• Sonuç bulunamadı

Pek çok soyut kavramda olduğu gibi değer kavramı da kolayca tanımlanabilecek bir kavram değildir. Farklı sahalardan kuramcılar değer kavramını farklı şekillerde açıklamaya çalışmışlardır. İnsan ve onun faaliyetleri değer kavramının sınırlarına girdiği için hemen hemen tüm sosyal bilim dalları bu kavram üzerine çalışma yapmaktadır (Ekşi ve Katılmış, 2011). Değer kavramının farklı disiplinlerin ilgi alanına giriyor olması da ortak bir tanım yapmayı güçleştirmektedir (Dilmaç, 2007). Değer (value) kavramı Latince kıymetli olmak, güçlü olmak anlamlarına gelen ‘valere’ kökünden türeyen bir kavramdır. Felsefe, sosyoloji, antropoloji, psikoloji, eğitim bilimleri, ilahiyat gibi alanlarda farklı anlamlar taşımasına rağmen değer tanımlarında ortak olan bir nokta vardır ki o da insan eylemlerini seçme, meşrulaştırma ve olayları değerlendirme hususunda bir kıstas olarak ele alınmış olmasıdır (Aydın, 2011).

Kelime anlamına bakıldığında değer bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet, meziyet, üstün nitelik olarak tanımlanmaktadır (TDK, 2013). Osmanlıca’daki karşılığı ise kıymet, paha, cevher sözcükleridir. Felsefi terminolojide ise bir şeyin önem ölçüsünü gösteren, onu anlamlı, istenilir, faydalı kılan ve ilgi konusu haline getiren özellik yada niteliktir (Cevizci, 2011).

Değerler bir toplumda nelerin önemli olup nelerin tercih edilmemesi gerektiğine işaret ederler (Akbaş, 2008). Bu bakımdan değerler, toplumun doğruluğu yada yanlışlığı konusunda müttefik olduğu önemli yol göstericilerdir. İnsan eylemlerinin altında çoğunlukla değer olgusu bulunmaktadır. Değer sahibi insanlar bir davranışta bulunurken doğru ise yapma, yanlış ise yapmama eğilimindedirler. Eylemi ve kişiliği değerlendirirken kişinin hangi değerleri temel alarak eylemi gerçekletirdiğini ve hangi değerleri içselleştirdiğini göz önünde bulundurmakta fayda vardır.

Değer bir şeyin arzu edilebilir olup olmadığıyla ilgili inançtır, hayatın gayesidir. Kendi hayatımızın yanısıra başkalarının hayatında da gaye olmasını istediğimiz kavramlardır (Güngör, 1998). Aydın (2011) ise değer kavramını şu şekilde tanımlamaktadır; sosyolojik açıdan genel olarak değer bireye ve topluma faydalı, birey ve toplum için istenilir, birey ve toplum tarafından beğenilen her şeydir.

Değerlerin kişi yada topluma yararı olduğu düşünülmektedir ve değerler tüm insanlık için iyi ve faydalı olma özelliğine sahip oldukları için değerlerin evrensel bir tarafı da vardır. Değerler insanların çoğunluğunun üzerinde ittifak kurduğu gerçek davranış standartlarıdır (Uysal, 2008). Çoğu davranış insanın sahip olduğu değerler siteminin bir yansımasıdır (Güngör, 1998). Davranışlar bireyin iç dünyasının dışa vurumudur. Değer, bir kişinin özgür iradesiyle seçip bağlandığı, davranışlarına yön veren ve içten gelen bir güçtür. Davranışların temelinde değerler bulunmaktadır. Değerler değişmedikçe ona bağlı olarak davranışların değişmesi pek de mümkün değildir. Değerler ve davranışlar birbirine bağlı olup bireyin psikolojik varlığını sürdürmesi için bir bütün olarak düşünülür.

Değerler sadece davranışları belirleyen ölçütler değil, aynı zamanda duygu ve düşüncelere de kaynak teşkil ederler. Değerlerin kazanılmasına küçük yaşlarda başlanır ve bu değerler zamanla alışkanlık haline gelir ve hatta kişiliğin bir parçası olur (Aydın, 2003). Değerler kimliği çözülmekten kurtaran ve insanın gelişerek kendini inşasına yardımcı olan çok önemli unsurlardır. Ülken (2004)’e göre sosyal yapı içerisinde şekillenen bilinç, değerler levhasına göre ayarlanır. Toplumdaki değerlerden bazıları amaç değerler, bazıları ise araç değerlerdir (Ülken, 2004). Araç değerler, amaç değerleri gerçekleştirmeye yararlar. Amaç değerlerin toplumdaki esas fonksiyonu gerçekleştiğinde toplumda huzur ve düzene ulaşılmış olur. Toplumda araç değerler amaç değerlerin yerini alırsa dirlik ve huzur bozularak bencillik boy göstermeye başlar. Bencillik ise sosyal çözülmeye sebebiyet vererek insanları birlik ve bütünlük içinde hareket edemeyen kitleler yığınına çevirir.

Ülken (2004)’e göre sosyal bir varlık olan insan bilinci, sosyalleşme imkanı bulamayan hayvan bilincinden farklıdır. Sosyal bilinç sahibi insan, eylemlerini değerleri ölçüt alarak yapar. Birey eğitim aracılığıyla değerlere çevrilir. Değerler ve ahlak sosyal sahada, yani öteki insanların da varlığının kabul ve tasdik edilmesi gereken sahada ortaya çıkar. Değerlere bakıldığında hep bir muhatap vardır. Saygı vatana, millete, insana saygıdır. Sevgi arkadaşa, eşe, kardeşe, insana, doğaya sevgidir. Hoşgörü, bir başkasını hoşgörmektir, insanları affetmektir. Kısacası, değerler bir ilişki ağı içerisinde cereyan ederler. Bu ilişkide muhatabın

bir şahıs olması şart değildir. Buradan anlaşılmaktadır ki değerler insan içindir. Hayvanlar sosyal varlıklar olmadıklarından dolayı insanlar gibi sıcak ilişkilerde bulunmazlar ve hayvanlar için değerlerin hiçbir anlamı olmadığı gibi ahlaka da ihtiyaç duymazlar. Ahlakın yapı taşları değerlerdir ve değerler eğitiminin ahlak eğitiminde temel olduğu da söylenebilir. 1928 yılında değerlerle ilgili ilk deneysel çalışmayı yapan Sharp, değerlerin heyecan ve tutumlarla ilgili kavramlar olduğunu ileri sürmüştür (Koca, 2009). Dewey ise daha sonra, 1930-1960 yılları arasında yaptığı çalışmalarda değerlerin pratik bir ürün olduğu sonucunu ortaya koymuştur (Aydın, 2003).

Bütün bunlara bakıldığında literatürdeki en yaygın tanımıyla değerler, arzu edilen, bireylerin hayatlarında yol gösterici olan, önem dereceleri farklı ve durum ötesi hedeflerdir (Yiğittir, 2010).

Benzer Belgeler