• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

4. Değerlendirme

Osmanlı Devleti’nin Tanzimat’a kadarki yönetim yapısına göz atıldığında dikkati çeken yön danışma meclisi niteliği taşıyan Divan-ı Hümayun’dur. Fatih Sultan Mehmet’e kadar padişahın başkanlık yaptığı bu organda devletle ilgili önemli işler görüşülür, vatandaşların şikayetleri dinlenirdi. Bu da padişahların devletin sorunları hakkında daha iyi bilgi sahibi olmasını sağlamıştı. Fatih’ten sonraki süreçte toplantıların başkanlığını sadrazam devralırken, padişahlar yönetimde geri plana çekilmiş, olayları devlet adamlarından duydukları kadar takipte kalmışlardır.

Yıllarca güçlü bir devlet olan Osmanlı Devleti’nin bir zamanlar savaş meydanlarında adeta titrettiği devletlere karşı, arda arda aldığı yenilgiler birşeylerin yanlış gittiğinin anlaşılmasını da sağlamıştır. Sorunu başlangıçta askeri alanda gören Osmanlı Devleti bu alanda yenilikler yapmış, hatta bunun için yurtdışından subaylar getirtip eğitim sürecini modernleştirmeye çalışmıştır. Avrupa Coğrafi Keşifler, yeni buluşlar, Rönesans, Reform hareketleri ile kendini yenileyip geliştirirken, hala üstün olduğunu düşünüp bu gelişmelere gözlerini kapayan Osmanlı Devleti, son zamanlarda aldığı ağır yenilgilerle uyanma sürecine girmiş, sorunu sadece askeri sistemde arayıp bu alan üzerine yoğunlaşmıştır. Bu sırada ekonomik bozukluklar da dikkat çekmiş bu konuda devletin ileri gelenlerinin hazırladığı raporlar (Ör: Koçi Bey Risalesi) sorunların somut olarak ortaya konulmasını sağlamıştır. Başlangıçta yapılmaya çalışılan yenilikler istenen başarıya ulaşamamıştır. Bundaki en önemli neden ıslahatların padişahların ömrü ile sınırlı olması, yani bir devamlılık arz etmemesinden kaynaklanmaktaydı. Yine gerek halk gerek askerler tarafından çıkarılan isyanlar, şiddetle önlenmeye çalışılmış, sorunun temeli dikkate alınmamış, sonuç olarak bir neticeye ulaşılamamıştır.

Batılılaşmanın ilk adımları sayabileceğimiz Lale Devri birçok tarihçi tarafından tartışmalı bir konu olsa da bu dönemde yapılan yenilikler ilerisi için temel oluşturmuştur. Teknik buluşlar karşısında geri kalan Osmanlı Devleti’nin matbaayla tanışması da bu döneme rastlar. 1450’li yıllarda Jan Gutenberg tarafından icat edilen matbaayla Osmanlı Devleti’nin tanışmasının 1727’li yıllara rastlaması bu konuda

verilebilecek örneklerden sadece biridir. (Osmanlı içindeki azınlıklar matbaayı çok daha önce kullanmaya başlamıştır). Bu örnek bile Osmanlı’nın yenilikleri takip etmede ne kadar geri kaldığına somut bir örnektir.

III. Selim’le başlayan yenilikler II. Mahmut döneminde hız kazanmıştır. II. Mahmut’un başlattığı bu yenilikleri oğulları I. Abdülmecit ve I.Abdülaziz dönemlerini kapsayan Tanzimat dönemi yeniliklerinin de temelini oluşturacaktır. Askeri alanlar yanında yönetimden eğitime, toprak sisteminden kılık kıyafete kadar yapılan düzenlemeler ileriki yıllar için de örnek teşkil edecektir. Lale Devri ile Avrupa’yla tanışan Osmanlı Devleti, gerek yurtdışında eğitim alan, gerek matbaanın da etkisiyle farklı düşünceleri okuyup, aynı zamanda bunları ülke içinde çıkardıkları gazetelerle halka kadar ulaştıran bir aydın tabakasına sahip olacaktı. Bunların yanı sıra Fransız İhtilali’nin getirdiği özgürlük ortamı, düşünen, eleştiren beyinlerin oluşmasını sağlayacaktı. Tüm bunların birikimi ile zaman içerisinde yönetim yapısında da sorgulamalar yaparak Meşrutiyet yönetimine zemin hazırlayacak bir grubun doğması kaçınılmaz olacaktı. Yani diyebiliriz ki Tanzimat Dönemi yeniliklerinin ve hatta Meşrutiyet’in temelleri III. Selim’den devralınan birikimlerle devam eden, II. Mahmut döneminde atılmıştır. Tanzimat ve Islahat Fermanlarını ve ardından Meşrutiyet dönemlerini kapsayan bu süreç, yönetim alanındaki düzenlemelerini önceki yılların birikimi ve bunların geliştirilmesi ile ortaya koyacaktır.

BÖLÜM II

TANZİMAT’TAN CUMHURİYETE KADAR TÜRK YÖNETİM

SİSTEMİ

Bu bölümde Osmanlı Devleti’nin batılılaşma konusunda atacağı Tanzimat, Meşrutiyet gibi büyük hamlelere değinilecektir. Aslında Avrupa baskısıyla yapılmış gibi görünen bu yenilikler bir bakıma Osmanlı’nın içinde bulunduğu kötü durumdan kurtulmak için bir çıkış yolu olmuştur. Yıllarca süper güç olan bir devletin, hükmettiği dünya karşısında yenilgiye uğramaya başlaması, yeniden eski gücüne kavuşmak için onu birtakım yeniliklere doğru sürüklemiştir. Bu bölümde ele alacağımız Tanzimat ve Meşrutiyet dönemleri Batılılaşma süreçlerinin hız kazandığı bir dönemdir. Burada dikkati çeken yön birçok yeniliğin III. Selim ve özellikle II. Mahmut döneminde temelleri atılan konular üzerinde yoğunlaşmasıydı. Geçmişte başlatılan çalışmaların üzerine bazı yenilikler eklenecek ve bu hareketlilik Cumhuriyete kadar devredilecekti. Bu bölümde 1839’dan 1876’ya kadar geçen dönem kısaca “Tanzimat dönemi” olarak ele alınacaktır. Tanzimat ve Meşrutiyet döneminde yönetim alanında yapılan yeniliklerin birçoğunun Cumhuriyet Türkiye’sine devredildiği ortaya konacaktır. Ayrıca erken Cumhuriyet dönemine atıfta bulunulurken “ Cumhuriyet Türkiye”si ifadesi kullanılacaktır.

En kaba ayrımıyla 18. yüzyıl sonuna değin, devleti “eskiyi ihya ederek” yeniden yapılandırma önerileri getiren düşünüşün yerini, 19. yüzyılda; her ne kadar eskiyi ihyaya yönelik bir söylem taşısa da yeni bir düzen yaratma düşüncesi almaya başlamıştır. Bu yeni düşünüşün ana ekseni ve temaları ise 1839’da Gülhane’de okunan Tanzimat Fermanı ve Islahat Fermanı olarak bilinen Hatt-ı hümayunlara verilen adlarla karşımıza çıkmaktadır (Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, 2004:19). Genel olarak bu döneme “Tanzimat Dönemi “ denilerek bir bütünlük içinde alınması sağlanmıştır. Dönemin padişahı Abdülmecit olurken Tanzimat’ın hazırlanmasında

baş rol oynayan kişi de Mustafa Reşit Paşa olacaktır. Geçmişle gelecek arasındaki bağlantıyı daha iyi çözebilmek için bu dönemlerde yapılan yenilikler ile bu yeniliklerin temellerine göz atılacaktır.