• Sonuç bulunamadı

5. ZARF-FİİLLER

5.3. DEĞİŞİK YAPILARDAKİ ZARF-FİİLER

5.3.1. -ür… + -mes

“-r, -Ar, -Ir / -Ur ekleriyle kurulan geniş zaman ad-fiilinin olumlu ve olumsuz türlerinin arka arkaya getirilmesiyle kurulan bir zarf-fiildir. Oğuz ve Kıpçak lehçelerine özgü bir şekil olarak, Türkiye Türkçesindeki kullanışı çok yaygındır. Ekin asıl fiildeki hareketin, zarf-fiildeki hareketin hemen arkasından gerçekleştiğini bildiren bir işlevi vardır” (Korkmaz 2003: 1036). Bu zarf-fiil eki, Maîşet’te de görülmektedir:

Ḫālid Aġay, Fātiḥné yidé yeşéne kilür kilmes medresege Şākir ismlé bér ḫelfege birdé. “Ḫālid Aġay, Fātiḥ’i yedi yaşına gelir gelmez medreseye Şākir isimli bir hocaya verdi.” (28/5-6)

5.3.2. -dı / -dé + mı / mé

“Görülen geçmiş zaman kipi kuran -DI / -DU ekiyle mI/mU soru ekinden kurulu şekil, olağan işlevi ile geçmiş zamana bağlı bir soru cümlesi oluşturur. Ancak, bazı durumlarda bu şekil anlam kayması ile soru özelliğini kaybedip bir zaman zarfı olma özelliği kazanmıştır. Bu görevdeki -DI mI eki “-ınca” zarf-fiiline denk pekiştirici bir işlev kazanmıştır. -IncA ekinde olduğu gibi, bu ek de asıl fiildeki hareketin gerçekleşme zamanını kendisindeki gerçekleşme zamanına bağlar” (Korkmaz 2003: 1037). Bu zarf-fiil eki de Maîşet’te görülmektedir:

Şul ḳadar uḳuvġa birélgen idé ki az ġına buş vaḳtı buldımı gazéte, kitāb, roman

müṭāl . “O kadar okumaya bağlandı ki azıcık boş vakti oldu

mu gazete, kitap, roman mütalaasıyla meşgul olurdu.” (33/9-10), Dünyāda kéşé

hīçbér tik ṭorırġa yaramıydır, şöġılséz buldımı ādemné éç poşmaḳ digen nerse borçıy başlıydır. “Dünyada insana hiçbir zaman boş durmak uygun değildir, işsiz oldu mu insanı can sıkıntısı denen şey rahatsız etmeye başlıyor.” (34/2-3), Muḥammediyyege şul ḳadar küñél birdé ki éşséz buldımı şöġıllengen nersesé Muḥammediyye uḳuv idé. “Muḥammediyye’ye o kadar gönül verdi ki işsiz oldu mu meşgul olduğu şey

buldırırġa ṭırışuv idé. “Māhrūy Abıṣṭay da şehir çöpçatanlarından onların da oldukça iyi usta dillilerinden idi, adeti birine görücü olup geldi mi, onu gerçekleştirmeye çalışmak idi.” (13/6-7)

6. BAĞLAÇLAR

6.1. da / de

Ul nindiy éş? Ul medrese bulsun da ebced ile icék uḳılmasun! “O nasıl iş? Medrese olsun ama ebced ve hece okutulmasın!” (4/17-18), Bélmiy ki dünyāda niçe ölüş zūr éşler yörétüp de éşlerénde ine ḳadar ḫıyānet ḳatışdırmasḳa ṭırışḳan kéşéler de buladır. “Bilmiyor ki dünyada nice büyük işler yürütüp de işlerine iğne ucu kadar hıyanet karıştırmamaya çalışan kişiler de vardır.” (22/10-11)

6.2. ye

İrtege ye bérséköngemé yaḫşılap ṭuy yaṣ ḥġa nikāḥlıyḳ? “Yarın veya

ertesi gün iyi bir toy yapıp ḥ’e nikâhlayalım?” (59/7-8)

6.3. yeki

İy uḳuçılar! Uylap ḳarasañız le, dünyāda sin bér-bér kéşéné söyüp de ul kéşéné siné söymev yeki ṭaşlav ḳadar bér aġır bér éş barmıken? “Ey okurlar, düşünsenize, dünyada senin bir kişiyi sevip de o kişinin seni sevmemesi veya bırakması kadar ağır bir iş var mı acaba?” (10/14-15), Bu şākirdlerné ḫor ḥaḳīr kürüv, üzleréné alarġa baş bér kéşé ṣanav yeki alarnı bik uṣal bér ḫulḳġa hisāblanuv béznéñ Ḥüseyin Abzıydan

başḳ “Bu öğrencileri hor hakir görmek,

kendilerini onlara baş bir kişi sanmak veya onları pek kötü bir huya sahipmiş gibi düşünmek bizim Ḥüseyin Abzıy’dan başka da çoğu insanımızın âdetidir.” (18/21-22)

6.4. hem

Anıñ töp sevdesé tiré yarı ile bulup «Ḳ» şehrénde tiré ile sevde ḳıluvçılarnıñ iñ bayısı hem ul éşnéñ iñ ostası idé. “Onun bütün ticareti deri üzerine olup o, «Ḳ»

şehrinde deri ticareti yapanların en zengini ve o işin en ustası idi.” (2/3-4), Ḫālid

Bay, Ḥażretden yaḫşı kiñeş işétkendin ṣoñ éşné ozaḳġa ḳaldırmadı, iké kön ṣoñra cavçı ḫatun hem yiberéldé. “Ḫālid Bay, Ḥażret’ten güzel nasihatler işittikten sonra işi sonraya bırakmadı, iki gün sonra görücü kadın da gönderildi.” (12/8-9)

6.5. ki

Bīçāre Ḥüseyin Abzıy bélmiydér ki ḳızġanuv, şefḳat kébi éşlernéñ bulmavı, kéşénéñ

irlégénden bulmayup barı bik ḳatı küñéllé, cin ṭ “Biçare

Ḥüseyin Abzıy bilmiyor ki acıma, şefkat gibi duyguların olmaması, kişinin erliğinden olmayıp pek katı gönüllü, cin tabiatlı olunduğundandır.” (22/6-7-8), Bīçāre sizmiydér idé ki andayun ḥabīẟ küñéllé mālġa ḥarīṣ kéşéler, tenlerénden cānları çıḳġanġa ḳadar ṭuyġançı bér éş de ḳıla almayınça dünyādan kitedérler. “Biçare sezmiyordu ki öyle habis gönüllü mala haris kişiler, tenlerinden canları çıkana kadar doyuncaya kadar bir iş de yapamadan dünyadan gidiyorlar.” (22/13- 14-15)

6.6. tügél

Ḫayr, indé ḳaysı kéşéler anıñ bu ṣıfatda buluvını tevfīḳından tügél, aḳça ḳızġanuvından dip de eyteler idé. “Aslında şimdi bazı kişiler onun bu sıfatta olmasını edebinden değil, para kıskanmasından diye de söylüyorlardı.” (17/11-12)

Aşağıda ele alacağımız bağlaçlar, doğrudan doğruya cümleleri birbirine bağlayan, cümle bağlayıcısı niteliğinde olan bağlaçlardır. Cümledeki yerleri bakımından da genellikle cümlenin başında bulunurlar (Korkmaz 2003: 1121).

6.7. lekin

Gūyā nādān buluv herkémge naṣīb tügél iméş. Lekin nādānlıḳını télé ile éstese de éçénden hīç üzénéñ nādānlıḳını bélmiy idé. “Güya cahil olmak herkese nasip

değilmiş. Lakin cahilliğini dili ile istese de içinden hiç kendinin cahilliğini

bilmiyordu.” (4/7-8-9), Ḫālid Aġay isebénde bulġan bér éşné buldırırġa uylıydır,

lekin buldırsa da hervaḳt çın küñélénden

ẕāblanadır. “Ḫālid Aġay aklında olan bir işi gerçekleştirmeyi düşünüyor, lakin gerçekleştirse de her zaman vicdanen bu yaptığının uygun olmadığını anlayıp canı sıkılıyor, vicdan azabı çekiyor.” (10/10-11)

6.8. ḥālbuki

Acāyib, béznéñ iské ḥażretlernéñ fikré! Ḫatun küp aluvnı İslām dīnénde maḳtavlı bér éş dip ṣanıylar. Ḥālbuki, İslām dīné küp ḫatun aluvnı kürkem éşlerden ṣanap ḳuşmayup belki żarūret bulsa ṭıymay ruḫṣat géne biredér. “Acayip, bizim eski hazretlerin fikri! Çok hanım almayı İslam dininde övülen bir iş sanıyorlar. Hâlbuki, İslam dini çok eş almayı övülen işlerden saymayıp belki zaruret olunca yasaklamaksızın izin veriyor.” (11/17-18-20), Ḥüseyin Aġaynıñ éçmevé tevfīḳından bulsa ṭanışlarına ḳunaḳġa barġanda da éçmez idé, ḥālbuki alış-biréş itken dostlarına ḳunaḳġa barup kiçlerde ḳaytḳanda ḳıpḳızıl bulup isérüp ḳaytadur idé. “Ḥüseyin Aġay’ın içmemesi edebinden olsa tanıdıklarına misafirliğe gittiğinde de içmezdi, hâlbuki alışveriş yaptığı dostlarına misafir gidip akşamları döndüğünde kıpkırmızı sarhoş olup dönüyordu.” (17/13-14-15)

6.9. ḥattā

Oçraġan ḫatunḳızġa küz ṣalmıy kitüv Ḫālid öçün muḥāl idé, ḥattā mescidge baruşlıy

ḳaytuşlıy yolıḳġan ḫatun ve ḳızġa ḳ . “Karşılaştığı bayanlara

bakmadan gitmek Ḫālid için imkânsızdı, hatta mescide giderken gelirken kadına kıza

bakmak bayın âdeti idi.” (7/4-5), Ul hervaḳt şākird ḥāléné tikşérüvçen, alarnıñ

éşleréné ṣoraştıruvçan idé. Ḥattā maḥalleséndegé zūrraḳ şākirdlerné, ismleré ilen de béledér idé. “O her zaman öğrencilerin durumunu kontrol eden, onların işlerini soruşturan (bir kişi) idi. Hatta mahallesindeki büyük öğrencileri isimleriyle de biliyordu.” (17/19-20)

6.10. ammā

Çünki Fātiḥnéñ söyleşüvé dürüst, Rusnıñ naḥvına, grammatikasına muvāfıḳ idé. Ammā Fātiḥ

her süzleré yalġış, naḥv ḳ “Çünkü Fātiḥ’in telaffuzu doğru,

Rusçanın söz dizimine, dilbilgisine uygun idi. Ama Fātiḥ’in telaffuzunu garipseyen kişiler Rusça biliyoruz deseler de her sözleri yanlış, söz dizimi kaidelerinden yoksun

idi.” (32/10-11-12), Ḫālid Aġay yeş ḫatun ala başlaġançı açuvçan, borçuvlı kéşé

tügél idé. Ammā şul öylene başlaġandan ṣoñ ḫulḳı bötünley bozıldı. “Ḫālid Aġay genç eş almaya niyetleninceye kadar öfkeli, sıkıntılı biri değildi ama evlenmek istedikten sonra karakteri tamamen bozuldu.” (61/2-3-4)

6.11. çünki

Rusça ġına bélgen belki ṭ ḳūl tügél çünki min uḳuvum

küp bulmasa da bik millet söygen, ḫalḳımıznı yaratḳan bér ādemmén. “Rusça bilen belki bulunurdu. O yine de bana makul değil çünkü ben, okumam çok olmasa da pek

milletini, halkını çok seven bir adamım.” (39/2-3), Fātiḥġa üz atasınıñ yorṭı nūrsız

kürénüp iḫtiyārsız üzé tuvġan yorṭda torası kilmiy başlaġan idé. Çünki Ḫālid Abzıynıñ borçuvı çikséz idé. “Fātiḥ’e öz babasının evi iç karartıcı görünüp istemeden kendi doğduğu evde durası gelmemeye başlamıştı. Çünkü Ḫālid Abzıy’ın eziyetleri pek çoktu.” (61/11-12-13)

6.12. eger

Eger anday ḳızlarġa tertīb ile naḥv ṣarf uḳıtılup kireké ḳadar başḳa fenler de . “Eger öyle kızlara düzenli şekilde sözdimi ve dilbilgisi okutulup gereği kadar başka bilimler de öğretilseydi pek bilgili ve terbiyeli millet anaları olurlardı.” (47/20-21), Eger de béz hem séznéñ kébi devletlé kéşélernéñ uġılları ṭırışup himmet itüp aḳçalar cıyulışup ul bīçāre yetīmlerge yetimḫāneler açsaḳ alar hīçbéré ḫorlıḳ yulġa kitmesler idé. “Eğer biz ve sizin gibi zengin kişilerin oğulları gayret gösterip para toplayarak o biçare yetimlere yetimhaneler açsak onların hiçbiri kötü yola düşmezlerdi.” (27/6-7-8)

6.13. gūyā

Ḥālid Aġay hervaḳt “Min nādān kéşé.” dir idé, bu süzné bér törlé hevāyla zūray(t)up eyte idé. Gūyā nādān buluv herkémge naṣīb tügél iméş. “Ḥālid Aġay her zaman ‘Ben cahil biriyim.’ derdi, bu sözü bir türlü havayla büyütüp söylerdi. Güya cahil

olmak herkese nasip değilmiş.” (4/6-7-8), Üzéné yaraṭmaġanlardan açuv aluvnı

alarġa żarar itüvné Ḫālid Aġay bérde günāhġa ṣanamıy, gūyā tiyüşlé bér cezā dip géne uylıy idé. “Kendini sevmeyenlerden acısını öç almayı, onlara zarar vermeyi Ḫālid Aġay hiç günah saymıyor, güya gerekli bir ceza diye düşünüyordu.” (6/20-21)

7. EDATLAR

Benzer Belgeler