• Sonuç bulunamadı

Eda Davası Açılması Mümkün Olduğu Halde Tespit Davası Açılabilmes

§ 2 TESPİT DAVASININ KOŞULLAR

II. HUKUKÎ YARAR

3. Eda Davası Açılması Mümkün Olduğu Halde Tespit Davası Açılabilmes

Bir hukukî ilişkiden doğan alacak hakkının hemen her zaman bir eda davasına konu edilmesi mümkün olduğuna göre, acaba bu hallerde daima tespit davası açılamayacağını söylemek mümkün müdür? Bu soruyu olumlu yanıtlamak tespit davasının uygulama alanını çok daraltacağı gibi her zaman amaca elverişli de olmayabilir. Hukukî yarar başlığı altında açıklandığı gibi, eda davası açılabilmesi olanağının tespit davası açmadaki hukukî yararı ortadan kaldırması, eda davası sonucunda elde edilecek hükmün tespit hükmüyle aynı etki ve güçte olması halinde söz konusudur. Yine taraflar arasındaki uyuşmazlık bir tespit hükmüyle büyümeden, zamana yayılmadan, usûl ekonomisine de uygun şekilde çözülebilecekse bu halde de tespit davası açmada hukukî yararın bulunduğu kabul edilir78. Kira bedelinin tespiti davasına ilişkin İBK, bir eda davası açılması mümkün olmasına rağmen davacı kiralayanın bir tespit davası açabilme olanağının da bulunduğuna işaret etmektedir:

“Burada kira parasının tespiti ile kiracıdan alınması yolunda bir dava söz konusu

76

Dönmez, İ., Markalar ve Haksız Rekabet Davaları, İstanbul Nisan 1992, s. 187.

77

Arkan, S., Ticari İşletme Hukuku, Ankara 2001, s. 283, dn. 1. Markaların Korunması Hakkında 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 75. maddesine göre, marka hakkına tecavüzde bulunulduğunu ileri süren kişiye, mahkemeden tecavüz oluşturan olayların tespitini isteme hakkı tanınmıştır. Bu maddenin kenar başlığı daha önce “delillerin tespiti davası” iken 26.6.2004 tarihli RG.de yayımlanan değişiklikle “delillerin tespiti” olarak düzeltilmiştir. Delillerin tespiti, bir dava olmadığından terminoloji açısından bu değişiklik isabetlidir.

78

olabileceği gibi, kiralayan tarafından açılmış bulunan ve sadece kira parasının tespitini hedef tutan bir dava dahi açılabilir.”79

Burada dikkat çeken husus eda davası açılabilmesine rağmen tespit davası açabilme imkânının bilhassa sürekli veya dönemli (devrî) edimleri içeren hukukî ilişkilerde özel önem taşıdığıdır. Edim, ani edimlerin aksine bir defada, borçlunun tek bir davranışıyla ifa edilerek sona ermeyip, zaman içinde sürekli bir davranışla yerine getiriliyorsa sürekli edimden, belirli aralıklarla düzenli veya düzensiz aralıklarla tekrarlanıyorsa devrî edimden söz edilir80. Bu tür edimleri içeren hukukî ilişkilerde her bir edimle ilgili olarak eda davası açmak elbette mümkündür. Fakat taraflar arasında bu hukukî ilişkiyle ilgili olarak doğan uyuşmazlığın, taraflardan birinin hukukî durumunda ortaya çıkan tereddütün tespit davası yoluyla giderilmesi daha sonraki süreçte de her edimle ilgili olarak doğabilecek, münferit ve her seferinde tekrarlanması gereken çok sayıdaki uyuşmazlığı ortadan kaldırmaya elverişli bir yöntemdir. Böylelikle tespit hükmü hakkı baştan tanımakla aynı konuda, birden fazla tekrarlanan edimle ilgili olarak her seferinde eda davası açılması yerine sürekli ilişkideki uyuşmazlıkları, belirsizlikleri geleceğe yönelik olarak gidermiş olmaktadır. Bir diğer İçtihadı Birleştirme Kararı’na göre “aboneler tarife parası dışında kendilerinden alınmış olan paraları geri isteyebilecekleri gibi Genel Müdürlüğün böyle bir alacak isteyemeyeceğinin tespitini de dava edebilirler”81. Burada da her fatura döneminde fazladan alınan paraların iadesini amaçlayan eda davaları mümkün ise de, asıl mesele bu uygulamanın yersizliğinin, hukuka aykırılığın tespiti, Genel Müdürlüğün o hukukî ilişkide böyle bir hakkı bulunmadığının tespiti ve bundan sonra da aynı yönde taleplerin önüne geçebilmektedir. Oysa eda davası sonucunda elde edilecek hüküm sadece o davaya konu alacak miktarıyla ilgili kesin hüküm teşkil ettiğinden, tespit davası sonucunda elde edilecek hükmün kapsamının gerisindedir.

79

İBK 18.11.1964 T., 2/4 (RG. 27.11.1964 T., S. 11867). Ancak biz, kira bedelinin tespiti davalarının inşaî dava olduğu görüşüne katılmaktayız.

80

Eren, F., Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 100.

81

Yargıtay, bir uyuşmazlıkta askerlik nedeniyle çalışmasının sona erip muvazzaf askerlik görevinin tamamlanmasından sonra yeniden aynı işyerinde çalışmaya başlayan davacı işçinin yıllık ücretli izne hak kazanmak için gerekli olan ve dikkate alınacak sürelerin hesabıyla ilgili olarak yıllık izinlerinin eksik kullandırılmakta olduğunun tespiti amacıyla, iş ilişkisi devam ederken açılan bir tespit davasının dinlenemeyeceğine işaret etmiş ve bozma kararı vermiştir82. Dava konusu olayda, işçi bir süre davalı işveren nezdinde çalıştıktan sonra askerlik nedeniyle işinden ayrılıp daha sonra yeniden aynı işyerinde çalışmaya başladığında, işverence askerlik dönüşünde yeni bir hizmet akdi kurulduğundan bahisle önceki çalışma süresinin izin günlerinin belirlenmesinde göz önüne alınamayacağı ileri sürülerek işçiye daha kısa yıllık izin kullandırılmaktadır ve iş sözleşmesi halen yürürlüktedir. Özel Daire, İş Kanunu’ nun yıllık ücretli izne hak kazanmak için gerekli sürenin hesabında işçilerin, aynı işverenin bir veya çeşitli işyerlerinde çalıştıkları sürelerin birleştirileceği hükmünün açık olduğunu, maddede bu husus açıkça vurgulanmasına rağmen bu yönün tespiti şeklinde dava açılmasının yasal bir yönü bulunmadığını, bir hukukî münasebetin hemen tespitinde hukukî yarar varsa dava açılabileceğini, hukukî yararın mevcudiyeti için de davacının bir hakkı veya hukukî durumunun halihazır bir tehlike ile tehdit edilmiş olması, davanın bekletilmesinin zarar vermesi ve tespit hükmünün bu tehlikeyi ortadan kaldıracak nitelikte olması gerektiğini, ayrıca işçi akdin sona ermesi halinde hak kazanıp da kullanmadığı yıllık izinleri için ücretini, akdin sona erdiği tarihteki ücreti üzerinden bir eda davası ile tahsil edebileceğinden hakkının tehlikede olmadığını, tespit davası açılmasında hukukî menfaat bulunmadığını vurgulamıştır.

82 9. HD. 17.5.2004 T., 2003/23749 E., 2004/12114 K. (Çalışma ve Toplum, 2005/1, S. 4, s . 248-249).

Konu doktrinde görüş ayrılıklarına yol açmıştır. İş sözleşmesinin devam ettiği bir sürede hem izin hem de izin ücretini kapsar biçimde yıllık ücreti izin verilmesi amacıyla tespit davası açılmasında Çöğenli’ye göre hem anlam hem de hukukî yarar yoktur (Çöğenli, T., Türk İş Hukukunda Yıllık Ücretli İzin, İstanbul 1983, s. 145). Akyiğit ise hizmet akdi devam ederken eda davası açılabileceğini, bu ortamda tespit davası açmakta hukukî yarar bulunmadığını ileri sürmektedir (Akyiğit, E., Yıllık Ücretli İzin, Ankara 2000, s. 680). Aynı yönde Şahlanan, F., Komite 2004, Genel Görüşme, s. 22. Ekonomi, M., Komite 2004, Genel Görüşme, s. 36. Aksi görüş, Engin, M., Bireysel İş İlişkisinin Kurulması ve İşin Düzenlenmesi Açısından Yargıtayın 2004 Yılı Kararlarının Değerlendirilmesi, Ankara 2006, s. 11; Tuncay, C., Komite 2004, Genel Görüşme, s. 32; Çankaya, O. G., Komite 2004, Genel Görüşme, s. 91.

Kanımızca bu kararda, yıllık ücretli izin hakkının çift karakterli bir hak83 olduğu ve Anayasa’da düzenlenmiş dinlenme hakkının paraya tahvil edilemeyeceği, ilkenin işçiye Yasa’nın öngördüğü esaslara uygun şekilde bu hakkın sağlanmasını muradettiği dikkate alınmamaktadır. Yıllık ücretli izin hakkı, iznin fiilen kullandırılması ile bu esnada işçinin ücretinden mahrum kalmaması, ücret ödenmesinin sürdürülmesi olmak üzere iki yönlü bir haktır ve bundan feragat edilemez. Müessesenin Yasa’da düzenlenmiş olması, bireylerin haklarının borçlu tarafından inkâr edilmeyeceği, menfaatlerinin tehdit edilmediği sonucunu beraberinde getirmemektedir. Böyle bir güncel ve sürekli tehlikeyle karşı karşıya kalan davacının hukukî korunma talebi, bir eda davasına ya da inşaî davaya konu olamayacağına göre talebin tespit davası şeklinde ileri sürülmesi gereklidir. Ayrıca davada, somut bir uyuşmazlığa dayanmaksızın, işverenin genel olarak yıllık izin kullandırma yükümlülüğü bulunup bulunmadığının tespiti de istenmemektedir. Aslolan işçinin yıllık iznini, asgarî hukuken öngörülen süreyle ve iş ilişkisi devam ederken kullanmasıdır. İş sözleşmesi yürürlükteyken yıllık izin hakkının paraya tahvili söz konusu edilemeyecek olup, akdin sona ermesinin ardından yıllık izin süresi karşılığı ücretin ödenmesi, artık fiilen yıllık izin kullandırma olanağının ortadan kalkmasına dayanır. Yoksa nasıl olsa sözleşme sona erince bu izinlerin parasal karşılığının talep edilebilirliği, yıllara sâri iş ilişkisi boyunca işçilerin yıllık izin haklarının ihlal edilmesi keyfiyetini meşrulaştırmamaktadır ve dolayısıyla eda davası açılabilecek hallerde tespit davası açılmasında hukukî menfaat bulunmadığı gerekçesi kanımızca isabetli değildir. İçtihada konu tespit davası iş ilişkisi devam ederken açıldığına göre işçinin eksik kullandırılan yıllık izinleri bakımından o aşamada eda davası açma olanağı bulunmadığı gibi bunun ne zaman açılabileceği de, akdin ne zaman sona ereceği bilinemeyeceğinden, belirsizdir. Kaldı ki işçinin dava ile ileri sürdüğü husus, kullandırılmayan izinleri için ne miktarda izin ücreti alacağı bulunduğu gibi bir tespit talebi olmayıp, işçinin iradesi o işyerinde çalışmakta iken işverenin hakkı inkâr eden tutumuna karşılık konuya mahkemenin tespit hükmüyle açıklık getirilmesi ve gelecekte de devam edecek, zamana yayılan sürekli bir hukukî ilişkideki hakkının tespit edilmesidir. Buna ilişkin bir tespit hükmü, işvereni örneğin Yasa’daki düzenlemeyi farklı yorumlama, yanlış değerlendirme gibi bir saikle işçiye

83

daha önce eksik kullandırdığı yıllık izinleri kullandırmaya, daha sonraki yıllık izinler bakımından da hakka riayet etmeye sevk edebilecektir. Bu sayede, tespit davalarının mahkûmiyet içermeyen açıklayıcı hükmü çalışma barışının korunmasına, işçiyle işveren arasında bu konuda sürekli canlı kalan bir çekişmenin son bulmasına da yardımcı olabilecektir. Cebrî icra kabiliyeti olmaması nedeniyle hükmün tehlikeyi ortadan kaldıracak işlev taşımadığına dair bir yorum ise, neredeyse tespit davalarını tümüyle reddetmeyle eşdeğerdir ve bireylerin yargı kararlarına zaten uymayacağı yönünde bir ön yargıdan ibarettir.