• Sonuç bulunamadı

Delirious New York 20

Belgede Rem Koolhaas Ve Yapıtları (sayfa 40-43)

4. REM KOOLHAAS’IN KURAMSAL DURUŞU 19

4.1 Delirious New York 20

Rem Koolhaas ‘New York için retroaktif bir manifesto’ olarak tanımladığı Delirious New York (Çıldırtan New York) adlı ilk kitabını 1978’de yayınlamıştır. Kariyerinin başlangıcı olarak düşünülebilen bu eseri (Unsal M., 2009) eleştirmenler tarafından ilgiyle karşılanmış ve Modern Mimarlık tarihinin klasikleri arasında yerini almıştır (Arkimet). İngiliz mimar ve eleştirmen Charles Jencks’e göre o yıllarda Delirious New York, Rem’in mimar kimliğinden daha fazla tanınıyordu (Lubow A., 2000). Görüldüğü gibi Koolhaas ilk olarak teorisyen kişiliği ile mimarlık dünyasında yer bulmuştur.

Sarah Williams Goldhagen’in ‘Kool Houses, Kold Cities’ adlı makalesinde belirttiği üzere kitap yayınlandığı zaman, mimarlık dünyasında Post-Modern akımın etkileri en yoğun bir şekilde görülmekteydi. Anti-Modernist bir hareket geleneksel mimariyi ve ‘yapma tarihi şehirleri’ öne çıkarmaktaydı (Goldhagen S.W., 2002). Bir yandan da Hal Former’ın da bahsettiği gibi ‘Learning From Las Vegas’ın tanımladığı Ticari Popülizm de gündemdeydi (Formerh, 2002). Böyle bir ortamda Koolhaas, Mimari Modernizm ve Modernite’nin kültürel etkilerini dünyanın en büyük metropolü olarak gördüğü New York şehri üzerinden anlatma çabasına girmiştir (Goldhagen S.W., 2002). Koolhaas’ın ‘Delirious New York’ kitabının 6. sayfasında belirttiği üzere, 20.yy. form ve şehirciliğine ait birçok manifesto yeterli ‘delil’leri (bina) olmadığından dolayı zayıflık göstermektedirler. Oysa Manhattan’nın durumu ise tam tersidir; yeterli sayıda ‘delil’i vardır ama bir manifestosu yoktur. Bu sebeple

Koolhaas, Manhattan için bahsi geçen kitabı bir ‘retroaktif manifesto’ niteliğinde yazmıştır (Koolhaas R., 1978(a)) Manhattan’ın 20.yy.’ın ‘Rosettta Taşı’ (formülün çözüldüğü yer) (Koolhaas R., 1978(a)) olduğunu düşünen mimar, şehrin özellikle 1890 ve 1940 arasındaki yeni gelişen kültürün yarattığı metropolitan yaşamın ve mimarinin toplu olarak deneyimlendiği bir laboratuvar olduğunu savunmaktadır. Koolhaas bu eserinde kitabın giriş bölümünde de belirttiği gibi (Koolhaas R., 1978(b)) Manhattan’ın formüle edilmemiş bir teorinin, ‘Manhattanizm’in bir ürünü oluğunu kanıtlamayı amaçlamıştır.

Koolhaas, kitabında çağdaş kültürün ve mimarlığın ilişkisini New York şehir tarihi çerçevesinde yorumlarken (Arkimet) şehrin gelecekteki hali için geliştirdiği düşüncel bazı projelerine de yer vermektedir. Fikirlerini eşi Vriesendorp’un ve ortaklarından Zoe Zenghelis’in illüstrasyonları, yüzyıl başı tarihli kartpostallar ve New Yorklu mimarların o zamana kadar yayınlanmamış projeleri ile desteklemektedir. Koolhaas’ın eşinin belirttiği üzere, mimar ilk önce teorisini meydana getirmiş sonra bu teorisini destekleyecek materyalleri toplamıştır. Amerika’da kaldığı beş yıl boyunca yaptığı araştırmalar sonucunda zengin bir arşive sahip olmuştur. Alışılmışın dışında bir yöntem benimsemiş ve özellikle kitabın ‘Coney Adası’ bölümü için eski kartpostalları toplamıştır (Lubow A., 2000). Böylece kitabında okuyucuyu yazdıklarına ikna etmekte yardımcı olan görselleri de kullanabilmiştir.

Delirious New York, Manhattan şehirciliğinin birbiriyle ilişkisiz görünen tarihsel dönemleri arasındaki tutarlılığı ve bütünlüğü ortaya koymaya çalışmaktadır (Harvard(a) ,). Kitapta kronolojik sırayı takip eden şehir konuları aşağıdaki başlıklarda toplanmıştır: ‘Prehistory’, ‘Coney Island’, ‘The Skycraper’, ‘The Creation of Rockefeller Center’, ‘Dali and Le Corbusier Conquer New York’ ve ‘Postmortem’.

Kitapta bahsedildiği üzere, limitleri belli bir ada olan New York, Amerika’nın başlıca limanlarından biri olarak yığın kültürü, kalabalık, kargaşa, rekabet, hırs ve kaos kavramlarına ev sahipliği yapmaktadır. Arz ve talebin yarattığı hiperaktif şehir yaşamı girişimcileri cesaretlendirip Coney Adası’nda yığın eğlence alanları, Manhattan’da ise yığın yaşama alanlarını oluşturmalarını sağlamıştır. Bu yeni işletmeler yeni teknolojilerle desteklenmiş, elektrik lambaları, asansör, otomobil v.b. ile tamamen yapma, gerçek olmayan ortamlar metropolitan yaşam biçimini oluşturmuştur (Macnair A., 1979). Grid sisteminde yer alan birbirinden bağımsız

gökdelen kütleleri, içteki fonksiyonu yansıtmayan cepheleri ile Manhattanizm’in temellerinden birini oluştururlar. Kitapta şehrin mimari siluetine etki eden belli başlı binaların hikâyeleri, Raymond Hood ve Wallace Harrison gibi bu binaları tasarlayan pragmatik mimarların projelerine ait bir dokümantasyon da bulunmaktadır. Kitabın sonuç bölümü ise kelimelerle değil ama şehirde bir sonraki adımda olabilecek mimari projelerle oluşturulmuştur. ‘The City of The Captive Globe’, ‘Hotel Sphinx’ ve ‘New Welfare Adası’ bu sürrasyonalist projelerden bazılarıdır.

Masao Miyaoshi’nin Rem Koolhaas’la yaptığı bir söyleşide Koolhaas, Kapitalizm ve Komünizm altında üretilen kültürel beyanlar arasındaki benzerlik bulunduğu yönündeki tespitinin ‘Delirious New York’ kitabının gizli metni olduğunu söylemektedir. New York’taki buluşların, yeniliklerin Rusya’da Konstrüktivistler’in uygulamaya çalıştıkları ile oldukça benzer olduğunu düşünmektedir. Masao Miyaoshi’nin kitapta kimlikli binalardan ve projelerden neden bahsedilmediği yönündeki bir eleştirisine karşılık ise Koolhaas şöyle cevap vermektedir:

‘Delirous New York gerçekte ‘New York’ hakkında değildir; Modernizasyon kültürü ve mimarlık arasındaki ilişki hakkındadır. Bunun ötesinde aslında, Modernizm’in mimarlığın doğasını nasıl sert biçimde değiştirdiğine bir argüman teşkil eder. Modernizasyondan beri mimarlık proporsiyon, kompozisyon veya mimarlığın herhangi bir klasik tanımına sokulamaz, çünkü artık tamamen yeni alanlara doğru yönelmiştir. Aslında ilgilenilen yegâne konu budur’ (Koolhaas R. ve Miyoshi M., 1997).

Kitap, Modern Mimari ve şehircilik hakkında yeni bir okuma önermektedir. Bu yeni okuma ortaya Sürrealistik bir ‘yığın kültürü’ (culture of congestion) olgusunu koymaktadır. Le Corbusier’nin tutucu ve gergin Avrupa Modernizm’ine karşıt bir şekilde gelişen bu olgu ‘Manhattan’da vücut bulmuştur (Cunningham D. ve Goodbun J., 2008). The Institute for Architecture and Urban Studies’den Andrew MacNair’ın ise, Koolhaas’ın ortaya koyduğu bu durum örneğinin bilinçsiz, irrasyonel ve naif Amerikan Mimarisi’nin ardındaki ‘Rasyonel’i incelememizi sağladığı yönünde bir tespiti vardır (Macnair A., 1979).

‘From Bauhaus to Koolhaas’ yazısında Katrina Heron’ın Koolhaas’ın ‘yığın kültürü’ne karşı olan kişisel ilgisini ortaya koymaktadır:

‘Koolhaas, kitabında günümüz kentsel yaşamını meydana getiren, akışkan, oldukça kaotik ‘yığın kültürü’ (culture of congestion) karşısında mimarların uzun süre kontrollerini ellerinde tutamadıklarından bahsetmektedir. Koolhaas bunu zaten istememektedir. Ama Koolhaas bunu negatif anlamda söylememektedir; kentsel yaşamın getirdiklerine karşı saygısı vardır. Kentsel

düzenin şartlarına karşı olan sevgisi yalnızca bilinmez, savunulamaz, düzenlenemez ve denenmemiş olana karşı düşkünlüğü tarafından aşılmaktadı’ (Heron K., 1996).

Rem Koolhaas daha önce de bahsedildiği gibi ‘Delirious New York’ kitabını oluştururken kent tarihine ait verileri kendi teorisini destekleyecek şekilde kurgulamıştır. Jeremy Melvin’in bu konuda ilginç bir tespiti vardır:

‘Yazar kitabında ‘Manhattan’ın kent merkezinde 9. katta Atlanta Club’da boks eldivenleriyle çırılçıplak istiridye yemenin büyük kentli bekârlar için mantıklı bir davranış olduğunu neredeyse kanıtlamayı başarmıştır’ (Melvin J., 2005(b)).

William Saunders ise ‘Rem Koolhaas’s Writing on Cities: Poetic Perception and Gnomic Fantasy’ adlı makalesinde Koolhaas’ın ‘şairane gazeteci’ yapısı sayesinde, içgüdü ve hisleri ile elindeki malzemeleri birleştirip ‘hayalleri’ bize gerçek gibi sunduğunu ileri sürmektedir. Saunders Koolhaas’ın yazım dilinin de tarih yazımında istenen titizliği göstermediğini belirtmektedir (Saunders W, 1997). William Saunders ayrıca sıradan olaylara anlam yüklenmesini de eleştirmektedir. Eleştirilerine örnek olarak, Saunders’e göre orta ve alt sınıfa hitabeden bir eğlence yeri iken Coney Adası’nın Koolhaas tarafından ‘Batı Rasyonalizmi’ni kelepçelerden kurtaran ‘devrim’ gibi gösterilmesini sayabiliriz (Saunders W, 1997).

Charles Jencks, Koolhaas’ın kitabın sonuç bölümündeki sürrasyonel projelerin kente özgü rasyonel fonksiyonların mevcut kentsel fantezilerle birleşmesiyle ortaya çıktıklarını söylemektedir. Jencks’e göre Koolhaas bu projelerinde modern şehrin âdetlerini ve onun kentsel yığınını yapay olarak uç bir noktaya taşımıştır (Jencks C., 1988(b)).

Koolhaas, ‘Delirious New York’ kitabını, ‘Metropolün insanların arzuları doğrusunda, tamamen insanoğlu tarafından şekillendirilmiş mitik bir dünyaya ulaşma çabasında olduğu’ (Koolhaas R., 1978(c)) ve ‘yığın kültürü’nün kendi mimarisini ve kentsel düzenlemesini meydana getirdiği iddiası üzerine yazmıştır. Oluşturduğu senaryo, alışılmışın dışındaki yazım dili ve görsel belgelerle iddiasını destekleyerek, mimarlık dünyasında oldukça geniş bir ilgi bırakmayı başarmıştır.

Belgede Rem Koolhaas Ve Yapıtları (sayfa 40-43)