya da meşk sırasında eller dizlere vurularak elde edilmesidir. Toplu icrâlarımızda topluluğun şefi ritmi, elindeki ritim aletlerine vurarak, yani ritmi duyurarak verir. Sağ el, “düm” denen kuvvetli vuruşları, sol el ise “tek” denen zayıf vuruşları icrâ eder.

Usûller, alt alta gelen iki çizgiye yazılırlar. Üst çizgi sağ elin vuracağı darpları, alt çizgi ise sol elin vuracağı darpları gösterir. Usûllerin kuvvetli, yarı kuvvetli ve zayıf zamanları vardır. Yazılacak melodi, usûlün bu özelliklerine uygun olmalıdır. Yani usûl, bestecinin ve icrâcının uyması gereken ana ilkelerin başında gelir.

Türk mûsıkîsinin temeli küçük ve büyük usûllerimizin iyi bilinmesine ve eserler öğrenilirken ellerle, icrâ edilirken ritim aletlerine vurulmasına dayanır. Müzik bir ses düzenleme sanatıdır ve ses, Türk mûsıkîsinde usûllere göre düzenlenir (Tanrıkorur, 2009: 147-148; Özkan, 1994: 561-562-563).

5.1. Zencîr Usûlü

Zencîr usûlü Türk mûsıkîsinin en büyük usûlüdür. Beş büyük usûlün birleşmesinden meydana gelmiştir. Bu usûller sırası ile şöyledir;

“Çifte Düyek” (16 zamanlı), “Fahte” (20 zamanlı), “Çenber” (24 zamanlı), “Devr-i Kebîr” (28 zamanlı), “Berefşan” (32 zamanlı). “Eksik Zencîr” (88 zamanlı) usûlünde Zencîr’in son halkası olan Berefşan (32 zamanlı) usûlü kullanılmaz, bu usûle “Murabbâ Zencîr” de denir. Zencîr usûlünün yarı değerindeki “Nim Zencîr” (60 zamanlı) usûlü ise; “Düyek” (8 zamanlı), “Lenk (Nim) Fahte” (10 zamanlı), “Nim Çenber” (12 zamanlı), “Devr-i Revân” (14 zamanlı), “Nim Berefşan” (16 zamanlı) usûllerinin birleşmesinden oluşmuştur. Zencîr usûlü, peşrev, kâr ve bestelerde kullanılır (Ungay, 1981: 234; Özkan, 1994: 685).

6. ARÛZ VEZNİ

Arûz, VIII. Yüzyılda Arap Edebiyatı’nda doğmuş ve bu yüzyıldan başlayarak Arap Şiirinde kullanılmıştır. Arapça’da “çadırın orta direği” demek olan arûz, nazımda uzun ve kısa hecelerin ahenkli bir şekilde gruplaşması ve sıralanması ile meydana getirilmiş bir vezinler sistemidir. Mekkeli dil bilimci İmam Halil tarafından ilim haline gelen arûz, Arap kültürü ve edebiyatının etkisi ile İran şiirini, daha sonra Afgan, Pakistan, Türk ve kısmen Hint şiirlerini etkileyerek, bu kültürlerin edebiyatlarında kullandığı bir nazım ölçüsü olmuştur (İpekten, 2001: 131; Tanrıkorur, 1998: 81).

Arûz, Arap dili ve yazısına göre düşünülmüş, hecelerin sesine ve heceleri belirleyen harflerin harekeli (müteharrik) ya da harekesiz (sakin) oluşlarına göre düzenlenmiş bir sistemdir. Bu harfler, bizim uzun â, û, î ile gösterdiğimiz hastalıklı harfler denilen ünlüler, Arap dilcilerine göre bir hareke ile bir harekesiz ünsüzden birleşmiş seslerdir. Buna göre bir beyiti meydana getiren harfler arasında harekeli ve harekesiz harfler birlikte bulunacaktır, yani kelimeler müteharrik ve sakin harflerle biten hecelerin birleşmesinden meydana gelecektir.

Arûz’da iki harfin birleşmesine Sebeb (ip), üç harfin birleşmesine Veted (kazık) adı verilir. Bu isimler çöl yaşayışından ve çadırla ilgili adlardan alınmıştır. Sebeb ve Veted ikişerden dört çeşit harf birleşmesi yaparlar, bunlar şöyledir;

1- Sebeb-i hafîf (hafif sebeb): Biri harekeli, ikincisi sakin iki harfin birleşmesidir. Türkçe ve Türkçe’de kullanılan yabancı kelimelerle bir kapalı (uzun) hece karşılığıdır. Ben, gel, kar gibi heceler yatay bir çizgi ( _ ) ile gösterilir.

2- Sebeb-i sakîl (ağır sebeb): İki harekeli harfin birleşmesidir. Türkçe’de iki açık (kısa) hece karşılığıdır. Te-pe, ka-ra, ya-ra gibi heceler bir nokta ( . ) ile gösterilir.

3- Veted- i mecmû‘ (birleşmiş veted): İlk ikisi harekeli, üçüncüsü sakin olan üç harften meydana gelmiştir. Türkçe’de birincisi açık (kısa), ikincisi kapalı (uzun) iki hece karşılığıdır. Gö-nül, ka-lem, se-pet gibi bir açık bir kapalı hece ( . _ ) ile gösterilir.

4- Veted-i mefrûk (ayrılmış veted): Birincisi harekeli, ikincisi sakin, üçüncüsü harekeli üç harfin birleşmesine denir. Türkçe’de bir kapalı (uzun), bir açık (kısa) hece karşılığıdır. Bâ-de, hâ-ne, lâ-le gibi bir kapalı bir açık hece ( - . ) ile gösterilir.

Sebeb ve Veted’lerden başka, dört ya da beş harfin birleşmesi ile oluşan şekiller vardır. Bunlara Fâsıla denir. Bu Sebeb, Veted ve Fâsıla denen temel parçaların birleşmesinden 8 ana kalıp ortaya çıkar. Her beyitte en az dördü bulunan bu parçalara “tef‘il”, “tef‘ile” , “cüz” denir. Bu temel parçalar şunlardır:

1- fa‘ûlün (fe‘ûlün) ( . _ _ ) 2- fâ‘ilûn, fâ‘ilât ( _ . _ ) 3- mefâ‘ilün ( . _ . _ ) 4- fâ‘ilâtün ( _ . _ _ ) 5- müstef‘ilün ( _ _ . _ ) 6- mef‘ûlâtü ( _ _ _. ) 7- müfâ‘aletün ( . _ . . _ )

8- mütefâ‘ilün ( . . _ ._ ) (İpekten, 2001: 132-133; Dilçin, 1983: 3-4)

Bu ana parçaların hece düzenlerinden bir takım değişik parçalar doğmuştur. Bunlar da şöyle gösterilebilir:

1- *fa‘,fâ ( _ ) * Açık olduğu halde kapalı değerlendirilir. 2- fa‘ûl (fe‘ûl) ( . _ )

3- *fa‘lün, fâ‘il ( _ _ ) * “ ‘ ” ayın işaretidir. Eğer “ ‘ ” sonra bir ünsüz geliyor ise kendinden önceki heceyi kapatır. Açık olduğu halde kapalı değerlendirilir.

4- fa‘ûlün (fe‘ûlün ), mefâ‘il ( ._ _ ) 5- fe‘ilün, fe‘ilât ( . . _ )

8- mef‘ûlün, mef‘ûlât ( _ _ _ ) 9- fe‘ilâtün ( . . _ _ ) 10- mefâ‘ilün ( . _ ._ ) 11- mefâ‘îlün ( . _ _ _ ) 12- mefâ‘îlü ( . _ _. ) 13- fe‘ilâtü ( . . _ . ) 14- fâ‘ilâtün ( _._ _ ) 15- müstef‘ilün ( _ _ . _ ) 16- müfte‘ilün ( _. . _ ) 17- fâ‘ilâtü ( _ . _ . ) 18- mef‘ûlâtü ( _ _ _ . ) 19- mütefâ‘ilün ( . . _ ._ ) 20- müfâ‘aletün ( . _ . . _ ) 21- müstef‘ilâtün ( _ _ . _ _ )” (Dilçin, 1983: 4).

Şiirde tekrarların disiplin edilmesi, kafiye düzenlerinin sağlanması, mısrâlar ve kıt’alar arasındaki anlam bütünlüğünün ve devamlılığının temini gibi nedenler arûz kalıplarının doğmasına yol açmıştır (Hatipoğlu, 1996: 4).

“Tef‘ile” ve “cüz” adı verilen temel parçaların türlü biçimlerde yan yana gelmelerinden daha büyük kalıp (vezin)’lar ortaya çıkar. Bunların sınıflanmasıyla ortaya çıkan dizgi ise, bahirler ve dairelerdir. Arûz, 14 bahir ve 4 daire üzerine kurulmuştur. Bu daire ve her dairede ki kalıplar şunlardır:

1- Daire-i Mu‘telife

1- Bahr-i hezec (12 kalıp vardır) 2- Bahr-i recez (7 kalıp vardır) 3- Bahr-i remel (13 kalıp vardır) 2- Daire-i Muhtelife

2- Bahr-i müzâri‘ (3 kalıp vardır) 3- Bahr-i muktedâb (1 kalıp vardır) 4- Bahr-i müctes (2 kalıp vardır) 3- Daire-i Mütenevvi‘a

1- Bahr-i serî‘ (4 kalıp vardır) 2- Bahr-i Karîb (1 kalıp vardır) 3- Bahr-i Cedîd (2 kalıp vardır) 4- Bahr-i müşâkil (1 kalıp vardır) 4- Daire-i Müttefika

1- Bahr-i Mütekârib (4 kalıp vardır) 2- Bahr-i Mütedârik (3 kalıp vardır)

3- Bahr-i Kâmil (4 kalıp vardır) ( Dilçin, 1983: 19-35).

Arûz’un en önemli konularından biri olan takti, arûzla yazılmış bir mısrâı veznin cüz (parça)’lerine ayırma işlemidir. Arûzda bir mısrâı, yazıldığı veznin tef‘ile’lerine uygun gelecek şekilde bölümlere ve hecelere ayırmaktır. Bu aslında vezin ile şiir okumanın ilk aşamasıdır. Takti’de, kelimelerin yazılışı değil, telâffuzu gerçek değerdeki harfleri dikkate alınır (Şafak, 2003: 49).

Mısrâları doğru okumak ve vezinlerini bulabilmek için dikkat edilmesi gereken dört husus vardır ve ölçü takti’inde çok önemli yerleri vardır. Bunlar; imâle, zihaf, med ve vasıl’dır. Kelime anlamı “çekme”, “bir tarafa eğme” olan imâle, Türkçe kelimelerde kısa heceyi vezne uydurmak için uzun okumaktır. Zihaf’ın sözlük anlamı, “aslından uzak tutmak”tır. Uzun bir hecenin vezne uydurmak amacıyla kısa okunmasıdır, yani imâlenin tersidir. Bu durum eski şâirlerce hiç hoş görülmemiştir. İki kapalı hece arasında bir açık hece bulunması gerektiğinde, sonu bir uzun ünlü ve bir ünsüzle biten birinci heceyi, iki hece sayılacak şekilde uzun okumaya med denir. Şiirin iç ahengini sağlayan bir sanattır. Vasıl ise, “bağlama, ulama” demektir. Sonu ünsüzle biten bir heceyi, ondan sonra gelen hecenin ünlü harfine bağlamaktır. Ulama, ölçüde yan yana iki açık hece gerektiği zaman yapılır.

Benzer Belgeler