• Sonuç bulunamadı

III. HİPOTEZLER

2.3. DEĞERLER EĞİTİMİ

2.3.2. Değerlerin Sınıflandırılması

Literatürde değerlerle ilgili farklı sınıflamaların olduğu görülmektedir Değer tasniflerinde hareket noktası olarak, sayısı çok fazla olan değerlerin sınırlandırılması, belirli değerlerin çeşitli özellikleri ve kategorileri arasındaki benzerlik ve farklılıkların anlaşılması, değerlerin tespiti, önceliklendirilmesi, kurumsal işlevleri, değer yönelimleri, değerler sisteminin oluşumu ve değer alanları görülmektedir. Örneğin değerler, “temel değerler” ve “aracı değerler” olarak ayrılabildiği gibi, bu

54

değerler de kendi aralarında işlevlerine göre sınıflandırılabilmektedir. Değerler, yönelim durumlarına göre ekonomik, estetik, politik, değerler vb.; kurumsal işlevlerine göre de dinî, siyasi, ekonomik vb. değerler olarak sınıflandırılmaktadır. Anlaşıldığı kadarıyla değerlerin tasnifindeki bu fark, büyük oranda değerlerin kaynağı noktasındaki bakış açısından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla da değerleri kapsayan ve herkes tarafından kabul edilen bir değer sınıflandırmasından söz etmek mümkün değildir (Keskin, 2016: 37; Can, 2008: 8).

Psikolojide değer testi ilk defa “ ‘Types of Men’ kitabının yazarı Alman Psikolog Edward Spranger (1928) tarafından kullanılmıştır. O yaptığı değer testinde deneklerini her birinde hâkim olduğu değere göre şahsiyet tiplerine ayırmaya çalışmış ve herkesin altı temel değerden birine girebileceğini söylemiştir.” Daha sonra Spranger’den ilham alarak ‘Study of Values’ adlı geniş bir çalışma yapan Allport, Vernon ve Lindzey (1960) den sonra genelde; “estetik, teorik (veya ilmi), iktisadî, siyasî, sosyal, ve dinî değerler” olacak şekilde altı gruba ayrılmaya başlanmıştır (Akt. Güngör, 2000: 84-85; İşcan, 2007: 22; Aydın ve Akyol Gürler, 2014: 9).

Göngür’e göre “Bunlar insan hayatının belli başlı varlık sahaları olduğuna göre, herkes kendi hayatında bunlara şu ya da bu derece de bir kıymet verir veya bunlar karşısında belli bir tavır alır. Örneğin bir kimse sakin bir hayat içinde ilim ve sanatla uğraşmayı gaye edinir; bir başkası ise bütün huzur ve saadetin iktisadî kudretle mümkün olacağına inanır.” (Güngör, 2000: 84-85)

Rokeach (1973), değerleri, “belirli bir davranış biçiminin ya da varoluş amacının kişisel ya da toplumsal olarak karşıtlarına tercih edilmesine dair kalıcı inançlar” olarak görmüştür. Rokeach, bütün dünyadaki insanların 36 benzer ana değeri paylaştıklarını ileri sürmekte, bununla beraber insanların bu değerlerin nispi önemi üzerinde anlaşmak zorunda olmadıklarını (yani bu değerlerin önemi kişilere göre değişkendir) belirtmektedir. Rokeach “ ‘The Nature of Human Values’ adlı eserinde bu 36 değeri 2 sınıfa ayırmıştır. Birincisi Allport, Vernon ve Drawing ve Spranger’in sınıflandırmalarındaki değerlere amaç (gaye) değerler (terminal values) demekte ve bu değerleri insan yaşamının arzulanan durumları olarak görmektedir. İkincisi ise, amaç değerlere ulaşmak için oluşturulan vasıta/aracı değerlerdir ki

55

(ınstrumental values) bunlar arzulanan davranış biçimleridir. Amaç değerler (Kişisel ve sosyal değerler) tercih edilen değerlerdir. Yaşamın amacına ilişkin genel inançlardır.” Örneğin rahat bir yaşam başarı, eşitlik, mutluluk, aile güvenliği, sosyal itibar gibi değerlerdir. Araç değerlere (Ahlâkî değerler ve yeterlik değerleri) ise hırslı, neşeli, itaatkâr olmak nezaket, sorumluluk, cesur olmak gibi değerler örnek verilebilir. Değerler ister bir araç, isterse amaç olsun yaşantımızı etkilemektedir (Akt. Sarı, 2005:79; Y. Keskin, 2016: 40-41; Güngör, 2000: 85).

Bu iki kategoride yer alan değerler aşağıda tablo 9’da verilmiştir (Y. Keskin, 2008: 9):

Tablo 9: Rokeach’ın Evrensel Ana Değerleri

Amaç Değerler Aracı Değerler

Rahat bir yaşam Heyecanlı bir yaşam Hırs (tutku) Geniş fikirlilik Başarı duygusu Barış içinde bir dünya Kabiliyetli Neşeli

Güzelliklerin dünyası Eşitlik Masum Cesaret

Aile güvenliği Özgürlük Affedici Yardımsever

Mutluluk İç düzen Namuslu Yaratıcı

Yaşlı sevgisi Ulusal güvenlik Bağımsız Entelektüel Haz (memnuniyet) Kurtuluş (selamet) Mantıklı Seven

Öz saygı Toplumsal kabul İtaatkâr Kibar

Gerçek dostluk Bilgelik Sorumluk Özdenetimli

Sosyolog Ülken (1965) ise değerleri “içkin”, “aşkın” ve “normatif” olmak üzere üçe ayırmaktadır:

İçkin değerlerin bir kısmı, değer vermenin öznesi durumundaki bilincin eşya ile ilişkisinden doğan değerlerdir.” Bunlar teknik, sanat ve bilgi değerleridir. Teknikte madde, sanatta duyular ve duygular, bilgide kavramlar esası teşkil ederler, fakat hepsi bilinç muhtevasına dayanırlar. Bu değerlerde temeli bilinç muhtevası meydana getirir. “Yani içkin değerler, kavramlar, duygular ve eşya ile münasebetten doğan ve bilinçle çevrelenen,“inanma”dan daha çok “bilme”nin hâkim olduğu değerlerdir.

Aşkın değerler, bireyin sosyal çevresiyle etkileşimi ile doğan kişilerarası değerlerdir ve bilgiden çok inanma üzerine kuruludurlar. Burada duyu verileri, bilinç

56

muhtevaları yalnızca vesiledirler. Örneğin dinde dualar, münacatlar, yönelinen yerler, vb. duyu verileri ve bilinç muhtevalarıdır. Fakat o muhtevaları “aşkın obje” ile “Ben” arasındaki bağlantıda birer vesiledirler, doğrudan doğruya değerin kendisi değildirler; onun için denir ki, hakiki zahit kelimesiz olarak dua eder. Bunun anlamı, zahit o derece Allah’a yaklaşır ki, kelimeye lüzum kalmaz; anlam hâlinde her an Allah’la temastadır. İnsan bu dereceye erişemez. Çünkü sembolik düşüncesiz düşünemez. O, ancak mecazlı bu anlamda sembolik düşünceyi en aza indirir, aşkın obje ile arasında ilişkiyi en çoğa çıkarır demektir; büsbütün kaldırır denemez. İşte kelimeler, sözler veya hareketler ve jestler, bütünü ile bilinç muhtevaları ve duyu verileridir. Bunlar bu değerlerde vesileden ibarettir. Esas olan dinî ve ahlâkî alanda aşkınlıktır. Onun için bu iki değere aşkın değerler deriz.

Normatif değerler ise aslında değer değil, ancak bütün değerlerin ölçüleri, değişim örnekleridir. Bu değerlerin görevi başka değerleri birbiriyle karşılaştırmak ve ölçmektir. Bu ölçü- değerler de iktisadî, hukukî ve lisanî değerlerdir. İmal edilmiş şeyleri, başka imal edilmiş şeylerle; yahut imal edilmiş değerleri fikrî değerlerle, teknik veya sanat ürünlerini ahlâkî değerlerle karşılaştırıyor ve bu karşılaştırmada bir ölçü kullanıyorsak bunlara iktisadî değer denir. Fakat, eğer hareketlerle hareketlerin, hareketlerle eşyanın karşılaştırılması ve değiştirilmesi hâlinde ise hukukî adını alır. Örneğin benim mülküm, servetim çocuğuma, akrabama intikal ediyorsa, ya da benim yaptığım bir hareket başka birisinin değer düzeninde bir değişikliğe sebep oluyorsa, benim hareketim başkasının değer düzenini bozan bir tecavüz veya onu tamamlayan yardım şeklini alıyorsa, burada yeni bir ölçü-değer meydana gelir. Değer düzenindeki bu değişme bir adamın öldürülmesi veya malına tecavüz edilmesi şeklinde olabilir. Burada yeni bir değer yok, fakat değer düzeninin bozulmasından ibaret bir değişme vardır. İşte fiiller şeklindeki değer düzenine ait bu değişmelerin ölçüsüne hukuk diyoruz. Böyle bir fiilde insanın düşüncesi, inancı, yaratma gücü, insanlar üzerinde manevî prestiji yok edilir. Bundan dolayı değerler düzeni sarsılır, hiç olmazsa değerler düzeninin bir insandaki görüntüsü yıkılır. Değerler sözle de değiştirilir. İnsanların birbirine karşı davranışları, anlaşma ve bozuşmaları sözle, yani dilin mantığı ile olur. Söz bir nevi değerler ölçüsü, değerlerin taşıt aracıdır. Fakat gerek saygı ve takdir şeklinde, gerekse de alay ve küçümseme şeklinde değerlerin olumlanması veya olumsuzlanması hiçbir hukukî netice doğurmaz. Bunlar yalnız

57

sözlerle ifade edilir. Lisanî normlardan bazıları, mimikler, jestlerle, fakat genel olarak kelimelerle ifade edilirler. Diller ifade edilen ölçü-değerlere hakikat, fiili şeklinde ifade edilen ölçü değerlere hukuk ve ayni değerlerin değişimine ait ölçüye de fayda denir. Hukuk ölçüsünün en yüksek şekli ise Adalettir. Yani eylem eylem ile karşılaştırılınca ölçü hukuk olur, söz söz ile karşılaştırılınca ölçü dil olur, eşya eşya ile karşılaştırılınca ölçü iktisat olur (Ülken, 2001: 359-362; Poyraz, 2007: 85-86).

Bir diğer sınıflandırmada ise Schwartz tarafından Rokeach’ın değer sınıflaması üzerinde çalışılarak elde edilmiştir. “1992 yılında değer yöneliminin içerik ve yapısı hakkında aralarında Türkiye Cumhuriyeti'nin de bulunduğu 60'ı aşkın ülkede yapılan ve evrensel 10 değer tipi ile bunların içerdiği 56 alt değeri kapsayan sınıflandırmadır.” Schwartz değerleri güç, başarı, hazcılık, uyarılım, öz yönelim, evrensellik, iyilikseverlik, gelenek, uyum ve güvenlik olacak şekilde gruplara ayırmıştır. (Akt. Yiğittir, 2012: 3-4; Akbaş, 2004: 58-59; Aydın ve Akyol Gürler, 2014: 11-12):

Lickona (1991) ise değerleri; “ahlâkî değerler” ve “ahlâkî olmayan” değerler olarak ikiye ayırmıştır. Buna göre “Ahlâkî değerler dürüstlük ve sorumluluk gibi yükümlülük içerirler ve bizlere bazı durumlarda –hoşumuza gitmese de– yapmamız gerekeni bildirirler. İnsanlara adaletle hükmetmek, yaşam hakkına saygı duymak, özgürlük, eşitlik örneklerinde olduğu gibi ahlâkî değerlerin bir kısmı evrenseldir. Birleşmiş Milletlerin 1948 tarihli Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi buna benzer evrensel ahlâkî değerleri içerir. Evrensel olmayan ahlâkî değerler ise tüm insanlığı bağlamayan belli bir dinîn özel günleri, yeme içme ile ilgili kuralları gibi bireysel kabule dayanan değerlerdir. Ahlâkî olmayan değerler kişiye belirli bir zorunluluk yüklemeyen, neyi yapıp yapmayacağımız konusunda tercih bildiren değerlerdir. Kişinin tercih ettiği müzik ya da edebiyat türüne atfettiği değer bu türden bir değerdir.” (Akt. Kaymakcan ve Meydan, 2011: 31)

Sonuç olarak değerler kesin çizgilerle birbirinden ayrılamazlar diyebiliriz. Değerler; “Ahlâkî, hukukî, örfî, siyasî, dinî, millî, sosyal, kültürel, sanatsal, ekonomik, küresel, yerel, evrensel, tarihsel, tarih üstü, mutlak, izafi, düşen, yükselen,

58

alt, üst, meta, değişmez, değişken, genel-geçer, geçersiz, geçici, müspet, menfi, geleneksel, modern vb.” pek çok sıfatla nitelendirilebilirler. Bunlara başka değerler de ilave edilebilir; ancak “dinî, ahlâkî ve sosyal değerler” diğer değerlerin oluşumunu etkilediğinden bunlardan en önemlileri olarak görülmektedir (Polat, 2010: 62; Demircioğlu ve Tokdemir, 2008: 72).