• Sonuç bulunamadı

Darwin‟in Genleri ve Bilincin Ġnancı

A. Bilinç

3. Darwin‟in Genleri ve Bilincin Ġnancı

Ġnancın Biyolojisi isimli kitabın yazarı olan Buruce H. Lipton, önemli araĢtırmalar yapmıĢ bir biyologdur. Bu konu için önemli olan tarafı ise onun, hiçbir zaman ispat edilmemiĢ lakin daima üst düzey savunulmuĢ olan Darwin‟in, hayatın sırlarını genlerde arayan teorileriyle mücadele etmiĢ olmasıdır. Öncelikle Lipton, iĢ hayatına baĢlayıncaya kadar bu teorilerin etkisinde kalarak bunalımlara girer. Sonrasında ise hücrelere yönelik gerçekleĢtirdiği keĢiflerde, Darwin‟in teorilerindeki çürüklüğü ortaya koyar. Burada genlerden ziyada bilinçteki inancın, hücre ve hayatı yönettiğine Ģahit olur. Buradan da o, önceleri inkâr ettiği ruh ve Allah inancına ulaĢmıĢ olur.

Lipton, önceki hayat tarzını Ģu Ģekilde özetler: “Tanrıya inanmıyordum ancak itiraf etmeliyim ki tek yönlü, inceden bizimle alay eden bir espri anlayıĢıyla üzerimizde hüküm süren bir Tanrı kavramı bana zaman zaman eğlenceli geliyordu. Her Ģeye rağmen gelenekçi bir biyologdum ve Tanrının varlığı benim için sorulması gereksiz bir soruydu çünkü bana göre yaĢam kör talihin, Ģanslı kartın havaya fırlatılmasının ya da daha kesin bir ifade kullanmak gerekirse genetik zarının rasgele sallanmasının bir sonucuydu. Bizim mesleğin parolası Charles Darwin‟den bu yana, „Tanrı mı? ĠĢe yaramayan bir Tanrıya ihtiyacımız yok!‟ olmuĢtu.”

Darwin, yaratıcıyı tamamen inkâr etmese de kâinattaki her Ģeyin, yaratıcının müdahalesi olmaksızın rastgele meydana geldiğine inanır. O, bu inancını, hücreleri yönettiğini düĢündüğü genlere bağlar. Bu inanç gereği ruh, bilinç ve irade gibi bütün mekanizmaların kaynağı, genlere bağlıdır ve özellikle insanın, kendi hayatı üzerinde hiçbir etkisi yoktur. Ebeveynden gelen gen, ne emrediyorsa insan da odur. Bu Ģekilde insanın, geninde bulunan formun dıĢına çıkabilmesi mümkün değildir. Burada kelam ilmi açısından Cebriyye‟nin insan iradesini kabul etmeyen; Kaderiyye‟nin ise Allah‟ın iradesini reddeden yaklaĢımları birleĢmektedir. Çünkü Allah‟ın ve kulun iradesi, doğrudan genlerin emrine verilerek, Allah ve insanın iradesi iĢlevsiz hale getirilmektedir.

Genler üzerinde araĢtırma yapan Lipton, bir takım deneyler neticesinde genlerin, hücre üzerinde yöneticilik vasfından ziyade hücre üremesinde, bir takım bilgilerin kaydedildiği bir alan olduğunu anlar. Yine araĢtırmaları neticesinde, gende kabul edilen hücre beyninin, aslında hücre zarında olduğunu ispatlar. Hücre zarı, hücrenin içinden gerekli bilgileri alarak dıĢardan ona göre gıda temininde bulunur. Ayrıca hücrenin içine zararsız gıdaları alırken zararlı Ģeyleri filtreleyerek reddeder. Bu konuda Libton‟u etkileyen asıl buluĢ ise hücre zarının, dıĢarıdan gelen sinyalleri alması, değerlendirmesi ve ona göre hareket etmesidir. Bunun anlamı ise hücre, planlanabilir bir mekanizmadır ve planlayıcı ise dıĢardadır. Bu keĢfiyle Lipton, insanın genlerine bağlı bedenden ibaret olmadığını ve aslen bedenin, bilinçli ruhun

kontrolünde olduğunu ortaya koyar. Buradan hareketle de o, insanın bedenini, zihnini ve hayatını kontrol eden unsurun bilincin inancı olduğunu ifade eder.52

Bilim literatüründe, makul bir kanıta dayanmaksızın kliĢe haline getirilen Darwin‟in gen merkezli teorilerinin kalıplarını, bu Ģekilde aĢanlar olduğu gibi ayrıca onun etkisi altında kalanlar da bulunmaktadır. Bazı medya organlarının seçkilerinde yılın en iyi kitabı olarak kabul edildiğine dair bir sloganla yayımlanan nörobilimci David Eagleman‟ın Incognito ve benzer konuları ihtiva eden Beyin isimli kitaplarında, bilimsel verilerin, daha çok Darwin‟ci düĢüncenin etkisi altında olarak yorumlandığı görülür. Bu yorumların oluĢturduğu ana fikirden ise ruh, bilinç ve irade gibi metafizik konuların, genlerin ve nöronların yahut biyolojinin bir parçası olduğunu anlamak mümkündür. Ayrıca burada suç ve hukuk alanına dair de genler üzerinden bir yaklaĢım sergilenir. Hali hazırdaki hukuk prensiplerinin, suçun iĢlenmesine yönelik kiĢinin kast ve iradesine bakmasına karĢılık burada ise genler üzerinden bir yaklaĢım sergilenmeye çalıĢılır. Genlerin aldığı farklı pozisyonlara göre suçun iĢlenmesi kolaylaĢmakta yahut zorlaĢmaktadır. Dolayısıyla da suç, insan bilincinden ziyade genlerin bir neticesi olmaktadır.53

Hâlbuki ruh ve beden iliĢkisine yönelik önyargısız çalıĢmalar, etkiletiĢimin tek yönlü olmasından ziyade karĢılıklı olduğunu ortaya koymaktadır. Ġnsan ruhundaki faaliyetlerin beden üzerinde etkisi olduğu gibi bedensel faaliyetlerin de ruhsal hayat üzerinde etkisi olmaktadır. Lakin ruhsal ve bedensel faaliyetlerin arkasında esas olarak insan bilincinin iradesi yatmaktadır. Çünkü ilaç, tarım, hayvancılık, temizlik, kiĢisel bakım, medya, eğitim, siyaset, tıp ve gıda gibi insanı ilgilendiren bütün alanlarda kullanılan argümanlar, insan iradesinin bir neticesi olduğu gibi ayrıca bunlar, insanın ruhsal ve bedensel hayatına da etkide bulunan unsurlar olmaktadır. Dolayısıyla da ruhsal bir kararda bulunan ve genlerle oynanmasında etkin bir role sahip olan unsur, bilincin iradesi olmaktadır. Ġnsan iradesinin yanlıĢ kullanımından kaynaklanan hataların genlerde aranmaya çalıĢılması ise asıl problemin üzerini örtmekten baĢka bir Ģey değildir. Çünkü araĢtırmalarda suç

52 Lipton, Buruce H., İnancın Biyolojisi, Çev. Burcu Ünlütabak, Baskı 5, KuraldıĢı Yayınları, Ġstanbul,

2016, ss. 19-27, 52-53, 96

53

Eagleman, David, Incognito, Çev. Zeynep Arık Tozar, Baskı 28, Bkz Yayıncılık, Ġstanbul, 2018, ss. 6, 17, 117, 129, 160, 161, 169-173, 197-200, 208-214

ve intihara yönlendirici unsurların baĢında madde ve mana dengesinin kurulamaması ile alt bilinçdıĢının karanlıklarından kaynaklı kaygıların yattığı görülmektedir. Bu açıdan suçun, genlere yıkılmasından ziyade genleri bu hale getiren unsurların araĢtırılması daha doğru bir yaklaĢım olmaktadır.